İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE MERSİN

HAYATİ TEK –

Halkımızın zihninde Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 ila İzmir’in düşman işgalinden kurtulduğu 9 Eylül 1922 tarihleri arasındaki dönemi çağrıştıran Milli Mücadelemiz aslında Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918 günü başladı. Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı 11 Ekim 1922 günü askeri bakımdan, Lozan Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz 1923 günü ise siyasî bakımdan son buldu.

Düzenli ordumuzun kurulmasının ardından Yunan taarruzunu durdurduğumuz Birinci İnönü, kesin zaferimizle sonuçlanan İkinci İnönü, Sakarya ve Başkomutanlık Meydan Muharebeleri, varlık-yokluk mücadelemizin öne çıkan askeri başarıları oldular.

Yine aynı şekilde Atatürk’ün Samsun’a çıkışıyla başlayıp TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920 gününe kadar geçen süreçte önce çıkan Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas kongreleri de Milli Mücadelemizin ana caddesindeki işaret levhaları olarak tarihe geçtiler.

Oysa Milli Mücadelemiz, özgür Anadolu topraklarında büyük bir azim ve kararlılıkla inşa ettiğimiz askeri ve siyasi başarılarımızdan ibaret değildir. TBMM’nin açılışıyla birlikte hızla zapt olunmaz bir akış halinde işgalci Yunan kuvvetlerini önüne katıp İzmir kıyılarında denize döken milli ruh selimizi besleyen nehirlerimiz de vardır.

Tarihin ana caddesinin uzağına düştüğü için pek çoğu bilinmeyen bu nehirlerimiz, İngiliz, Fransız ve İtalyan işgali altındaki topraklarımızda kurulan Kuvayı Milliye Müfrezelerimiz ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerimizin direniş ruhunun yansımaları olarak Milli Mücadele selimizin gücüne güç, inancına inanç katmışlardır.

Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa’nın TBMM’nin 25 Eylül 1920 tarihli oturumunda yaptığı konuşmada kullandığı şu ifadeler, bu mütevazı nehirlerin Milli Mücadelemize nasıl büyük katkılar sağladıklarının en çarpıcı belgelerinden birini oluşturur:

“Muntazam kuvvetlere karşı Adana, Tarsus, Mersin ahalisinin gösterdiği mukavemet, ondan fazla olarak düşman kıtaatına hücum için lâyenkati faaliyeti eğer biz lâyıkile ifade edemiyorsak fevkalâde heyecan içinde, fevkalâde alâka içinde söylenecek söz bulamadığımızdandır. Fakat ahfadımız ve tarihimiz bütün mefahiri içinde Adana ve Mersin cephesinde cereyan eden vukuatı iftihar ile telâkki edecek muazzamat meyanında görecektir.”

İsmet Paşa’nın “söyleyecek söz bulamadığı” ve milletimiz adına “iftihar vesilesi” olarak gördüğü Çukurova’daki Kuvayı Milliye zaferlerini konu aldığımız yazımızda, Mersin ve Tarsus bölgesindeki direnişimizi, işgal altındaki diğer vatan topraklarında verdiğimiz mücadelenin bir numunesi olarak sizlere sunmaya çalışacağım.

SYKES-PİCOT GİZLİ ANTLAŞMASI

Birinci Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu’yu işgal eden İngiliz ve Fransızlar, savaşın henüz devam etmekte olduğu 26 Nisan 1916 tarihinde gizli bir antlaşma yaptılar: Sykes-Picot… İngiltere adına Mark Sykes, Fransa adına Georgios Picot’nun imzaladığı antlaşmaya göre; Bağdat, Basra, Ürdün, Hayfa ve Akka limanları İngilizlere; Suriye, Lübnan, Adana, Mersin, Harput’a kadar G. Doğu Anadolu ve Akka-Kerkük hattının kuzeyi -Musul dâhil- Fransızlara bırakıldı. Filistin’e uluslararası statü verildi.

Sykes-Picot Antlaşması imzalanır imzalanmaz kolları sıvayan Fransa, kendisine bırakılan Çukurova’nın işgali sırasında kullanmak ve sonrasında kuruluşuna destek vereceği kukla Ermeni devletinin altyapısını oluşturmak amacıyla 1915 Tehciri sırasında ülkeyi terk eden Ermenilerden oluşan “Doğu Lejyonunu” kurdu ve gelecek günler için hazırlamaya başladı.

MONDROS MÜTAREKESİ

Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi, çok az değişiklikle Sykes-Picot Antlaşmasına resmiyet kazandırdı.

Mütarekenin Çukurova’yı ilgilendiren maddeleri şunlardı:

  • 5. Madde: Sınırların denetlenmesi ve iç düzenin korunması için gerekli jandarma birlikleri dışında Türk ordusu terhis edilecek,
  • 7. Madde: Müttefik devletler, kendi güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkması durumunda istedikleri stratejik bir noktayı işgal edebilecek,
  • 10. Madde; Toros tünelleri müttefiklerce işgal edilecek,
  • 16. Madde; Hicaz, Yemen, Suriye ve Irak’taki bütün Osmanlı garnizonlarının en yakın Müttefik Komutanı’na teslim olacak; düzenin korunması için gerekenler dışında bütün birlikler Kilikya’dan çekilecek.

MUSTAFA KEMAL PAŞA MERSİN’DE

Mondros’un imzalandığı 30 Ekim 1918 günü Adana’ya gelen Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Orduları Komutanlığı görevini Mareşal Liman Von Sanders’ten devraldı.

Yeni görevine atanmasının beşinci günü 5 Kasım 1918’de Adana’dan Mersin’e geçerek 23. Tümen Komutanı Alb. Bahaeddin’in oturduğu Karamancılar Konağı’nda Mutasarrıf Galip, Jandarma Tabur Komutanı Bnb. H. Hüsnü, Jandarma Bölük Komutanı Yzb. Talat Beylerle görüştü. “Asıl mücadele bundan sonra başlıyor” diyerek eldeki yeni silahların Toroslardaki dağ köylerine dağıtılmasını emretti. Bu kritik görev Seyyar Jandarma Müfreze Komutanı Efrenkli Başçavuş Hüsnü’ye verildi.

MERSİN’İN İŞGALİ BAŞLIYOR

Önce İngilizler geldi… Hintli, Avustralyalı ve İskoç askerlerden oluşan Bnb. Bak komutasındaki İngiliz kuvvetleri, 17 Aralık 1918 günü Mersin Garı’na en yakın noktada bulunan Alman İskelesi’nden şehre girdiler.

Sömürge tecrübelerini daha ilk andan itibaren gösteren İngilizler, Yzb. Mehmet Selahattin Han komutasındaki Müslüman Hint Bölüğü’nün Kelime-i Şehadet getirerek karaya adım atmasını sağladılar. Türk jandarması aynıyla cevap verince gerginlik ortadan kalktı.

İngiliz işgali süresince Hintli askerler ile Türk jandarması arasında “Ene Müslim-Ente Müslim” selamlaşması parola oldu. Sorunsuz bir şekilde karaya çıkan İngilizler, İngiliz fabrikaları, Mersin Garı ve ana karargâh olarak da Tarsus’taki Amerikan Koleji’ne yerleştiler. Mersin Garı’nda Ütğm. Arthur komutasında kontrol noktası oluşturdular.

Şehirde büyük bir arbede bekleyen Ermeniler hayal kırıklığı içindeydiler.

FRANSIZ İŞGALİ VE ERMENİ LEJYONU

Ermenilerin beklediği gün gecikmeden geldi. 1 Ocak 1919’da Alb. Louis Romieu komutasında Gümrük İskelesi’nden Mersin’e çıkan 1500 kişilik Fransız birliğinde sadece 150 Fransız vardı. Çoğunluğu oluşturan Ermeni Doğu Lejyonunda görevli Gamavorlar fırsatı ganimet bilip gümrük binasındaki ay yıldız kabartmasına saldırdılar. Engel olmak isteyenleri darp ettiler.

İlk gerginliğin ardından Ermeni Doğu Lejyonunun bir kısmı Taşhan’a, diğerleri Hıristiyan köyü, Araplar köyü ve merkezdeki Mesudiye mahallesinde kurulan çadırlara götürüldü. Cezayirli, Tunuslu, Senegalli ve Fransız askerler ise Askeri Kışla ve Müftü mahallesindeki medreseye yerleştirildiler.

FRANSIZLARIN SURİYE VE KİLİKYA YÖNETİMİ

Fransa’nın Suriye ve Kilikya Yüksek Komiseri General Henri Gouraud Şam’daki karargâhta oturuyor; merkezi Adana’da bulunan Kilikya Karargâhının komutasını üstlenen Alb. Edouard Bremond, “Ermenistan ve Kilikya’nın Valisi” unvanını taşıyordu.

Adana’ya bağlı Mersin Fransız Kuvvetlerinin Komutanı Bnb. Anfre, Mersin Valisi sıfatıyla kendisine karargâh olarak Hükümet Konağı’nı belirliyordu.

Fransızların Tarsus Guvernörü ise Bnb. Louis Eugene Koustilliere idi.

İŞGAL YILLARINDA MERSİN’İN İDARİ YAPISI

Mondros nihai bir anlaşma değil savaşa son veren bir mütareke olduğu için resmen Osmanlı toprağı sayılan Mersin’in idari yapısında Emniyet teşkilatı Fransızlara, Jandarma ise Türklere bırakılmıştı.

Osmanlının Mersin’deki mülki amiri Mutasarrıf Vekili Salim Bey hem İstanbul’a hem de Bnb. Anfre’ye bağlı olarak görev yapıyordu. Belediye Başkanı Ahmet Hallaç, Mersin Müftüsü ise Abdullah Sıddık Efendi’ydi.

İmzalanacak barış antlaşması sonunda Mersin’i teslim almaya hazırlanan Fransız yönetiminin başında bulunan Guvernör (Vali) Bnb. Anfre hızlı bir şekilde kendi idari teşkilatını kurdu.

Emniyet teşkilatının başına Başçavuş Patini’yi, yardımcılıklarına Ermeni Agop ve Serkis’i atadı. Ortodoks Arap Mihail Carcura’yı Emniyet’in Siyasi Şefi olarak görevlendirdi. Teşkilatın bütün kadrosunu Ermeni ve Rumlarla doldurdu. Hükümet Doktoru Ermeni Recepyan’dı.

Mersin Jandarma Taburunun başındaki Bnb. Hasan Zühtü Bey, Vali Anfre’ye bağlı çalışıyordu. Tabur Komutan Yardımcısı Yzb. Haydar, Tabur Kâtibi Ali Rıza, Merkez Bölük Komutanı Ütğm. Avni, Seyyar Bölük Komutanı Ütğm. Galip, Süvari Takım Komutanı Başçavuş Abdülkadir’di. Dört Takım Komutanının ikisi Türk, diğer ikisi Ermeni’ydi.

Tarsus Jandarma Bölüğü Takım Komutanlıklarına Kirkor Ermenekli ve Anton Mikailyan, Mersin Gümrük Kontrolörlüğüne ise Deniz Subayı Tilçer atanmıştı.

GUVERNÖR’ÜN UYGULAMALARI

İdari yapıyı istediği gibi düzenleyen Vali Bnb. Anfre, hızla kendi programını uygulamaya koydu. Bir yandan Türklerin silahlarını toplarken öte yandan Ermenileri silahlandırdı. Özel yetkili mahkeme kurup keyfi yargılamalar yaptı. Gümrük Meydanına kurdurduğu çarmıhlarda Türkleri cezalandırdı. Uygulamalara karşı çıkan Türkleri Kilikya dışına sürgüne gönderdi.

Türk adına ve bayrağına tahammülü olmayan Bnb. Anfre’nin ilk icraatlarından biri, böl-parçala-yönet taktiğiyle her cemaate ayrı bir cemiyet kurdurmak oldu. Cemaatlere yardım ulaştırmak adı altında kurdurduğu cemiyetlerin asıl amacı, Mersin’de kader birliği eden toplum kesimlerini bölmek ve birbirlerine karşı kışkırtmaktı.

Bu kapsamda kurulan cemiyetlerin tavırlarını üç başlık altında incelemek mümkündür: Türk karşıtları, Türk taraftarları ve ortada tavır sergileyenler.

TÜRK KARŞITI CEMİYETLER

Türklere karşı faaliyet göstermek amacıyla kurulan Birleşik Ermeni Cemiyeti’nin öncelikli hedefi Mersin’de kaos çıkaracak terör eylemlerini organize etmekti. Başkanı Manolyan, İkinci Başkanı Mıgırdıç Zelveyan’dı.  Toplantı yeri olarak Ermeni Kilisesi’ni seçen bu cemiyetin nihai amacı, merkezi Hacın (Adana-Saimbeyli) olmak üzere Fransa himayesinde bir Ermeni Krallığı kurmaktı. Bu amaçla Mağara bucağı, Silifke’nin merkez ve ilçelerinde şubeler açmıştı. Buralardan toplanan istihbaratı Paris’teki Ermeni cemiyetleri genel merkezine ulaştırıyordu.

Sünni Araplar tarafından kurulan İslam Arapların Hayır Cemiyeti’nin Başkanı Abdullah Dehlevi, İkinci Başkanı Hamit Hayfavi idi. Rum ve Ermenilerle işbirliği yapan bu cemiyetin üyeleri ev ve işyerlerine Fransız ve Ermeni bayrakları asarak taraflarını belli ediyorlardı.

Rum Cemiyeti de Türkler aleyhine çalışıyordu. Başkanı Yusufaki Tiryakidis, İkinci Başkanı Haralem Gedikoğlu, Guvernörlük Mümessili Aslanoğlu Corci’ydi. Kurulduğu günden itibaren Fransız yönetimini destekleyen bu cemiyet, King-Crane Komisyonu’na Fransız Mandasını lehinde oy verdi.

Türklere saldırmak için her fırsatı değerlendiren Rumların bir de gizli cemiyeti vardı. Bu cemiyetin başkanlığını, sonraki yıllarda bütün dünyanın yakından tanıyacağı meşhur silah tüccarı Prodromos Bodosakis-Athanasiadis yürütüyordu. Cemiyetin amacı İzmir’i işgal eden Yunan ordusuna yardım ve Rum gönüllü toplamaktı.

TÜRK CEMİYETLERİ VE TÜRKLERİ DESTEKLEYEN CEMİYETLER

Bnb. Anfre’nin planını bozmaya azmeden Mersinliler boş durmadılar, kendi cemiyetlerini kurdular.

Mersin’deki milli güçlerin motor gücünü İslam Hayır Cemiyeti temsil ediyordu. İlk adı Türk Hayır Cemiyeti idi. Türk kelimesine tahammülü olmayan Fransızlar kabul etmeyince bu ismi aldı. Başkanı, Mersin Müftüsü Abdullah Sıddık Efendi, İkinci Başkanı Galip Hasip’ti. Guvernörlük Mümessili Hacı Ömer Lütfi, Köyler Mümessili Hıdırzade Ali; üyeleri ise Nüfus Müdürü Ziya (Yalaz), Dr. Hayri, Hacı Yusufağazade Tahsin Bey idi. Yeni Cami odasında toplanan İslam Hayır Cemiyeti, Guvernörlük nezdindenki resmi işleri yürütüyordu.

İşgale direnen Türklerin asıl gücü, gizli Türk İslam Cemiyeti etrafında kenetlenmişti. Yönetimi Jandarma Komutan Vekili Yzb. Haydar, Seyyar Bl. K. Galip Tekin, Jandarma Kâtibi Ali Rıza, Nüfus Müdürü Ziya, Dr. Hayri, Palancı Mahmut Ağa’dan oluşan bu cemiyetin ağır bir iş yükü vardı.

Şehit ve asker ailelerinin ihtiyaçlarını gidermek, esaretten dönenlerin iaşe ve yol masraflarını temin etmek, Türk gençlerini silahlandırmak için gönüllü Jandarma yazılmalarını sağlamak, Fransız ve İngiliz birliklerindeki Müslüman askerlere yönelik propagandaları önlemek, Mersin köylerini uyanık tutmak ve Toros eteklerinde Fransızlara karşı savaş hazırlıkları yapmak Türk İslam Cemiyeti’nin görevleri arasındaydı.

Türklerin bilgisi dâhilinde kurulan Kürt İslam Cemiyeti de milli güçlere destek veriyordu. Başkanı Hacı Babazade Kâmil Efendi, Guvernörlük Mümessili Salih Efendi’ydi.

Türklere destek veren gayrimüslim iki dernek vardı.

Bunlardan Musevi Cemiyeti’nin Başkanı Vital Strumza aynı zamanda Guvernörlük temsilcisiydi. Toplantı yeri olarak Havra’yı kullanan cemiyet, King-Crane Komisyonu’na Türkler lehine rapor vererek Fransız mandasına karşı çıktı.

Milli güçlerin yanında açıktan saf tutmasa da Türklerle iyi geçinen bir diğer cemiyet Marunî Arap Cemiyeti’ydi. Yönetiminde Katrancılardan Ferhat ve Yusuf Şubeyr vardı.

ORTADA OLAN CEMİYETLER

Cemiyetlerin bir kısmı Fransız işgal temsilcileri ile Türkler arasında kalmışlardı. Bunlardan ilki Şii inanca sahip Eti Türklerin Hayır Cemiyeti idi. Başkanlığını, Mersin Belediye Başkanı Ahmet Hallaç’ın, İkinci Başkanlığını İbrahim Beddur’un yaptığı cemiyet içerisinde Fransızlara işbirliği yapanlar da vardı, karşı olanlar da.

Ortodoks Arap Cemiyeti de arada kalmıştı. Başkanı Anton Akil, Guvernörlük Temsilcisi Tannus Faris’ti. Bu cemiyetin yönetiminde bulunan, aynı zamanda Emniyet’in Siyasi Şefi olarak görev yapan Mihail Carcura Türkler aleyhindeki icraatlarıyla akıllarda yer etti.

TÜRK DOSTU YABANCILAR

Gayrimüslim yahut gayri Türk olup da milli güçlere destek veren üç isimden bahsetmemek hatıralarını saygısızlık olur.

Bunlardan ilki 1918-1919 yıllarında Mersin Belediye Başkanlığı görevini yürüten Ahmet Hallaç’tır. Kuvayı Milliye Müfrezelerinin iaşesinin teminine katkı sağlayan ve kritik istihbaratlar veren Hallaç, Pozantı Kongresi için bölgeye gelen Mustafa Kemal Paşa’nın aracının lastiği Ulukışla’da patladığında yeni lastikleri temin ederek Ulukışla’ya hızla ulaştırmıştır.

Türklere destek veren bir diğer önemli isim Musevi Cemiyeti Başkanı Vital Strumza’dır. Veteriner olarak Mersin Gümrük Kimyagerliği, Türk okullarında öğretmenlik yaptıktan başka Birinci Cihan Savaşı’nda Veteriner Yüzbaşı olarak Türk Ordusunda hizmet etmiştir. Türklere verdiği desteklerden ötürü Vali Anfre tarafından cezalandırılmayı göze almıştır.

Hayırla yâd etmemiz gereken bir başka isim, Ortodoks Arap Cemiyeti’nin Guvernörlük Temsilcisi terzi Tannus Faris’tir. Vali Anfre başkanlığında gerçekleştirilen, Türklerin dâhil edilmediği gizli toplantılarda konuşulanlar hakkında Türk İslam Cemiyeti’ni bilgilendirmiş, verdiği kritik istihbaratla pek çok rezalet ve felaketin önüne geçmiştir.

MERSİN’DE ERMENİ KATLİAMLARI

Mersin’in Fransız Valisi Bnb. Anfre’nin kurduğu yapı tam da Ermenilerin istediği gibiydi. Vakit kaybetmeden harekete geçen Fransız üniforması giyinmiş Ermeni çeteleri 20 Şubat 1919 günü Tece, 23 Şubat’ta Yeniköy, 4 Mayıs’ta Çavuşlu ve Karaisalı katliamlarını gerçekleştirdiler.

Vali tarafından korunan Ermeni çeteleri durmak niyetinde değildi. Yeni hedefleri Torosların zirvesinde bulunan ve Mersin’in en büyük köyü olan Efrenk’i yakıp yıkmaktı.

Bu maksatla 7 Mayıs günü harekete geçtiler. Dalakderesi, Korucular, Tömekli, Kilimas, Kayabaşı üzerinden gün ışırken Kurudere’ye ulaştılar. 8 Mayıs gündüzünü gizlenerek geçirmek üzere burada tertibat aldılar. 9 Mayıs Cuma günü namaz sırasında Efrenk’i basıp bütün erkekleri öldürmeyi planlıyorlardı.

ERMENİ ÇETESİ KURUDERE’DE İMHA EDİLDİ

Kurudere’de beklemekte olan Ermeni çetesini fark eden Hacı Ali Çavuş’un haber vermesi üzerine Efrenk Karakol Komutanı Eyüp Sabri Çavuş jandarmalarla; Bucak Müdürü, Muhtar, Bçvş. Abdülkadir ve Bçvş. Hüsnü de silahlı köylülerle birlikte Kurudere’ye doğru harekete geçtiler. Çeteyi dört bir yandan sarıp imha ettiler.

Ermeni çeteciler Fransız üniforması taşıdıkları için konuyu kapatmak isteyen ancak bu ezici mağlubiyeti bir türlü hazmedemeyen Vali Anfre, Türklerin canını yakacak adımları atmakta gecikmedi. Jandarma Tabur Komutanı Bnb. Hasan Zühtü Beyi Kilikya dışına sürdü. Yerine Yzb. Mustafa Kadri Beyi atadı. Adana Valisi Alb. Bremond’u ikna edip Silah Toplama Kararnamesi çıkarttı. Efrenk Jandarma Komutanı Eyüp Sabri Çavuş’u Buluklu’ya atadı. Yerine Hacın (Saim Beyli) teşkilâtında çalışan, gayet iyi Türkçe bilen Ermeni asıllı Y. Tğm. Ahmet Refik’i getirdi.

Fransızlar hesabına Ermenilerle işbirliği yapan Ahmet Refik, içkili olduğu bir gece, Çanakkale gazisi Çolak Hasan, kardeşleri Hacı Ahmet ve Ali tarafından Ciyaklı Obruk’a atılarak öldürüldü.

KİNG-CRANE KOMİSYONU

Zamanın her geçen gün Türkler lehine işlediğini gören Vali Anfre, Jandarma Kontrolörlüğüne Ermeni Yakupyan’ı atadı. Kurudere ve Ahmet Refik olaylarının intikamını almak için biraz daha beklemeliydi. Şimdi çok daha önemli bir işi vardı: 18 Ocak 1919’da başlayan Paris Konferansı’na katılan ABD Başkanı Wilson’ın isteği üzerine Kilikya bölgesinde ABD mandası altında bir Ermenistan kurulup kurulamayacağını araştıran King-Crane Komisyonu’nu manipüle etmek…

Komisyonu, Mersin ve Tarsus halkının Fransız mandasını istediği yönünde ikna etmek için yoğun çaba gösteren Vali Anfre, Müslüman halkı etkilemesi için Suriye’den Nasihat Heyeti bile getirtti. Heyet Başkanının Türk dostu Abdurrahman Carudi’nin kardeşi olduğunu bilmeyen Fransız Vali, işgal altında tutmaya çalıştığı toprakların asırlardır Türk ve İslam yurdu olduğunu unutmuş görünüyordu.

Bir kısım Arapların, Musevi Cemiyeti ve Kürt Yardım Cemiyeti’nin Türk taraftarı tutumları nedeniyle King-Crane Komisyonu Paris’e olumsuz raporla dönmek zorunda kaldı. Kafkaslara gönderilen General Harbord Komisyonu da benzer rapor getirince ABD Başkanı Wilson manda konusunu tamamen gündeminden kaldırdı.

SİVAS KONGRESİ KARARLARI VE MERSİN

Çukurova’da bunlar olurken Anadolu içlerinde önemli gelişmeler yaşanıyordu.

4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin birleştirilmesi kararı alınmış, Mustafa Kemal Paşa yurt genelinde Kuvayı Milliye Fedai Müfrezeleri kurulmasına dair gizli bir talimat yayınlamıştı.

Bu talimat üzerine Konya’daki 12. Kolordu Komutanı Alb. Fahrettin (Altay), Çukurova’nın kurtarılması için Mersin’in özgür topraklarından girecek kuvvetlerin teşkilatlandırılması görevini Bnb. Hüseyin Hüsnü’ye (Konay) verdi. Hüseyin Hüsnü Bey de Yzb. Emin Resa (Arslan) Bey’i Adana’ya Mürettep 1. No’lu Genel Kuvayı Milliye Fedai Müfrezeleri Komutanlığı’na atadı.

ASIL KAPIŞMA İNGİLİZLERİN MERSİN’İ TERK ETMESİYLE BAŞLADI

Sykes-Picot gizli antlaşması, Mondros Mütarekesi ve Paris Konferansı’ndaki gelişmeler üzerine 15 Eylül 1919’da Fransızlarla “Suriye İtilafnamesi” imzalayan İngiltere Musul’u kendisine alarak Adana, Antep, Urfa, Maraş ve İskenderun’u Fransa’ya bıraktı.

İtilafname gereğince İngilizler, 17 Aralık 1918’de başlattıkları Mersin’deki işgallerine 20 Kasım 1919 günü son verdiler. Böylece Fransızlar Kilikya’nın tek hâkimi konumuna geldiler.

Fransızların Kilikya Genel Komutanlığına atanan Gn. J. Sasthene Dufieux, karargâhı ile birlikte 2 Aralık 1919’da Beyrut’tan Mersin’e geldi ve durmaksızın Adana’ya geçti. Suriye ve Kilikya Başkomutanı ve Yüksek Komiseri General Gouraud ise Waldeck Roussesau zırhlısı ile 10 Aralık 1919’da Mersin’e ulaştı. Şehirde bir gece kaldıktan sonra Tarsus ve Adana’yı ziyaret ederek birliklerini denetledi. 13 Aralık gecesi yine Mersin üzerinden deniz yoluyla asıl görev yerine döndü.

Fransızların en üst düzeyde attığı bu iki adım, Çukurova’da neler yaşanabileceğine dair önemli ipuçları veriyordu. Paris, dünyanın bu en verimli topraklarını ve Akdeniz’i Anadolu içlerine bağlayan stratejik Gülek Boğazı’nı kontrol altında tutmak istiyordu.

FRANSIZLAR POZANTI’YI İŞGAL EDİYOR

Bu hedefe yönelik en önemli adımlardan biri, Bnb. Pierre Mesnil komutasındaki 412. Fransız Taburunun 27 Aralık 1919 günü Pozantı’yı işgal etmesi oldu. Fransızlar, Almanları mağlup ettikleri ünlü Verdün savunmasında büyük başarılar kazanan 412. Tabura ve Bnb. Mesnil’e çok güveniyorlardı.

Avrupa’nın Çanakkale’si olarak anılan Verdün’de 40 milyon top mermisi yakılmış, 10 ay içerisinde 160 bini Fransız, 140 bini Alman 300 bin kişi can vermişti. Verdün kuşatmasını başlatan kişi, adı “Verdün Kasabı”na çıkan Alman Genelkurmay Başkanı Falkenhayn’dı.

İşte o Falkenhayn, Mustafa Kemal ve Cemal Paşaların itirazlarına rağmen 1917 Temmuz ayında Yıldırım Orduları kurucu komutanlığı görevine getirilmişti.

ÇUKUROVA KUVAYI MİLLİYE FEDAİ MÜFREZELERİ

Sivas Kongresi kararları uyarınca Adana’ya Mürettep 1. No’lu Genel Kuvayı Milliye Fedai Müfrezeleri Komutanlığı’na atanan Yzb. Emin Resa Bey, 20 Ocak 1920’de Karaman’dan yola çıkarak 22 Ocak’ta Mut’a ulaştı. Mersin’in özgür topraklarındaki ilk Kuvayı Milliye teşkilatını burada kurduktan sonra 3 Şubat’ta Mağara (Kırobası) bucağına geçti.

Silifke’ye bağlı bulunan 4500 nüfuslu Mağara halkının dörtte üçü Ermeni ve Rumlardan oluşuyordu. Birleşik Ermeni Cemiyeti istihbarat elemanları Mersin’in özgür topraklarında cirit atıyorlardı. Bölgenin elde bulundurulması, istihbarat akışının kesilmesi gerekiyordu.

MUSTAFA KEMAL PAŞA’DAN İLERİ HAREKÂT EMRİ

Mağara’daki çalışmalarını sürdürmekte olan Yzb. Emin Resa Bey 11 Şubat 1920’de Mustafa Kemal Paşa’dan önemli bir telgraf aldı. Telgrafta derhal Mersin üzerine harekâta geçmesi bildiriliyor ve şu emirler kendisine tevdi ediliyordu:

  • Karşılaşılacak Ermeni ve Fransız kuvvetleri çete çatışmaları ile bertaraf edilmeli,
  • İşgalcilerin Mersin limanından yararlanması mümkün mertebe önlenmeli,
  • Demiryolu hattı mutlaka tahrip edilmeli,
  • Halkın Millî Mücadeleye desteği mutlaka sağlanmalı.

Hızlı bir şekilde emrindeki kuvvetlerin görev dağılımını yapan Yzb. Emin Resa Bey, Adana’lı Niyazi Bey’i yaverliğine, Şinasi Bey’i emir subaylığına, Adana’lı Hacı Ali Beyi ise iaşe subaylığına getirdi.

1’inci Bölük Komutanlığına Y. Tğm. Kozanlı Mustafa Nail, 2’nci Bölük Komutanlığı’na Adanalı Bçvş. Hasan Tahsin (Şahin Efe), 3’üncü Bölük Komutanlığına Y. Tğm. Ali Rıza Timurtaş (Doğan Efe), Süvari Bölük Komutanlığına Çerkez Süleyman ve Makineli Tüfek Komutanlığı’na da Adanalı Y. Tğm. Tevfik Bey (Genç İzzet – Bölgen) beyleri atadı.

Mustafa Kemal Paşa’nın ileri harekât emrini uygulamak üzere 1’inci Bölük Komutanı Y. Sb. Mustafa Nail’i Efrenk (Arslanköy), 2’nci Bölük Komutanı Bçvş. Hasan Tahsin’i Karahıdırlı, 3’üncü Bölük Komutanı Y. Sb. Ali Rıza’yı ise Fransız işgal bölgesinin batı sınırında bulunan Alata üzerine gönderdi.

ARSLANKÖY’ÜN KURTULUŞU (1 MART 1920)

Y. Sb. Mustafa Nail komutasındaki 1’inci Fedai Müfreze Bölüğü, 24 Şubat’ta Mağara’dan hareket etti. Yol güzergâhındaki köylerde Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurarak 29 Şubat’ta günü Efrenk deresinin doğduğu Yedigöz mevkiine ulaştı.

1 Mart 1920 sabahı Efrenk’e giren Fedai Müfrezesi doğruca Jandarma Karakoluna gitti. Karakol komutanı ve erler bayrak, silah ve Kur’an üzerine yemin ederek Kuvayı Milliye’ye katıldılar. Efrenk Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı da aynı gün Ali Yıldıran (Çolak Ali) başkanlığında kuruldu.

GLAVUR’DA DANIŞIKLI SAVAŞ TAKTİĞİ

Torosların zirvesindeki kartal yuvası Efrenk bu şekilde kesin olarak milli kuvvetlere katıldıktan bir gün sonra 2’nci Fedai Müfrezesi Karahıdırlı’yı, 3’üncü Fedai Müfrezesi ise Alata karakollarını teslim aldılar.

Bu gelişmeler üzerine hiddetlenen Mersin’in Fransız Valisi Bnb. Anfre, Jandarma Tabur Komutanı Yzb. Haydar, Ütğm. Galip komutasındaki Seyyar Jandarma Bölüğünü 60 erbaş ve er, 10 süvari ile Kuvayı Milliye’yi engellemek üzere Menteş – Emirler üzerine gönderdi.

Buluklu Karakol Komutanı Eyüp Sabri Çavuş erleriyle birlikte Emirler’de bölüğe katıldı. Çok geçmeden Kuzucubelen Karakolu birliğe dâhil oldu. 3 Mart 1920 akşamı Erçel’e (Değirmençay) ulaşıldı. Burada yapılan değerlendirmede, Kuvayı Milliye ile Jandarma arasında Glavur (Yüksekoluk) sırtlarında danışıklı bir çatışma yapılması kararlaştırıldı.

MERSİN JANDARMASI KUVAYI MİLLİYE’YE KATILDI

Efrenk’teki 1’inci Bölük Komutanı Y. Tğm. Mustafa Nail ile Mersin Jandarma Taburu Seyyar Bölük Komutanı Ütğm. Galip, Medreselik mevkiinde bir araya gelerek danışıklı çatışmanın taktiği belirlendiler. Planlandığı gibi oldu. 5 Mart 1920 sabahı kısa bir çarpışma görüntüsü verildi.  Eyüp Sabri Çavuş’un okuduğu ezanla karşılıklı ateş kesildi.

Jandarma Taburuna gönderilen habercinin acele destek istemesi sağlandı. 50 kişilik müfreze ve 3 katır yükü cephaneyle Mersin’den yola çıkan Takım Komutanı Tğm. Cemil (Özden), emrindeki jandarmalarla birlikte Kuvayı Milliye’ye katıldı.

Uzun süre jandarmanın esir alındığını sanan Fransızlar, asıl gerçeği fark ettikleri an neye uğradıklarını şaşırdılar ve düzenli ordu birlikleriyle Kuvayı Milliye Müfrezelerimize yönelik saldırılara giriştiler.

MÜFREZELER VE MÜDAFAA-İ HUKUK HEYETLERİ

Böyle bir adımı iple çeken milli müfrezelerimiz, Fransızlar ve onların gölgesinde türlü rezillikler yapan Ermenileri Mersin’den atmak üzere dünden hazırdı. 5 Kasım 1918’de Mersin’e gelen Mustafa Kemal Paşa’nın emri üzerine teşkilatlanmaya başlayan Toros yiğitleri, Mersin merkez, Tarsus ve Kavaklıhan bölgelerinde müfrezeler kurmaya başlamışlardı. Bu üç muharip Kuvayı Milliye Müfreze Grubu’nun iaşe, mühimmat ve istihbarat ihtiyaçlarını karşılamak üzere üç ayrı Müdafaa-i Hukuk Heyeti oluşturuldu.

MERSİN GRUBU MÜFREZELERİ

Sorumluluk alanı Alata Deresi ile Deliçay arasındaki işgal bölgesi olan Mersin Grubu’nun merkez karargâhı Elvanlı’da kurulmuş, komutanlığını Yzb. Emin Resa Bey üstlenmişti. Daha sonra bu görevi Yzb. İbrahim, Bnb. İhsan, Bnb. Çeçen Osman, Yzb. Muhittin, Bnb. Ethem Beyler üstlendiler. Merkez karargâhın Harp Müşavirliğine Y. Ütğm. S. Fikri getirilmişti. Sahil, Bozön (Gazi), Emirler (Demirtaş), Hamzabeyli (Yılmaz), Çopurlu, Efrenk (Yavuz), Alsancak, Buluklu, Makineli Tüfek ve Süvari müfrezelerinden oluşan Mersin Grubu, ağzı şehir merkezine gelecek iki sıra hilal şeklinde konuşlandırılmıştı.

MERSİN GRUBU MÜDAFAA-İ HUKUK HEYETİ

Hıdıroğlu Ali Efendi’nin başkanlığında Çevlik’te kurulan, daha sonra merkezi Erçel’e taşınan Mersin Müdafaa-i Hukuk Heyeti’nin Yönetim Kurulu’nda şu isimler yer alıyordu:

Süleyman Fikri Bey (Arpaçsakarlar), H. Yahya Efendi Zade Emin Bey (Mezitli), Âlim Bey (Mezitli), Tollu Zâde Mehmet Hulusi Bey (Çevlik), Hacı Yusuf Zâde İsa Bey (Erçel), Molla Efendi Zade Şakir Bey (Çopurlu), Ballı Hacı İbrahim Bey (Çiftlik), Hakkı Bey (İlemin), Hacı Ahmet Bey (Karayakup), Gök Molla Mustafa Bey (Bozön), Dereli Molla Mustafa Bey (Emirler), Molla Süleyman Bey (Dinikâr), Molla Hacı Resul Bey (Arpaçsakarlar), Mehmet Kâhya (Yalınayak), Şıh Mehmet Oğlu Abdullah Bey (Menteş)…

TARSUS GRUBU MÜFREZELERİ

Deliçay-Tarsus Çayı arasındaki bölgeyi kontrol etmek üzere kurulan Tarsus Grubu’nun merkez karargâhı Karadiken köyüydü. Yzb. Yaşar Beyin kurucu komutan olduğu bu gruba daha sonraları Bnb. İsmail Ferahim (Şalvuz), Bnb. Çeçen Osman, Yzb. İbrahim, Yzb. Mustafa Tevfik komuta ettiler. Tarsus şehir merkezini iki sıra hilal şeklinde kuşatan Tarsus Grubu bünyesinde Bozkurt, Gökbayrak, Selçuk, Kayıhan, Tozkoparan, Tarsus Gençler, Demirbaş, Çeliktaş ve Süvari müfrezeleri yer alıyordu.

TARSUS GRUBU MÜDAFAA-İ HUKUK HEYETİ

Halim Beyzade Salih (Güreş) Başkanlığında Belenkeşlik köyünde kurulan, merkezi daha sonra Karadiken köyüne nakledilen Tarsus Müdafaa-i Hukuk Heyeti’nin yönetimi şu isimlerden oluşuyordu: Ömer Lütfi (Koç) Bey (Sarıkavak), Hacı Sakar Ömer Bey (Çelebili), Ali Kâhya (Karadiken), Güllü Fakı Mehmet Bey (Kösebalcı), Ahmet Kâhya (Sebil), Halil Bey (Tepeköy), Hutağa (Sadiye), Hacı Fakı (Namrun).

KAVAKLIHAN GRUBU MÜFREZELERİ

Berdan Çayı’nın doğusu ile Adana il sınırı arasındaki bölgenin sorumluluğunu Kavaklıhan Grubu üstlenmişti. Tarsus-Pozantı karayolunun sağında ve solunda konuşlanan bu grup müfrezelerinin öncelikli görevi Fransızların işgali altındaki Pozantı ile Adana’daki Fransız merkez karargâhı arasındaki bağlantıyı kesmekti. Komutanlığına Ütğm. Cemal Efe’nin atandığı Kavaklıhan Grubu’na bağlı müfrezeler şunlardı: Göçüklü Karahacı, Yanıkkışlalı Tekelioğlu Mustafa Ağa, Bucaklı Hasan Ağa, Polatlı Emin (Polat) Ağa, Urgankıranlı Molla İzzet, İncirgedikli Derviş Ağa, Aktaşlı Ali Efendi, Kurbanlılı Akış Ağa, Naili Hürriyet’ten Kara Mehmet Ağa, Kamber Höyüklü Veysel Çavuş, (Ziya) Karayayla, Eminlik’ten Molla Nasuh, Efeler, Karafaki-Arslanyürek, Berdan, Karacaaslan, Urfalı Mehmet, Pozçalılı Deli Mehmet, Küçükkarayaylalı İnad Ali, Selim (Özışık) Çavuş müfrezeleri ve Y. Tğm. Hilmi Gök Bölüğü.

KAVAKLIHAN GRUBU MÜDAFAA-İ HUKUK HEYETİ

Sadık Paşa (Eliyeşil) Başkanlığında kurulan Kavaklıhan Müdafaa-i Hukuk Heyeti’nin yönetiminde görev alan isimler şunlardı: Tarsus Müftüsü Hilmi (Toros) Efendi, Tıs Halil Zade Mustafa Efendi, Zaim Zade Halim (Gücük) Efendi, Akif Zade Hilmi Efendi, Köylü Oğlu Şevki Bey, Kara Mehmet Zade Hafız Mehmet Bey, Gafur Efendi Zade Mahmut (Borhan) Efendi, Hüseyin Efendi Zade Kemal (Borhan) Efendi.

9 AYDA 20 MUHAREBE

Mersin Jandarmasının Kuvayı Milliye Fedai Müfrezelerine katılması üzerine saldırıya geçen Fransızlar ile Türkler arasında dokuz ayda yirmi muharebe yaşandı.

Muharebelerin kronolojik sırası şöyledir:

Başnalar (17 Mart 1920), I. Kavaklıhan (13-15 Nisan 1920), I. Eshab-I Kehf (19-20 Nisan 1920), İçme (19-20 Nisan 1920), Kızılyar Çiftliği Baskın (23 Nisan 1920), Yakaköy Fransız Jandarma Karakolu Baskını (27 Nisan 1920), Ballıca (Nisan 1920), I. Su Bendi (5 Mayıs 1920), II. Su Bendi (10 Mayıs 1920), II. Kavaklıhan (17-20 Mayıs 1920), Karboğazı (27-28 Mayıs 1920), I. Hacıtalip (25 Haziran 1920), Bağlar (15-19 Temmuz 1920), Gudubes (22 Temmuz 1920), II. Hacıtalip (22 Temmuz 1920), Küçük Ziyaret (14-16 Ağustos 1920), II. Eshab-I Kehf Savaşı (10 Ekim 1920), Karadirlik (22 Ekim 1920), Emirler (1 Aralık 1920), III. Eshab-ı Kehf (15 Aralık 1920).

Bağlar (15 şehit ve 40 yaralı) ve Küçük Ziyaret Tepesi (12 şehit, 18 yaralı) muharebeleri en çok zayiat verdiğimiz çarpışmalarımız oldu.

MUHAREBELERDEKİ GÜÇ DENGESİ

Fransızlara karşı Mersin’de verilen özgürlük mücadelesindeki güç dengesi; asker sayısı, silah ve mühimmat miktarı bakımından işgal kuvvetlerinin lehindeydi. Maneviyatı son derece yüksek olan Kuvayı Milliye Müfrezelerimiz aradaki bu farkı inanç, gayret ve fedakârlıklarıyla kapatarak büyük başarılar elde ettiler. Bu kapsamda Birinci ve İkinci Kavaklıhan ile Karboğazı muharebelerindeki kıyaslama hayli dikkat çekicidir.

15-17 Nisan 1920 tarihlerinde gerçekleşen I. Kavaklıhan muharebesinde, Pozantı’yı işgal altında bulunduran Bnb. Mesnil komutasındaki tabura yardım ulaştırmak amacıyla harekete geçen Alb. Gracy komutasındaki Fransız birliğinin mevcudu 2 tabur piyade ve 1 süvari bölüğünden oluşuyordu. Bu birlik 2 top bataryası, ağır ve otomatik silahlarla teçhiz edilmişti.

Tğm. Cemal Efe komutasındaki Kuvayı Milliye güçlerimizin mevcudu ise sadece 200’dü. Silah gücü olarak da elimizde sadece mavzer ve tüfekler vardı. Yaşadığımız coğrafyayı avucumuzun içi gibi biliyorduk, muharebeyi biz kazandık.

Türklerin muhasarası altındaki Pozantı’ya yardım ulaştırmakta kararlı olan Alb. Gracy, 17-20 Mayıs tarihleri arasında Kavaklıhan’ı ikinci kez zorladı. Bu kez emrinde 5.000 askerin yanı sıra 2 tank, 2 uçak, 3 zırhlı otomobil, 2 zırhlı tren, 3 Batarya Sahra Topu, 2 Batarya Dağ Topu, çok sayıda Makineli Tüfek vardı. Tekelioğlu Sinan Bey’in komuta ettiği Kuvayı Milliye güçlerimizin mevcudu 1000 piyade ve 100 süvariden ibaretti. Silah gücü olarak elimizde sadece 1 top, 2 makineli tüfek ve mavzerler vardı. Sonuç yine aynı oldu, biz kazandık.

44 GÜLEKLİ’NİN BÜYÜK ZAFERİ: KARBOĞAZI

Tarsus-Pozantı yolunu tutan Kavaklıhan’a yönelik iki taarruzundan sonuç alınamaması üzerine birliklerini geri çeken Fransızların Çukurova Genel Valisi Gn. Dufieux, Pozantı’da muhasara altında bulunan Bnb. Mesnil’e Namrun-Gözne üzerinden Mersin’e geçmesini, isterse teslim olabileceğini bildirdi.

Telgraf hatları Türkler tarafından kesildiği ve karayolu Kuvayı Milliye müfrezelerimiz tarafından kontrol altında tutulduğu için uçaktan atılan bir şişe içerisindeki mesajı alan Bnb. Mesnil, 9 subay, 696 asker, 1 yaralı subay, 8 yaralı asker, 4 süvariden oluşan birliğiyle başarılı bir yarma harekâtı yaparak 25 Mayıs gecesi Pozantı’dan ayrıldı.

26 Mayıs’ta Pozantı-Namrun-Gözne hattında ilerleyen Fransız birliği, yolda rastlayıp esir aldığı Kumcu Veli’nin rehberliğinde dağlar arasındaki patikalardan Karboğazı’na doğru ilerledi.

Fransız taburunu adım adım izleyen Kara Bomba Müfrezesi Komutanı “Kara Afet” namlı Ütğm. Hasan Fehmi Bey, 27 Mayıs günü Pazın Çukuru’nda ateş altına aldığı Fransız öncü birliğinin 120’i askerini komutanları ile birlikte esir etti.

Ertesi gün Karboğazı Sünedere Gediği’nde yoğun ateş altına alınan Fransız taburu, Yılan Ovası’na yönelince iyice korumasız duruma düştü. Yağmur altında süren 3 saatlik şiddetli çarpışmada ağır kayıplar veren Bnb. Mesnil teslim olma kararı aldı.

Fransızca bilen Tğm. Besim, saat 15.00’te Bnb. Mesnil’in yanına giderek ön teslim şartlarını görüştü ve kendisini Pazın Çukuru’ndaki Türk birliği karargâhına getirdi. 28-29 Mayıs gecesi Ütğm. Hasan Fehmi Bey ile Bnb. Mesnil arasında Gülek’teki bir köy odasında saat 24.00’te başlayan teslim görüşmesi, 03.30’da imzalanan protokol ile tamamlandı.

29 Mayıs sabahı saat 08.00’de Bnb. Mesnil, tercümanı Artin ve Yzb. Jousse ile birlikte Fransız Taburunun bulunduğu yere giden Ütğm. Hasan Fehmi Bey; bir binbaşı, 3 yüzbaşı, bir doktor, 5 teğmen, 522 asker, 150 yaralı ile birlikte 2 kıta dağ topu, 830 tüfek, 13 makineli tüfek, 27 otomatik tüfek ile önemli miktarda teçhizat ve mühimmatı teslim aldı.

Ütğm. Hasan Fehmi Akıncı’nın komutasında, Verdün kahramanı Fransız Taburunu esir alan 44 Gülekli kahramanın Karboğazı Zaferi, eşine ender rastlanan bir başarı öyküsü olarak tarihteki yerini aldı. Çukurova bölgesindeki büyük direniş ve Karboğazı zaferimiz Fransızların moralini altüst etmeye kâfi geldi.

POZANTI KONGRESİ (5 AĞUSTOS 1920)

Adana-Mersin bölgesindeki milli güçlerimizi hem askeri hem de idari bakımdan günün savaş şartlarına uygun bir idari yapıya kavuşturmak üzere TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi (Çakmak) Paşanın katılımıyla Pozantı’da Erzurum Kongresi’ne benzer bölgesel bir kongre gerçekleştirildi. Ankara, Sivas, Kayseri, Niğde ve Bor mebuslarının da hazır bulunduğu kongreye Çukurova’daki tüm müfreze komutanları davet edildi.

Kongrede alınan kararlar uyarınca işgal altındaki Adana’nın yerine merkezi Pozantı olmak üzere Adana vilayeti kuruldu. Vilayet Daimi Encümeni ve Belediye Meclisi Üyelerinin yanı sıra Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kilikya Merkez Heyeti belirlendi ve Başkanlığına Ahmet Remzi (Yüreğir) getirildi.

Merkezi Pozantı olan Adana ilinin vali vekilliğine İçel (Mersin) Milletvekili İsmail Safa (Özler) Bey atandı. Mutasarrıflıklar şöyle belirlendi. Mersin: Rauf Bey (Erçel), Osmaniye: Hüsnü Bey (Haruniye), Kozan: Abdulaziz Naim. Kaymakamlıklara ise şu isimler görevlendirildi: Tarsus: Şükrü Bey (Namrun), Karaisalı: Saadettin Bey, Ceyhan: Çerkes İbrahim Bey (Burhan), Kadirli: Sadi Bey, Yumurtalık: Tevfik Bey, Feke: Feyyaz Bey.

ANKARA ANTLAŞMASI İLE GÜNEY CEPHESİ KAPANDI

Çukurova’nın yanı sıra Urfa, Hatay, Gaziantep ve Maraş’ı da içine alan Güney Cephesi mağlubiyetleri Fransız kamuoyunda savaş karşıtı bir hava oluşturmuştu. Sakarya Meydan Savaşı’nın da zaferimizle sonuçlanması üzerine Fransızlar barış talebinde bulundular. 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması ile Güney cephelerimiz kapandı.

TBMM Hükümeti için büyük bir zafer anlamı taşıyan antlaşmanın Fransa’daki yankıları farklı oldu. Yazdığı “Kilikya Tutkusu” isimli kitabında Paul Du Veou, Fransızların yaşadığı büyük hayal kırıklığını şu çarpıcı tespitlerle dile getirdi:

  • Urfa, Mardin, Antep, Maraş Türklere bırakıldı.
  • Suriye sınırı savunmasız kaldı.
  • İskenderun, Türk toplarının tehdidi altında.
  • Dünyanın en bereketli toprağı Kilikya elden çıktı.
  • Hristiyanlara verilen söz tutulmadı.
  • 2 milyon Ermeni darmadağın oldu.
  • Sykes-Picot’nun kazandırdığı Irak petrolleri, Ergani bakırı, Kilikya pamuğu ve İran ticareti kaybedildi.

Ankara Antlaşması uyarınca genel af ilan edilmesini fırsat bilen Ermeniler Fransız zırhlılarına doluşup arkalarına bile bakmadan hayallerini süsleyen Çukurova’yı hızla terk ettiler.

ANKARA ANTLAŞMASI SONRASI ÇUKUROVA

Ankara Antlaşması uyarınca Fransızlar bölgeyi terk etmeye hazırlanırken; Silifke, Mersin, Kozan, Maraş, Cebelibereket (Osmaniye) ve Fırat nehrinin batısından sorumlu olmak üzere Adana ve Havalisi Komutanlığı kuruldu.

Bu yeni askeri yapının komutanlığına Tuğgeneral Muhittin (Akyüz) Paşa atandı. Mersin Mıntıka Komutanlığına Kur. Alb. Şükrü Naili (Gökbek), Tarsus Mevki Komutanlığına Topçu Yarbay İsmail Ferahim (Şalvuz) tayin edildiler.

Mersin sancağı yeniden kurularak Mutasarrıflığa Fahri Bey atandı. Tarsus Kaymakamı Hilmi (Cerit) Bey oldu. Devir teslim öncesinde mülki teşkilatları bu şekilde değiştirilen Mersin ve Tarsus, kurtuluş coşkusu için hazırlıklara başladı.

TARSUS’UN KURTULUŞU

Üç yıldır işgal altında bulunan ve pek çok kanlı çarpışmaya sahne olan Tarsus, 27 Aralık 1921’de Adana ve Havalisi Komutanı Muhittin Paşa ve yedi milletvekilinin katıldığı askeri bir törenle Fransızlardan teslim alındı. Tarsus Müftüsünün duası ve bando eşliğinde Türk bayrağı göndere çekildi. Yüzlerce kurban kesen Tarsus halkı kurtuluş coşkusunu doyasıya yaşadı.

MERSİN’İN KURTULUŞU

3 Ocak 1922 günü askeri birliklerimiz, Mersin Garı’ndan Hükümet Konağı’na uzanan geçiş güzergâhı üzerinde toplanan binlerce Mersinlinin coşkulu tezahüratlarıyla karşılandı.

Adana’dan gelen mızıka takımı eşliğinde Hükümet Konağı’na Türk bayrağı çekilerek Mersin resmen teslim alındı. Muhittin (Akyüz) Paşa’nın konuşmasının ardından Mersin Müftüsü dua etti. Bu kutlu günün anısına yüzlerce kurban kesildi.

Aynı günün akşamı Ziya Paşa Gazinosu’nda ordu şerefine bir ziyafet verildi. Lise Müdürü Asım (Ergelen) ve Mersin Milletvekili İsmail Safa (Özler) Bey’in coşkulu konuşmaları toplantıya katılanlara unutulmaz anlar yaşattı.

ÇUKUROVALI KAHRAMANLAR BATI CEPHESİ’NDE

Ankara Antlaşması görüşmelerinin sürdüğü bir dönemde Çukurova müfrezelerinden oluşturulan “Adana Müfrezesi” isimli alay, Sakarya Meydan Muharebesi’ne katılmak üzere Garp Cephesi emrine gönderilmişti.

Tarsus, Mersin ve Adana’nın kurtuluşunun ardından Çukurovalı kahramanlar, 14. Tümen emrinde Batı Cephesi’ne doğru yola çıktılar… Afyon Cephesinde ve 30 Ağustos 1922 Başkumandanlık Meydan Savaşı’nda kahramanca çarpıştılar. Yunanlıları İzmir’e kadar kovalayan birliklerin arasında yer aldılar. Zaferin ardından ileri harekâtlarına devam ederek Uşak, Alaşehir, Salihli, Turgutlu, Menemen üzerinden düşmanı izlediler. Ayvalık,  Burhaniye ve Edremit’i kurtararak Çanakkale bölgesinde Ezine’ye ulaştılar. Çanakkale dolaylarını işgal altında tutan İngilizlere karşı bu cephede mevzilenip Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasına kadar da bulundukları mevzilerini terk etmediler.

TÜRKİYE’NİN HER KARIŞ TOPRAĞI GAZİ, HER VATANSEVERİ KAHRAMANDIR

Çanakkale Cephesi’nde 1218 şehit bırakan Mersinliler, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi sonrasında topraklarının İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine üç yıl sürecek bir özgürlük mücadelesi başlattılar. Dokuz ayda yirmi muharebe yaparak Fransızları durdurmayı başardılar ve nihayet 27 Aralık 1921’de Tarsus’u, 3 Ocak 1922’de Mersin’i düşman işgalinden kurtaran bir direnişin sembolü haline geldiler.

“Arkadaşlar, gidip Toros dağlarına bakınız. Eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki, bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün inancını boşa çıkarmadılar.

Hüseyin Nihal Atsız “İnsanlar, çevrelerinde ne kadar çok kahraman örneği görürlerse, yiğit yetişme ihtimalleri o kadar artar.” diyor.

Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele döneminde pek çok isimsiz kahraman çıkaran Mersinliler, evlatlarına gösterecek kahraman örneklerine fazlasıyla sahiptirler. Torosların zirvesindeki Arslanköy’den Karboğazı’na, Alata Çayından Kavaklıhan’a kadar Mersin’in dört bir yanı kutlu bir özgürlük direnişinin silinmez iz ve sembolleriyle doludur.

Bırakın Türkiye kamuoyunu Mersin halkının önemli bir kesimi tarafından maalesef bilinmeyen Milli Mücadele dönemindeki Kuvayı Milliye direnişimiz bir “isimsiz kahramanlar” destanıdır.

O isimsiz kahramanların isimlerini yaşatmak, Fransızların düzenli birliklerine karşı elimizdeki kısıtlı silah ve mühimmatla verdiğimiz bu destansı mücadeleyi günümüz nesline hatırlatmak amacıyla kaleme aldığımız yazımızın sonunda ifade etmek isterim ki, Milli Mücadele gibi kutlu bir direnişi iliklerine kadar yaşayan Türkiye’nin her karış toprağı gazi, her bir vatanseveri kahramandır.

Kahramanmaraş’ımız, Gaziantep’imiz, Şereflikoçhisar’ımız ile birlikte, isimlerinin önüne bu sıfatlar konulmamış olsa dahi bin yıldır cenk yeri olmuş Türkiye’miz baştanbaşa gazidir, kahramandır, şereflidir.

Mersin’imizin düşman işgalinden kurtarılan ilk yerleşim yeri olan Arslanköy başta olmak üzere; Fransız ve Ermeni zulmüne karşı arslanlar gibi çarpışan Mersin’imizin işgalden kurtarılan bütün köyleri arslan, bütün mücahitleri kahramandır.

Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere; vatanımız, milletimiz, devletimiz ve mukaddeslerimiz uğruna canını ortaya koyan bütün şehitlerimizi ve tabii ki isimsiz kahramanlarımızı şükran, minnet, rahmet ve dualarla anıyoruz. Aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

Kurtuluş Savaşında İçel; Mithat Toroğlu, Lütfi Oğuzcan, Hasan Akıncı, Osman Muzaffer Koçaşoğlu, S.Fikri Mutlu, Ömer Nazmi Çiftçi, Zekeriya Karayaylalı, Şeref Genç

Halil İbrahim Yıldırım; Karboğazı Zaferi

Şinasi Develi; Dünden Bugüne Mersin, “ 1912 Yılı ve Sonrası Mersin’de Raylı Sistem ”

Yusuf Halaçoğlu; Ermeni Tehciri ve Gerçekler

İbrahim Bozkurt; “İşgal Yıllarında Mersin (1918-1922)”

İsmail Köse; “General Moseley’in Amerikan Mandası ve Anadolu’da Kurulması Planlanan Ermeni Devleti İle İlgili Raporu”

Mehmet Sait Dilek; “Paris Barış Konferansı’nda Ermeni Sorunu”

Kemal Çelik; “Milli Mücadelede İlk Kurşun ve Dörtyol’un Düşman İşgalinden Kurtuluşu”

Suat Akgül; “Paris Konferansı’ndan Sevr’e Türkiye’nin Paylaşılması Meselesi”

www.yumuktepe.com