Mersin – Hayati Tek https://hayatitek.com Sun, 02 Jan 2022 21:57:45 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://hayatitek.com/wp-content/uploads/2020/06/cropped-HT-1-32x32.png Mersin – Hayati Tek https://hayatitek.com 32 32 KUVAYI MİLLİYE’NİN ÖĞRETMEN KOMUTANLARI https://hayatitek.com/kuvayi-milliyenin-ogretmen-komutanlari/ Sun, 02 Jan 2022 21:48:29 +0000 http://hayatitek.com/?p=5231 HAYATİ TEK –

Eğitim ve öğretim alanında Tanzimat ile başlayan yeniliklerden olan Dârülmuallimîn (Erkek Öğretmen Okulu)  ve Dârülmuallimât (Kız Öğretmen Okulu) uygulamasının II. Abdülhamid döneminde yaygınlaştığı görülür.

Mehmet Ö. Alkan’ın, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Modernleşme Sürecinde Eğitim İstatistikleri (1839-1924)” isimli eserinden öğrendiğimize göre; 1908 yılında Osmanlı ülkesinde yirmi altı Dârülmuallimîn bulunmakta, bunlardan biri de Adana’da faaliyet göstermektedir.

Resmî kuruluşu 1889’a tarihlenen, 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Adana Lisesi’ne çevrilen, 1932’de Adana Erkek Lisesi’ne dönüştürülen Adana Dârümuallimîn, günümüzde Adana Erkek Anadolu Lisesi adıyla öğrenci yetiştirmeye devam etmektedir.

Bu asırlık eğitim çınarımızın Mersin’in özgürlük mücadelesinde özel bir yeri vardır.

Askerlik hizmetlerini Birinci Dünya Savaşı’nın çeşitli cephelerinde yapan Adana Dârümuallimîn mezunu Mersinli genç öğretmenler, Çukurova’nın işgal edilmesi üzerine bir kez daha silaha sarılmakta tereddüt etmezler. Kurdukları müfrezelerle Fransızlara karşı destansı bir mücadele vererek Mersin’in kurtuluşunda birinci derecede etkili olurlar.

O kadar ki, Ali Çiftçi’nin “Milli Mücadele Döneminde Mersin ve Havalisinde İz Bırakanlar” isimli eserinde yer verilen yirmi bir kahramanın dokuzu, Adana Dârümuallimîn mezunudur. Aralarında bir de yüksekokul statüsündeki İstanbul Dârülmuallimîn-i Âliyesi öğrencisidir.

Millî Mücadele döneminde Mersin ve havalisinde iz bırakan kahramanların bu yirmi bir kişi ile sınırlı olmadığı aşikârdır. Ancak Ali Çiftçi’nin birinci el kaynaklara ulaşarak ve yoğun bir mesai harcayarak hazırladığı belli olan bu değerli eseri; bayrak, Kur’an ve silah üzerine yemin edip cepheye koşan müfreze komutanı “mücahit öğretmen kahramanlarımızın” tespiti bakımından hayli kapsamlı ve değerli bir çalışmadır.

Okunmakta olan satırların esin ve başvuru kaynağı, bu eser olacaktır.

Y. TĞM. AHMET REFİK (ERDEM) BEY

Erdemli’nin Güzeloluk köyünde 1893’te dünyaya gelen Ahmet Refik Bey, ilkokulu köyünde, ortaokulu Mersin’de okur. 1914’te Adana Dârülmuallimîn’den mezun olur.

Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra askerlik hizmeti için İstanbul İhtiyat Zabitleri Talimgâhına çağrılır. Eğitiminin ardından 23. Tümen emrinde Tarsus civarında, Lübnan’daki Seyyar Müfreze’de ve 7. Ordu emrinde Filistin’de görev yapar. 1918’de İngilizlere esir düşer. Esaretten kurtulunca köyüne döner.

Mersin’in işgale uğrayan bölgelerinin batı sınırında bulunan Güzeloluk köyünde oluşturulan 30 kişilik Fedai Bölüğü’nün komutanlığına atanır. Kurtuluşa kadar bu görevini sürdürür.

Adana Müfrezesi emrinde Batı Cephesi’ne gönderilir. Birinci ve İkinci İnönü savaşlarına katılır. Üsteğmenlik rütbesine terfi ettirilir. Mersin ve Batı Cephesi’ndeki üstün hizmetlerinden dolayı Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilir.

Milli Mücadele sonrasında köyüne döner, Erdemli ve çevresinde narenciye tarımının başlamasına öncülük eder.

İkinci Dünya Savaşı sürerken 1940-42 yılları arasında Silifke Hava Haber Alma Komutanlığı’nda görev yapan Ahmet Refik Bey, 12 Kasım 1943 günü, tedavi için gittiği İstanbul’da vefat eder ve oraya defnedilir. (Çiftçi: 64-65)

Y. ÜTĞM. ALİ RIZA (TİMURTAŞ) BEY

1891’de Silifke’nin Çatak köyünde doğan Ali Rıza Bey, ilkokulu köyünde, ortaokulu Mersin’de tamamlar. Adana Dârülmuallimîn’den 1915’te mezun olur. Aynı yıl askerlik hizmeti için İstanbul Maltepe İhtiyat Zabitleri Talimgâhı’na askere çağrılır.

Birinci Dünya Savaşı’nda Galiçya Cephesi’nde 15. Kolordu, 20. Tümen, 63. Alay, 4. Tabur, 15. Bölük Komutanı olarak görev alır. 1917 Temmuz’undaki Popoliga Deresi Savaşı’nda Rus taarruzuna karşı savunma zaferi kazanır. Ekim ihtilali sonrası Rusya savaştan çekilince, 15. Kolordu ile İstanbul’a döner. Gönderildiği Filistin Cephesi’nde 2 Ekim 1918’de İngilizlere esir düşer. Mısır’da geçen bir yıllık esaretin ardından 12 Ekim 1919’da Mersin’e döner.

Silifke’nin Mağara bucağında öğretmenliğe başlar. O sırada Mut’ta bulunan Yzb. Emin Arslan Bey ile mektuplaşarak, Mağara’da yoğun bir nüfusa sahip olan Ermenilere, Kuvayı Milliye’den emin olmaları yönünde telkinlerde bulunur. Fedai Müfreze’nin Mağara’ya ulaştığı 7 Şubat 1920 günü öğretmenlikten istifa ederek, Yzb. Emin Arslan Bey’in maiyetine girer ve “Doğan Efe” adıyla Fedai Müfrezeler Üçüncü Bölük Komutanlığı’na getirilir.

Bu görevde iken Köypınarı’nı Fransızlardan kurtarır. Fedai Müfrezeler İkinci Bölük Komutanı Bçvş. Adanalı Hasan Tahsin Bey (Şahin Efe) ile ortak bir harekât yaparak, Karahıdırlı’daki Fransız takımını ve Alata’daki Fransız karakolunu basar, jandarmaları teslim alır. Mersin Grubu’nun Mersin ve Tarsus olarak ikiye ayrılması üzerine, komutanı olduğu Üçüncü Bölüğü, “Kayıhan Müfrezesi” adıyla Tarsus Grubu’na taşır.

İkinci Kavaklıhan, Birinci Hacıtalip ve Bağlar savaşlarına katılır. 25 Temmuz-8 Ağustos 1920 tarihleri arasında Adana’dan çıkıp Mersin’e keşif taarruzu yapan iki Alay’dan oluşan uçak destekli Fransız birliğini sürekli taciz eder; hâkim olduğumuz tepeleri düşmana kaptırmaz.

Ankara Antlaşması sonrasında Karaman’da oluşturulan 4. Depo Alayı, 2. Tabur emrinde 5. Bölük Komutanı olarak Batı Cephesi’ne geçer; acemi erleri yetiştirmekle görevlendirilir. Büyük Taarruzda 61. Tümen, 190. Alay, 3. Tabur’da görev alır. 1923’te terhis olur.

Terhis sonrası Silifke’ye döner ve Çatak köyünde ilkokul öğretmenliğine başlar. 1926’daki Doğu İsyanı’nda görev yapar. Seferberlik dönüşünde başladığı öğretmenliği, emekli olduğu 1940 yılına kadar sürdürür.

İkinci Dünya Savaşı’nda Silifke Hava Haber Alma Komutan Yardımcılığı görevini üstlenen Ali Rıza Bey, Galiçya’daki üstün hizmetlerinden dolayı Osmanlı Harp, Gümüş Liyakat, Alman Harp Madalyası, Millî Mücadeledeki yararlılıklarından dolayı da Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilir. 24 Mart 1961 tarihinde vefat eder. (Çiftçi: 66-71)

ÜTĞM. HASAN FEHMİ (AKINCI) BEY

1892’de Tarsus’un Müftü Mahallesinde doğan Hasan Fehmi Bey, ilk ve ortaokulu Tarsus’ta okur. 1910’da girdiği Adana Dârülmuallimîn’den 1913’te mezun olur. Antakya’nın Hassa ilçesine bağlı Akbez Köyü İlkokulu’na Başöğretmen atanır.

Birinci Dünya Savaşı’nın ilanı üzerine askerlik hizmeti için önce İstanbul Halıcıoğlu’ndaki talimgâha, daha sonra Ortaköy’deki Süvari Talimgâhına gönderilir. Eğitiminin ardından Maiyyet-i Seniyye Süvari Alayı, 2. Bölük, 3. Takım Komutanlığına atanır. Kurulan 3. Mızraklı Süvari Tümeni bünyesine Alay’ı ile Sina Cephesi’ne sevk edilir. Nisan 1917’deki İkinci Gazze Savaşı’na katılır. 26-30 Mart 2018’de Şeria Vadisi’ndeki Mendep Geçidi’nde bulunan düşman mevzilerine yapılan taarruzda vücuduna ve boynuna isabet eden mermilerle ağır yaralanır.

Vücudundaki kurşunlar Şam’da çıkarılır. Boynundaki kurşuna müdahale edilemez. Halep’e gönderilir. Hastanede iken Üsteğmenliğe terfi ettirilir. Ordumuzun çekilmesi üzerine, boynundaki kurşunla Adana’ya nakledilir. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasının ardından Jandarma sınıfına geçer ve Adana Merkez Takım Komutanlığı’na atanır.

Adana’yı işgali eden Fransızların kurduğu Jandarma Takip Bölüğü’ne komutan olarak atanır; birliğine çok sayıda Türk yerleştirir. 15 Mayıs 1919’da Ceyhan Jandarma Bölük Komutanlığı’na getirilse de Ermenilerin şikâyetleri üzerine, 7 Ekim 1919’da Karaisalı Jandarma Bölük Komutanlığı’na atanır.

Bu görevi sırasında Pozantı’ya giderek, burayı işgal etmiş olan 412. Fransız Taburunun tertibat ve vaziyetini inceler. Kuvayı Milliye Batı Çukurova Cephe Komutanı Sinan Tekelioğlu Bey’in Karaisalı’ya gelişi ve kaymakam Cemil Bey’i tutuklamasıyla 9 Nisan 1920’de Merkez Komutanlığı ve Kaymakam Vekilliğine atanır.

Bu tarihten itibaren “Kara Afet” takma adını kullanmaya başlar. “Kara Bomba” adını verdiği müfrezesiyle Fransızların Verdün Kahramanı 412. Tabur’unu Karboğazı’nda esir alarak tarihe geçer.

Kurtuluştan sonra askerliğe devam eder. 7 Aralık 1925’te Yüzbaşılığa, 30 Ağustos 1935’te Binbaşılığa, 30 Ağustos 1942’de Yarbaylığa, 30 Ağustos 1946’da ise Albaylığa terfi eder.

Eskişehir Jandarma Müfettişliği görevinde iken 14 Temmuz 1950’de emekli olur ve İskenderun’a yerleşir.

Milli Mücadeledeki başarılarından dolayı TBMM tarafından Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilen, Türkiye Kuvayı Milliye Mücahit ve Gazileri Derneği’nin iki yıl Genel Başkanlığını yapan Hasan Fehmi Bey, 1969 yılında mücahit arkadaşlarının daveti üzerine taşındığı Mersin’de, 29 Ekim 1970 günü vefat eder. (Çiftçi: 95-104)

Y. ÜTĞM. İSMAİL SAFA (ÇİFTÇİ) BEY

1891’de Tarsus’un Sarıibrahimli köyünde doğan İsmail Safa Bey, ilkokulu köyünde, ortaokulu Tarsus’ta tamamlar. 1909’da kaydolduğu Adana Dârülmuallimîn’den 1912’de mezun olur. Mersin Hamidiye Mekteb-i İptidaiyesi’nde öğretmenliğe başlar.

1914’te askerlik hizmeti için İstanbul Halıcıoğlu İhtiyat Zabitleri Talimgâhı’na çağrılır. Buradaki eğitiminin ardından 49. Tümen, 153. Alay, 3. Tabur emrine verilir. 1915 Ocak’ta asteğmen, 1916’da teğmen olur. Kafkas Cephesi’ne sevk edilir. 1917 Ekim İhtilali sonrası çekilen Rus ordusunu takip eden birlikte görev alır. Savaş sona erince terhis olur ve Mersin’e döner.

1 Nisan 1920’de Kuvayı Milliye’ye katılarak Tarsus Grubu Süvari Müfrezesi Komutanlığı görevini üstlenir. Bu gruptaki savaşların birçoğuna katılır.

Adana Müfrezesi ile Batı Cephesi’ne gider. Adana Müfrezesinin 14. Tümen’e dönüştürülmesiyle 26. Alay, 2. Tabur, 6. Bölük Komutanlığına atanır. Bu cephede birçok savaşa katılır. Dumlupınar Meydan Savaşı’nda Kılıçarslan Beli taarruzunda görev alır. Üsteğmenliğe terfi ettirilir.

Milli Mücadeledeki hizmetlerinden dolayı TBMM tarafından Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilir.

Kurutuluş sonrası Mersin’e döner. Ticaret ve ziraatla meşgul olur.

20-31 Ocak 1925 tarihlerinde Mersin’i ziyaret eden Atatürk’ün şerefine Mersin Ziraat Odası Başkanı Hacı Ömer (Kutay) Bey tarafından verilen yemeğe, Veli Haşim Bey ile ev sahipliği yapar.

1925’te Şeyh Sait ayaklanmasının patlak vermesi üzerine ilan edilen seferberliğe katılır. Seferberlik dönüşü öğretmenliğe başlayan İsmail Safa Bey, mesleğinden istifa ederek ticaret ve ziraatla uğraşır. 7 Haziran 1971’de vefat eder. (Çiftçi: 109-111)

Y. TĞM. KOZANLI MUSTAFA NAİL BEY

1898’de Saimbeyli’nin Yardibi köyünde doğan Mustafa Nail Bey, ilk ve orta öğrenimini Saimbeyli merkez okulunda tamamlar. 1915’te kaydolduğu Adana Dârülmuallimîn’de okurken silahaltına alınır.

İstanbul İhtiyat Zabitleri Talimgâhı’nda yedek subaylık eğitimi görür. 1918’de Teğmen rütbesiyle gönderildiği Filistin Cephesi’nde çarpışırken İngilizlere esir düşer. Mısır’daki 15 aylık esaretinin ardından Adana’ya döner.

Çukurova’nın işgali üzerine, Kuvayı Milliye’ye katılmak üzere Ocak 1920’de Karaman’a gider. Mersin’i kurtarmak üzere Fedai Müfreze kurmakla görevlendirilen Yzb. Emin Arslan Bey komutasındaki müfrezeye katılır.

Yzb. Emin Arslan Bey ile 22 Ocak’ta Mut’a, 8 Şubat’ta Mağara’ya ulaşır. Mustafa Kemal Paşa’dan gelen ileri harekât emri üzerine Yzb. Emin Arslan Bey tarafından Birinci Fedai Müfreze Komutanlığı’na atanır. Arslanköy’ü kurtarmakla görevlendirilir. Bu görevi 1 Mart 1920 günü başarır.

Mersin Jandarmasının 4 Mart 1920’de Kuvayı Milliye’ye katılması üzerine 5 Mart’ta Erçel’e geçer. Burada görüştüğü Yanparlı Muhsin Bey ve Veli Haşim Bey’in müfrezelerini kurmalarına yardımcı olur. 17 Mart 1920 tarihli Başnalar Savaşı’nda Fransızlara ilk yenilgiyi tattırır.

Mersin’in müfrezeleri, Mersin ve Tarsus Grubu şeklinde ayrılınca, Y. Tğm. Mustafa Nail Bey, Demirbaş Müfrezesi ile Tarsus Grubu’na geçer.

5 Mayıs’taki Birinci Su Bendi ve 10 Mayıs’taki İkinci Su Bendi savaşlarına katılır. Fransızların “Küçük Verdün” adını verdikleri Bağlar tahkimatına 19 Temmuz 1920’de yapılan kanlı saldırıda kahramanca çarpışırken 22 yaşında şehit düşer.

Mübarek naaşı, Eshab-ı Kehf Mezarlığı’na defnedilir. Kutlu adı, Tarsus’ta bir mahalleye verilir. (Çiftçi: 112-117)

Y. ÜTĞM. OSMAN (SENAİ) MUZAFFER (KOÇAŞOĞLU) BEY

1891’de Mersin’in Kerimler köyünde doğan Osman Senai Bey, ilk ve orta öğrenimini Mersin’de yapar. 1909’da kaydolduğu Adana Dârülmuallimîn’den 1912’de mezun olur. Kadirli İlkokulu’nda iki yıl başöğretmenlik yapar.

Askerlik hizmetine 1914’te İstanbul İhtiyat Zait Namzetleri Talimgâhı’nda başlar. 1 Ocak 1915’te asteğmen, 23 Temmuz 1916’da teğmen olur. 49. Tümen, 153. Alay, 2. Tabur, 5. Bölük Komutanlığına atanır. Kafkas Cephesi’ne gönderilir.  21. Kolordu 37 Tümen 175. Alay, 2. Tabur, 6. Bölük Komutanı olarak Muğla, Aydın ve Balıkesir çevresinde türeyen asilerin tenkili ile görevlendirilir. 1918’de terhis edilince, doğduğu Kerimler köyüne döner.

6 Mart 1920’de Erçel’de Kozanlı Mustafa Nail ile görüştükten sonra Hebilli köyünde Alsancak Müfrezesi’ni kurar.

19-20 Nisan’daki İçme Savaşı’nı, 23 Nisan 1920’de Kızılyar Çiftliği Baskını’nı yönetir. 27 Nisan 1920’de Yakaköy, 29 Nisan 1920’de Tırmıl Tepedeki Fransız karakollarını basar. 10 Mayıs’taki İkinci Su Bendi Savaşı’na katılır. 22 Temmuz’daki Gudubes Savaşı’nda büyük hizmetleri olur.

14-16 Ağustos 1920’deki Küçük Ziyaret Savaşı’na hastalığı nedeniyle katılamaz. 19 Ekim 1920’de Karadirlik, 15 Aralık 1920’deki Üçüncü Eshab-ı Kehf savaşlarında cephedeki yerini alır.

1 Mart 1921’de Üsteğmenliğe terfi eder ve Mersinlilerin kendisine layık gördüğü “Muzaffer” adını kullanmaya başlar.

5 Eylül 1921’de Adana Müfrezesi emrinde Batı Cephesi’ne gönderilir. Çal-Afyon dolaylarında birçok savaşa katılır. 26. Alay, 1. Tabur, 2. Bölük Komutanı olarak Büyük Taarruza katılır.

Kılıçarslan Beli’nde üç yerinden yaralanır. Afyon Hastanesi’nde tedavi edilir. Zafer sonrası Ayvalık, Ezine çevresinde görevlendirilir. 1922 yılı Aralık ayında terhis olunca Mersin’e döner.

1925 Mart-Haziran tarihleri arasında kısmi seferberliğe katılır. Seferberlik dönüşü başladığı öğretmenliğe, 1950’de emekli oluncaya kadar devam eder.

Emeklilik döneminde ziraatla uğraşan, TBMM tarafından Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ve Mersin Valisi A. Nazif Demiröz tarafından da Hizmet Şeref Belgesi ile ödüllendirilen Osman Muzaffer Bey, 22 Eylül 1983 günü Mersin’de vefat eder. (Çiftçi: 135-140)

Y. ÜTĞM. ÖMER NAZMİ (ÇİFTÇİ) BEY

1892’de Tarsus’un Sarıibrahimli köyünde doğan Ömer Nazmi Bey, ilk ve orta öğrenimini Mersin’de yapar. 1910’da kaydolduğu Adana Dârülmuallimîn’den 1913’te mezun olur. 1 Ekim 1913’te Saimbeyli’nin Hügetçe köyüne, sonrasında Saimbeyli Merkez İlkokulu’na atanır.

Askerlik hizmetine 8 Şubat 1914’te İstanbul’da Halıcıoğlu İhtiyat Zabitleri Talimgâhı’nda başlar. 20 Mayıs 1915’te Kartal’daki 4. Depo Talimgâhının 1. Tabur, 2. Bölüğüne Atış Öğretmeni olarak atanır. 12 Haziran 1916’da Teğmen olur.

1917’de bölüğüyle Bakırköy, Bandırma ve Manisa’ya gönderilir. Buralardaki er noktalarını ikmal eder. 21. Kolordu emrinde Aydın’da iki ay atış kursu öğretmenliği yapar. 57. Tümen, 76. Alay, 2. Tabur, 6. Bölük Komutanlığı görevini, 20 Şubat 1918’e kadar sürdürür.

Terhis sonrası döndüğü Mersin’in işgal altında olduğunu görünce, 1 Nisan 1920’de Tarsus Grubu’na bağlı Tozkoparan Müfrezesinde Bölük Komutanı olarak göreve başlar.

27 Nisan 1920’de Yakaköy, 29 Nisan 1920’de Tırmıltepe’deki Fransız karakollarını basarak jandarmaları esir alır. Tozkoparan Müfrezesi ile katıldığı Bağlar Savaşı’nda, Demirbaş Müfrezesi Komutanı Y. Tğm. Mustafa Nail Bey’in şehadeti üzerine, bu müfrezenin komutanlığına atanır. Müfrezesi ile 10 Ekim 1920 İkinci Eshab-ı Kehf Savaşı’na katılır. Fransızların Adana’dan Mersin’e yaptığı geniş çaplı keşif taarruzuna Tozkoparan, Bozkurt, Alsancak, Gökbayrak ve Selçuk müfrezeleri ile karşılık verir.

Adana Müfrezesi ile Batı Cephesi’ne gider. 14. Tümen, 26. Alay, 3. Tabur, 11. Bölük Komutanlığına getirilir. Afyon Cephesi’nde iken 15 Ekim 1921’de Üsteğmenliğe terfi eder. 14. Tümen Hücum Taburu 3. Bölük Komutanlığına atanır. 26. Alay ile Büyük Taarruza katılır. Bölüğü ile Menemen’e kadar ilerler.

3 Temmuz 1923’te terhis olunca Mersin’e döner, Şeyh Sait İsyanı üzerine 1925’te kısmi seferberliğe katılır. 1926-1944 yılları arasında öğretmenlik yapan, TBMM tarafından Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilen Ömer Nazmi Bey, 1976’da vefat eder. (Çiftçi: 141-144)

Y. ÜTĞM. SÜLEYMAN FİKRİ (MUTLU) BEY

1893’te Mersin’in Arpaçsakarlar köyünde doğan Süleyman Fikri Bey, ilk ve orta öğrenimini Mersin’de tamamladıktan sonra kaydolduğu Adana Darülmuallimîn’den 1913’te mezun olur.

Askerlik hizmeti için 20 Şubat 1915’te çağrıldığı İstanbul İhtiyat Zabitleri Talimgâhı’ndaki eğitimini 10 Mart 1916’da tamamlar.

Bir süre Kadıköy 1. Depo Talimgâhında görev yaptıktan sonra 2. Ordu, 48. Fırka, 151. Alay emrine verilir. Bu Alay ile İzmir havalisinde ve Kafkas Cephesi’nde görev yapar. Sonrasında Suriye, Havran, Salt, Amman çevrelerinde Bölük Komutanlığı, Evrak Şube Müdürlüğü, Alay-Fırka Yaverliği görevlerinde bulunur. Amman Savaşı’na katılır.

151. Alay, 1. Tabur Komutanı Bnb. Ali Rıza Bey tarafından takdir belgesi ile taltif edilir. 25 Eylül 1918’de İngilizlere esir düşer. Mısır’daki 13 aylık esaretinin ardından Şam ve Halep üzerinden 24 Ekim 1919’da Mersin’e gelir.

Mersin’in işgale uğradığını görünce, Mersin Jandarma Komutanı Yaşar Bey ile temasa geçerek üç ay boyunca Mersin köylerini gezer, 300 kadar silahı gizlice dağıtır. 1 Mayıs 1920’de kurulan Mersin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde Kâtip, Mersin Grubu’nda ise Harp Müşaviri olarak görevlendirilir.

Y. Ütğm. Osman Muzaffer Bey’in hastalığı sebebiyle katılamadığı 16-18 Ağustos 1920’deki Küçük Ziyarettepe Savaşı’nda Alsancak Müfrezesi’ne komuta eder, sol gözünden yaralanır. Bir gözünü kaybetse de çalışmalarına devam eder, Emirler Savaşı’nda Grup Yaveri olarak bulunur.

TBMM tarafından Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilir. Adana Sağcenah Mıntıka Yaveri unvanı ile malulen emekli olur. IV. ve V. Dönem Mersin Milletvekili olarak 1931-1939 yılları arasında TBMM’de görev yapar.

1939’dan itibaren ziraatla meşgul olan, limon ve narenciye yetiştiriciliği konusunda yenilikler getiren Süleyman Fikri Bey, Mersin Halkevi Başkanlığı’nın yanı sıra Çocuk Esirgeme Kurumu Mersin Yönetim Kurulu’nda uzun yıllar görev yapar. Kuvayı Milliye Mücahit ve Gazileri Cemiyeti Mersin Şubesi’nce çıkartılan Kuvayı Milliye Dergisi’nin sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü görevini yürütür. 28 Ağustos 1977 tarihinde vefat eder. (Çiftçi: 149-156)

Y. ÜTĞM. VELİ HAŞİM BEY

1891’de Mersin’in Musalı köyünde doğan Veli Haşim Bey, ilköğrenimini Bekirde köyünde yaptıktan sonra 1907’de kaydolduğu Adana Dârülmuallimîn’den 1911 yılında mezun olur. 1 Eylül 1911-12 Ocak 1912 tarihleri arasında Adana Turan Okulu’nda öğretmenlik yapar.

Askerlik hizmetine 22 Ocak 1912’de İstanbul İhtiyat Zabit Namzetleri Talimgâhı’nda başlar. Talimgâhı başarıyla tamamladıktan sonra Almanya’ya kursa gönderilir.

Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle “Takım Başı” yetiştirmek amacıyla kurulan Özel Bölük Komutanlığı’na tayin edilir. Uzun süre öğretmenlik ve komutanlık yaptığı bu bölükteki üstün hizmetlerinden dolayı Osmanlı Harp Madalyası ile ödüllendirilir.

28 Ocak 1917’de terhis olunca Mersin’e döner. Tarım ve ticaretle meşgul olur. Mersin’in işgali üzerine Mersin, Tarsus ve Çamlıyayla köylerini “Naif Efe” takma adıyla teşkilatlandırır.

Ulaş köyü merkez olmak üzere Tarsus Grubu’na bağlı Tozkoparan Müfrezesi’ni kurar. Gazilerimizin tedavisi için Y. Ütğm. Osman Muzaffer ve Y. Ütğm. Süleyman Fikri Beyler ile Gözne’de on yataklı hastane kurar.

Birinci Eshab-ı Kehf (19 Nisan 1920), Bağlar (15 Temmuz 1920), İkinci Hacı Talip (22 Temmuz 1920), Kamber Höyüğü (27 Temmuz 1920), İkinci Eshab-ı Kehf (10 Ekim 1920), Karadirlik (19 Ekim 1920), Üçüncü Eshab-ı Kehf (15 Aralık 1920) ve İkinci Kavaklıhan (20 Mayıs 1920) savaşlarına katılır.

“Çukurova’nın Yıldırım Bayezid’i” ve “Cephe Aslanı” olarak anılır.

Eylül 1921’de Adana Müfrezesi ile Batı Cephesi’ne gider. 14. Tümen, 26. Alay’da Bölük Komutanlığına atanır. Sandıklı Cephesi’nde Savran Sırtlarında, Küçük Sinan Ovası’nda, Tınaztepe ve Balmahmut’da Yunanlılarla cenk eder.

Çukurova ve Batı Cephesi’ndeki üstün hizmetlerinden dolayı TBMM tarafından Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilir.

Terhisinin ardından ziraatla meşgul olur. 20-31 Ocak 1925 tarihlerinde Mersin’i ziyaret eden Atatürk’ü, Osmaniye Mahallesindeki bahçesinde İsmail Safa Bey ile misafir eder.

Şeyh Sait İsyanının patlak vermesi üzerine 1925’te ilan edilen kısmi seferberliğe katılır.

Seferberlik dönüşü yine çiftçilikle meşgul olur. 1926’da döndüğü öğretmenlik mesleğini, 1 Ekim 1928’e kadar sürdürür.

Bir türlü tedavi edilemeyen hastalığı nedeniyle 7 Ekim 1928 günü, henüz 37 yaşında vefat eder.

Aziz naaşı, Musalı köyüne defnedilir. Kutlu adı, Musalı Veli Haşim Çiftçi İlkokulu ve Ortaokulu’nda yaşamaya devam eden Veli Haşim Bey’in Tozkoparan Müfrezesi’nin adı, Toroslar ilçesinde bir mahalleye verilir. (Çiftçi: 167-162)

Y. ÜTĞM. AHMET MİTHAT (TOROĞLU) BEY

1897’de Mersin’in Puğ köyünde doğan Ahmet Mithat Bey, ilk ve ortaokulu Tarsus’ta, lise öğrenimini Mersin İdadîsi’nde tamamladıktan sonra İstanbul Dar-ül-Muallimîn-i Âliyesi’ni kazanır. Burada öğrenciyken 1915’te askere çağrılır.

İstanbul İhtiyat Zabitleri Talimgâhı’ndan 1916’da mezun olur. 25. Tümen, 75. Alay emrinde iken Teğmenliğe terfi eder.

Birinci Dünya Savaşı’nın Romanya Cephesi’ndeki üstün hizmetlerinden dolayı Harp Madalyası ve Alman Demir Salip Madalyası ile taltif edilir.

Gönderildiği Filistin-Hicaz hattı savaşlarında ağır yaralanır. Şam Hastanesi’nde tedavi görürken, cephenin bozulması üzerine iyileşmeden Mersin’e döner.

Mersin İdadîsinde bir süre matematik öğretmenliği yaptıktan sonra, Mersin’in Fransızlar tarafından işgali üzerine 1 Mart 1920’de Milli Mücadeleye katılır.

Y. Sb. Muhsin (Yanpar) Bey’in 12 gönüllü mücahidinin de katılımıyla 26 Nisan 1920’de Bozkurt Müfrezesi’ni kurar. “Özkul Efe” adıyla cepheye koşar.

Mersin-Tarsus demiryolu hattını düzenli aralıklarla tahrip ederek, Fransızların ulamışını sekteye uğratır. Hacı Talip İstasyonu ve Rasim Bey Fabrikasını basar. Küçük Ziyarettepe, Karadirlik savaşlarına katılır. Üsteğmenliğe terfi eder.

Adana Müfrezesi emrinde Afyon cephesine gönderilir. 14. Tümen, 30 Alay, 1. Bölük Komutanı olarak, Afyon, Kalecik Sivrisi, Şeyh Elvan, Kırca Arslan-Kızkalesi, Kaplangı ve Başkomutanlık savaşlarına katılır.

8 Ağustos 1923’te terhis edildikten sonra Mersin’de ticaretle meşgul olur.

1925’teki Şeyh Sait İsyanı sırasında ilan edilen kısmi seferberliğe katılır. Seferberliğin ardından ticareti faaliyetlerine döner.

1929’da 32 yaşında iken Mersin Belediye Başkanlığına seçilir. Bu görevini 1942 yılına kadar sürdürür.

Milli Mücadeledeki hizmetlerinden dolayı Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilen Ahmet Mithat (Toroğlu) Bey, 7 Mart 1982’de vefat eder. (Çiftçi: 57-63)

“ORDU MİLLET”İN KOMUTAN ÖĞRETMENLERİ

Cemil Meriç, “Kırk Ambar” isimli eserinde şöyle der:

“Bir kılıcın kazandığı zaferi başka bir kılıç yok edebilir. Kalemle yapılan fetihler tarihe mal olur, tarihe yani ebediyete. (s. 545)”

Nurettin Topçu da “Türkiye’nin Maarif Davası” isimli kitabında, okul ve öğretmenin önemine dair şu cümleyi kurar:

“Dünyada hiçbir fetih, sınıf kapısını açmak kadar şerefli değildir. ( s. 184)”

Mondros Mütarekesi’nin ardından işgale uğrayan Çukurova’nın kurtuluşu için şerefli öğretmenlik mesleğine ara verip mukaddes millî dava uğruna cepheye koşan Mersinli mücahit öğretmenler, Meriç ve Topçu’nun işaret ettiği iki büyük fethi gerçekleştirme şerefine ulaşan; Türk’ün “ordu millet” vasfını cihana göstererek tarihe geçen güzidelerdir.

Öte yandan okullarında, miting meydanlarında ve cemiyet hayatında halkımızı aydınlatmak ve direniş gücümüzü artırmak için gecesini gündüzüne katan “kahraman öğretmenlerimizin” fedakârlıkları da tıpkı cephedeki “öğretmen kahramanlarımızın” gayretleri kadar değerlidir.

Gerek cephede ve gerekse cephe gerisinde olağanüstü işler başaran Millî Mücadele dönemi öğretmenlerimizin cesaret, liyakat ve yiğitlikleri, bu kutsal mesleğin, bir milletin hayatının her alanında ne denli etkin olabileceğini göstermesi bakımından hayati önemi haizdir.

Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

KAYNAK

Ali Çiftçi; Milli Mücadele Döneminde Mersin ve Havalisinde İz Bırakanlar, Mersin 2002.

]]>
ANA KOKUSU https://hayatitek.com/ana-kokusu/ Sat, 08 May 2021 21:07:16 +0000 http://hayatitek.com/?p=4899 HAYATİ TEK –

Öğle namazını huşû içinde kılan kadın, uzun uzun dua etti.

Özenle katladığı seccadesini, kışın kapalı tuttuğu balkon kapısı önünde duran sehpanın üzerine koydu.

Birkaç parça odun attığı kuzineli sobanın kapağını, maşa ile dikkatlice kapattı. Abdest suyu ısıttığı güğümü yerleştirdi.

Çevresi beyaz boncuklarla işlenmiş ak tülbendini düzelterek mutfağa geçti.

Sabah pişirdiği mayalı bazlamalardan birkaçını, kendi elleriyle dokuduğu peştamala sardı.

Öğle yemeği için kaynattığı mercimekli ıspanak sapı çorbasından bir kısmını, bakır çingile doldurdu.

Artık çıkabilirdi.

Dualı dudakları kıpır kıpır, indi merdivenlerden.

Baharda iyice şenlenecek olan bahçesinin kış haline şöyle bir baktı.

Sadece portakal ve mandalina ağaçlarında canlılık emaresi vardı. Yeşil yaprakların arasında altın gibi parlıyordu meyveler. Çoğunu toplamış; bir kısmını, dalında iyice olgunlaşsınlar diye, onun için saklamıştı.

Bir de evin geniş balkonunun üzerini tamamen kaplayan asmadan sarkan iri üzüm salkımları vardı. Arılar, kuşlar zarar vermesin diye, eskimiş elbiselerden diktiği keseleri bağlamıştı her birine… Kış ortasında dalından bizzat keseceği ballanmış üzümleri yerken, kim bilir ne kadar mutlu olacaktı oğlu.

Bahçe kapısından çıkarken gözüne ilişen murt ağacını süzdü. Epeyce meyvesi vardı.

Sevindi.

Yolunu bulan su misali aktı dar patikadan.

Biraz sonra Yarımharman’daydı. Sola döndü. Elli metre kadar yürüdü.

Köy meydanına çıkan toprak yola sırtını dayayan iki katlı taş evin merdivenlerine ulaşan dik yokuşu dikkatlice indi.

Tam merdivenlere yönelmişti ki, az ötedeki menekşeleri kontrol etti. Yeşil gökyüzünde parıldayan kadifemsi mor yıldızları andırıyorlardı.

Daha aşağıdaki kuyunun etrafını bir hilal gibi kuşatan alan, nergis ve sümbül deryasıydı.

Oralı olmadı.

Kendi hefkeresinin sınırına dizili nar ağaçlarının arasında bol miktarda vardı onlardan. Üstelik mor ile pembenin her tonuna hayat veren susamları da bir güzel açmıştı.

Verniklenmiş ahşap kapıyı usulca tıklattı.

Ablası karşısındaydı.

“Buyur bacım. Gel hele.”

Salon olarak kullanılan holde kurulu soba gürül gürül yanıyor; üzerindeki bakır ibriğin ağzından ara ara sobaya sıçrayan damlalar, önce bir tıslama sesi, ardından buhar çıkarıyordu.

Kısa bir halleşmenin ardından, Ankara’dan yola çıkan oğlunun akşama doğru evde olacağını; bahçedeki menekşelerden biraz toplamak istediğini söyledi.

Her zamanki neşeli üslubuyla şakır gibi konuştu Ayşe teyze:

“Gözün aydın bacım. Ördüğüm süveter de bitmek üzere. Hele bir gelsin yeğenim. Yolcu ederken giyinip döner Ankara’ya. Kar kıyamettir şimdi oralar.”

“Ben gecikmemeyim.” diyerek çıktı.

Menekşeleri özenle toplayıp evinin yolunu tuttu.

Yukarı çıkmadan hefkereye indi.

Nergis, sümbül ve susamları da derdikten sonra gayri ihtiyari murt ağacına yöneldi. Ama bu kez meyveleri için değil. Uçtaki taze kısımlarından birkaç minik dal kopardı.

Nasırlı elleri ve her daim güleç ela gözleriyle kırklı yaşlarının en güzel demini yaşayan kadının çocukluk ve gençlik yılları “çiçekli evde” geçmişti.

Köylüler bu ismi takmışlardı babası Keş Duran’ın bitişikteki evine.

Sofanın kenarlığına boydan boya dizilmiş çiçeklerin bakımını sevgiyle yapar; onca işin gücün arasında, onlarla vakit geçirmekten büyük bir haz duyardı.

Her mevsim bir başka tomurcuğun gülümsediği ele avuca sığmaz tabiatı ve her dem tazelenen umut dolu ruh yapısı, belli ki o yıllarda şekillenmişti.

Hazinesi kucağında, oğlu için hazırladığı odaya girdi.

Menekşeleri su bardağına yerleştirdi, ötekileri vazoya.

Kaynanası Fatma Hoca’nın dillere destan kokulu pembe gülleri, diğer vazodaki yerini çoktan almıştı bile.

Murt dallarına takıldı gözleri. Hayret, dört parçaydılar.

Minik dalları, iki vazonun arasına yan yana dizmeye karar verdi.

Evin en küçüğü Leyla, sömestr tatilinin tadını doyasıya çıkarırken; Meral ve Ayşe’nin bal dök yala haline getirdikleri oda, bir anda cennet bahçesine dönüşmüştü.

Bütün dünyadaki sayıları birkaç yüzü aşmayan, aylık kazançları 50 bin dolardan başlayan milyon dolarlık burunlara sahip parfümörlerden haberi dahi olmayan kadın, yeryüzünün en güzel oda parfümünü icat etmişti.

Kutsal bir görev ifa edercesine tevekkül, sükûnet ve dualar eşliğinde işini tamamladıktan sonra, etrafına şöyle bir bakındı.

İçi rahat bir şekilde kapattı kapıyı, mutfağa geçti.

Yapacak daha çok işi vardı.

Akşamdan ısladığı kuru fasulyeyi kısık ateşte usul usul pişirecek, yanına şehriyeli pirinç pilavı yapacaktı.

Humus ve salatalarla zenginleştireceği sofrayı, krallara layık bir şekilde donatacaktı.

İçli köfte, eğe pilavı, tava ve daha onlarca yemek uçuşuyordu zihninde.

Hele bir gelsindi oğlu; ona sorar, hangi gün ne pişireceğine o zaman karar verirdi.

Tatlıyı belirlerken pek zorlanmamış; aşure, sütlaç ve kabak tatlısını sıraya koymuştu çoktan.

Geldi, gelmekte olan. Kavuştular.

Üç nazlı hilali yıldızıyla buluşunca, yüreği bayrak misali çırpınmaya başladı dört çocuklu annenin.

Gözleri güneş gibi parladı, yüzü daha bir aydınlandı.

Kutup Yıldızı babanın gelişiyle akşam karanlığı gündüze, mütevazı köy evi bayram yerine döndü.

Her zamanki gibi doyumsuz birkaç günün ardından Ankara’ya döndü oğul.

Hafızasında tertemiz hatıralar, yüreğinde sımsıcak aile sevgisi, burnunda o efsane oda parfümünün emsalsiz aroması vardı.

Gurbette bir ara, öyle yüreğine oturdu ki memleket hasreti, sılayı yanında hissettirecek bir iz aradı.

“Buldum.” dedi heyecanla, soluğu parfümeri dükkânında aldı.

Birbirinden zarif rengârenk şişeler içerisindeki parfümleri denedikçe umudu azaldı.

Tam vazgeçmek üzereydi ki, kendine son bir şans tanıdı.

“Sizde murt parfümü bulunur mu?”

Murtun ne olduğunu bilmeyen çalışanın çehresindeki şaşkınlık ifadesi görülmeye değerdi.

Minik bir tebessüm oturdu yüzüne.

“Yani, mersin kokulu parfümünüz var mı, demek istemiştim.”

“Tabii ki var.” dedi çalışan, yeşil renkli bir şişenin kapağını açtı. Deneme çubuğunu uygun yere sürdü.

Büyük bir heyecanla elini burnuna götüren gencin hevesi bir kez daha kursağında kaldı.

Teşekkür edip, süngüsü düşmüş bir şekilde çıktı dükkândan.

Derin düşüncelere dalmıştı…

Aradığı mersin ağacının kokusu muydu gerçekten?

Yoksa Mersin’in Toros yüzlü köyü Musalı’dan kanatlanıp Ankara’ya kadar ulaşan hatıralar mıydı, onu böylesine mahzunluğa sürükleyen?

Köyünü, odasını hayal etti.

Menekşe, nergis, sümbül, gül, susam ve murt dalları resmigeçit yaptı gözlerinin önünde…

Başkentin nabzının durmaksızın attığı Kızılay’a doluşan binlerce insan arasında yalnızdı.

Hem de çok yalnız…

Yapayalnız…

Dalgın dalgın yürürken kaldırımda, acı bir fren sesiyle irkildi.

Minik yavrusunu göğsüne sımsıkı bastıran bir annenin, korku ve endişe dolu gözlerinde buldu aradığını…

Çözmüştü sırrı…

Dünyanın bütün çiçekleri ve bütün diğer anneleri ittifak etseler, özlemini çektiği o muhteşem kokuyu, bırakın oluşturmak, taklit dahi edemezlerdi.

Torosların yamacından Akdeniz’i seyreden Musalı’nın dağ çiçeklerini benzersiz kılan sır, biricik annesinin kendine has kokusuydu.

Tüm zamanların en özel, en anlamlı parfümüydü o…

Güneş gibi parlayan çehresiyle evladını ısıtan, ışıtan ve olgunlaştıran annesinin güvenli sinesine şefkatle gömdüğü minik başının orta yerinde umutla parlayan bir çift gözden sızan gözyaşlarının ıslattığı tülbendin, toprağı imrendiren eşsiz kokusu…

***

Bugün 9 Mayıs 2021.

Güneş çehreleriyle bizleri ısıtan, ışıtan, olgunlaştıran; sevgi, şefkat ve merhamet timsali kalpleri hep bizler için atan annelerimizin günü kutlu olsun.

Annelikten daha yüksek bir rütbe, makam ve mevki tanımıyorum.

Her birine mutlu, huzurlu, sağlıklı, uzun ömürler diliyorum.

Melekleri imrendiren zarif kanatlarıyla göklere yükselmiş olan annelerimizin ruhları şâd, mekânları cennet olsun.

]]>
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE MERSİN https://hayatitek.com/milli-mucadele-doneminde-mersin/ Sat, 02 Jan 2021 00:29:19 +0000 http://hayatitek.com/?p=3830 HAYATİ TEK –

Halkımızın zihninde Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 ila İzmir’in düşman işgalinden kurtulduğu 9 Eylül 1922 tarihleri arasındaki dönemi çağrıştıran Milli Mücadelemiz aslında Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918 günü başladı. Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı 11 Ekim 1922 günü askeri bakımdan, Lozan Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz 1923 günü ise siyasî bakımdan son buldu.

Düzenli ordumuzun kurulmasının ardından Yunan taarruzunu durdurduğumuz Birinci İnönü, kesin zaferimizle sonuçlanan İkinci İnönü, Sakarya ve Başkomutanlık Meydan Muharebeleri, varlık-yokluk mücadelemizin öne çıkan askeri başarıları oldular.

Yine aynı şekilde Atatürk’ün Samsun’a çıkışıyla başlayıp TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920 gününe kadar geçen süreçte önce çıkan Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas kongreleri de Milli Mücadelemizin ana caddesindeki işaret levhaları olarak tarihe geçtiler.

Oysa Milli Mücadelemiz, özgür Anadolu topraklarında büyük bir azim ve kararlılıkla inşa ettiğimiz askeri ve siyasi başarılarımızdan ibaret değildir. TBMM’nin açılışıyla birlikte hızla zapt olunmaz bir akış halinde işgalci Yunan kuvvetlerini önüne katıp İzmir kıyılarında denize döken milli ruh selimizi besleyen nehirlerimiz de vardır.

Tarihin ana caddesinin uzağına düştüğü için pek çoğu bilinmeyen bu nehirlerimiz, İngiliz, Fransız ve İtalyan işgali altındaki topraklarımızda kurulan Kuvayı Milliye Müfrezelerimiz ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerimizin direniş ruhunun yansımaları olarak Milli Mücadele selimizin gücüne güç, inancına inanç katmışlardır.

Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa’nın TBMM’nin 25 Eylül 1920 tarihli oturumunda yaptığı konuşmada kullandığı şu ifadeler, bu mütevazı nehirlerin Milli Mücadelemize nasıl büyük katkılar sağladıklarının en çarpıcı belgelerinden birini oluşturur:

“Muntazam kuvvetlere karşı Adana, Tarsus, Mersin ahalisinin gösterdiği mukavemet, ondan fazla olarak düşman kıtaatına hücum için lâyenkati faaliyeti eğer biz lâyıkile ifade edemiyorsak fevkalâde heyecan içinde, fevkalâde alâka içinde söylenecek söz bulamadığımızdandır. Fakat ahfadımız ve tarihimiz bütün mefahiri içinde Adana ve Mersin cephesinde cereyan eden vukuatı iftihar ile telâkki edecek muazzamat meyanında görecektir.”

İsmet Paşa’nın “söyleyecek söz bulamadığı” ve milletimiz adına “iftihar vesilesi” olarak gördüğü Çukurova’daki Kuvayı Milliye zaferlerini konu aldığımız yazımızda, Mersin ve Tarsus bölgesindeki direnişimizi, işgal altındaki diğer vatan topraklarında verdiğimiz mücadelenin bir numunesi olarak sizlere sunmaya çalışacağım.

SYKES-PİCOT GİZLİ ANTLAŞMASI

Birinci Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu’yu işgal eden İngiliz ve Fransızlar, savaşın henüz devam etmekte olduğu 26 Nisan 1916 tarihinde gizli bir antlaşma yaptılar: Sykes-Picot… İngiltere adına Mark Sykes, Fransa adına Georgios Picot’nun imzaladığı antlaşmaya göre; Bağdat, Basra, Ürdün, Hayfa ve Akka limanları İngilizlere; Suriye, Lübnan, Adana, Mersin, Harput’a kadar G. Doğu Anadolu ve Akka-Kerkük hattının kuzeyi -Musul dâhil- Fransızlara bırakıldı. Filistin’e uluslararası statü verildi.

Sykes-Picot Antlaşması imzalanır imzalanmaz kolları sıvayan Fransa, kendisine bırakılan Çukurova’nın işgali sırasında kullanmak ve sonrasında kuruluşuna destek vereceği kukla Ermeni devletinin altyapısını oluşturmak amacıyla 1915 Tehciri sırasında ülkeyi terk eden Ermenilerden oluşan “Doğu Lejyonunu” kurdu ve gelecek günler için hazırlamaya başladı.

MONDROS MÜTAREKESİ

Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi, çok az değişiklikle Sykes-Picot Antlaşmasına resmiyet kazandırdı.

Mütarekenin Çukurova’yı ilgilendiren maddeleri şunlardı:

  • 5. Madde: Sınırların denetlenmesi ve iç düzenin korunması için gerekli jandarma birlikleri dışında Türk ordusu terhis edilecek,
  • 7. Madde: Müttefik devletler, kendi güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkması durumunda istedikleri stratejik bir noktayı işgal edebilecek,
  • 10. Madde; Toros tünelleri müttefiklerce işgal edilecek,
  • 16. Madde; Hicaz, Yemen, Suriye ve Irak’taki bütün Osmanlı garnizonlarının en yakın Müttefik Komutanı’na teslim olacak; düzenin korunması için gerekenler dışında bütün birlikler Kilikya’dan çekilecek.

MUSTAFA KEMAL PAŞA MERSİN’DE

Mondros’un imzalandığı 30 Ekim 1918 günü Adana’ya gelen Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Orduları Komutanlığı görevini Mareşal Liman Von Sanders’ten devraldı.

Yeni görevine atanmasının beşinci günü 5 Kasım 1918’de Adana’dan Mersin’e geçerek 23. Tümen Komutanı Alb. Bahaeddin’in oturduğu Karamancılar Konağı’nda Mutasarrıf Galip, Jandarma Tabur Komutanı Bnb. H. Hüsnü, Jandarma Bölük Komutanı Yzb. Talat Beylerle görüştü. “Asıl mücadele bundan sonra başlıyor” diyerek eldeki yeni silahların Toroslardaki dağ köylerine dağıtılmasını emretti. Bu kritik görev Seyyar Jandarma Müfreze Komutanı Efrenkli Başçavuş Hüsnü’ye verildi.

MERSİN’İN İŞGALİ BAŞLIYOR

Önce İngilizler geldi… Hintli, Avustralyalı ve İskoç askerlerden oluşan Bnb. Bak komutasındaki İngiliz kuvvetleri, 17 Aralık 1918 günü Mersin Garı’na en yakın noktada bulunan Alman İskelesi’nden şehre girdiler.

Sömürge tecrübelerini daha ilk andan itibaren gösteren İngilizler, Yzb. Mehmet Selahattin Han komutasındaki Müslüman Hint Bölüğü’nün Kelime-i Şehadet getirerek karaya adım atmasını sağladılar. Türk jandarması aynıyla cevap verince gerginlik ortadan kalktı.

İngiliz işgali süresince Hintli askerler ile Türk jandarması arasında “Ene Müslim-Ente Müslim” selamlaşması parola oldu. Sorunsuz bir şekilde karaya çıkan İngilizler, İngiliz fabrikaları, Mersin Garı ve ana karargâh olarak da Tarsus’taki Amerikan Koleji’ne yerleştiler. Mersin Garı’nda Ütğm. Arthur komutasında kontrol noktası oluşturdular.

Şehirde büyük bir arbede bekleyen Ermeniler hayal kırıklığı içindeydiler.

FRANSIZ İŞGALİ VE ERMENİ LEJYONU

Ermenilerin beklediği gün gecikmeden geldi. 1 Ocak 1919’da Alb. Louis Romieu komutasında Gümrük İskelesi’nden Mersin’e çıkan 1500 kişilik Fransız birliğinde sadece 150 Fransız vardı. Çoğunluğu oluşturan Ermeni Doğu Lejyonunda görevli Gamavorlar fırsatı ganimet bilip gümrük binasındaki ay yıldız kabartmasına saldırdılar. Engel olmak isteyenleri darp ettiler.

İlk gerginliğin ardından Ermeni Doğu Lejyonunun bir kısmı Taşhan’a, diğerleri Hıristiyan köyü, Araplar köyü ve merkezdeki Mesudiye mahallesinde kurulan çadırlara götürüldü. Cezayirli, Tunuslu, Senegalli ve Fransız askerler ise Askeri Kışla ve Müftü mahallesindeki medreseye yerleştirildiler.

FRANSIZLARIN SURİYE VE KİLİKYA YÖNETİMİ

Fransa’nın Suriye ve Kilikya Yüksek Komiseri General Henri Gouraud Şam’daki karargâhta oturuyor; merkezi Adana’da bulunan Kilikya Karargâhının komutasını üstlenen Alb. Edouard Bremond, “Ermenistan ve Kilikya’nın Valisi” unvanını taşıyordu.

Adana’ya bağlı Mersin Fransız Kuvvetlerinin Komutanı Bnb. Anfre, Mersin Valisi sıfatıyla kendisine karargâh olarak Hükümet Konağı’nı belirliyordu.

Fransızların Tarsus Guvernörü ise Bnb. Louis Eugene Koustilliere idi.

İŞGAL YILLARINDA MERSİN’İN İDARİ YAPISI

Mondros nihai bir anlaşma değil savaşa son veren bir mütareke olduğu için resmen Osmanlı toprağı sayılan Mersin’in idari yapısında Emniyet teşkilatı Fransızlara, Jandarma ise Türklere bırakılmıştı.

Osmanlının Mersin’deki mülki amiri Mutasarrıf Vekili Salim Bey hem İstanbul’a hem de Bnb. Anfre’ye bağlı olarak görev yapıyordu. Belediye Başkanı Ahmet Hallaç, Mersin Müftüsü ise Abdullah Sıddık Efendi’ydi.

İmzalanacak barış antlaşması sonunda Mersin’i teslim almaya hazırlanan Fransız yönetiminin başında bulunan Guvernör (Vali) Bnb. Anfre hızlı bir şekilde kendi idari teşkilatını kurdu.

Emniyet teşkilatının başına Başçavuş Patini’yi, yardımcılıklarına Ermeni Agop ve Serkis’i atadı. Ortodoks Arap Mihail Carcura’yı Emniyet’in Siyasi Şefi olarak görevlendirdi. Teşkilatın bütün kadrosunu Ermeni ve Rumlarla doldurdu. Hükümet Doktoru Ermeni Recepyan’dı.

Mersin Jandarma Taburunun başındaki Bnb. Hasan Zühtü Bey, Vali Anfre’ye bağlı çalışıyordu. Tabur Komutan Yardımcısı Yzb. Haydar, Tabur Kâtibi Ali Rıza, Merkez Bölük Komutanı Ütğm. Avni, Seyyar Bölük Komutanı Ütğm. Galip, Süvari Takım Komutanı Başçavuş Abdülkadir’di. Dört Takım Komutanının ikisi Türk, diğer ikisi Ermeni’ydi.

Tarsus Jandarma Bölüğü Takım Komutanlıklarına Kirkor Ermenekli ve Anton Mikailyan, Mersin Gümrük Kontrolörlüğüne ise Deniz Subayı Tilçer atanmıştı.

GUVERNÖR’ÜN UYGULAMALARI

İdari yapıyı istediği gibi düzenleyen Vali Bnb. Anfre, hızla kendi programını uygulamaya koydu. Bir yandan Türklerin silahlarını toplarken öte yandan Ermenileri silahlandırdı. Özel yetkili mahkeme kurup keyfi yargılamalar yaptı. Gümrük Meydanına kurdurduğu çarmıhlarda Türkleri cezalandırdı. Uygulamalara karşı çıkan Türkleri Kilikya dışına sürgüne gönderdi.

Türk adına ve bayrağına tahammülü olmayan Bnb. Anfre’nin ilk icraatlarından biri, böl-parçala-yönet taktiğiyle her cemaate ayrı bir cemiyet kurdurmak oldu. Cemaatlere yardım ulaştırmak adı altında kurdurduğu cemiyetlerin asıl amacı, Mersin’de kader birliği eden toplum kesimlerini bölmek ve birbirlerine karşı kışkırtmaktı.

Bu kapsamda kurulan cemiyetlerin tavırlarını üç başlık altında incelemek mümkündür: Türk karşıtları, Türk taraftarları ve ortada tavır sergileyenler.

TÜRK KARŞITI CEMİYETLER

Türklere karşı faaliyet göstermek amacıyla kurulan Birleşik Ermeni Cemiyeti’nin öncelikli hedefi Mersin’de kaos çıkaracak terör eylemlerini organize etmekti. Başkanı Manolyan, İkinci Başkanı Mıgırdıç Zelveyan’dı.  Toplantı yeri olarak Ermeni Kilisesi’ni seçen bu cemiyetin nihai amacı, merkezi Hacın (Adana-Saimbeyli) olmak üzere Fransa himayesinde bir Ermeni Krallığı kurmaktı. Bu amaçla Mağara bucağı, Silifke’nin merkez ve ilçelerinde şubeler açmıştı. Buralardan toplanan istihbaratı Paris’teki Ermeni cemiyetleri genel merkezine ulaştırıyordu.

Sünni Araplar tarafından kurulan İslam Arapların Hayır Cemiyeti’nin Başkanı Abdullah Dehlevi, İkinci Başkanı Hamit Hayfavi idi. Rum ve Ermenilerle işbirliği yapan bu cemiyetin üyeleri ev ve işyerlerine Fransız ve Ermeni bayrakları asarak taraflarını belli ediyorlardı.

Rum Cemiyeti de Türkler aleyhine çalışıyordu. Başkanı Yusufaki Tiryakidis, İkinci Başkanı Haralem Gedikoğlu, Guvernörlük Mümessili Aslanoğlu Corci’ydi. Kurulduğu günden itibaren Fransız yönetimini destekleyen bu cemiyet, King-Crane Komisyonu’na Fransız Mandasını lehinde oy verdi.

Türklere saldırmak için her fırsatı değerlendiren Rumların bir de gizli cemiyeti vardı. Bu cemiyetin başkanlığını, sonraki yıllarda bütün dünyanın yakından tanıyacağı meşhur silah tüccarı Prodromos Bodosakis-Athanasiadis yürütüyordu. Cemiyetin amacı İzmir’i işgal eden Yunan ordusuna yardım ve Rum gönüllü toplamaktı.

TÜRK CEMİYETLERİ VE TÜRKLERİ DESTEKLEYEN CEMİYETLER

Bnb. Anfre’nin planını bozmaya azmeden Mersinliler boş durmadılar, kendi cemiyetlerini kurdular.

Mersin’deki milli güçlerin motor gücünü İslam Hayır Cemiyeti temsil ediyordu. İlk adı Türk Hayır Cemiyeti idi. Türk kelimesine tahammülü olmayan Fransızlar kabul etmeyince bu ismi aldı. Başkanı, Mersin Müftüsü Abdullah Sıddık Efendi, İkinci Başkanı Galip Hasip’ti. Guvernörlük Mümessili Hacı Ömer Lütfi, Köyler Mümessili Hıdırzade Ali; üyeleri ise Nüfus Müdürü Ziya (Yalaz), Dr. Hayri, Hacı Yusufağazade Tahsin Bey idi. Yeni Cami odasında toplanan İslam Hayır Cemiyeti, Guvernörlük nezdindenki resmi işleri yürütüyordu.

İşgale direnen Türklerin asıl gücü, gizli Türk İslam Cemiyeti etrafında kenetlenmişti. Yönetimi Jandarma Komutan Vekili Yzb. Haydar, Seyyar Bl. K. Galip Tekin, Jandarma Kâtibi Ali Rıza, Nüfus Müdürü Ziya, Dr. Hayri, Palancı Mahmut Ağa’dan oluşan bu cemiyetin ağır bir iş yükü vardı.

Şehit ve asker ailelerinin ihtiyaçlarını gidermek, esaretten dönenlerin iaşe ve yol masraflarını temin etmek, Türk gençlerini silahlandırmak için gönüllü Jandarma yazılmalarını sağlamak, Fransız ve İngiliz birliklerindeki Müslüman askerlere yönelik propagandaları önlemek, Mersin köylerini uyanık tutmak ve Toros eteklerinde Fransızlara karşı savaş hazırlıkları yapmak Türk İslam Cemiyeti’nin görevleri arasındaydı.

Türklerin bilgisi dâhilinde kurulan Kürt İslam Cemiyeti de milli güçlere destek veriyordu. Başkanı Hacı Babazade Kâmil Efendi, Guvernörlük Mümessili Salih Efendi’ydi.

Türklere destek veren gayrimüslim iki dernek vardı.

Bunlardan Musevi Cemiyeti’nin Başkanı Vital Strumza aynı zamanda Guvernörlük temsilcisiydi. Toplantı yeri olarak Havra’yı kullanan cemiyet, King-Crane Komisyonu’na Türkler lehine rapor vererek Fransız mandasına karşı çıktı.

Milli güçlerin yanında açıktan saf tutmasa da Türklerle iyi geçinen bir diğer cemiyet Marunî Arap Cemiyeti’ydi. Yönetiminde Katrancılardan Ferhat ve Yusuf Şubeyr vardı.

ORTADA OLAN CEMİYETLER

Cemiyetlerin bir kısmı Fransız işgal temsilcileri ile Türkler arasında kalmışlardı. Bunlardan ilki Şii inanca sahip Eti Türklerin Hayır Cemiyeti idi. Başkanlığını, Mersin Belediye Başkanı Ahmet Hallaç’ın, İkinci Başkanlığını İbrahim Beddur’un yaptığı cemiyet içerisinde Fransızlara işbirliği yapanlar da vardı, karşı olanlar da.

Ortodoks Arap Cemiyeti de arada kalmıştı. Başkanı Anton Akil, Guvernörlük Temsilcisi Tannus Faris’ti. Bu cemiyetin yönetiminde bulunan, aynı zamanda Emniyet’in Siyasi Şefi olarak görev yapan Mihail Carcura Türkler aleyhindeki icraatlarıyla akıllarda yer etti.

TÜRK DOSTU YABANCILAR

Gayrimüslim yahut gayri Türk olup da milli güçlere destek veren üç isimden bahsetmemek hatıralarını saygısızlık olur.

Bunlardan ilki 1918-1919 yıllarında Mersin Belediye Başkanlığı görevini yürüten Ahmet Hallaç’tır. Kuvayı Milliye Müfrezelerinin iaşesinin teminine katkı sağlayan ve kritik istihbaratlar veren Hallaç, Pozantı Kongresi için bölgeye gelen Mustafa Kemal Paşa’nın aracının lastiği Ulukışla’da patladığında yeni lastikleri temin ederek Ulukışla’ya hızla ulaştırmıştır.

Türklere destek veren bir diğer önemli isim Musevi Cemiyeti Başkanı Vital Strumza’dır. Veteriner olarak Mersin Gümrük Kimyagerliği, Türk okullarında öğretmenlik yaptıktan başka Birinci Cihan Savaşı’nda Veteriner Yüzbaşı olarak Türk Ordusunda hizmet etmiştir. Türklere verdiği desteklerden ötürü Vali Anfre tarafından cezalandırılmayı göze almıştır.

Hayırla yâd etmemiz gereken bir başka isim, Ortodoks Arap Cemiyeti’nin Guvernörlük Temsilcisi terzi Tannus Faris’tir. Vali Anfre başkanlığında gerçekleştirilen, Türklerin dâhil edilmediği gizli toplantılarda konuşulanlar hakkında Türk İslam Cemiyeti’ni bilgilendirmiş, verdiği kritik istihbaratla pek çok rezalet ve felaketin önüne geçmiştir.

MERSİN’DE ERMENİ KATLİAMLARI

Mersin’in Fransız Valisi Bnb. Anfre’nin kurduğu yapı tam da Ermenilerin istediği gibiydi. Vakit kaybetmeden harekete geçen Fransız üniforması giyinmiş Ermeni çeteleri 20 Şubat 1919 günü Tece, 23 Şubat’ta Yeniköy, 4 Mayıs’ta Çavuşlu ve Karaisalı katliamlarını gerçekleştirdiler.

Vali tarafından korunan Ermeni çeteleri durmak niyetinde değildi. Yeni hedefleri Torosların zirvesinde bulunan ve Mersin’in en büyük köyü olan Efrenk’i yakıp yıkmaktı.

Bu maksatla 7 Mayıs günü harekete geçtiler. Dalakderesi, Korucular, Tömekli, Kilimas, Kayabaşı üzerinden gün ışırken Kurudere’ye ulaştılar. 8 Mayıs gündüzünü gizlenerek geçirmek üzere burada tertibat aldılar. 9 Mayıs Cuma günü namaz sırasında Efrenk’i basıp bütün erkekleri öldürmeyi planlıyorlardı.

ERMENİ ÇETESİ KURUDERE’DE İMHA EDİLDİ

Kurudere’de beklemekte olan Ermeni çetesini fark eden Hacı Ali Çavuş’un haber vermesi üzerine Efrenk Karakol Komutanı Eyüp Sabri Çavuş jandarmalarla; Bucak Müdürü, Muhtar, Bçvş. Abdülkadir ve Bçvş. Hüsnü de silahlı köylülerle birlikte Kurudere’ye doğru harekete geçtiler. Çeteyi dört bir yandan sarıp imha ettiler.

Ermeni çeteciler Fransız üniforması taşıdıkları için konuyu kapatmak isteyen ancak bu ezici mağlubiyeti bir türlü hazmedemeyen Vali Anfre, Türklerin canını yakacak adımları atmakta gecikmedi. Jandarma Tabur Komutanı Bnb. Hasan Zühtü Beyi Kilikya dışına sürdü. Yerine Yzb. Mustafa Kadri Beyi atadı. Adana Valisi Alb. Bremond’u ikna edip Silah Toplama Kararnamesi çıkarttı. Efrenk Jandarma Komutanı Eyüp Sabri Çavuş’u Buluklu’ya atadı. Yerine Hacın (Saim Beyli) teşkilâtında çalışan, gayet iyi Türkçe bilen Ermeni asıllı Y. Tğm. Ahmet Refik’i getirdi.

Fransızlar hesabına Ermenilerle işbirliği yapan Ahmet Refik, içkili olduğu bir gece, Çanakkale gazisi Çolak Hasan, kardeşleri Hacı Ahmet ve Ali tarafından Ciyaklı Obruk’a atılarak öldürüldü.

KİNG-CRANE KOMİSYONU

Zamanın her geçen gün Türkler lehine işlediğini gören Vali Anfre, Jandarma Kontrolörlüğüne Ermeni Yakupyan’ı atadı. Kurudere ve Ahmet Refik olaylarının intikamını almak için biraz daha beklemeliydi. Şimdi çok daha önemli bir işi vardı: 18 Ocak 1919’da başlayan Paris Konferansı’na katılan ABD Başkanı Wilson’ın isteği üzerine Kilikya bölgesinde ABD mandası altında bir Ermenistan kurulup kurulamayacağını araştıran King-Crane Komisyonu’nu manipüle etmek…

Komisyonu, Mersin ve Tarsus halkının Fransız mandasını istediği yönünde ikna etmek için yoğun çaba gösteren Vali Anfre, Müslüman halkı etkilemesi için Suriye’den Nasihat Heyeti bile getirtti. Heyet Başkanının Türk dostu Abdurrahman Carudi’nin kardeşi olduğunu bilmeyen Fransız Vali, işgal altında tutmaya çalıştığı toprakların asırlardır Türk ve İslam yurdu olduğunu unutmuş görünüyordu.

Bir kısım Arapların, Musevi Cemiyeti ve Kürt Yardım Cemiyeti’nin Türk taraftarı tutumları nedeniyle King-Crane Komisyonu Paris’e olumsuz raporla dönmek zorunda kaldı. Kafkaslara gönderilen General Harbord Komisyonu da benzer rapor getirince ABD Başkanı Wilson manda konusunu tamamen gündeminden kaldırdı.

SİVAS KONGRESİ KARARLARI VE MERSİN

Çukurova’da bunlar olurken Anadolu içlerinde önemli gelişmeler yaşanıyordu.

4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin birleştirilmesi kararı alınmış, Mustafa Kemal Paşa yurt genelinde Kuvayı Milliye Fedai Müfrezeleri kurulmasına dair gizli bir talimat yayınlamıştı.

Bu talimat üzerine Konya’daki 12. Kolordu Komutanı Alb. Fahrettin (Altay), Çukurova’nın kurtarılması için Mersin’in özgür topraklarından girecek kuvvetlerin teşkilatlandırılması görevini Bnb. Hüseyin Hüsnü’ye (Konay) verdi. Hüseyin Hüsnü Bey de Yzb. Emin Resa (Arslan) Bey’i Adana’ya Mürettep 1. No’lu Genel Kuvayı Milliye Fedai Müfrezeleri Komutanlığı’na atadı.

ASIL KAPIŞMA İNGİLİZLERİN MERSİN’İ TERK ETMESİYLE BAŞLADI

Sykes-Picot gizli antlaşması, Mondros Mütarekesi ve Paris Konferansı’ndaki gelişmeler üzerine 15 Eylül 1919’da Fransızlarla “Suriye İtilafnamesi” imzalayan İngiltere Musul’u kendisine alarak Adana, Antep, Urfa, Maraş ve İskenderun’u Fransa’ya bıraktı.

İtilafname gereğince İngilizler, 17 Aralık 1918’de başlattıkları Mersin’deki işgallerine 20 Kasım 1919 günü son verdiler. Böylece Fransızlar Kilikya’nın tek hâkimi konumuna geldiler.

Fransızların Kilikya Genel Komutanlığına atanan Gn. J. Sasthene Dufieux, karargâhı ile birlikte 2 Aralık 1919’da Beyrut’tan Mersin’e geldi ve durmaksızın Adana’ya geçti. Suriye ve Kilikya Başkomutanı ve Yüksek Komiseri General Gouraud ise Waldeck Roussesau zırhlısı ile 10 Aralık 1919’da Mersin’e ulaştı. Şehirde bir gece kaldıktan sonra Tarsus ve Adana’yı ziyaret ederek birliklerini denetledi. 13 Aralık gecesi yine Mersin üzerinden deniz yoluyla asıl görev yerine döndü.

Fransızların en üst düzeyde attığı bu iki adım, Çukurova’da neler yaşanabileceğine dair önemli ipuçları veriyordu. Paris, dünyanın bu en verimli topraklarını ve Akdeniz’i Anadolu içlerine bağlayan stratejik Gülek Boğazı’nı kontrol altında tutmak istiyordu.

FRANSIZLAR POZANTI’YI İŞGAL EDİYOR

Bu hedefe yönelik en önemli adımlardan biri, Bnb. Pierre Mesnil komutasındaki 412. Fransız Taburunun 27 Aralık 1919 günü Pozantı’yı işgal etmesi oldu. Fransızlar, Almanları mağlup ettikleri ünlü Verdün savunmasında büyük başarılar kazanan 412. Tabura ve Bnb. Mesnil’e çok güveniyorlardı.

Avrupa’nın Çanakkale’si olarak anılan Verdün’de 40 milyon top mermisi yakılmış, 10 ay içerisinde 160 bini Fransız, 140 bini Alman 300 bin kişi can vermişti. Verdün kuşatmasını başlatan kişi, adı “Verdün Kasabı”na çıkan Alman Genelkurmay Başkanı Falkenhayn’dı.

İşte o Falkenhayn, Mustafa Kemal ve Cemal Paşaların itirazlarına rağmen 1917 Temmuz ayında Yıldırım Orduları kurucu komutanlığı görevine getirilmişti.

ÇUKUROVA KUVAYI MİLLİYE FEDAİ MÜFREZELERİ

Sivas Kongresi kararları uyarınca Adana’ya Mürettep 1. No’lu Genel Kuvayı Milliye Fedai Müfrezeleri Komutanlığı’na atanan Yzb. Emin Resa Bey, 20 Ocak 1920’de Karaman’dan yola çıkarak 22 Ocak’ta Mut’a ulaştı. Mersin’in özgür topraklarındaki ilk Kuvayı Milliye teşkilatını burada kurduktan sonra 3 Şubat’ta Mağara (Kırobası) bucağına geçti.

Silifke’ye bağlı bulunan 4500 nüfuslu Mağara halkının dörtte üçü Ermeni ve Rumlardan oluşuyordu. Birleşik Ermeni Cemiyeti istihbarat elemanları Mersin’in özgür topraklarında cirit atıyorlardı. Bölgenin elde bulundurulması, istihbarat akışının kesilmesi gerekiyordu.

MUSTAFA KEMAL PAŞA’DAN İLERİ HAREKÂT EMRİ

Mağara’daki çalışmalarını sürdürmekte olan Yzb. Emin Resa Bey 11 Şubat 1920’de Mustafa Kemal Paşa’dan önemli bir telgraf aldı. Telgrafta derhal Mersin üzerine harekâta geçmesi bildiriliyor ve şu emirler kendisine tevdi ediliyordu:

  • Karşılaşılacak Ermeni ve Fransız kuvvetleri çete çatışmaları ile bertaraf edilmeli,
  • İşgalcilerin Mersin limanından yararlanması mümkün mertebe önlenmeli,
  • Demiryolu hattı mutlaka tahrip edilmeli,
  • Halkın Millî Mücadeleye desteği mutlaka sağlanmalı.

Hızlı bir şekilde emrindeki kuvvetlerin görev dağılımını yapan Yzb. Emin Resa Bey, Adana’lı Niyazi Bey’i yaverliğine, Şinasi Bey’i emir subaylığına, Adana’lı Hacı Ali Beyi ise iaşe subaylığına getirdi.

1’inci Bölük Komutanlığına Y. Tğm. Kozanlı Mustafa Nail, 2’nci Bölük Komutanlığı’na Adanalı Bçvş. Hasan Tahsin (Şahin Efe), 3’üncü Bölük Komutanlığına Y. Tğm. Ali Rıza Timurtaş (Doğan Efe), Süvari Bölük Komutanlığına Çerkez Süleyman ve Makineli Tüfek Komutanlığı’na da Adanalı Y. Tğm. Tevfik Bey (Genç İzzet – Bölgen) beyleri atadı.

Mustafa Kemal Paşa’nın ileri harekât emrini uygulamak üzere 1’inci Bölük Komutanı Y. Sb. Mustafa Nail’i Efrenk (Arslanköy), 2’nci Bölük Komutanı Bçvş. Hasan Tahsin’i Karahıdırlı, 3’üncü Bölük Komutanı Y. Sb. Ali Rıza’yı ise Fransız işgal bölgesinin batı sınırında bulunan Alata üzerine gönderdi.

ARSLANKÖY’ÜN KURTULUŞU (1 MART 1920)

Y. Sb. Mustafa Nail komutasındaki 1’inci Fedai Müfreze Bölüğü, 24 Şubat’ta Mağara’dan hareket etti. Yol güzergâhındaki köylerde Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurarak 29 Şubat’ta günü Efrenk deresinin doğduğu Yedigöz mevkiine ulaştı.

1 Mart 1920 sabahı Efrenk’e giren Fedai Müfrezesi doğruca Jandarma Karakoluna gitti. Karakol komutanı ve erler bayrak, silah ve Kur’an üzerine yemin ederek Kuvayı Milliye’ye katıldılar. Efrenk Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı da aynı gün Ali Yıldıran (Çolak Ali) başkanlığında kuruldu.

GLAVUR’DA DANIŞIKLI SAVAŞ TAKTİĞİ

Torosların zirvesindeki kartal yuvası Efrenk bu şekilde kesin olarak milli kuvvetlere katıldıktan bir gün sonra 2’nci Fedai Müfrezesi Karahıdırlı’yı, 3’üncü Fedai Müfrezesi ise Alata karakollarını teslim aldılar.

Bu gelişmeler üzerine hiddetlenen Mersin’in Fransız Valisi Bnb. Anfre, Jandarma Tabur Komutanı Yzb. Haydar, Ütğm. Galip komutasındaki Seyyar Jandarma Bölüğünü 60 erbaş ve er, 10 süvari ile Kuvayı Milliye’yi engellemek üzere Menteş – Emirler üzerine gönderdi.

Buluklu Karakol Komutanı Eyüp Sabri Çavuş erleriyle birlikte Emirler’de bölüğe katıldı. Çok geçmeden Kuzucubelen Karakolu birliğe dâhil oldu. 3 Mart 1920 akşamı Erçel’e (Değirmençay) ulaşıldı. Burada yapılan değerlendirmede, Kuvayı Milliye ile Jandarma arasında Glavur (Yüksekoluk) sırtlarında danışıklı bir çatışma yapılması kararlaştırıldı.

MERSİN JANDARMASI KUVAYI MİLLİYE’YE KATILDI

Efrenk’teki 1’inci Bölük Komutanı Y. Tğm. Mustafa Nail ile Mersin Jandarma Taburu Seyyar Bölük Komutanı Ütğm. Galip, Medreselik mevkiinde bir araya gelerek danışıklı çatışmanın taktiği belirlendiler. Planlandığı gibi oldu. 5 Mart 1920 sabahı kısa bir çarpışma görüntüsü verildi.  Eyüp Sabri Çavuş’un okuduğu ezanla karşılıklı ateş kesildi.

Jandarma Taburuna gönderilen habercinin acele destek istemesi sağlandı. 50 kişilik müfreze ve 3 katır yükü cephaneyle Mersin’den yola çıkan Takım Komutanı Tğm. Cemil (Özden), emrindeki jandarmalarla birlikte Kuvayı Milliye’ye katıldı.

Uzun süre jandarmanın esir alındığını sanan Fransızlar, asıl gerçeği fark ettikleri an neye uğradıklarını şaşırdılar ve düzenli ordu birlikleriyle Kuvayı Milliye Müfrezelerimize yönelik saldırılara giriştiler.

MÜFREZELER VE MÜDAFAA-İ HUKUK HEYETLERİ

Böyle bir adımı iple çeken milli müfrezelerimiz, Fransızlar ve onların gölgesinde türlü rezillikler yapan Ermenileri Mersin’den atmak üzere dünden hazırdı. 5 Kasım 1918’de Mersin’e gelen Mustafa Kemal Paşa’nın emri üzerine teşkilatlanmaya başlayan Toros yiğitleri, Mersin merkez, Tarsus ve Kavaklıhan bölgelerinde müfrezeler kurmaya başlamışlardı. Bu üç muharip Kuvayı Milliye Müfreze Grubu’nun iaşe, mühimmat ve istihbarat ihtiyaçlarını karşılamak üzere üç ayrı Müdafaa-i Hukuk Heyeti oluşturuldu.

MERSİN GRUBU MÜFREZELERİ

Sorumluluk alanı Alata Deresi ile Deliçay arasındaki işgal bölgesi olan Mersin Grubu’nun merkez karargâhı Elvanlı’da kurulmuş, komutanlığını Yzb. Emin Resa Bey üstlenmişti. Daha sonra bu görevi Yzb. İbrahim, Bnb. İhsan, Bnb. Çeçen Osman, Yzb. Muhittin, Bnb. Ethem Beyler üstlendiler. Merkez karargâhın Harp Müşavirliğine Y. Ütğm. S. Fikri getirilmişti. Sahil, Bozön (Gazi), Emirler (Demirtaş), Hamzabeyli (Yılmaz), Çopurlu, Efrenk (Yavuz), Alsancak, Buluklu, Makineli Tüfek ve Süvari müfrezelerinden oluşan Mersin Grubu, ağzı şehir merkezine gelecek iki sıra hilal şeklinde konuşlandırılmıştı.

MERSİN GRUBU MÜDAFAA-İ HUKUK HEYETİ

Hıdıroğlu Ali Efendi’nin başkanlığında Çevlik’te kurulan, daha sonra merkezi Erçel’e taşınan Mersin Müdafaa-i Hukuk Heyeti’nin Yönetim Kurulu’nda şu isimler yer alıyordu:

Süleyman Fikri Bey (Arpaçsakarlar), H. Yahya Efendi Zade Emin Bey (Mezitli), Âlim Bey (Mezitli), Tollu Zâde Mehmet Hulusi Bey (Çevlik), Hacı Yusuf Zâde İsa Bey (Erçel), Molla Efendi Zade Şakir Bey (Çopurlu), Ballı Hacı İbrahim Bey (Çiftlik), Hakkı Bey (İlemin), Hacı Ahmet Bey (Karayakup), Gök Molla Mustafa Bey (Bozön), Dereli Molla Mustafa Bey (Emirler), Molla Süleyman Bey (Dinikâr), Molla Hacı Resul Bey (Arpaçsakarlar), Mehmet Kâhya (Yalınayak), Şıh Mehmet Oğlu Abdullah Bey (Menteş)…

TARSUS GRUBU MÜFREZELERİ

Deliçay-Tarsus Çayı arasındaki bölgeyi kontrol etmek üzere kurulan Tarsus Grubu’nun merkez karargâhı Karadiken köyüydü. Yzb. Yaşar Beyin kurucu komutan olduğu bu gruba daha sonraları Bnb. İsmail Ferahim (Şalvuz), Bnb. Çeçen Osman, Yzb. İbrahim, Yzb. Mustafa Tevfik komuta ettiler. Tarsus şehir merkezini iki sıra hilal şeklinde kuşatan Tarsus Grubu bünyesinde Bozkurt, Gökbayrak, Selçuk, Kayıhan, Tozkoparan, Tarsus Gençler, Demirbaş, Çeliktaş ve Süvari müfrezeleri yer alıyordu.

TARSUS GRUBU MÜDAFAA-İ HUKUK HEYETİ

Halim Beyzade Salih (Güreş) Başkanlığında Belenkeşlik köyünde kurulan, merkezi daha sonra Karadiken köyüne nakledilen Tarsus Müdafaa-i Hukuk Heyeti’nin yönetimi şu isimlerden oluşuyordu: Ömer Lütfi (Koç) Bey (Sarıkavak), Hacı Sakar Ömer Bey (Çelebili), Ali Kâhya (Karadiken), Güllü Fakı Mehmet Bey (Kösebalcı), Ahmet Kâhya (Sebil), Halil Bey (Tepeköy), Hutağa (Sadiye), Hacı Fakı (Namrun).

KAVAKLIHAN GRUBU MÜFREZELERİ

Berdan Çayı’nın doğusu ile Adana il sınırı arasındaki bölgenin sorumluluğunu Kavaklıhan Grubu üstlenmişti. Tarsus-Pozantı karayolunun sağında ve solunda konuşlanan bu grup müfrezelerinin öncelikli görevi Fransızların işgali altındaki Pozantı ile Adana’daki Fransız merkez karargâhı arasındaki bağlantıyı kesmekti. Komutanlığına Ütğm. Cemal Efe’nin atandığı Kavaklıhan Grubu’na bağlı müfrezeler şunlardı: Göçüklü Karahacı, Yanıkkışlalı Tekelioğlu Mustafa Ağa, Bucaklı Hasan Ağa, Polatlı Emin (Polat) Ağa, Urgankıranlı Molla İzzet, İncirgedikli Derviş Ağa, Aktaşlı Ali Efendi, Kurbanlılı Akış Ağa, Naili Hürriyet’ten Kara Mehmet Ağa, Kamber Höyüklü Veysel Çavuş, (Ziya) Karayayla, Eminlik’ten Molla Nasuh, Efeler, Karafaki-Arslanyürek, Berdan, Karacaaslan, Urfalı Mehmet, Pozçalılı Deli Mehmet, Küçükkarayaylalı İnad Ali, Selim (Özışık) Çavuş müfrezeleri ve Y. Tğm. Hilmi Gök Bölüğü.

KAVAKLIHAN GRUBU MÜDAFAA-İ HUKUK HEYETİ

Sadık Paşa (Eliyeşil) Başkanlığında kurulan Kavaklıhan Müdafaa-i Hukuk Heyeti’nin yönetiminde görev alan isimler şunlardı: Tarsus Müftüsü Hilmi (Toros) Efendi, Tıs Halil Zade Mustafa Efendi, Zaim Zade Halim (Gücük) Efendi, Akif Zade Hilmi Efendi, Köylü Oğlu Şevki Bey, Kara Mehmet Zade Hafız Mehmet Bey, Gafur Efendi Zade Mahmut (Borhan) Efendi, Hüseyin Efendi Zade Kemal (Borhan) Efendi.

9 AYDA 20 MUHAREBE

Mersin Jandarmasının Kuvayı Milliye Fedai Müfrezelerine katılması üzerine saldırıya geçen Fransızlar ile Türkler arasında dokuz ayda yirmi muharebe yaşandı.

Muharebelerin kronolojik sırası şöyledir:

Başnalar (17 Mart 1920), I. Kavaklıhan (13-15 Nisan 1920), I. Eshab-I Kehf (19-20 Nisan 1920), İçme (19-20 Nisan 1920), Kızılyar Çiftliği Baskın (23 Nisan 1920), Yakaköy Fransız Jandarma Karakolu Baskını (27 Nisan 1920), Ballıca (Nisan 1920), I. Su Bendi (5 Mayıs 1920), II. Su Bendi (10 Mayıs 1920), II. Kavaklıhan (17-20 Mayıs 1920), Karboğazı (27-28 Mayıs 1920), I. Hacıtalip (25 Haziran 1920), Bağlar (15-19 Temmuz 1920), Gudubes (22 Temmuz 1920), II. Hacıtalip (22 Temmuz 1920), Küçük Ziyaret (14-16 Ağustos 1920), II. Eshab-I Kehf Savaşı (10 Ekim 1920), Karadirlik (22 Ekim 1920), Emirler (1 Aralık 1920), III. Eshab-ı Kehf (15 Aralık 1920).

Bağlar (15 şehit ve 40 yaralı) ve Küçük Ziyaret Tepesi (12 şehit, 18 yaralı) muharebeleri en çok zayiat verdiğimiz çarpışmalarımız oldu.

MUHAREBELERDEKİ GÜÇ DENGESİ

Fransızlara karşı Mersin’de verilen özgürlük mücadelesindeki güç dengesi; asker sayısı, silah ve mühimmat miktarı bakımından işgal kuvvetlerinin lehindeydi. Maneviyatı son derece yüksek olan Kuvayı Milliye Müfrezelerimiz aradaki bu farkı inanç, gayret ve fedakârlıklarıyla kapatarak büyük başarılar elde ettiler. Bu kapsamda Birinci ve İkinci Kavaklıhan ile Karboğazı muharebelerindeki kıyaslama hayli dikkat çekicidir.

15-17 Nisan 1920 tarihlerinde gerçekleşen I. Kavaklıhan muharebesinde, Pozantı’yı işgal altında bulunduran Bnb. Mesnil komutasındaki tabura yardım ulaştırmak amacıyla harekete geçen Alb. Gracy komutasındaki Fransız birliğinin mevcudu 2 tabur piyade ve 1 süvari bölüğünden oluşuyordu. Bu birlik 2 top bataryası, ağır ve otomatik silahlarla teçhiz edilmişti.

Tğm. Cemal Efe komutasındaki Kuvayı Milliye güçlerimizin mevcudu ise sadece 200’dü. Silah gücü olarak da elimizde sadece mavzer ve tüfekler vardı. Yaşadığımız coğrafyayı avucumuzun içi gibi biliyorduk, muharebeyi biz kazandık.

Türklerin muhasarası altındaki Pozantı’ya yardım ulaştırmakta kararlı olan Alb. Gracy, 17-20 Mayıs tarihleri arasında Kavaklıhan’ı ikinci kez zorladı. Bu kez emrinde 5.000 askerin yanı sıra 2 tank, 2 uçak, 3 zırhlı otomobil, 2 zırhlı tren, 3 Batarya Sahra Topu, 2 Batarya Dağ Topu, çok sayıda Makineli Tüfek vardı. Tekelioğlu Sinan Bey’in komuta ettiği Kuvayı Milliye güçlerimizin mevcudu 1000 piyade ve 100 süvariden ibaretti. Silah gücü olarak elimizde sadece 1 top, 2 makineli tüfek ve mavzerler vardı. Sonuç yine aynı oldu, biz kazandık.

44 GÜLEKLİ’NİN BÜYÜK ZAFERİ: KARBOĞAZI

Tarsus-Pozantı yolunu tutan Kavaklıhan’a yönelik iki taarruzundan sonuç alınamaması üzerine birliklerini geri çeken Fransızların Çukurova Genel Valisi Gn. Dufieux, Pozantı’da muhasara altında bulunan Bnb. Mesnil’e Namrun-Gözne üzerinden Mersin’e geçmesini, isterse teslim olabileceğini bildirdi.

Telgraf hatları Türkler tarafından kesildiği ve karayolu Kuvayı Milliye müfrezelerimiz tarafından kontrol altında tutulduğu için uçaktan atılan bir şişe içerisindeki mesajı alan Bnb. Mesnil, 9 subay, 696 asker, 1 yaralı subay, 8 yaralı asker, 4 süvariden oluşan birliğiyle başarılı bir yarma harekâtı yaparak 25 Mayıs gecesi Pozantı’dan ayrıldı.

26 Mayıs’ta Pozantı-Namrun-Gözne hattında ilerleyen Fransız birliği, yolda rastlayıp esir aldığı Kumcu Veli’nin rehberliğinde dağlar arasındaki patikalardan Karboğazı’na doğru ilerledi.

Fransız taburunu adım adım izleyen Kara Bomba Müfrezesi Komutanı “Kara Afet” namlı Ütğm. Hasan Fehmi Bey, 27 Mayıs günü Pazın Çukuru’nda ateş altına aldığı Fransız öncü birliğinin 120’i askerini komutanları ile birlikte esir etti.

Ertesi gün Karboğazı Sünedere Gediği’nde yoğun ateş altına alınan Fransız taburu, Yılan Ovası’na yönelince iyice korumasız duruma düştü. Yağmur altında süren 3 saatlik şiddetli çarpışmada ağır kayıplar veren Bnb. Mesnil teslim olma kararı aldı.

Fransızca bilen Tğm. Besim, saat 15.00’te Bnb. Mesnil’in yanına giderek ön teslim şartlarını görüştü ve kendisini Pazın Çukuru’ndaki Türk birliği karargâhına getirdi. 28-29 Mayıs gecesi Ütğm. Hasan Fehmi Bey ile Bnb. Mesnil arasında Gülek’teki bir köy odasında saat 24.00’te başlayan teslim görüşmesi, 03.30’da imzalanan protokol ile tamamlandı.

29 Mayıs sabahı saat 08.00’de Bnb. Mesnil, tercümanı Artin ve Yzb. Jousse ile birlikte Fransız Taburunun bulunduğu yere giden Ütğm. Hasan Fehmi Bey; bir binbaşı, 3 yüzbaşı, bir doktor, 5 teğmen, 522 asker, 150 yaralı ile birlikte 2 kıta dağ topu, 830 tüfek, 13 makineli tüfek, 27 otomatik tüfek ile önemli miktarda teçhizat ve mühimmatı teslim aldı.

Ütğm. Hasan Fehmi Akıncı’nın komutasında, Verdün kahramanı Fransız Taburunu esir alan 44 Gülekli kahramanın Karboğazı Zaferi, eşine ender rastlanan bir başarı öyküsü olarak tarihteki yerini aldı. Çukurova bölgesindeki büyük direniş ve Karboğazı zaferimiz Fransızların moralini altüst etmeye kâfi geldi.

POZANTI KONGRESİ (5 AĞUSTOS 1920)

Adana-Mersin bölgesindeki milli güçlerimizi hem askeri hem de idari bakımdan günün savaş şartlarına uygun bir idari yapıya kavuşturmak üzere TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi (Çakmak) Paşanın katılımıyla Pozantı’da Erzurum Kongresi’ne benzer bölgesel bir kongre gerçekleştirildi. Ankara, Sivas, Kayseri, Niğde ve Bor mebuslarının da hazır bulunduğu kongreye Çukurova’daki tüm müfreze komutanları davet edildi.

Kongrede alınan kararlar uyarınca işgal altındaki Adana’nın yerine merkezi Pozantı olmak üzere Adana vilayeti kuruldu. Vilayet Daimi Encümeni ve Belediye Meclisi Üyelerinin yanı sıra Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kilikya Merkez Heyeti belirlendi ve Başkanlığına Ahmet Remzi (Yüreğir) getirildi.

Merkezi Pozantı olan Adana ilinin vali vekilliğine İçel (Mersin) Milletvekili İsmail Safa (Özler) Bey atandı. Mutasarrıflıklar şöyle belirlendi. Mersin: Rauf Bey (Erçel), Osmaniye: Hüsnü Bey (Haruniye), Kozan: Abdulaziz Naim. Kaymakamlıklara ise şu isimler görevlendirildi: Tarsus: Şükrü Bey (Namrun), Karaisalı: Saadettin Bey, Ceyhan: Çerkes İbrahim Bey (Burhan), Kadirli: Sadi Bey, Yumurtalık: Tevfik Bey, Feke: Feyyaz Bey.

ANKARA ANTLAŞMASI İLE GÜNEY CEPHESİ KAPANDI

Çukurova’nın yanı sıra Urfa, Hatay, Gaziantep ve Maraş’ı da içine alan Güney Cephesi mağlubiyetleri Fransız kamuoyunda savaş karşıtı bir hava oluşturmuştu. Sakarya Meydan Savaşı’nın da zaferimizle sonuçlanması üzerine Fransızlar barış talebinde bulundular. 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması ile Güney cephelerimiz kapandı.

TBMM Hükümeti için büyük bir zafer anlamı taşıyan antlaşmanın Fransa’daki yankıları farklı oldu. Yazdığı “Kilikya Tutkusu” isimli kitabında Paul Du Veou, Fransızların yaşadığı büyük hayal kırıklığını şu çarpıcı tespitlerle dile getirdi:

  • Urfa, Mardin, Antep, Maraş Türklere bırakıldı.
  • Suriye sınırı savunmasız kaldı.
  • İskenderun, Türk toplarının tehdidi altında.
  • Dünyanın en bereketli toprağı Kilikya elden çıktı.
  • Hristiyanlara verilen söz tutulmadı.
  • 2 milyon Ermeni darmadağın oldu.
  • Sykes-Picot’nun kazandırdığı Irak petrolleri, Ergani bakırı, Kilikya pamuğu ve İran ticareti kaybedildi.

Ankara Antlaşması uyarınca genel af ilan edilmesini fırsat bilen Ermeniler Fransız zırhlılarına doluşup arkalarına bile bakmadan hayallerini süsleyen Çukurova’yı hızla terk ettiler.

ANKARA ANTLAŞMASI SONRASI ÇUKUROVA

Ankara Antlaşması uyarınca Fransızlar bölgeyi terk etmeye hazırlanırken; Silifke, Mersin, Kozan, Maraş, Cebelibereket (Osmaniye) ve Fırat nehrinin batısından sorumlu olmak üzere Adana ve Havalisi Komutanlığı kuruldu.

Bu yeni askeri yapının komutanlığına Tuğgeneral Muhittin (Akyüz) Paşa atandı. Mersin Mıntıka Komutanlığına Kur. Alb. Şükrü Naili (Gökbek), Tarsus Mevki Komutanlığına Topçu Yarbay İsmail Ferahim (Şalvuz) tayin edildiler.

Mersin sancağı yeniden kurularak Mutasarrıflığa Fahri Bey atandı. Tarsus Kaymakamı Hilmi (Cerit) Bey oldu. Devir teslim öncesinde mülki teşkilatları bu şekilde değiştirilen Mersin ve Tarsus, kurtuluş coşkusu için hazırlıklara başladı.

TARSUS’UN KURTULUŞU

Üç yıldır işgal altında bulunan ve pek çok kanlı çarpışmaya sahne olan Tarsus, 27 Aralık 1921’de Adana ve Havalisi Komutanı Muhittin Paşa ve yedi milletvekilinin katıldığı askeri bir törenle Fransızlardan teslim alındı. Tarsus Müftüsünün duası ve bando eşliğinde Türk bayrağı göndere çekildi. Yüzlerce kurban kesen Tarsus halkı kurtuluş coşkusunu doyasıya yaşadı.

MERSİN’İN KURTULUŞU

3 Ocak 1922 günü askeri birliklerimiz, Mersin Garı’ndan Hükümet Konağı’na uzanan geçiş güzergâhı üzerinde toplanan binlerce Mersinlinin coşkulu tezahüratlarıyla karşılandı.

Adana’dan gelen mızıka takımı eşliğinde Hükümet Konağı’na Türk bayrağı çekilerek Mersin resmen teslim alındı. Muhittin (Akyüz) Paşa’nın konuşmasının ardından Mersin Müftüsü dua etti. Bu kutlu günün anısına yüzlerce kurban kesildi.

Aynı günün akşamı Ziya Paşa Gazinosu’nda ordu şerefine bir ziyafet verildi. Lise Müdürü Asım (Ergelen) ve Mersin Milletvekili İsmail Safa (Özler) Bey’in coşkulu konuşmaları toplantıya katılanlara unutulmaz anlar yaşattı.

ÇUKUROVALI KAHRAMANLAR BATI CEPHESİ’NDE

Ankara Antlaşması görüşmelerinin sürdüğü bir dönemde Çukurova müfrezelerinden oluşturulan “Adana Müfrezesi” isimli alay, Sakarya Meydan Muharebesi’ne katılmak üzere Garp Cephesi emrine gönderilmişti.

Tarsus, Mersin ve Adana’nın kurtuluşunun ardından Çukurovalı kahramanlar, 14. Tümen emrinde Batı Cephesi’ne doğru yola çıktılar… Afyon Cephesinde ve 30 Ağustos 1922 Başkumandanlık Meydan Savaşı’nda kahramanca çarpıştılar. Yunanlıları İzmir’e kadar kovalayan birliklerin arasında yer aldılar. Zaferin ardından ileri harekâtlarına devam ederek Uşak, Alaşehir, Salihli, Turgutlu, Menemen üzerinden düşmanı izlediler. Ayvalık,  Burhaniye ve Edremit’i kurtararak Çanakkale bölgesinde Ezine’ye ulaştılar. Çanakkale dolaylarını işgal altında tutan İngilizlere karşı bu cephede mevzilenip Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasına kadar da bulundukları mevzilerini terk etmediler.

TÜRKİYE’NİN HER KARIŞ TOPRAĞI GAZİ, HER VATANSEVERİ KAHRAMANDIR

Çanakkale Cephesi’nde 1218 şehit bırakan Mersinliler, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi sonrasında topraklarının İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine üç yıl sürecek bir özgürlük mücadelesi başlattılar. Dokuz ayda yirmi muharebe yaparak Fransızları durdurmayı başardılar ve nihayet 27 Aralık 1921’de Tarsus’u, 3 Ocak 1922’de Mersin’i düşman işgalinden kurtaran bir direnişin sembolü haline geldiler.

“Arkadaşlar, gidip Toros dağlarına bakınız. Eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki, bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün inancını boşa çıkarmadılar.

Hüseyin Nihal Atsız “İnsanlar, çevrelerinde ne kadar çok kahraman örneği görürlerse, yiğit yetişme ihtimalleri o kadar artar.” diyor.

Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele döneminde pek çok isimsiz kahraman çıkaran Mersinliler, evlatlarına gösterecek kahraman örneklerine fazlasıyla sahiptirler. Torosların zirvesindeki Arslanköy’den Karboğazı’na, Alata Çayından Kavaklıhan’a kadar Mersin’in dört bir yanı kutlu bir özgürlük direnişinin silinmez iz ve sembolleriyle doludur.

Bırakın Türkiye kamuoyunu Mersin halkının önemli bir kesimi tarafından maalesef bilinmeyen Milli Mücadele dönemindeki Kuvayı Milliye direnişimiz bir “isimsiz kahramanlar” destanıdır.

O isimsiz kahramanların isimlerini yaşatmak, Fransızların düzenli birliklerine karşı elimizdeki kısıtlı silah ve mühimmatla verdiğimiz bu destansı mücadeleyi günümüz nesline hatırlatmak amacıyla kaleme aldığımız yazımızın sonunda ifade etmek isterim ki, Milli Mücadele gibi kutlu bir direnişi iliklerine kadar yaşayan Türkiye’nin her karış toprağı gazi, her bir vatanseveri kahramandır.

Kahramanmaraş’ımız, Gaziantep’imiz, Şereflikoçhisar’ımız ile birlikte, isimlerinin önüne bu sıfatlar konulmamış olsa dahi bin yıldır cenk yeri olmuş Türkiye’miz baştanbaşa gazidir, kahramandır, şereflidir.

Mersin’imizin düşman işgalinden kurtarılan ilk yerleşim yeri olan Arslanköy başta olmak üzere; Fransız ve Ermeni zulmüne karşı arslanlar gibi çarpışan Mersin’imizin işgalden kurtarılan bütün köyleri arslan, bütün mücahitleri kahramandır.

Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere; vatanımız, milletimiz, devletimiz ve mukaddeslerimiz uğruna canını ortaya koyan bütün şehitlerimizi ve tabii ki isimsiz kahramanlarımızı şükran, minnet, rahmet ve dualarla anıyoruz. Aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

Kurtuluş Savaşında İçel; Mithat Toroğlu, Lütfi Oğuzcan, Hasan Akıncı, Osman Muzaffer Koçaşoğlu, S.Fikri Mutlu, Ömer Nazmi Çiftçi, Zekeriya Karayaylalı, Şeref Genç

Halil İbrahim Yıldırım; Karboğazı Zaferi

Şinasi Develi; Dünden Bugüne Mersin, “ 1912 Yılı ve Sonrası Mersin’de Raylı Sistem ”

Yusuf Halaçoğlu; Ermeni Tehciri ve Gerçekler

İbrahim Bozkurt; “İşgal Yıllarında Mersin (1918-1922)”

İsmail Köse; “General Moseley’in Amerikan Mandası ve Anadolu’da Kurulması Planlanan Ermeni Devleti İle İlgili Raporu”

Mehmet Sait Dilek; “Paris Barış Konferansı’nda Ermeni Sorunu”

Kemal Çelik; “Milli Mücadelede İlk Kurşun ve Dörtyol’un Düşman İşgalinden Kurtuluşu”

Suat Akgül; “Paris Konferansı’ndan Sevr’e Türkiye’nin Paylaşılması Meselesi”

www.yumuktepe.com

]]>
TARİHİN ARKA BAHÇESİNDEKİ YERYÜZÜ CENNETİ: MERSİN https://hayatitek.com/yeryuzu-cenneti-mersin-2-2/ Sun, 21 Jun 2020 21:42:38 +0000 http://hayatitek.com/?p=2237 HAYATİ TEK – Sokakları denize çıkan şehr-i Mersin’in tertemiz havasında buram buram doğa ve tarih tüter. Tarsus’tan Gazipaşa sınırına kadar uzanan 321 kilometrelik sahil şeridini gerdanlığa çeviren, her biri eşsiz birer inci olan onlarca antik kentin kadim kalıntıları, tarihin arka bahçesindeymişsiniz hissini verir.

Gümüş kumsallara buseler konduran meltemler, bilge Akdeniz’in öğütlerini zümrüt ormanların kulağına fısıldar. Başı dumanlı Toroslar’dan kopup gelen sert poyrazlar, cenneti aratmayan bahçelerde olgunlaşmayı bekleyen meyvelerle hasbihal ederek doğal yaşamın sırlarını anlatır.

Karlı zirvelerden ince bir sızı gibi doğan, usta bir heykeltıraş gibi kanyonlar oyarak kanat takmış küheylan gibi Akdeniz’e kanatlanan bu gibi sular, Çukurova’nın bereketine bin bereket katar.

DALGAKIRAN’DAN MERSİN’E BAKIŞ
YAPRAKLI KOY – SİLİFKE
YERKÖPRÜ ŞELALESİ – MUT
GÖKSU DELTASI VE KUŞ CENNETİ – SİLİFKE
KARAGÖL – BOLKAR DAĞLARI
ILISU ŞELALESİ –
]]>
BİR LEZZET İMPARATORLUĞU: MERSİN MUTFAĞI https://hayatitek.com/mersin-mutfagi-2/ Mon, 15 Jun 2020 12:50:40 +0000 http://hayatitek.com/?p=1611 HAYATİ TEK – Lezzet, doğal ve taze gıdaları aşkla ve ustaca işleyen sanatkâr ruhların ve maharetli ellerin işidir. Kalbe giden yol mideden geçiyorsa eğer; tam yerine geldiniz. Benzersiz doğal, tarihi ve kültürel değerleriyle farklılıkları zenginliğe, sofraları şölen yerine dönüştüren Mersin, 9 bin yılda kıvamını bulan mutfağıyla “lezzet şehri” unvanını fazlasıyla hak eder…

Sevgiyle mayalanan hamurlar, sabırla işlenen köfteler, coşkuyla dökülen çorbalar, fırınlara sürülen lahmacunlar, çeşit çeşit tahıl ve sebze yemekleri, ağzınıza layık tantuniler, yayıkta köpüren ayranlar, damak çatlatan tatlı ve şerbetler binlerce yıllık deneyimin kalitesini yansıtır. Krallara layık bereket sofrası, dalgalara imrenen bol köpüklü Tarsusî kahveyle tam bir şölene dönüşür…

Fındık Lahmacun
Kerebiç
Humus
Cezerye
Künefe
Tarsus Şalgamı
Sıkma ve Börek
İşmum
Eye Dolması
Turunç Reçeli

]]>
BİR AKDENİZ SENFONİSİ: AYAŞ https://hayatitek.com/bir-akdeniz-senfonisi-ayas/ Mon, 15 Jun 2020 12:32:33 +0000 http://hayatitek.com/?p=1606

HAYATİ TEK – Toros yeşili ile Akdeniz mavisini tarihi SİT alanında ahenkle buluşturan bu eşsiz kumsal, gündüzleri cıvıl cıvıl kaynaşır. Akşam saatlerinde ise sessizliğin saltanatı başlar. Dalgaların nihayetsiz senfonisine eşlik eden dolunayın parlak ışıkları, bir görünüp bir kaybolan şakacı yakamozlara hayat verir. Portakal çiçeği, begonvil, akşamsefası, hanımeli çiçeklerinin doyumsuz kokusunu Akdeniz’in benzersiz aromasıyla harmanlayan Ayaş, uzun yıllar akılda kalacak unutulmaz bir tatilin müjdesini terennüm eder. Elaiussa Sebaste (Ayaş) antik kentinde yapılacak tarih yolculuğu, bu eşsiz deneyimi kişisel menkıbemizin unutulmaz hatırası yapar.

]]>
BOĞSAK’IN HİLAL KOYUNDA BİR YILDIZ https://hayatitek.com/bogsak-koyu/ Mon, 15 Jun 2020 12:10:26 +0000 http://hayatitek.com/?p=1597
Boğsak Koyu – Yeşilovacık – SİLİFKE

HAYATİ TEK – Antik çağlardan bu yana yerleşim alanı olan, doğal bir dalgakıran gibi Akdeniz’e setler ören Boğsak Koyu, bozulmamış doğallığıyla göz kamaştırır. Hilal şeklindeki koyu bir yıldız gibi tamamlayan Boğsak Adası, Roma ve erken Bizans dönemlerine ait kalıntıları büyük bir kıskançlıkla korur. Turkuaz mavisi sakin denizi ve gözlerden ırak kumsallarıyla tam bir doğa harikası olan Boğsak Koyu, gururla dalgalandırdığı Mavi Bayrak’ı fazlasıyla hak ettiğini yıldızlara yakışır bir ışıltıyla ilan ediyor.

Boğsak Koyu – Yeşilovacık – SİLİFKE
]]>
TEK KELİMEYLE DÜNYA HARİKASI: KADINCIK VADİSİ https://hayatitek.com/kadincik-vadisi/ Mon, 15 Jun 2020 11:44:36 +0000 http://hayatitek.com/?p=1584
Kadıncık Vadisi – ÇAMLIYAYLA

HAYATİ TEK – Yeryüzü cenneti Mersin’imizin cennet köşelerinden biridir Çamlıyayla ilçesi. Milli Park ilan edilen Çamlıyayla Vadisi, tablodan farksız manzaralarıyla bilhassa trekking ve bisiklet sporcuları için bulunmaz bir parkur oluşturur.

Fotoğraf tutkunlarının da en çok rağbet ettiği doğal güzelliklere ev sahipliği yapan Çamlıyayla Vadisi, flora ve faunasıyla da yaban hayatı gözlemcilerinin açık ara favorisidir.

Torosların Dede Korkutlarından biri olan anıt ağaç Ana Ardıç’ın da vatanı olan Çamlıyayla Vadisi, av turizminin gözde sahalarından biridir. Dağ keçilerinin sıkça görüldüğü vadi, gizemli bitki tünelleri, yer yer çağlayan, yer yer usulca akan buz gibi suları ve yeşilin her tonunu yansıtan manzaralarıyla tam bir masal diyarı…

Kadıncık Vadisi – ÇAMLIYAYLA
Kadıncık Vadisi – ÇAMLIYAYLA
Kadıncık Vadisi – ÇAMLIYAYLA
]]>
GÖLLER GÖĞÜN AYNASIDIR… https://hayatitek.com/goller-gogun-aynasidir/ Mon, 15 Jun 2020 11:23:27 +0000 http://hayatitek.com/?p=1578
Karagöl – ÇAMLIYAYLA

HAYATİ TEK – Mersin’in gölleri hem seyir zevki verir hem de bereket kaynağıdır. Silifke ile Taşucu arasındaki Akgöl, Keklik ve Paradeniz gölleri, tuzlu suları ve oltasına takılmaya hazır balıklarıyla bir adım öne çıkarlar.

Çamlıyayla’daki on krater gölünden en büyükleri olan Çinili Göl ve Karagöl, doğa meraklılarının büyük ilgisini çeker.

Uzungöl, Aygır, Kamışlı, Adaklıgöl, Tavalıgöl, Çıplakgöl ve Hacı Ali gölleri Gülnar yaylalarına ayrı bir güzellik katarlar.

Mut’taki Gezende ve Tarsus’taki Berdan baraj gölleri, doğal olmasalar da insana ve doğaya can verirler. Tarlalarda gülümseyen sebze fidanlarının ve bereketli meyve ağaçlarının susuzluğunu giderirler.

Çinili Göl – ÇAMLIYAYLA

]]>
EL DEĞMEMİŞ DOĞANIN ÖZGÜRLÜK RESİTALİ: MERSİN YABAN HAYATI https://hayatitek.com/mersin-yaban-hayati/ Mon, 15 Jun 2020 11:00:36 +0000 http://hayatitek.com/?p=1565
Dağ Keçileri – ÇAMLIYAYLA

HAYATİ TEK – Sahilleri, koyları, ovaları, dağları, yaylaları, vadileri, kanyonları, akarsuları, şelaleleri, deltaları, mağaraları, anıt ağaçları ve şehrin % 55’ini kaplayan zümrüt ormanlarıyla tam bir cennet yurdu olan Mersin’in yaban hayatı eşsizdir.

Endemik bitki ve yabani hayvan varlığıyla dikkat çeken Mersin, doğa araştırmacıları için mükemmel bir laboratuvar niteliğindedir.

Akdeniz havzasının İran-Turan biyocoğrafyası ile buluştuğu yer olan Bolkar Dağları, 300’den fazlası endemik 1.500’ün üzerinde bitki türü ile ülkemizin önemli flora alanlarından biridir.

Her güzellik gibi, Mersin’in yaban hayatına ulaşmak için de gayret ve fedakârlık gerekir. Tabii biraz da macera tutkusu…

Eğer bu özelliklere sahipseniz, ne duruyorsunuz, Torosların özgürlük resitali dinleyicilerini bekliyor…

Oranlık alanda yolunuzu mu kaybettiniz? Telaş etmeyin. Şöyle bir dinleyin doğanın evrensel dilini, bakının etrafınıza, kulak kabartın seslere… Takdelenlerin ağaçlara işlediği doğru istikameti gösteren tabelayı hemen fark edeceksiniz!

Ağustos sıcağında ormanlık alanın sessizliğine hunharca son veren cırlavıkları duymazdan gelmek imkânsız tabii, o halde siz dikkatinizi, sessizce kozalak kemiren gallelerin izini sürmeye verin. Tabii mis gibi çam kokularını, derin nefeslerle ciğerlerinize doldurmayı ihmal etmeden.

Dağ Keçileri – ÇAMLIYAYLA
Akdeniz Fokları – BOZYAZI
Caretta Caretta – BOZYAZI

]]>