İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

BU DÜNYADAN BİR ABİDİN DİNO GEÇTİ, MUTLULUĞUN RESMİNİ YAPAMADAN…

AYTUNÇ AYHAN

Ressam, karikatürist, seramikçi, şair, sinemacı, senarist ve daha pek çok alanda eserler vermiş çok özel bir sanatçıdır Abidin Dino. Birçok alanda eser vermiş, dönemin zor şartlarına ve bütün engellemelere rağmen yaratıcı kişiliğini eserlerinde gösterebilmiş bir sanatçı ruhtur.

1913 yılında İstanbul’da doğan, çocukluğunu İsviçre’de geçiren bu paşa torununun adını aldığı dedesi Arnavut asıllı Abidin Paşa, II. Abdülhamit’in sarayında silahşor olarak görev yapan, çeşitli valiliklerde bulunan bir devlet adamı ve yazardır. Arnavutça, Arapça, Farsça, Fransızca, Yunanca bilen Abidin Paşa, Mevlânâ’nın Mesnevi’sini Osmanlı Türkçesiyle dilimize kazandırmıştır.

1925’te ailesi ile beraber İstanbul’a döndükten sonra Robert Kolej’de başladığı eğitimini anne ve babasının vefatları nedeniyle devam edemeyen Dino, şair ağabeyinin de desteğiyle sanat çalışmalarına başlar. 1930 yılında çizdiği toplumsal içerikli eleştirel karikatürleri ile dikkat çeker. 1933’de ressam ve heykeltıraş arkadaşları ile beraber D grubunu kurar. Gruptakilerin aksine hiç resim eğitimi almayan Dino, tam bir desen ustası olduğunu kısa sürede gösterir. Kübizm ve Fovizm gibi akımlara yönelen diğer arkadaşlarından farklı bir tarzda, desen ağırlıklı resimler yapar.

Bu arada Türkiye, Cumhuriyetin 10. Yılı dolayısıyla görkemli etkinlikler yapmaya hazırlanmaktadır. Ünlü Sovyet yönetmen Yutkeviç bu amaçla Türkiye’ye çağrılır ve kendisinden “Türkiye’nin Kalbi: Ankara” isminde bir belgesel çekmesi istenir. Belgeselde Ankara’nın başkent olarak on yılda nasıl bir değişim geçirdiği gösterilir.

Resim sanatına büyük ilgi duyan Yutkeviç ile Dino’nun tanışması fazla uzun sürmez. Dino, ünlü Rus yönetmenin daveti üzerine onun dekoratörü olarak çalışmak üzere 1934’te Sovyetler Birliği’ne gider. Leningrad’da üç yıl kalır, Yutkeviç’in yönettiği “Madenciler” filminin sanat yönetmenliği yapar.  Bu arada “Potemkin Zırhlısı”nın ünlü yönetmeni Sergey Ayzenştayn’dan sinema eğitim alır.

Yıllar sonra Dino, final maçının uzatmasında İngiltere Milli takımının attığı, topun çizgiyi geçip geçmediği konusu hâlâ tartışmalı golüyle tarihe geçen 1966 Dünya Kupası’nın belgeselini hazırlar. Her Dünya Kupası öncesi eski dünya kupaları belgesellerinin verildiği TRT’de Halit Kıvanç’ın sunumuyla Abidin Dino’nun yönettiği “Gol” filmi de verilir. Abidin Dino bu belgesel filminde, saha içine yerleştirdiği kameralarla ve yakın çekimlerle, diğer Dünya Kupası belgesellerinden çok farklı bir sinematografi sunar izleyicilere.

1941 yılı Abidin Dino için sürgün yıllarının başlangıcıdır. Üç sene Sovyetler Birliği’nde kalır. Yurda döndükten sonra bir taraftan resim çalışmalarına devam ederken, bir taraftan da Türkiye Komünist Partisi’ne katılır. Siyasi nedenlerden dolayı önce Çorum’un bir ilçesi olan Mecitözü’ne, sonra dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nun özel izni ile Adana’ya sürgün edilir. Zamanında dedesinin vali olduğu Adana’nın, yine dedesinin adını taşıyan Abidinpaşa Caddesini, burada evlendiği eşi Güzin Dino ile beraber arşınlar. Dino’nun Orhan Kemal ve Yaşar Kemal ile yıllar sürecek dostluğu da bereketli Çukurova’nın kalbi olan bu şehirde başlar.

Sürgün yıllarından sonra seramik alanına yönelen Dino, Anadolu’nun kadim çanak çömlek geleneğini modern bir anlayışla sentezler. Seramik çalışmalarında komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle hakkında tutuklama celbi çıkarılır. O esnada İtalya’da bulunan Dino, yurda dönmez ve Paris’e yerleşir.

Dino’nun 1951’de başlayan Paris yılları son derece verimli geçer. Birçok sanatçıyı tanıma fırsatını yakalayan Dino,  ünlü ressam Pablo Picasso ile de bu dönemde tanışır. Picasso’nun işlerini kopya etmekle başlayan dostluğu uzun yıllar devam eder.  Paris’te birçok sergiye katılır. “Uzun Yürüyüş” tablosu başta olmak üzere, resim ve seramik çalışmaları büyük yankı uyandırır.

1950’lerin ortalarında resim tarzı, o yıllarda dünyadaki genel sanat eğilimi olan soyut akıma doğru kayan Dino, kısa bir süre sonra figüratif resme dönüş yapar.

Dino’nun Paris’te bulunduğu dönemde 68 olayları patlak verir. Olayların içinde bizzat yer alarak çizimler yapan ve bunları eylemci öğrencilere dağıtan Dino’nun 68 kuşağı temalı eserleri Sorbonne Üniversitesi’nde sergilenir.

On sekiz yıl sonra Türkiye’ye dönen Dino, gözaltına alınsa da serbest bırakılır. Paris’te yaptığı, İstanbul özlemini yansıtan eserlerden oluşan “Ezbere İstanbul” isimli sergisini açtıktan kısa bir süre sonra Paris’e döner.

Abidin Dino birçok ünlü yazarın kitap kapaklarını da tasarlar. Yaşar Kemal’in “Deniz Küstü”, Pertev Naili Boratav’ın “Türk Masalları” albümleri bunlardandır. Amerikalı ünlü flüt sanatçısı Herbie Mann’in albüm kapaklarını da Dino’nun resimleri süsler.

Resim ve desenlerinde el, yüz ve çiçek temalarını ön plana çıkaran Dino, Fransızca yazdığı “Les Mains (Eller)” kitabına şöyle başlar:

“El, özvarlığın salt imgesidir. Özportredir.”

Dino, John Berger’e İbni Arabi’nin yüz konusundaki şu sözlerini aktarır:

“Âdem’den zamanın sonuna kadar yaşamış ve bir gün yaşayacak olan herkesin yüzünü görüyor ve bir yere kaydediyorum.”

Açtığı sergide resimlerine bakıp “Bu resimdeki mesajınız nedir?” diye soran bir sanatsevere, “Postacı değilim ki mesajım olsun” cevabını veren Abidin Dino’nun kendine özgü bir kişiliği vardır.

Yakın arkadaşlarından Ferit Edgü’nün, şu sözleri, Dino’nun karakter yapısıyla ilgili önemli ipuçları verir:

“Şu soruyla çok sık karşılaştım: ‘Abidin sence büyük bir ressam mıydı?’ Hayır, diye yanıtladım bu soruyu her zaman. Ama eşi olmayan bir insan, bir sanatçıydı.”

Türkiye ve dünya çapında birçok sanatçı ile dostluklar kuran, ortak çalışmalar yürüten Dino’nun Nazım Hikmet’le dostluğu için ayrı bir parantez açmak gerekir.

Nazım’ın “Sesini Kaybeden Şehir” adlı kitabının kapağına desenler çizmesiyle başlayan bu dostluk, büyük şairin vefatına kadar devam eder.

Nazım Hikmet ile Abidin Dino dostluğu hakkında Ferid Edgü’nün yaptığı şu tespitin altını çizmekte de yarar vardır:

“Nazım gibi çok kadınlı aşkların adamı değildi. Nazım, belki de kimi âşıklar gibi, aşka âşıktı. Abidin içinse aşk, Güzin demekti.”

Abidin Dino ile Nazım Hikmet arasındaki dostluğun en güzel örneklerden biri de Nazım’ın “Saman Sarısı” adlı şiirinde geçen “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin” dizesidir. Abidin Dino belki mutluluğun resmini yapmamıştır ama 1993 yılında hayata gözlerini yumduğunda arkasında aşağıdaki dizeleri bırakmıştır:

“Kokusu buram buram tüten

Limanda simit satan çocuklar

Martıların telaşı bambaşka

İşçiler gözler yolunu.

İnebilseydin o vapurdan

Ayağında Varna’nın tozu

Yüreğinde ince bir sızı.

Mavi gözlerinde yanıp tutuşan

Hasretle kucaklayabilseydim

Seninle, bir daha.

Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi

Bağrımıza bassaydık seni Nazım,

Yapardım mutluluğun resmini

Başında delikanlı şapkan,

Kolların sıvalı, kavgaya hazır

Bahriyeli adımlarla düşüp yola

Gidebilseydik meserret kahvesine,

İlk karşılaştığımız yere

Ve bir acı kahvemi içseydin.

Anlatsaydık

O günlerden, geçmişten, gelecekten,

Ne günler biterdi,

Ne geceler…

Dinerdi tüm acılar seninle

Bir düş olurdu ayrılığımız,

Anılarda kalan.

Ve dolaşsaydık Türkiye’yi

Bir baştan bir başa.

Yattığımız yerler müze olmuş,

Sürgün şehirler cennet.

İşte o zaman Nazım,

Yapardım mutluluğun resmini

Buna da ne tual yeterdi;

Ne boya…”