Milli Mücadele – Hayati Tek http://hayatitek.com Sun, 02 Jan 2022 21:57:45 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.3 http://hayatitek.com/wp-content/uploads/2020/06/cropped-HT-1-32x32.png Milli Mücadele – Hayati Tek http://hayatitek.com 32 32 KUVAYI MİLLİYE’NİN ÖĞRETMEN KOMUTANLARI http://hayatitek.com/kuvayi-milliyenin-ogretmen-komutanlari/ Sun, 02 Jan 2022 21:48:29 +0000 http://hayatitek.com/?p=5231 HAYATİ TEK –

Eğitim ve öğretim alanında Tanzimat ile başlayan yeniliklerden olan Dârülmuallimîn (Erkek Öğretmen Okulu)  ve Dârülmuallimât (Kız Öğretmen Okulu) uygulamasının II. Abdülhamid döneminde yaygınlaştığı görülür.

Mehmet Ö. Alkan’ın, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Modernleşme Sürecinde Eğitim İstatistikleri (1839-1924)” isimli eserinden öğrendiğimize göre; 1908 yılında Osmanlı ülkesinde yirmi altı Dârülmuallimîn bulunmakta, bunlardan biri de Adana’da faaliyet göstermektedir.

Resmî kuruluşu 1889’a tarihlenen, 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Adana Lisesi’ne çevrilen, 1932’de Adana Erkek Lisesi’ne dönüştürülen Adana Dârümuallimîn, günümüzde Adana Erkek Anadolu Lisesi adıyla öğrenci yetiştirmeye devam etmektedir.

Bu asırlık eğitim çınarımızın Mersin’in özgürlük mücadelesinde özel bir yeri vardır.

Askerlik hizmetlerini Birinci Dünya Savaşı’nın çeşitli cephelerinde yapan Adana Dârümuallimîn mezunu Mersinli genç öğretmenler, Çukurova’nın işgal edilmesi üzerine bir kez daha silaha sarılmakta tereddüt etmezler. Kurdukları müfrezelerle Fransızlara karşı destansı bir mücadele vererek Mersin’in kurtuluşunda birinci derecede etkili olurlar.

O kadar ki, Ali Çiftçi’nin “Milli Mücadele Döneminde Mersin ve Havalisinde İz Bırakanlar” isimli eserinde yer verilen yirmi bir kahramanın dokuzu, Adana Dârümuallimîn mezunudur. Aralarında bir de yüksekokul statüsündeki İstanbul Dârülmuallimîn-i Âliyesi öğrencisidir.

Millî Mücadele döneminde Mersin ve havalisinde iz bırakan kahramanların bu yirmi bir kişi ile sınırlı olmadığı aşikârdır. Ancak Ali Çiftçi’nin birinci el kaynaklara ulaşarak ve yoğun bir mesai harcayarak hazırladığı belli olan bu değerli eseri; bayrak, Kur’an ve silah üzerine yemin edip cepheye koşan müfreze komutanı “mücahit öğretmen kahramanlarımızın” tespiti bakımından hayli kapsamlı ve değerli bir çalışmadır.

Okunmakta olan satırların esin ve başvuru kaynağı, bu eser olacaktır.

Y. TĞM. AHMET REFİK (ERDEM) BEY

Erdemli’nin Güzeloluk köyünde 1893’te dünyaya gelen Ahmet Refik Bey, ilkokulu köyünde, ortaokulu Mersin’de okur. 1914’te Adana Dârülmuallimîn’den mezun olur.

Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra askerlik hizmeti için İstanbul İhtiyat Zabitleri Talimgâhına çağrılır. Eğitiminin ardından 23. Tümen emrinde Tarsus civarında, Lübnan’daki Seyyar Müfreze’de ve 7. Ordu emrinde Filistin’de görev yapar. 1918’de İngilizlere esir düşer. Esaretten kurtulunca köyüne döner.

Mersin’in işgale uğrayan bölgelerinin batı sınırında bulunan Güzeloluk köyünde oluşturulan 30 kişilik Fedai Bölüğü’nün komutanlığına atanır. Kurtuluşa kadar bu görevini sürdürür.

Adana Müfrezesi emrinde Batı Cephesi’ne gönderilir. Birinci ve İkinci İnönü savaşlarına katılır. Üsteğmenlik rütbesine terfi ettirilir. Mersin ve Batı Cephesi’ndeki üstün hizmetlerinden dolayı Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilir.

Milli Mücadele sonrasında köyüne döner, Erdemli ve çevresinde narenciye tarımının başlamasına öncülük eder.

İkinci Dünya Savaşı sürerken 1940-42 yılları arasında Silifke Hava Haber Alma Komutanlığı’nda görev yapan Ahmet Refik Bey, 12 Kasım 1943 günü, tedavi için gittiği İstanbul’da vefat eder ve oraya defnedilir. (Çiftçi: 64-65)

Y. ÜTĞM. ALİ RIZA (TİMURTAŞ) BEY

1891’de Silifke’nin Çatak köyünde doğan Ali Rıza Bey, ilkokulu köyünde, ortaokulu Mersin’de tamamlar. Adana Dârülmuallimîn’den 1915’te mezun olur. Aynı yıl askerlik hizmeti için İstanbul Maltepe İhtiyat Zabitleri Talimgâhı’na askere çağrılır.

Birinci Dünya Savaşı’nda Galiçya Cephesi’nde 15. Kolordu, 20. Tümen, 63. Alay, 4. Tabur, 15. Bölük Komutanı olarak görev alır. 1917 Temmuz’undaki Popoliga Deresi Savaşı’nda Rus taarruzuna karşı savunma zaferi kazanır. Ekim ihtilali sonrası Rusya savaştan çekilince, 15. Kolordu ile İstanbul’a döner. Gönderildiği Filistin Cephesi’nde 2 Ekim 1918’de İngilizlere esir düşer. Mısır’da geçen bir yıllık esaretin ardından 12 Ekim 1919’da Mersin’e döner.

Silifke’nin Mağara bucağında öğretmenliğe başlar. O sırada Mut’ta bulunan Yzb. Emin Arslan Bey ile mektuplaşarak, Mağara’da yoğun bir nüfusa sahip olan Ermenilere, Kuvayı Milliye’den emin olmaları yönünde telkinlerde bulunur. Fedai Müfreze’nin Mağara’ya ulaştığı 7 Şubat 1920 günü öğretmenlikten istifa ederek, Yzb. Emin Arslan Bey’in maiyetine girer ve “Doğan Efe” adıyla Fedai Müfrezeler Üçüncü Bölük Komutanlığı’na getirilir.

Bu görevde iken Köypınarı’nı Fransızlardan kurtarır. Fedai Müfrezeler İkinci Bölük Komutanı Bçvş. Adanalı Hasan Tahsin Bey (Şahin Efe) ile ortak bir harekât yaparak, Karahıdırlı’daki Fransız takımını ve Alata’daki Fransız karakolunu basar, jandarmaları teslim alır. Mersin Grubu’nun Mersin ve Tarsus olarak ikiye ayrılması üzerine, komutanı olduğu Üçüncü Bölüğü, “Kayıhan Müfrezesi” adıyla Tarsus Grubu’na taşır.

İkinci Kavaklıhan, Birinci Hacıtalip ve Bağlar savaşlarına katılır. 25 Temmuz-8 Ağustos 1920 tarihleri arasında Adana’dan çıkıp Mersin’e keşif taarruzu yapan iki Alay’dan oluşan uçak destekli Fransız birliğini sürekli taciz eder; hâkim olduğumuz tepeleri düşmana kaptırmaz.

Ankara Antlaşması sonrasında Karaman’da oluşturulan 4. Depo Alayı, 2. Tabur emrinde 5. Bölük Komutanı olarak Batı Cephesi’ne geçer; acemi erleri yetiştirmekle görevlendirilir. Büyük Taarruzda 61. Tümen, 190. Alay, 3. Tabur’da görev alır. 1923’te terhis olur.

Terhis sonrası Silifke’ye döner ve Çatak köyünde ilkokul öğretmenliğine başlar. 1926’daki Doğu İsyanı’nda görev yapar. Seferberlik dönüşünde başladığı öğretmenliği, emekli olduğu 1940 yılına kadar sürdürür.

İkinci Dünya Savaşı’nda Silifke Hava Haber Alma Komutan Yardımcılığı görevini üstlenen Ali Rıza Bey, Galiçya’daki üstün hizmetlerinden dolayı Osmanlı Harp, Gümüş Liyakat, Alman Harp Madalyası, Millî Mücadeledeki yararlılıklarından dolayı da Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilir. 24 Mart 1961 tarihinde vefat eder. (Çiftçi: 66-71)

ÜTĞM. HASAN FEHMİ (AKINCI) BEY

1892’de Tarsus’un Müftü Mahallesinde doğan Hasan Fehmi Bey, ilk ve ortaokulu Tarsus’ta okur. 1910’da girdiği Adana Dârülmuallimîn’den 1913’te mezun olur. Antakya’nın Hassa ilçesine bağlı Akbez Köyü İlkokulu’na Başöğretmen atanır.

Birinci Dünya Savaşı’nın ilanı üzerine askerlik hizmeti için önce İstanbul Halıcıoğlu’ndaki talimgâha, daha sonra Ortaköy’deki Süvari Talimgâhına gönderilir. Eğitiminin ardından Maiyyet-i Seniyye Süvari Alayı, 2. Bölük, 3. Takım Komutanlığına atanır. Kurulan 3. Mızraklı Süvari Tümeni bünyesine Alay’ı ile Sina Cephesi’ne sevk edilir. Nisan 1917’deki İkinci Gazze Savaşı’na katılır. 26-30 Mart 2018’de Şeria Vadisi’ndeki Mendep Geçidi’nde bulunan düşman mevzilerine yapılan taarruzda vücuduna ve boynuna isabet eden mermilerle ağır yaralanır.

Vücudundaki kurşunlar Şam’da çıkarılır. Boynundaki kurşuna müdahale edilemez. Halep’e gönderilir. Hastanede iken Üsteğmenliğe terfi ettirilir. Ordumuzun çekilmesi üzerine, boynundaki kurşunla Adana’ya nakledilir. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasının ardından Jandarma sınıfına geçer ve Adana Merkez Takım Komutanlığı’na atanır.

Adana’yı işgali eden Fransızların kurduğu Jandarma Takip Bölüğü’ne komutan olarak atanır; birliğine çok sayıda Türk yerleştirir. 15 Mayıs 1919’da Ceyhan Jandarma Bölük Komutanlığı’na getirilse de Ermenilerin şikâyetleri üzerine, 7 Ekim 1919’da Karaisalı Jandarma Bölük Komutanlığı’na atanır.

Bu görevi sırasında Pozantı’ya giderek, burayı işgal etmiş olan 412. Fransız Taburunun tertibat ve vaziyetini inceler. Kuvayı Milliye Batı Çukurova Cephe Komutanı Sinan Tekelioğlu Bey’in Karaisalı’ya gelişi ve kaymakam Cemil Bey’i tutuklamasıyla 9 Nisan 1920’de Merkez Komutanlığı ve Kaymakam Vekilliğine atanır.

Bu tarihten itibaren “Kara Afet” takma adını kullanmaya başlar. “Kara Bomba” adını verdiği müfrezesiyle Fransızların Verdün Kahramanı 412. Tabur’unu Karboğazı’nda esir alarak tarihe geçer.

Kurtuluştan sonra askerliğe devam eder. 7 Aralık 1925’te Yüzbaşılığa, 30 Ağustos 1935’te Binbaşılığa, 30 Ağustos 1942’de Yarbaylığa, 30 Ağustos 1946’da ise Albaylığa terfi eder.

Eskişehir Jandarma Müfettişliği görevinde iken 14 Temmuz 1950’de emekli olur ve İskenderun’a yerleşir.

Milli Mücadeledeki başarılarından dolayı TBMM tarafından Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilen, Türkiye Kuvayı Milliye Mücahit ve Gazileri Derneği’nin iki yıl Genel Başkanlığını yapan Hasan Fehmi Bey, 1969 yılında mücahit arkadaşlarının daveti üzerine taşındığı Mersin’de, 29 Ekim 1970 günü vefat eder. (Çiftçi: 95-104)

Y. ÜTĞM. İSMAİL SAFA (ÇİFTÇİ) BEY

1891’de Tarsus’un Sarıibrahimli köyünde doğan İsmail Safa Bey, ilkokulu köyünde, ortaokulu Tarsus’ta tamamlar. 1909’da kaydolduğu Adana Dârülmuallimîn’den 1912’de mezun olur. Mersin Hamidiye Mekteb-i İptidaiyesi’nde öğretmenliğe başlar.

1914’te askerlik hizmeti için İstanbul Halıcıoğlu İhtiyat Zabitleri Talimgâhı’na çağrılır. Buradaki eğitiminin ardından 49. Tümen, 153. Alay, 3. Tabur emrine verilir. 1915 Ocak’ta asteğmen, 1916’da teğmen olur. Kafkas Cephesi’ne sevk edilir. 1917 Ekim İhtilali sonrası çekilen Rus ordusunu takip eden birlikte görev alır. Savaş sona erince terhis olur ve Mersin’e döner.

1 Nisan 1920’de Kuvayı Milliye’ye katılarak Tarsus Grubu Süvari Müfrezesi Komutanlığı görevini üstlenir. Bu gruptaki savaşların birçoğuna katılır.

Adana Müfrezesi ile Batı Cephesi’ne gider. Adana Müfrezesinin 14. Tümen’e dönüştürülmesiyle 26. Alay, 2. Tabur, 6. Bölük Komutanlığına atanır. Bu cephede birçok savaşa katılır. Dumlupınar Meydan Savaşı’nda Kılıçarslan Beli taarruzunda görev alır. Üsteğmenliğe terfi ettirilir.

Milli Mücadeledeki hizmetlerinden dolayı TBMM tarafından Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilir.

Kurutuluş sonrası Mersin’e döner. Ticaret ve ziraatla meşgul olur.

20-31 Ocak 1925 tarihlerinde Mersin’i ziyaret eden Atatürk’ün şerefine Mersin Ziraat Odası Başkanı Hacı Ömer (Kutay) Bey tarafından verilen yemeğe, Veli Haşim Bey ile ev sahipliği yapar.

1925’te Şeyh Sait ayaklanmasının patlak vermesi üzerine ilan edilen seferberliğe katılır. Seferberlik dönüşü öğretmenliğe başlayan İsmail Safa Bey, mesleğinden istifa ederek ticaret ve ziraatla uğraşır. 7 Haziran 1971’de vefat eder. (Çiftçi: 109-111)

Y. TĞM. KOZANLI MUSTAFA NAİL BEY

1898’de Saimbeyli’nin Yardibi köyünde doğan Mustafa Nail Bey, ilk ve orta öğrenimini Saimbeyli merkez okulunda tamamlar. 1915’te kaydolduğu Adana Dârülmuallimîn’de okurken silahaltına alınır.

İstanbul İhtiyat Zabitleri Talimgâhı’nda yedek subaylık eğitimi görür. 1918’de Teğmen rütbesiyle gönderildiği Filistin Cephesi’nde çarpışırken İngilizlere esir düşer. Mısır’daki 15 aylık esaretinin ardından Adana’ya döner.

Çukurova’nın işgali üzerine, Kuvayı Milliye’ye katılmak üzere Ocak 1920’de Karaman’a gider. Mersin’i kurtarmak üzere Fedai Müfreze kurmakla görevlendirilen Yzb. Emin Arslan Bey komutasındaki müfrezeye katılır.

Yzb. Emin Arslan Bey ile 22 Ocak’ta Mut’a, 8 Şubat’ta Mağara’ya ulaşır. Mustafa Kemal Paşa’dan gelen ileri harekât emri üzerine Yzb. Emin Arslan Bey tarafından Birinci Fedai Müfreze Komutanlığı’na atanır. Arslanköy’ü kurtarmakla görevlendirilir. Bu görevi 1 Mart 1920 günü başarır.

Mersin Jandarmasının 4 Mart 1920’de Kuvayı Milliye’ye katılması üzerine 5 Mart’ta Erçel’e geçer. Burada görüştüğü Yanparlı Muhsin Bey ve Veli Haşim Bey’in müfrezelerini kurmalarına yardımcı olur. 17 Mart 1920 tarihli Başnalar Savaşı’nda Fransızlara ilk yenilgiyi tattırır.

Mersin’in müfrezeleri, Mersin ve Tarsus Grubu şeklinde ayrılınca, Y. Tğm. Mustafa Nail Bey, Demirbaş Müfrezesi ile Tarsus Grubu’na geçer.

5 Mayıs’taki Birinci Su Bendi ve 10 Mayıs’taki İkinci Su Bendi savaşlarına katılır. Fransızların “Küçük Verdün” adını verdikleri Bağlar tahkimatına 19 Temmuz 1920’de yapılan kanlı saldırıda kahramanca çarpışırken 22 yaşında şehit düşer.

Mübarek naaşı, Eshab-ı Kehf Mezarlığı’na defnedilir. Kutlu adı, Tarsus’ta bir mahalleye verilir. (Çiftçi: 112-117)

Y. ÜTĞM. OSMAN (SENAİ) MUZAFFER (KOÇAŞOĞLU) BEY

1891’de Mersin’in Kerimler köyünde doğan Osman Senai Bey, ilk ve orta öğrenimini Mersin’de yapar. 1909’da kaydolduğu Adana Dârülmuallimîn’den 1912’de mezun olur. Kadirli İlkokulu’nda iki yıl başöğretmenlik yapar.

Askerlik hizmetine 1914’te İstanbul İhtiyat Zait Namzetleri Talimgâhı’nda başlar. 1 Ocak 1915’te asteğmen, 23 Temmuz 1916’da teğmen olur. 49. Tümen, 153. Alay, 2. Tabur, 5. Bölük Komutanlığına atanır. Kafkas Cephesi’ne gönderilir.  21. Kolordu 37 Tümen 175. Alay, 2. Tabur, 6. Bölük Komutanı olarak Muğla, Aydın ve Balıkesir çevresinde türeyen asilerin tenkili ile görevlendirilir. 1918’de terhis edilince, doğduğu Kerimler köyüne döner.

6 Mart 1920’de Erçel’de Kozanlı Mustafa Nail ile görüştükten sonra Hebilli köyünde Alsancak Müfrezesi’ni kurar.

19-20 Nisan’daki İçme Savaşı’nı, 23 Nisan 1920’de Kızılyar Çiftliği Baskını’nı yönetir. 27 Nisan 1920’de Yakaköy, 29 Nisan 1920’de Tırmıl Tepedeki Fransız karakollarını basar. 10 Mayıs’taki İkinci Su Bendi Savaşı’na katılır. 22 Temmuz’daki Gudubes Savaşı’nda büyük hizmetleri olur.

14-16 Ağustos 1920’deki Küçük Ziyaret Savaşı’na hastalığı nedeniyle katılamaz. 19 Ekim 1920’de Karadirlik, 15 Aralık 1920’deki Üçüncü Eshab-ı Kehf savaşlarında cephedeki yerini alır.

1 Mart 1921’de Üsteğmenliğe terfi eder ve Mersinlilerin kendisine layık gördüğü “Muzaffer” adını kullanmaya başlar.

5 Eylül 1921’de Adana Müfrezesi emrinde Batı Cephesi’ne gönderilir. Çal-Afyon dolaylarında birçok savaşa katılır. 26. Alay, 1. Tabur, 2. Bölük Komutanı olarak Büyük Taarruza katılır.

Kılıçarslan Beli’nde üç yerinden yaralanır. Afyon Hastanesi’nde tedavi edilir. Zafer sonrası Ayvalık, Ezine çevresinde görevlendirilir. 1922 yılı Aralık ayında terhis olunca Mersin’e döner.

1925 Mart-Haziran tarihleri arasında kısmi seferberliğe katılır. Seferberlik dönüşü başladığı öğretmenliğe, 1950’de emekli oluncaya kadar devam eder.

Emeklilik döneminde ziraatla uğraşan, TBMM tarafından Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ve Mersin Valisi A. Nazif Demiröz tarafından da Hizmet Şeref Belgesi ile ödüllendirilen Osman Muzaffer Bey, 22 Eylül 1983 günü Mersin’de vefat eder. (Çiftçi: 135-140)

Y. ÜTĞM. ÖMER NAZMİ (ÇİFTÇİ) BEY

1892’de Tarsus’un Sarıibrahimli köyünde doğan Ömer Nazmi Bey, ilk ve orta öğrenimini Mersin’de yapar. 1910’da kaydolduğu Adana Dârülmuallimîn’den 1913’te mezun olur. 1 Ekim 1913’te Saimbeyli’nin Hügetçe köyüne, sonrasında Saimbeyli Merkez İlkokulu’na atanır.

Askerlik hizmetine 8 Şubat 1914’te İstanbul’da Halıcıoğlu İhtiyat Zabitleri Talimgâhı’nda başlar. 20 Mayıs 1915’te Kartal’daki 4. Depo Talimgâhının 1. Tabur, 2. Bölüğüne Atış Öğretmeni olarak atanır. 12 Haziran 1916’da Teğmen olur.

1917’de bölüğüyle Bakırköy, Bandırma ve Manisa’ya gönderilir. Buralardaki er noktalarını ikmal eder. 21. Kolordu emrinde Aydın’da iki ay atış kursu öğretmenliği yapar. 57. Tümen, 76. Alay, 2. Tabur, 6. Bölük Komutanlığı görevini, 20 Şubat 1918’e kadar sürdürür.

Terhis sonrası döndüğü Mersin’in işgal altında olduğunu görünce, 1 Nisan 1920’de Tarsus Grubu’na bağlı Tozkoparan Müfrezesinde Bölük Komutanı olarak göreve başlar.

27 Nisan 1920’de Yakaköy, 29 Nisan 1920’de Tırmıltepe’deki Fransız karakollarını basarak jandarmaları esir alır. Tozkoparan Müfrezesi ile katıldığı Bağlar Savaşı’nda, Demirbaş Müfrezesi Komutanı Y. Tğm. Mustafa Nail Bey’in şehadeti üzerine, bu müfrezenin komutanlığına atanır. Müfrezesi ile 10 Ekim 1920 İkinci Eshab-ı Kehf Savaşı’na katılır. Fransızların Adana’dan Mersin’e yaptığı geniş çaplı keşif taarruzuna Tozkoparan, Bozkurt, Alsancak, Gökbayrak ve Selçuk müfrezeleri ile karşılık verir.

Adana Müfrezesi ile Batı Cephesi’ne gider. 14. Tümen, 26. Alay, 3. Tabur, 11. Bölük Komutanlığına getirilir. Afyon Cephesi’nde iken 15 Ekim 1921’de Üsteğmenliğe terfi eder. 14. Tümen Hücum Taburu 3. Bölük Komutanlığına atanır. 26. Alay ile Büyük Taarruza katılır. Bölüğü ile Menemen’e kadar ilerler.

3 Temmuz 1923’te terhis olunca Mersin’e döner, Şeyh Sait İsyanı üzerine 1925’te kısmi seferberliğe katılır. 1926-1944 yılları arasında öğretmenlik yapan, TBMM tarafından Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilen Ömer Nazmi Bey, 1976’da vefat eder. (Çiftçi: 141-144)

Y. ÜTĞM. SÜLEYMAN FİKRİ (MUTLU) BEY

1893’te Mersin’in Arpaçsakarlar köyünde doğan Süleyman Fikri Bey, ilk ve orta öğrenimini Mersin’de tamamladıktan sonra kaydolduğu Adana Darülmuallimîn’den 1913’te mezun olur.

Askerlik hizmeti için 20 Şubat 1915’te çağrıldığı İstanbul İhtiyat Zabitleri Talimgâhı’ndaki eğitimini 10 Mart 1916’da tamamlar.

Bir süre Kadıköy 1. Depo Talimgâhında görev yaptıktan sonra 2. Ordu, 48. Fırka, 151. Alay emrine verilir. Bu Alay ile İzmir havalisinde ve Kafkas Cephesi’nde görev yapar. Sonrasında Suriye, Havran, Salt, Amman çevrelerinde Bölük Komutanlığı, Evrak Şube Müdürlüğü, Alay-Fırka Yaverliği görevlerinde bulunur. Amman Savaşı’na katılır.

151. Alay, 1. Tabur Komutanı Bnb. Ali Rıza Bey tarafından takdir belgesi ile taltif edilir. 25 Eylül 1918’de İngilizlere esir düşer. Mısır’daki 13 aylık esaretinin ardından Şam ve Halep üzerinden 24 Ekim 1919’da Mersin’e gelir.

Mersin’in işgale uğradığını görünce, Mersin Jandarma Komutanı Yaşar Bey ile temasa geçerek üç ay boyunca Mersin köylerini gezer, 300 kadar silahı gizlice dağıtır. 1 Mayıs 1920’de kurulan Mersin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde Kâtip, Mersin Grubu’nda ise Harp Müşaviri olarak görevlendirilir.

Y. Ütğm. Osman Muzaffer Bey’in hastalığı sebebiyle katılamadığı 16-18 Ağustos 1920’deki Küçük Ziyarettepe Savaşı’nda Alsancak Müfrezesi’ne komuta eder, sol gözünden yaralanır. Bir gözünü kaybetse de çalışmalarına devam eder, Emirler Savaşı’nda Grup Yaveri olarak bulunur.

TBMM tarafından Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilir. Adana Sağcenah Mıntıka Yaveri unvanı ile malulen emekli olur. IV. ve V. Dönem Mersin Milletvekili olarak 1931-1939 yılları arasında TBMM’de görev yapar.

1939’dan itibaren ziraatla meşgul olan, limon ve narenciye yetiştiriciliği konusunda yenilikler getiren Süleyman Fikri Bey, Mersin Halkevi Başkanlığı’nın yanı sıra Çocuk Esirgeme Kurumu Mersin Yönetim Kurulu’nda uzun yıllar görev yapar. Kuvayı Milliye Mücahit ve Gazileri Cemiyeti Mersin Şubesi’nce çıkartılan Kuvayı Milliye Dergisi’nin sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü görevini yürütür. 28 Ağustos 1977 tarihinde vefat eder. (Çiftçi: 149-156)

Y. ÜTĞM. VELİ HAŞİM BEY

1891’de Mersin’in Musalı köyünde doğan Veli Haşim Bey, ilköğrenimini Bekirde köyünde yaptıktan sonra 1907’de kaydolduğu Adana Dârülmuallimîn’den 1911 yılında mezun olur. 1 Eylül 1911-12 Ocak 1912 tarihleri arasında Adana Turan Okulu’nda öğretmenlik yapar.

Askerlik hizmetine 22 Ocak 1912’de İstanbul İhtiyat Zabit Namzetleri Talimgâhı’nda başlar. Talimgâhı başarıyla tamamladıktan sonra Almanya’ya kursa gönderilir.

Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle “Takım Başı” yetiştirmek amacıyla kurulan Özel Bölük Komutanlığı’na tayin edilir. Uzun süre öğretmenlik ve komutanlık yaptığı bu bölükteki üstün hizmetlerinden dolayı Osmanlı Harp Madalyası ile ödüllendirilir.

28 Ocak 1917’de terhis olunca Mersin’e döner. Tarım ve ticaretle meşgul olur. Mersin’in işgali üzerine Mersin, Tarsus ve Çamlıyayla köylerini “Naif Efe” takma adıyla teşkilatlandırır.

Ulaş köyü merkez olmak üzere Tarsus Grubu’na bağlı Tozkoparan Müfrezesi’ni kurar. Gazilerimizin tedavisi için Y. Ütğm. Osman Muzaffer ve Y. Ütğm. Süleyman Fikri Beyler ile Gözne’de on yataklı hastane kurar.

Birinci Eshab-ı Kehf (19 Nisan 1920), Bağlar (15 Temmuz 1920), İkinci Hacı Talip (22 Temmuz 1920), Kamber Höyüğü (27 Temmuz 1920), İkinci Eshab-ı Kehf (10 Ekim 1920), Karadirlik (19 Ekim 1920), Üçüncü Eshab-ı Kehf (15 Aralık 1920) ve İkinci Kavaklıhan (20 Mayıs 1920) savaşlarına katılır.

“Çukurova’nın Yıldırım Bayezid’i” ve “Cephe Aslanı” olarak anılır.

Eylül 1921’de Adana Müfrezesi ile Batı Cephesi’ne gider. 14. Tümen, 26. Alay’da Bölük Komutanlığına atanır. Sandıklı Cephesi’nde Savran Sırtlarında, Küçük Sinan Ovası’nda, Tınaztepe ve Balmahmut’da Yunanlılarla cenk eder.

Çukurova ve Batı Cephesi’ndeki üstün hizmetlerinden dolayı TBMM tarafından Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilir.

Terhisinin ardından ziraatla meşgul olur. 20-31 Ocak 1925 tarihlerinde Mersin’i ziyaret eden Atatürk’ü, Osmaniye Mahallesindeki bahçesinde İsmail Safa Bey ile misafir eder.

Şeyh Sait İsyanının patlak vermesi üzerine 1925’te ilan edilen kısmi seferberliğe katılır.

Seferberlik dönüşü yine çiftçilikle meşgul olur. 1926’da döndüğü öğretmenlik mesleğini, 1 Ekim 1928’e kadar sürdürür.

Bir türlü tedavi edilemeyen hastalığı nedeniyle 7 Ekim 1928 günü, henüz 37 yaşında vefat eder.

Aziz naaşı, Musalı köyüne defnedilir. Kutlu adı, Musalı Veli Haşim Çiftçi İlkokulu ve Ortaokulu’nda yaşamaya devam eden Veli Haşim Bey’in Tozkoparan Müfrezesi’nin adı, Toroslar ilçesinde bir mahalleye verilir. (Çiftçi: 167-162)

Y. ÜTĞM. AHMET MİTHAT (TOROĞLU) BEY

1897’de Mersin’in Puğ köyünde doğan Ahmet Mithat Bey, ilk ve ortaokulu Tarsus’ta, lise öğrenimini Mersin İdadîsi’nde tamamladıktan sonra İstanbul Dar-ül-Muallimîn-i Âliyesi’ni kazanır. Burada öğrenciyken 1915’te askere çağrılır.

İstanbul İhtiyat Zabitleri Talimgâhı’ndan 1916’da mezun olur. 25. Tümen, 75. Alay emrinde iken Teğmenliğe terfi eder.

Birinci Dünya Savaşı’nın Romanya Cephesi’ndeki üstün hizmetlerinden dolayı Harp Madalyası ve Alman Demir Salip Madalyası ile taltif edilir.

Gönderildiği Filistin-Hicaz hattı savaşlarında ağır yaralanır. Şam Hastanesi’nde tedavi görürken, cephenin bozulması üzerine iyileşmeden Mersin’e döner.

Mersin İdadîsinde bir süre matematik öğretmenliği yaptıktan sonra, Mersin’in Fransızlar tarafından işgali üzerine 1 Mart 1920’de Milli Mücadeleye katılır.

Y. Sb. Muhsin (Yanpar) Bey’in 12 gönüllü mücahidinin de katılımıyla 26 Nisan 1920’de Bozkurt Müfrezesi’ni kurar. “Özkul Efe” adıyla cepheye koşar.

Mersin-Tarsus demiryolu hattını düzenli aralıklarla tahrip ederek, Fransızların ulamışını sekteye uğratır. Hacı Talip İstasyonu ve Rasim Bey Fabrikasını basar. Küçük Ziyarettepe, Karadirlik savaşlarına katılır. Üsteğmenliğe terfi eder.

Adana Müfrezesi emrinde Afyon cephesine gönderilir. 14. Tümen, 30 Alay, 1. Bölük Komutanı olarak, Afyon, Kalecik Sivrisi, Şeyh Elvan, Kırca Arslan-Kızkalesi, Kaplangı ve Başkomutanlık savaşlarına katılır.

8 Ağustos 1923’te terhis edildikten sonra Mersin’de ticaretle meşgul olur.

1925’teki Şeyh Sait İsyanı sırasında ilan edilen kısmi seferberliğe katılır. Seferberliğin ardından ticareti faaliyetlerine döner.

1929’da 32 yaşında iken Mersin Belediye Başkanlığına seçilir. Bu görevini 1942 yılına kadar sürdürür.

Milli Mücadeledeki hizmetlerinden dolayı Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilen Ahmet Mithat (Toroğlu) Bey, 7 Mart 1982’de vefat eder. (Çiftçi: 57-63)

“ORDU MİLLET”İN KOMUTAN ÖĞRETMENLERİ

Cemil Meriç, “Kırk Ambar” isimli eserinde şöyle der:

“Bir kılıcın kazandığı zaferi başka bir kılıç yok edebilir. Kalemle yapılan fetihler tarihe mal olur, tarihe yani ebediyete. (s. 545)”

Nurettin Topçu da “Türkiye’nin Maarif Davası” isimli kitabında, okul ve öğretmenin önemine dair şu cümleyi kurar:

“Dünyada hiçbir fetih, sınıf kapısını açmak kadar şerefli değildir. ( s. 184)”

Mondros Mütarekesi’nin ardından işgale uğrayan Çukurova’nın kurtuluşu için şerefli öğretmenlik mesleğine ara verip mukaddes millî dava uğruna cepheye koşan Mersinli mücahit öğretmenler, Meriç ve Topçu’nun işaret ettiği iki büyük fethi gerçekleştirme şerefine ulaşan; Türk’ün “ordu millet” vasfını cihana göstererek tarihe geçen güzidelerdir.

Öte yandan okullarında, miting meydanlarında ve cemiyet hayatında halkımızı aydınlatmak ve direniş gücümüzü artırmak için gecesini gündüzüne katan “kahraman öğretmenlerimizin” fedakârlıkları da tıpkı cephedeki “öğretmen kahramanlarımızın” gayretleri kadar değerlidir.

Gerek cephede ve gerekse cephe gerisinde olağanüstü işler başaran Millî Mücadele dönemi öğretmenlerimizin cesaret, liyakat ve yiğitlikleri, bu kutsal mesleğin, bir milletin hayatının her alanında ne denli etkin olabileceğini göstermesi bakımından hayati önemi haizdir.

Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

KAYNAK

Ali Çiftçi; Milli Mücadele Döneminde Mersin ve Havalisinde İz Bırakanlar, Mersin 2002.

]]>
CEPHE ARSLANI VELİ HAŞİM BEY http://hayatitek.com/cephe-arslani-veli-hasim-bey/ Sat, 01 Jan 2022 13:42:23 +0000 http://hayatitek.com/?p=5219 HAYATİ TEK –

Tarih kitapları büyük askerî başarıları, meydan muharebelerini, sembolik başlangıçları ve dramatik sonuçları yazar. Oysa bütün bu büyük olaylar her alanda yapılan hummalı hazırlıkların, elde edilen mevzii başarılarla atılan sağlam temellerin üzerinde yükselir.

Yüz yıl önce zaferle sonuçlandırdığımız Milli Mücadelemiz için de durum böyledir.

Halkımızın zihninde, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919’dan İzmir’in işgalden kurtulduğu 9 Eylül 1922’ye kadar geçen dönemi çağrıştıran Milli Mücadelemiz, aslında Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918’de başlar. Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı 11 Ekim 1922’de askerî bakımdan, Lozan Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz 1923’te ise siyasî bakımdan son bulur.

Düzenli ordumuzun kurulmasının ardından Yunan taarruzunu durdurduğumuz Birinci İnönü, kesin zaferimizle sonuçlanan İkinci İnönü, Sakarya ve Başkomutanlık Meydan Muharebeleri, varlık-yokluk mücadelemizin öne çıkan askerî başarıları olurlar.

Aynı şekilde Atatürk’ün Samsun’a çıkışıyla başlayıp TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920’ye kadar geçen süreçte önce çıkan Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas kongreleri, millî direnişimizin ana caddesindeki işaret levhaları olarak tarihe geçerler.

Millî Mücadelemiz, işgale uğramamış Anadolu topraklarında büyük bir azim ve kararlılıkla inşa ettiğimiz askerî ve siyasî başarılarımızdan ibaret değildir.

TBMM’nin açılışıyla zapt olunmaz bir akış halinde Yunan kuvvetlerini önüne katıp İzmir kıyılarında denize döken millî ruh selimizi besleyen nehirlerimiz, bu nehirleri besleyen derelerimiz de vardır.

Tarihin ana caddesinin uzağına düştüğü için pek çoğu bilinmeyen nehir ve derelerimiz; İngiliz, Fransız ve İtalyan işgali altındaki topraklarımızda kurulan Kuvayı Milliye Müfrezelerimiz ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerimizin direniş ruhunun yansımaları olarak Millî Mücadele selimizin gücüne güç, inancına inanç katmışlardır.

Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmet (İnönü) Paşa’nın TBMM’nin 25 Eylül 1920 tarihli oturumunda yaptığı konuşmada kullandığı şu ifadeler, bu mütevazı akarsuların Millî Mücadelemize nasıl büyük katkılar sağladıklarının en çarpıcı belgelerinden birini oluşturur:

“Muntazam kuvvetlere karşı Adana, Tarsus, Mersin ahalisinin gösterdiği mukavemet, ondan fazla olarak düşman kıtaatına hücum için lâyenkati faaliyeti eğer biz lâyıkile ifade edemiyorsak fevkalâde heyecan içinde, fevkalâde alâka içinde söylenecek söz bulamadığımızdandır. Fakat ahfadımız ve tarihimiz bütün mefahiri içinde Adana ve Mersin cephesinde cereyan eden vukuatı iftihar ile telâkki edecek muazzamat meyanında görecektir.”

İsmet Paşa’nın “söyleyecek söz bulamadığı”, milletimiz adına “iftihar vesilesi” olarak gördüğü Çukurova ve Mersin’deki direnişimizin her cephesi ayrı birer iftihar tablosudur.

Bir asır önceki millî direnişimiz sırasında verdiği mücadeleden dolayı “Kahraman” unvanını alan Maraş, “Gazi” unvanını alan Antep, “Şanlı” unvanını alan Urfa gibi bayraklaşmış illerimiz; isimleri, bu illerimizle bütünleşmiş Sütçü İmam, Şehit Kamil Bey gibi kahramanlarımız vardır.

Çukurova’yı işgal eden Fransız birliğinin merkezinin bulunduğu, nice çatışmaların ve “Kaç Kaç” faciası gibi nice dramların yaşandığı Adana’mız ile Fransızlara karşı en çetin savaşların yaşandığı Mersin’imizin böylesi unvanları yoktur.

Adana’nın Saimbeyli ilçesinin adı, Millî Mücadelemizin kahraman kaymakamı Saim Bey’den; Tufanbeyli ilçesinin adı ise Kuvayı Milliye komutanlarından Aydınoğlu Osman Tufan Bey’den gelir.

Mersin’in herhangi bir ilçesine Kuvayı Milliye Müfrezelerimizin kahraman komutanlarının isimlerinin verilmesi gereği duyulmamıştır. Bu nedenle ilimizin isimsiz kahramanları, bırakın Türkiye kamuoyunu, şehrimizde yaşayanlar tarafından dahi pek bilinmez.

Oysa Fransızların gölgesinde terör estiren Ermeni çetelerine karşı verilen mücadele dışında, Fransız ordusunun düzenli birliklerine karşı tam yirmi savaş yapılmıştır Mersin’de.

Nice şehitler verdiğimiz bu savaşlara katılan her bir müfrezemizin nice yiğit mücahitleri, o yiğitlere komuta eden nice yiğit müfreze komutanları; ateş hattındaki müfrezelerimizin mühimmat ve iaşe ihtiyaçlarını temin eden Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerimizin nice yiğit başkan ve üyeleri vardır. Her biri, hayır ve şükranla yâd edilmeyi fazlasıyla hak eden “Kuvvacı” yiğitlerimizin ruhları şâd, mekânları cennet olsun.

Okunmakta olan yazıda, o yiğitlerin güzideleri arasında yer alan, Tarsus Grubu’na bağlı Tozkoparan Müfrezesi Komutanı Mücahit Gazi Veli Haşim Bey’in hayatını inceleyeceğiz.

OKUL VE MESLEK HAYATI

Çukurova’daki millî direnişimizin önemli aktörlerinden biri olan Veli Haşim Bey, bugün Mersin’in Toroslar ilçesi sınırları içerisinde bulunan Musalı’da, köy eşrafından Molla Veli Oğlu Hacı Osman Ağa ile Emine Hanım’ın oğlu olarak 1891 yılında dünyaya gelir.

İlkokulu Mersin’in Bekirde köyünde okur. 1907 yılında kaydolduğu Adana Erkek Öğretmen Okulu’ndan 1911 yılında pekiyi derece ile mezun olur.

1 Eylül 1911-12 Ocak 1912 tarihleri arasında öğretmenlik yaptığı Adana Özel Turan Okulu’nun müdürü, Millî Mücadele sırasında Mersin Milletvekili, Adana Valisi, Milli Eğitim ve İçişleri Bakanı olarak ülkemize hizmet eden, Kırmızı-Yeşil Şeritli İstiklâl Madalyası sahibi İsmail Safa (Özler) Bey’dir.

ENVER PAŞA’NIN İLTİFATINA MAZHAR OLDU

22 Ocak 1912 tarihinde, 21 yaşında iken vatani görevini yapmak üzere İstanbul Yedek Subay Adayları Okulu’na (İhtiyat Zabit Namzetleri Talimgâhı) çağırılan Veli Haşim Bey, buradaki eğitimini başarıyla tamamladıktan sonra Almanya’ya kursa gönderilir.

Almanya dönüşü, “Takımbaşı” yetiştirmek üzere Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle kurulan Hususu Bölük Komutanlığı’na tayin edilir. Bu bölükte uzun süre öğretmenlik ve komutanlık yapar.

Veli Haşim Bey’in İstanbul’daki bu önemli görev dönemi hakkında, Tarsus Grubu’na bağlı Gençler Müfrezesi Komutanı olan Lütfi Oğuzcan’ın, Kuvayı Milliye Dergisi’nin 1968 Nisan’ında yayınlanan 92’nci sayısında aktardığı şu bilgiler kayda değerdir:

“Veli Haşim’in asıl cevheri bu talimgâhta kendisini göstermiş, üstün başarısından dolayı talimgâhta muallim (öğretmen) olarak bırakılmıştır. Kendisini, Pendik’te olan İhtiyat Küçük Zabitleri (Astsubay) talimgâhında tanıdım. O bölük, ben takım komutanı idim. Birinci Cihan Savaşı sonlarında, Ordudaki subay ihtiyacını karşılamak ve “Takımbaşı” yetiştirmek üzere talimgâhta bir bölük kurulmuş ve bu bölüğe “Hususi Bölük” adı verilmişti. Talimgâh ve Alay komutanları, talimgâhta vazifeli yüzlerce subay arasından bu bölüğe komutan olarak Yedek Mülâzimsani (Teğmen) Veli Haşim’i seçmişlerdi.”

ENVER PAŞA’DAN HARP MADALYASI BERATI

Osmanlı ordusunun bu “hususi” bölüğünde yüksek başarılar elde eden Veli Haşim Bey, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisliği ve Osmanlı Orduları Başkomutanlığı görevlerini de uhdesinde bulunduran Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından, padişah adına “Harp Madalyası” ile taltif edilir.

Altında Enver Paşa’nın mührü bulunan beratın metni şöyledir:

“1332-33 Seneleri Harbinde vezaif-i mevduanda hüsn-i hizmet ve say’u gayret göstermiş olduğundan dolayı Nam-ı Humayun-ı Hazret-i Padişahiyye olarak sana Harp Madalyası verildi. Bundan böyle dahi her halde kanun dairesinde ifay-ı hüsn-i hizmetle iktisab-ı feyz-ü memduhiyete say-ı gayret eyleyesin.

Harbiye Nazırı

Enver”

VELİ HAŞİM BEY’E İTHAF EDİLEN KASİDE

Lütfi Oğuzcan, Kuvayı Milliye dergisindeki söz konusu yazısında, Hususi Bölük Talimgâhı’ndan hoş bir hatırayı da şöyle nakleder.

Veli Haşim’in talimgâhta çok değerli bir arkadaşı vardı; o da bölük komutanı idi. Ona yaygın adı ile ‘Urfalı Mahmut Kamil Hoca’ derdik. Hoca adamdı, âlimdi. Bilhassa şark kültüründe çok değerli bir şahsiyetti. Bir ara, Adana’da ikamete memur edilen Kamil Bey, burada 1950’ye kadar avukatlık yapmıştı.

İstanbul Talimgâhında bu iki arkadaş çok sevişirlerdi. Biri Urfalı, ötekisi Mersinli olduğuna göre tabii çiğ köfteyi sever ve unutmazlardı. Urfalı Kamil Bey, köfteyi kendi eliyle yoğurur, hazırlar, hele biberini hiç ihmal etmezdi. Bu arada, çiğköfte için bir de kaside yazdığını, rahmetli Veli Haşim’in oğlu Dündar Çiftçi tarafından dergimize verilen bir yazısından öğreniyoruz.”

MİLLİ MÜCADELEYE KATILIŞI

Urfalı Mahmut Kamil Bey’in Veli Haşim Bey’e ithaf ettiği “Kaside Der Methi Köfte-i Nâpuhte” başlıklı kasideyi nakleden Lütfi Oğuzcan, Veli Haşim Bey’in Millî Mücadele’ye katılma süreci hakkında da şunları yazar:

“Arslanköy’e Mustafa Nail’in gelmesiyle Milli Mücadelenin Mersin bölgesine sirayeti üzerine Veli Haşim’in beklediği an gelmiş ve Tarsus’un Toros etekleri köylerinde teşkilata başlamıştı. Zorlu bir teşkilatçı ve idareci idi. Kuvayı Milliye Tarsus Grubu’nun teşekkülü üzerine Tozkoparan Müfrezesi’ni kurmuş ve başına geçmişti. Bu bölgede yapılan savaşların hepsinde onun adı ve hizmeti vardır.”

Üç yılı Birinci Dünya Savaşı’nda geçen beş yıllık askerlik görevinin ardından 28 Ocak 1917’de köyüne dönen Veli Haşim Bey, bir süre tarım ve ticaretle uğraşır.

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nin ardından, yaşadığı şehrin 17 Aralık 1918’de İngilizler, 1 Ocak 1919’dan itibaren Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine, başta kendi köyü Musalı olmak üzere, çevre köylerde teşkilatlanma çalışmalarına başlar ve merkezi Ulaş köyü olmak üzere Tozkoparan Müfrezesi’ni kurar.

GÖZNE HASTANESİNİN KURULMASINDAKİ ROLÜ

Mersin’de Fransızların düzenli ordu birlikleriyle ilk kapışma Başnalar Kalesi civarında yaşanır. 17 Mart 1920 tarihli bu savaştan, düşmanın 23 kaybına karşılık, millî kuvvetlerimizden birkaç mücahit hafif yaralarla çıkar.

İkinci kapışma olan 19-20 Nisan 1920’deki İçme Savaşı’nda, Kuvayı Milliye’den Hanlıoğlu Hanefi şehit düşer, 5 mücahidimiz yaralanır.

5 ve 10 Mayıs 1920 tarihlerindeki Su Bendi Savaşlarında şehit vermeyiz ama yaralı sayımız 50’nin üzerine çıkar.

Yaralı sayımızın hızla artması üzerine Mersin Grubu’na hizmet verecek bir hastane kurulması elzem hale gelir. Y. Ütğm. Veli Haşim Bey, Y. Ütğm. Osman Muzaffer (Koçaşoğlu) Bey ve Y. Ütğm. Süleyman Fikri (Mutlu) Bey’den oluşan üç kişilik heyet, şehir merkezine 30 km. mesafedeki Gözne’de 10 yataklı bir hastanenin kurulmasını sağlar.

Karyola, yatak ve yorganı Gözne halkından temin edilen hastanenin sorumluluğunu, “Yanparlı Doktor Ahmet” diye anılan Sıhhiye Çavuşu üstlenir. 1920 Mayıs sonlarına doğru Gözne’ye gelen Adanalı Dr. Salim (Serçe) Bey, başhekimliği üstlenir ve Mersin’deki Millî Mücadelenin sonuna kadar görevini başarıyla yürütür.

Tarsus bölgesindeki yoğun çarpışmalarda yaralı sayısı artınca, bu kez Tarsus Grubu’na hizmet vermek üzere Manas köyünde bir hastane kurulur. Bu hastanenin başhekimliği görevini Tarsuslu Aziz (Köksal) Bey, yardımcılığını ise Tarsuslu Doktor Varit (Yazgan) Bey üstlenirler.

Kavaklıhan Grubu’ndaki yaralı mücahitlerimiz ise Adanalı Doktor Hayri (Gül) Bey tarafından tedavi edilir.

BOZKURT, GÖKBAYRAK, SELÇUK, KAYIHAN

Şehir merkezini, birbirini destekleyen iki hilal şeklinde kuzeyden kuşatan Tarsus Grubu müfrezelerinin ilk halkası Burhan’daki Tarsus Gençler, Melemez’deki Kayıhan, Akçakoca’daki Çeliktaş’tır. İkinci halkada Yanpar’daki Bozkurt, Dedeler’deki Demirbaş ve Ulaş’taki Tozkoparan yer alır. Grup Merkezi olan Karatiken’in kuzey doğusundaki Çakırlı’da ise Selçuk Müfrezesi konuşlanmıştır.

Tarsus Grubu’ndaki müfrezelerin isimleri hep dikkatimi çekmiştir. Bilhassa Bozkurt, Gökbayrak, Selçuk ve Kayıhan müfrezeleri…

1920’de kurulan bu müfrezelerin komutan ve mücahitlerinin Bozkurt’tan, Gökbayrak’tan, Selçuklu’dan ve Osmanlı’yı kuran Kayı boyundan haberdar olmasını neye yormalıyız?

Türk’ü hiçe saydığı iddia edilen Osmanlı’daki eğitim sisteminin insanlarımıza verdiği tarih şuuruna mı, bu şuurun altı asır boyunca hiç aksamadan atadan toruna anlatılarak geçtiğine mi, yoksa ülkenin dört bir yanında teşkilatlanan İttihat ve Terakki’nin Türk tarihi konusunda toplumu bilinçlendirme konusunda gerçekten başarılı olduğuna mı?

Bunların yahut başkaca gerekçelerin bir önemli yok aslında.

Önemli olan, bu şuura sahip gencecik insanların vatanları uğruna canlarını feda etmeleri; bu serdengeçti tavrı sergilerken köklü bir millet ve tarih şuuruna sahip olmalarıdır.

ÇUKUROVA’NIN KAHRAMAN “EFE”LERİ

Millî Mücadele dönemindeki müfreze komutanlarının hemen hepsinin birer takma ismi vardır.

Batı Çukurova Cephe Komutanı Ali Ratip Bey’in “Tekelioğlu Sinan”, Mersin Grubu Komutanı Yzb. Emin (Resa) Arslan (Karakaş) Bey’in “Turgut Efe”, Kavaklıhan Grubu Komutanı Ütğm. Cemal (Ziyal) Bey’in “Cemal Efe”, Bozkurt Müfrezesi Komutanı A. Mithat (Toroğlu) Bey’in “Özkul Efe”, Efrenk Müfrezesi Komutanı Başçavuş Hüsnü (Yıldırım) Bey’in “Adil Efe”, Kara Bomba Müfrezesi Komutanı Y. Ütğm. Hasan Fehmi (Akıncı) Bey’in “Kara Afet”, Hamzabeyli (Yılmaz) Müfrezesi Komutanı Şeref (Genç) Bey’in “Yılmaz Efe”, Kayıhan Müfrezesi Komutanı Y. Tğm. Ali Rıza (Timurtaş) Bey’in “Doğan Efe”, Müdafaa-i Vatan Müfrezesi Komutanı Zeki (Baltalı) Bey’in “Cemil Cahit” isimlerini kullanmaları bu cümledendir. Tozkoparan Müfrezesi Komutanı Veli Haşim Bey’in takma ismi ise “Naif Efe”dir.

VELİ HAŞİM BEY’İN KATILDIĞI SAVAŞLAR

Sadece 15-27 Temmuz 1920 tarihleri arasındaki on iki günde üç ayrı cephede savaşarak “Çukurova’nın Yıldırım Bayezid’i” unvanını fazlasıyla hak eden “Cephe Aslanı” Veli Haşim Bey’in katıldığı savaşlar şunlardır:

Birinci Eshab-ı Kehf (19 Nisan 1920), İkinci Kavaklıhan (20 Mayıs 1920), Bağlar (15 Temmuz 1920), İkinci Hacı Talip (22 Temmuz 1920), Kamber Höyüğü (27 Temmuz 1920), İkinci Eshab-ı Kehf (10 Ekim 1920), Karadirlik (19 Ekim 1920), Üçüncü Eshab-ı Kehf (15 Aralık 1920) ve Batı Cephesi.

Veli Haşim Bey’in katıldığı bu savaşlar içerisinde, Tarsus Cephesi’ndeki ilk savaş olan Birinci Eshab-ı Kehf, en çok zayiat verdiğimiz Bağlar ve stratejik önemi haiz İkinci Kavaklıhan’daki kahramanlıklarından söz etmekle yetineceğiz.

BİRİNCİ ESHAB-I KEHF SAVAŞI

19 Nisan 1920 günü Fransızlar, henüz kuruluş aşamasındaki millî kuvvetlerimizi boğmak, Pozantı’da kuşatma altında bulunan 412. Fransız Taburu’nu kurtaracak harekât öncesinde Mersin ve Tarsus’taki millî direnişi kırmak amacıyla iki ayrı koldan harekete geçerler. Mersin’deki Fransız birlikleri İçme, Tarsus’taki Fransız birlikleri ise Eshab-ı Kehf istikametine yürürler.

Fransızların Mersin ve Tarsus harekâtlarını, gizli teşkilatlarımızın sağladığı bilgilerle önceden haber alan millî kuvvetlerimiz, gerekli hazırlıklarını buna göre yaparlar.

İçme Boğazı civarındaki hâkim noktaları tutarak pusu atan Alsancak Müfrezesi Komutanı Y. Tğm. Osman Muzaffer (Kocaşoğlu) Bey, civar köylerin de katıldığı zorlu bir savaş sonrasında Mersin’den yola çıkan Fransız birliğini geri püskürtür.

Aynı gün Tarsus’tan hareket eden modern silahlarla donatılmış 300 kişilik Fransız birliğini Eshab-ı Kehf tepesi eteklerinde karşılayan Y. Ütğm. Veli Haşim Bey komutasındaki 70 kişilik Tozkoparan Müfrezesi, iki gün süren şiddetli çarpışmalar neticesinde düşmanı durdurmayı başarır.

Tarsus Cephesi’ndeki ilk savaşın zaferle neticelenmesi, mücahitlerimizin ve halkımızın moralini yükseltir; diğer müfrezelerin hızla kurulması sürecinde etkili olur.

BAĞLAR (KÜÇÜK VERDÜN) SAVAŞI

Verdün Savunması, Birinci Dünya Savaşı’nda Fransızların Almanlara karşı elde ettiği büyük zaferlerden biridir. “Avrupa’nın Çanakkale’si” olarak anılan Verdün’de, Şubat-Ekim 1916 dönemindeki on ayda 40 milyon top mermisi yakılır; 160 bini Fransız, 140 bini Alman olmak üzere toplam 300 bin kişi can verir.

Tarsus’un iki kilometre kuzeybatısındaki “Bağlar” sırtlarına etkili silahlarla donanmış 400 kişilik birlik yerleştiren Fransızlar, müstahkem hale getirdikleri bu mevkie “Küçük Verdün” adını verirler.

Millî kuvvetlerimiz için bu bölgenin ele geçirilmesi, hem stratejik önemi haizdir; hem de Fransızları en güvendikleri noktada mağlup ederek güvenlerini sarsmak anlamına gelmektedir.

“Mersin Tarihi Üzerine” isimli kitabında Fikret Ünver’in, “Bağlar Muharebesi Ana Yurdun, Toros sivrileri ile Akdeniz arasındaki parçasında vukua gelen muharebelerin en çetinidir. Mersin ve havalisinin Milli Mücadele Tarihi, Bağlar Muharebesinden daha şiddetlisini kaydedemez. (s. 228-229)” diyerek dikkat çektiği; Tarsus Grup Komutanı Bnb. İsmail

Ferahim Bey’in, “Bağlar Muharebesini kazanan bu millet her şeyi yapmaya muktedirdir.” diyerek övdüğü savaş, beklenilenden de çetin geçer.

200 civarında zayiat veren Fransız birliklerinden 200 piyade tüfeği, 1 makineli tüfek, 5 otomatik tüfek, 1 dağ topu arka kundağı, 1 telemetre, cephane, erzak ve külliyetli malzeme ve eşya ele geçirilir.

Arslanköy’ü kurtararak Çukurova’daki milli direnişin uyanmasına çok büyük katkılar sağlayan Demirbaş Müfrezesi Komutanı Y. Tğm. Kozanlı Mustafa Nail, 60 yaşında bulunmasına rağmen cepheye koşan Belenkeşlikli Hacı İshak Ağa ve Tozkoparan Müfrezesi Takım Komutanı Kd. Bçvş. Tarsuslu Zahit Bey olmak üzere 15 şehit verdiğimiz bu savaşta, 40 da gazimiz vardır. Sağ el orta parmağından yaralanarak “Bağlar gazileri” arasındaki yerini alan Veli Haşim Bey, artık sadece muharip bir mücahit değil, aynı zamanda gazilikle şereflenmiş bir kahramandır.

Sağcenah Mıntıka Komutanı Yarbay Şemsettin (Salur) Bey’in şu ifadeleri, Bağlar Savaşı’nın milli mücadeledeki önemine vurgu yapması bakımından hatırlanmaya değerdir:

“Orası Çukurova değil, kahramanlar diyarıdır. Bunun ismini bu yolda tashih etmek en doğru bir harekettir. Ben burada bulunduğum müddetçe bu kahramanlara kumandanlık etmek için hiç zahmet çekmedim. Çünkü onlar ne için silaha sarıldıklarını biliyorlardı. Tarsus Bağlar muharebesinde verdiğim emir mucibince hakikaten cephe gerisinde bulunan binlerce halk, silâhı olanlar silahıyla, silahı olmayanlar bıçak ve sopalarıyla bu muharebeye iştirak etmiş ve bunlara 60 yaşındaki Belenkeşlikli Hacı İshak Ağa kumanda etmiştir. Hacı İshak Ağa haremile (eşiyle) beraber bulundu bu muharebede şehit olmuştur. Hacı İshak Ağa Eshab-ı Kehf tepesi yamacında medfundur. Gömülürken hatırasını tebcilen mezarı başında bulundum. Haremi de yanımda idi.

Eşini kaybeden Türk kadını bana:

– Kumandan Bey, Hacı İshak şehit oldu. Fakat Türk milleti yaşayacaktır; diyordu.

Bu ilahî ses hâlâ kulaklarımda çınlamaktadır. (Fikret Ünver, s. 204-206)”

İKİNCİ KAVAKLIHAN SAVAŞI

Çukurova’da kalıcı olmak arzusu taşıyan Fransızlar için Gülek Boğazı önemlidir.

Toros tünellerini tutmak ve güvenliğini sağlamak isteyen Fransızların Adana merkezli Kilikya Genel Komutanlığı görevini yürüten General Julien Sasthene Dufieux, Mondros Mütarekesi’nin 7 ve 10’uncu maddelerine dayanarak, Bnb. Pierre Mesnil komutasındaki 412. Fransız Taburu’nu Pozantı’nın işgaliyle görevlendir.

27 Aralık 1919 günü Pozantı’yı işgal eden bu tabur, Fransızların Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlara karşı kazandığı ünlü Verdün zaferindeki büyük başarısıyla tanınmaktadır.

29 Mart 1920 günü Kavaklıhan Grubu Müfrezeleri tarafından kuşatmaya alınan Pozantı’ya mühimmat ve iaşe desteği verilmesi büyük önem taşımaktadır. General Dufieux’nün, 2 Nisan’da Albay Gracy komutasında gönderdiği sekiz vagon dolusu askerin yan ısıra 6,5’luk top, bol mühimmat ve yiyecek, Pozantı’ya ulaşır.

Bu tür yardımları önlemek amacıyla millî kuvvetlerimiz, aynı gece Yaramış Köprüsü’nü havaya uçurur; Durak ve Bucak istasyonlarını ele geçirir. 6 Nisan’da Hacıkırı İstasyonu ve Kuşçular Karakolu, 7 Nisan’da Kelebek İstasyonu kontrolümüze geçer.

İki günlük kuşatmanın ardından 10 Nisan’da, stratejik Belemedik İstasyonu’nu kurtaran millî kuvvetlerimiz, Bnb. Mesnil’in buradaki Fransız Hastanesinde görevli eşi Edrige Mesnil’i de esir alırlar.

Millî kuvvetlerimizin Batı Kilikya Bölgesi, 11 Nisan 1920’de Niğde’deki 11. Tümen’e bağlanır; Tğm. Cemal Efe Kavaklıhan Grubu’na komutan olarak atanır. 13 Nisan’da ise Yzb. Saffet Bey, Pozantı Kuşatma Komutanlığı’na getirilir.

Millî kuvvetlerimizin üst üste yaptığı başarılı akınlar sonucunda Adana ile Pozantı arasındaki haberleşme ağı ve demiryolu bağlantısı kesilince; General Dufieux, Alb. Gracy komutasındaki Fransız birliğini, Pozantı yolunu açmak üzere harekete geçirir.

Düşmanı Kavaklıhan mevkiinde karşılayan millî kuvvetlerimiz büyük bir başarıya imza atar.

13-15 Nisan 1920’de yaşanan ve tarihe “Birinci Kavaklıhan Savaşı” olarak geçen bu kapışmada Cemal Efe, Kethüdaoğlu İbrahim ve Tğm. Besim’in ani hücumuyla paniğe kapılan Fransızlar, Tarsus’a çekilmek zorunda kalırlar.

Böylesi bir arka planı bulunan İkinci Kavaklıhan Savaşı, 17-20 Mayıs 1920 tarihleri arasında gerçekleşir. Adana’dan gelen yardımlarla birliğini güçlendiren Alb. Gracy; 2 tank, 2 uçak, 3 zırhlı otomobil, 2 zırhlı tren ile desteklenmiş 5.000 kişilik kuvvet ile üç koldan harekete geçer. 1.000 piyade, 100 süvariden oluşan millî kuvvetlerimiz karşısında 500 kayıp veren Fransızlar, Adana’ya elleri boş dönmek zorunda kalırlar.

Kavaklıhan’da iki kez mağlup olan birliğini geri çeken Gn. Dufieuxe; uçaktan atılan şişe içerisindeki bir mesajla Bnb. Mesnil’e, Pozantı’dan çıkarak Namrun-Gözne hattı üzerinden Mersin’e geçmesini, isterse teslim olabileceğini bildirir.

Teslim olmayı askerlik gururuna yediremeyen Bnb. Mesnil, 25-26 Mayıs 1920 gecesiyaptığı yarma harekâtıyla Pozantı’dan ayrılır. Yolda esir ettikleri Kumcu Veli ve Kılavuz Hatice isimli Gülekli iki kahramanlarımızın yönlendirmesiyle Karboğazı istikametinde ilerleyen Fransız birliği, aynı zamanda millî kuvvetlerimizin yakın takibi altındadır. 28 Mayıs günü Sünedir Gediği mevkiine ulaşan Fransız taburu, Kara Bomba Müfrezemizin yoğun ateşine maruz kalınca teslim olur.

İkinci Kavaklıhan Savaşı, 44 Gülekli kahramanın, bir Binbaşı, 3 Yüzbaşı, bir doktor, 5 Teğmen, 522 asker, 150 yaralıdan oluşan Fransız askerini esir aldığı; 830 tüfek, 2 kıta dağ topu, 13 adet makineli tüfek, 27 adet otomatik tüfek ele geçirdiği Karboğazı zaferine giden yoldaki en kritik dönüm noktasını oluşturur.

Bağlar Savaşı’nda “Küçük Verdün” dedikleri muhkem tepeyi kaybeden Fransızlar, en güvendikleri birlik olan Verdün kahramanı 412. Tabur’dan da mahrum kalınca geri adım atmak, Ankara Antlaşması için masaya oturmak zorunda kalırlar.

31 Mayıs-20 Haziran 1920 tarihleri arasındaki bu 20 günlük mütareke, üst üste kazandığımız zaferlerimizin mükâfatı olmakla kalmaz, Çukurova’daki millî güçlerimizin idarî bakımdan daha disiplinli hale gelmesi için gerekli zamanı kazandırır.

Fransa’nın Ankara Hükümeti’ni muhatap alması ise diplomatik açıdan büyük bir başarı olarak tarihe geçer.

İKİNCİ KAVAKLIHAN SAVAŞI’NDA VELİ HAŞİM BEY

Tarsus Grubu’na dâhil olmasına rağmen Kavaklıhan’daki Türk mevzilerini döğen topların seslerini duyar duymaz müfrezesiyle yola çıkan Y. Ütğm. Veli Haşim Bey, Çeliktaş Müfrezesi ile birleşerek Kavaklıhan Grubu’nun yardımına koşar.

Tarsus çayını kayıkla geçen iki müfreze, Çanaktepe üzerinden düşmanın sol kanadına ani bir saldırı düzenleyerek savaşın kaderini değiştirir.

Bu beklenmedik taarruz, düşmanı zor durumda bırakır. Ağır kayıplar veren Fransızlar, Tarsus’a çekilmek zorunda kalırlar.

Fikret Ünver, “Mersin Tarihi Üzerine” kitabında, İkinci Kavaklıhan Savaşı ve bu savaşta Veli Haşim Bey’in mühim rolü hakkında şunları yazar:

“Bu savaşa Kavaklıhan Grubu emrindeki müfrezelerden başka, Cemil Cahit (Zeki Baltalı) komutasındaki Müdafaa-i Vatan Müfrezesi, Mehmet Ağa Komutasındaki Kumdere Müfrezesi ve Rifat Bey Komutasındaki Çakıt Grubu ve Tarsus Grubu’ndan Molla Kerim Komutasındaki Çeliktaş ve Veli Haşim komutasındaki Tozkoparan Müfrezelerinin Tarsus Irmağını kayıkla geçerek Çanaktepe’den düşmanın sol kanadına yaptıkları ateş baskını çok etkili olmuş ve esasen üç günden beri devam eden savaşa rağmen Kavaklıhan Cephesini yaramamaları, morallerini bozmuştur. Bu moral bozukluğundan yararlanmak isteyen Grup Komutanı Cemal Efe, Tarsus Grubu’ndan katılan Tozkoparan ve Çeliktaş Müfrezeleri Komutanları Veli Haşim ve Molla Kerim’le temasa geçerek bir gece baskını yapmayı kararlaştırmışlardır.

Buna göre, Kavaklıhan Grubu’ndan seçilen 25 fedai, Zekeriya Kararyaylalı ve Tarsus Grubu’ndan seçilen 25 fedai de Kuradacılardan Hamza Çavuş komutasında 20/21 Mayıs 1920 gecesi, mümkün olan her çareye başvurarak sessizce düşman karargâhına cepheden ve sol kanadından ateş baskını yapacaklar, düşmanın moralini bozmak için diğer müfrezeler de bulundukları yerlerden bu baskını destekleyeceklerdi.

Baskın, büyük bir ustalıkla yapılmış ve Tarsus-Pozantı yolunu açmaktan ümidini kesen Albay Grasi, Tarsus-Adana şosesini izlemeye dahi cesaret edemeyerek Çatal Köyü üzerinden Adana’ya dönmek zorunda kalmıştır.

Bu savaşa katılmak üzere Tarsus Çayını kayıkla geçerek Çanaktepe’den düşmanı yan ateşine alan Veli Haşim komutasındaki Tozkoparan ve Milis Molla Kerim Komutasındaki Çeliktaş Müfrezelerinin savaşın kazanılmasında birinci derecede amil oldukları tespit edilmiştir.

Fransızların kendi bildirilerine göre zayiatları üç subay, 118 erden ibarettir.

Bizim zayiatımız ise altısı Tarsus Grubu müfrezelerinden olmak üzere on şehit ve 12 yaralıdan ibarettir. (s. 214)”

CEMAL EFE’NİN TEŞEKKÜRÜNE TARİHİ CEVAP

“Kurtuluş Savaşı’nda Çukurova” isimli kitabında Taha Toros, orantısız güçlerin kanlı kapışmalarından biri olan İkinci Kavaklıhan Savaşı’nın hemen sonrasında yaşanan tarihi diyaloğu, Kavaklıhan Grubu Komutanı Ütğm. Cemal Ziyal’ın anılarından şöyle aktarır:

“İkinci Kavaklıhan harbi bitmişti. Silah sesleri kesilmiş, Türk erleri galip olmuş, Türk milletine ilk zafer müjdesi verilmişti.

Ben en müşkül zamanımızda imdadımıza koşan bu kahramanların alınlarından öpmek ve bu kahraman müfrezelerin komutanlarını görmek için Kayadibi’ne gitmiştim. Orada Çukurova’nın yetiştirdiği sayısız kahramanlardan ikisi ile Molla Kerim ve Veli Haşim’le tanıştık. Henüz ortalıktan çekilmemiş olan kan ve barut kokuları arasında kucaklaşarak öpüştük.

Bu savaşın kazanılmasında en büyük şeref hissesinin kahraman arkadaşlarına ve kendilerine ait olduğunu söylediğim zaman, Veli Haşim alçak gönüllü, kibirsiz bir şekilde:

‘Şeref Türk’ün, Çukurovalılarındır. Ben yalnız görevimi yaptım. Türk vatanının her köşesi bizim müdafaa cephemizdir. Top seslerini işitince emir beklemeden Molla Kerim’le beraber yola çıktık.’  dedi. (s. 142)”

Tarsus Grubu’ndaki tüm savaşların yanı sıra İkinci Kavaklıhan’da yaptığı kritik müdahalelerle savaşın kazanılmasına büyük katkı sağlayan, hep ön saflarda yer alan; cesareti, atılganlığı ve sahip olduğu kurmay kafasıyla nice destanlarda önemli pay sahibi olan Y. Ütğm. Veli Haşim Bey’in, bütün bu üstün vasıflarından dolayı taşıdığı sıfatlarına bir de “Çukurova’nın Yıldırım Bayezid’i” unvanını eklemesi, Kavaklıhan’daki gibi hızlı ve isabetli hücumları nedeniyle olsa gerektir.

VELİ HAŞİM BEY BATI CEPHESİ’NDE

Y. Ütğm. Veli Haşim Bey, Tarsus ve Mersin’in kurtuluşundan sonra da boş durmaz.

Eylül 1921’de Çukurova’daki müfrezelerden oluşturulan 14’üncü Tümen’in 26’ncı Alayı’nın Bölük Komutanı olarak Batı Cephesi’ndeki düzenli ordumuza katılır.

Komuta ettiği bölüğü ile Sandıklı Cephesi’nde Savran Sırtlarında, Küçük Sinan Ovası’nda, Tınaztepe ve Balmahmut’da bu kez Yunanlılarla cenk eder.

MUSTAFA KEMAL’DEN KIRMIZI ŞERİTLİ MADALYA

Millî Mücadele yıllarında Çukurova ve Batı Cephesi’nde gösterdiği yararlılıklar nedeniyle Veli Haşim Bey, 1927 yılında TBMM tarafından “Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası” ile ödüllendirilir.

TBMM’nin Veli Haşim Bey ile ilgili kararı şöyledir:

“Bu vesikada yazılı bulunan 66 numaralı kanuna uygun olarak verilen İstiklal Madalyası Belgesi No: 4299

Milli Mücadelede bilfiil ateş altında fedakârca hizmet etmesinden dolayı TBMM, 6.5.1926 tarihinde yapılan birleşik toplantının birinci oturumunda zirde (aşağıda) hüviyeti yazılı olan Veli Haşim Bey’e bir adet Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası verilmiştir.

27.5.1927

Mustafa Kemal”

ATATÜRK’Ü MİSAFİR EDİYOR

Batı Cephesi’ndeki görevinin ardından Mersin’e dönen Veli Haşim Bey, Osmaniye Mahallesi’ndeki –şu andaki adı, Veli Haşim Bey’in müfrezesine izafeten Tozkoparan Mahallesidir- bahçesinde tarımla uğraşmaya başlar.

Her işinde olduğu gibi çiftçilikte de yüksek başarılar elde eder. Örnek uygulamalar yaptığı bahçesinde, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı misafir etme bahtiyarlığına erişir.

İlki, Yıldırım Orduları Komutanlığı’na atandıktan beş gün sonra 5 Kasım 1918’de olmak üzere, Mersin’i on kez şereflendiren Atatürk’ün en uzun ziyareti 20-31 Ocak 1925 tarihlerinde gerçekleşir.

Bu ziyareti sırasında Mersin Ziraat Odası Başkanı Hacı Ömer (Kutay) Bey’in Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın şerefine verdiği yemeğe, İsmail Safa (Çiftçi) Bey ile ev sahipliği yapan Veli Haşim Bey, hayatının en mutlu günlerinden birini yaşar.

Veli Haşim Bey’in, şu anda Toroslar Belediye Başkanlığı binasının tam karşısına düşen bahçesinde ağırlanmaktan son derece hoşnut kalan, Yörük kadınlarının maharetli elleriyle pişirdikleri sıkma ve börekleri afiyetle tadan Atatürk, hayatında ilk kez, bu bahçedeki ağaçların dalından kendi elleriyle portakal koparır.

ÖĞRETMENLİĞE HASTALIK ENGELİ

Şeyh Sait İsyanının patlak vermesi üzerine 1925’te ilan edilen kısmi seferberliğe katılan Veli Haşim Bey, 1926 yılında çok sevdiği öğretmenlik mesleğine döner.

Bugün Mersin’in Akdeniz ilçesi sınırları içerisinde bulunan ve “Mehmet Fatih Deveci İlkokulu” adıyla hizmet veren Kurtuluş Okulu’nda öğretmenliğe başlar. Ancak askerlik yıllarında tutulduğu hastalık bir türlü yakasına bırakmaz.

Mersin ve Tarsus Türk Ocakları tedavisiyle yakından ilgilenir. Başta Mersin Türk Ocağı Başkanı Dr. Reşit Galip Bey olmak üzere, Milli Mücadelede Mersin Grubu Müfrezeleri Harp Müşaviri Y. Ütğm. Süleyman Fikri (Mutlu) Bey ve İsmail Hakkı Bey, tedavi amacıyla kendisini iki kez İstanbul’a gönderirlerse de olumlu sonuç alınamaz.

14 Eylül 1926 ila 7 Ekim 1928 tarihleri öğretmenlik yapan Veli Haşim Bey, hastalığının iyice ağırlaşması üzerine; o yıllarda Kurtuluş İlkokulu Müdürü olan, meşhur “Cenupta Türkmen Aşiretleri” kitabının yazarı Ali Rıza Yalman (Yalgın) Bey’e verdiği dilekçede yer alan şu ifadelerle çok sevdiği mesleğine veda eder:

“14 Eylül 1926’ta Mersin Kurtuluş Okulu öğretmenliğine 1.000 kuruş maaşla tayin olundum. Fakat hastalığım benim bu aziz yavruları doya doya okutmama izin vermedi. Ölürsem yalnız buna yanarım. Hürmet Müdürcüğüm.

1 Ekim 1928

Sevdiğiniz Haşim”

VEDA…

Bu dilekçenin üzerinden daha bir hafta bile geçmeden, 7 Ekim 1928 günü, henüz 37 yaşındayken göklere kanatlanan Veli Haşim Bey’in naaşı, benim de doğup büyüdüğüm Musalı köyü kabristanına defnedilir.

Kutlu adı, Musalı Veli Haşim Çiftçi İlkokulu ve Ortaokulu’nda yaşamakta olan bu muazzam şahsiyet, sadece Mersin’imiz değil ülkemiz için büyük bir değer ve gençlerimizin için doğru bir rol modeldir.

LAKAPLARI VE HAKKINDA YAZILANLAR

“Naif Efe” takma adıyla cepheden cepheye koşan Tozkoparan Müfrezesi Komutanı Y. Ütğm. Veli Haşim Bey hakkında pek çok kaynakta bilgiler yer almakta; onun üstün vasıfları, Millî Mücadelemizin diğer vatanseverleri tarafından dile getirilmektedir.

Fikret Ünver’in aktardığına göre; Mersin Halkevi Dergisi’nin, İkinci Kanun 1940 nüshasında Ali Galip Bey, Veli Haşim Bey’den ve onun Eshab-ı Kehf Savaşı’ndaki rolünden şöyle bahseder:

“Musalı Köyünden ihtiyat zabiti ateşli genç, yurtsever Veli Haşim, Ulaş Köyü merkez olmak üzere kuvvetli bir müfreze teşkil etmişti.

Bu Eshabülkehf Harbi, Tarsus cephesinin ilk karşılaşması Türkün zaferi ile nihayetlenmişti. Hepimize bir kat daha inan ve iman gelmişti. Artık zafer muhakkak Türkün olacaktı.

Bu harpte fevkalâde kahramanlıkları görülen merhum Veli Haşim, Genç İzzet Beylerle tecrübeli Yahya Hayati, Dadalar Köyünden Evci Ali, Tarsuslu Ziya Nuri ve bilhassa tarassut mevkiinde düşman zabitini gözünden vurmak kabiliyetini gösteren 16 yaşındaki Çakıcı’nın isimlerini anmak bence bir vicdan borcu olur. (Fikret Ünver; Mersin Tarihi Üzerine, s. 251-252)”

Taha Toros’un, Kavaklıhan Grubu Komutanı Ütğm. Cemal Ziyal’ın anılarından aktardığı şu bölüm, Veli Haşim Bey’in bir başka yönüne vurgu yapar:

“Orada Çukurova’nın yetiştirdiği sayısız kahramanlardan ikisi ile Molla Kerim ve Veli Haşim’le tanıştık. Veli Haşim alçak gönüllü, kibirsiz bir şekilde… (Kurtuluş Savaşı’nda İçel, s. 142)”

Halil İbrahim Yıldırım’ın “Karboğazı Zaferi” isimli eserinde Veli Haşim Bey’den şöyle bahsedilmektedir:

“Zeki, çevik, atılgan ve teşkilatçı ruhuyla hep en ön saflarda yer almıştır. Bu üstünlükleri ona ‘Çukurova’nın Yıldırım Beyazıt’ı’ unvanını verdirmiştir. Onu tanıyanlar, ona böyle derlerdi. (s. 224)”

Aynı eserde, Tarsus Grubu Müfrezelerinin tanıtımının yapıldığı bölümde, Tozkoparan Müfrezesi ve Veli Haşim Bey hakkında şu ifadelere yer verilmektedir:

“2) TOZKOPARAN MÜFREZESİ: Müfreze Komutanı öğretmen, Yedek Teğmen Veli Haşim (Çiftçi). Naif Efe adıyla Mersin bölgesinin ‘Yıldırım Bayezid’i’ olarak tanınırdı. ‘Cephe Aslanı’ olarak anılırdı. Subayları arasında Ömer Nazmi Çiftçi, Yedek Teğmen Abdulkerim, Kilisli

Yedek Teğmen Abdullah, Teğmen Hamamî Ahmet Beyler vardı.

Müfreze Merkezi: Ulaş köyü. (s. 85)”

Yine aynı eserde Veli Haşim Bey hakkında şöyle denilmektedir:

“Kuvayı Milliye Tarsus Grubu Tozkoparan Müfrezesi Komutanı, Naif Efe takma adıyla savaştı, Mersin bölgesinin ‘Yıldırım Bayezid’i’ olarak tanınırdı. ‘Cephe Aslanı’ olarak anılırdı. Öğretmen, Yedek Üsteğmendir. (s. 222)”

Halen faaliyetine devam etmekte olan Türkiye Kuvayı Milliye Mücahit ve Gazileri Cemiyeti’ni Adana merkezli olarak kuran Lütfi Oğuzcan’ın, zorlu bir teşkilatçı ve idareci” olarak nitelendirdiği Veli Haşim Bey için 10 Haziran 1969’da kaleme aldığı bir de şiiri vardır.

VELİ HAŞİM İÇİN

Nasıl sığdırdık otuz yedi yıla bilmem ki,

Bütün bir ömre değer şanı, şeref, şöhreti.

Unuttuk mu sanırsın vatan borcu hizmeti?

Tozkoparan’ın tekti gurup içinde yeri.

***

Bir köy çocuğu idin Musalı köyü yerin,

Veli Haşim! Ararız seni, var mı haberin?

Ulaş’ta başka idin, Batı Cephesinde başka

Tek başına da kalsan, yaman savaş verdiydin!

***

Destanını yazayım desem yetmez ki gücüm.

Alındı Fransız’la, Yunanlılardan öcüm.

Ne yazık ki genç yaşta kaybetti vatan seni

Aramızdan ayrıldın aldı götürdü ölüm.

***

Kaldır başını bir bak, vatan seni özlüyor.

Albayrak örtü olmuş mezarını gözlüyor.

Ulu Tanrı rahmeti üzerine inmiş de

Işık olmuş taşını, toprağını süslüyor.

***

Şehadet; mukadderse ölüm bize vız gelir.

Vatan borcu esastır şeref bize az gelir.

Hatırladım adını gözüm, gönlüm açıldı.

Bundan öte Tanrı’ya duayla niyaz gelir.

SONUÇ: TARİHİ YAPANLAR VE YAZANLAR

Türk Ocakları Genel Başkanlarından Prof. Dr. Osman Turan, “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi” isimli eserinde şu tespiti yapar:

Milletlerin istikbali için tarih yazmak yapmak kadar mühimdir. Tarih yazılıp bir kültür ve şuur kaynağı olmadıkça, toprak altında kalan kıymetli madenler gibi, hiç bir mana ifade etmez(s.9).”

Tarihî romanları, araştırmaları ve şiirleriyle tanınan Hüseyin Nihal Atsız da “Türk Tarihinde Meseleler” kitabında “kahramanlık” üzerine şu cümleyi kurar:

“İnsanlar, çevrelerinde ne kadar çok kahraman örneği görürlerse, yiğit yetişme ihtimalleri o kadar artar(s. 121).”

Mersin’deki kutlu milli mücadelemizin başlangıç dönemini, ilk kurtarılan bölge olan Arslanköy odağında işlemeye çalıştığım “Namus” romanımızın hazırlıkları sırasında ve şu an okunmakta olan yazıyı kaleme alırken pek çok kaynağa ulaşabildiğim için kendimi bahtiyar hissediyorum.

Bu yazılı kaynakları bizlere miras bırakanlar, Prof. Dr. Osman Turan’ın ifade ettiği gibi “en az tarih yazan mücahitlerimiz kadar önemli bir iş” yapmışlardır.

“Kaynakça” bölümünde isimlerini zikrettiğim eserlerin yazarlarına teşekkür etmeyi, tarihî bir vatanseverlik görevi sayıyorum.

Bu güzide şahsiyetlerden göklere kanatlananların ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Halen hayatta olanlara ise Cenabı Allah’tan hayırlı, başarılı, uzun ömürler diliyorum.

KAYNAKÇA

  1. Ali Çiftçi; Milli Mücadele Döneminde Mersin ve Havalisinde İz Bırakanlar, Mersin 2002.
  2. Av. H. Şinasi Develi; Dünden Bugüne Mersin (1836-1990), Mersin TSO Katkılarıyla, Mersin 2001.
  3. Emin Arslan Karakaş; İçel Kurtuluş Savaşı Tarihi Hatıraları, Yeni Mersin Matbaası 1943.
  4. Fikret Ünver; Mersin Tarihi Üzerine, Mersin Büyükşehir Belediyesi Yayını, Mersin 2016.
  5. Halil İbrahim Yıldırım; Karboğazı Zaferi, Mersin Büyükşehir Belediyesi Yayını, Mersin 2016.
  6. İsmail Ferahim Şalvuz; Kurtuluş Savaşı’nda Kahraman Çukurovalılar (Adana, Tarsus, Mersinliler), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002.
  7. Kuvayı Milliye Dergisi Arşivi (Nisan 1958-Aralık 1975)
  8. Taha Toros; Kurtuluş Savaşında Çukurova, T.C. Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 2001.
  9. Tekelioğlu Sinan Bey; Kuvayı Milliye Komutanı Tekelioğlu Sinan Beyin Günlüğü, Genelkurmay ATESE Yayınları, Ankara 2012.
  10. Yrd. Doç. Dr. Cihat Yıldırım; Milli Mücadele Döneminde Mersin (1918-1922), Mersin Büyükşehir Belediyesi Yayını, Mersin 2015.
  11. Ziya Aykın; Kurtuluş Savaşı’nda İçel; Yazma Komitesi: Mithat Toroğlu, Lütfi Oğuzcan, Hasan Akıncı, Osman Muzaffer Koçaşoğlu, Süleyman Fikri Mutlu, Ömer Nazmi Çiftçi, Zekeriya Karayaylalı, Şeref Genç-; Kurtuluş Savaşında İçel, Baha Matbaası, İstanbul 1971.
]]>
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE MERSİN http://hayatitek.com/milli-mucadele-doneminde-mersin/ Sat, 02 Jan 2021 00:29:19 +0000 http://hayatitek.com/?p=3830 HAYATİ TEK –

Halkımızın zihninde Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 ila İzmir’in düşman işgalinden kurtulduğu 9 Eylül 1922 tarihleri arasındaki dönemi çağrıştıran Milli Mücadelemiz aslında Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918 günü başladı. Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı 11 Ekim 1922 günü askeri bakımdan, Lozan Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz 1923 günü ise siyasî bakımdan son buldu.

Düzenli ordumuzun kurulmasının ardından Yunan taarruzunu durdurduğumuz Birinci İnönü, kesin zaferimizle sonuçlanan İkinci İnönü, Sakarya ve Başkomutanlık Meydan Muharebeleri, varlık-yokluk mücadelemizin öne çıkan askeri başarıları oldular.

Yine aynı şekilde Atatürk’ün Samsun’a çıkışıyla başlayıp TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920 gününe kadar geçen süreçte önce çıkan Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas kongreleri de Milli Mücadelemizin ana caddesindeki işaret levhaları olarak tarihe geçtiler.

Oysa Milli Mücadelemiz, özgür Anadolu topraklarında büyük bir azim ve kararlılıkla inşa ettiğimiz askeri ve siyasi başarılarımızdan ibaret değildir. TBMM’nin açılışıyla birlikte hızla zapt olunmaz bir akış halinde işgalci Yunan kuvvetlerini önüne katıp İzmir kıyılarında denize döken milli ruh selimizi besleyen nehirlerimiz de vardır.

Tarihin ana caddesinin uzağına düştüğü için pek çoğu bilinmeyen bu nehirlerimiz, İngiliz, Fransız ve İtalyan işgali altındaki topraklarımızda kurulan Kuvayı Milliye Müfrezelerimiz ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerimizin direniş ruhunun yansımaları olarak Milli Mücadele selimizin gücüne güç, inancına inanç katmışlardır.

Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa’nın TBMM’nin 25 Eylül 1920 tarihli oturumunda yaptığı konuşmada kullandığı şu ifadeler, bu mütevazı nehirlerin Milli Mücadelemize nasıl büyük katkılar sağladıklarının en çarpıcı belgelerinden birini oluşturur:

“Muntazam kuvvetlere karşı Adana, Tarsus, Mersin ahalisinin gösterdiği mukavemet, ondan fazla olarak düşman kıtaatına hücum için lâyenkati faaliyeti eğer biz lâyıkile ifade edemiyorsak fevkalâde heyecan içinde, fevkalâde alâka içinde söylenecek söz bulamadığımızdandır. Fakat ahfadımız ve tarihimiz bütün mefahiri içinde Adana ve Mersin cephesinde cereyan eden vukuatı iftihar ile telâkki edecek muazzamat meyanında görecektir.”

İsmet Paşa’nın “söyleyecek söz bulamadığı” ve milletimiz adına “iftihar vesilesi” olarak gördüğü Çukurova’daki Kuvayı Milliye zaferlerini konu aldığımız yazımızda, Mersin ve Tarsus bölgesindeki direnişimizi, işgal altındaki diğer vatan topraklarında verdiğimiz mücadelenin bir numunesi olarak sizlere sunmaya çalışacağım.

SYKES-PİCOT GİZLİ ANTLAŞMASI

Birinci Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu’yu işgal eden İngiliz ve Fransızlar, savaşın henüz devam etmekte olduğu 26 Nisan 1916 tarihinde gizli bir antlaşma yaptılar: Sykes-Picot… İngiltere adına Mark Sykes, Fransa adına Georgios Picot’nun imzaladığı antlaşmaya göre; Bağdat, Basra, Ürdün, Hayfa ve Akka limanları İngilizlere; Suriye, Lübnan, Adana, Mersin, Harput’a kadar G. Doğu Anadolu ve Akka-Kerkük hattının kuzeyi -Musul dâhil- Fransızlara bırakıldı. Filistin’e uluslararası statü verildi.

Sykes-Picot Antlaşması imzalanır imzalanmaz kolları sıvayan Fransa, kendisine bırakılan Çukurova’nın işgali sırasında kullanmak ve sonrasında kuruluşuna destek vereceği kukla Ermeni devletinin altyapısını oluşturmak amacıyla 1915 Tehciri sırasında ülkeyi terk eden Ermenilerden oluşan “Doğu Lejyonunu” kurdu ve gelecek günler için hazırlamaya başladı.

MONDROS MÜTAREKESİ

Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi, çok az değişiklikle Sykes-Picot Antlaşmasına resmiyet kazandırdı.

Mütarekenin Çukurova’yı ilgilendiren maddeleri şunlardı:

  • 5. Madde: Sınırların denetlenmesi ve iç düzenin korunması için gerekli jandarma birlikleri dışında Türk ordusu terhis edilecek,
  • 7. Madde: Müttefik devletler, kendi güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkması durumunda istedikleri stratejik bir noktayı işgal edebilecek,
  • 10. Madde; Toros tünelleri müttefiklerce işgal edilecek,
  • 16. Madde; Hicaz, Yemen, Suriye ve Irak’taki bütün Osmanlı garnizonlarının en yakın Müttefik Komutanı’na teslim olacak; düzenin korunması için gerekenler dışında bütün birlikler Kilikya’dan çekilecek.

MUSTAFA KEMAL PAŞA MERSİN’DE

Mondros’un imzalandığı 30 Ekim 1918 günü Adana’ya gelen Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Orduları Komutanlığı görevini Mareşal Liman Von Sanders’ten devraldı.

Yeni görevine atanmasının beşinci günü 5 Kasım 1918’de Adana’dan Mersin’e geçerek 23. Tümen Komutanı Alb. Bahaeddin’in oturduğu Karamancılar Konağı’nda Mutasarrıf Galip, Jandarma Tabur Komutanı Bnb. H. Hüsnü, Jandarma Bölük Komutanı Yzb. Talat Beylerle görüştü. “Asıl mücadele bundan sonra başlıyor” diyerek eldeki yeni silahların Toroslardaki dağ köylerine dağıtılmasını emretti. Bu kritik görev Seyyar Jandarma Müfreze Komutanı Efrenkli Başçavuş Hüsnü’ye verildi.

MERSİN’İN İŞGALİ BAŞLIYOR

Önce İngilizler geldi… Hintli, Avustralyalı ve İskoç askerlerden oluşan Bnb. Bak komutasındaki İngiliz kuvvetleri, 17 Aralık 1918 günü Mersin Garı’na en yakın noktada bulunan Alman İskelesi’nden şehre girdiler.

Sömürge tecrübelerini daha ilk andan itibaren gösteren İngilizler, Yzb. Mehmet Selahattin Han komutasındaki Müslüman Hint Bölüğü’nün Kelime-i Şehadet getirerek karaya adım atmasını sağladılar. Türk jandarması aynıyla cevap verince gerginlik ortadan kalktı.

İngiliz işgali süresince Hintli askerler ile Türk jandarması arasında “Ene Müslim-Ente Müslim” selamlaşması parola oldu. Sorunsuz bir şekilde karaya çıkan İngilizler, İngiliz fabrikaları, Mersin Garı ve ana karargâh olarak da Tarsus’taki Amerikan Koleji’ne yerleştiler. Mersin Garı’nda Ütğm. Arthur komutasında kontrol noktası oluşturdular.

Şehirde büyük bir arbede bekleyen Ermeniler hayal kırıklığı içindeydiler.

FRANSIZ İŞGALİ VE ERMENİ LEJYONU

Ermenilerin beklediği gün gecikmeden geldi. 1 Ocak 1919’da Alb. Louis Romieu komutasında Gümrük İskelesi’nden Mersin’e çıkan 1500 kişilik Fransız birliğinde sadece 150 Fransız vardı. Çoğunluğu oluşturan Ermeni Doğu Lejyonunda görevli Gamavorlar fırsatı ganimet bilip gümrük binasındaki ay yıldız kabartmasına saldırdılar. Engel olmak isteyenleri darp ettiler.

İlk gerginliğin ardından Ermeni Doğu Lejyonunun bir kısmı Taşhan’a, diğerleri Hıristiyan köyü, Araplar köyü ve merkezdeki Mesudiye mahallesinde kurulan çadırlara götürüldü. Cezayirli, Tunuslu, Senegalli ve Fransız askerler ise Askeri Kışla ve Müftü mahallesindeki medreseye yerleştirildiler.

FRANSIZLARIN SURİYE VE KİLİKYA YÖNETİMİ

Fransa’nın Suriye ve Kilikya Yüksek Komiseri General Henri Gouraud Şam’daki karargâhta oturuyor; merkezi Adana’da bulunan Kilikya Karargâhının komutasını üstlenen Alb. Edouard Bremond, “Ermenistan ve Kilikya’nın Valisi” unvanını taşıyordu.

Adana’ya bağlı Mersin Fransız Kuvvetlerinin Komutanı Bnb. Anfre, Mersin Valisi sıfatıyla kendisine karargâh olarak Hükümet Konağı’nı belirliyordu.

Fransızların Tarsus Guvernörü ise Bnb. Louis Eugene Koustilliere idi.

İŞGAL YILLARINDA MERSİN’İN İDARİ YAPISI

Mondros nihai bir anlaşma değil savaşa son veren bir mütareke olduğu için resmen Osmanlı toprağı sayılan Mersin’in idari yapısında Emniyet teşkilatı Fransızlara, Jandarma ise Türklere bırakılmıştı.

Osmanlının Mersin’deki mülki amiri Mutasarrıf Vekili Salim Bey hem İstanbul’a hem de Bnb. Anfre’ye bağlı olarak görev yapıyordu. Belediye Başkanı Ahmet Hallaç, Mersin Müftüsü ise Abdullah Sıddık Efendi’ydi.

İmzalanacak barış antlaşması sonunda Mersin’i teslim almaya hazırlanan Fransız yönetiminin başında bulunan Guvernör (Vali) Bnb. Anfre hızlı bir şekilde kendi idari teşkilatını kurdu.

Emniyet teşkilatının başına Başçavuş Patini’yi, yardımcılıklarına Ermeni Agop ve Serkis’i atadı. Ortodoks Arap Mihail Carcura’yı Emniyet’in Siyasi Şefi olarak görevlendirdi. Teşkilatın bütün kadrosunu Ermeni ve Rumlarla doldurdu. Hükümet Doktoru Ermeni Recepyan’dı.

Mersin Jandarma Taburunun başındaki Bnb. Hasan Zühtü Bey, Vali Anfre’ye bağlı çalışıyordu. Tabur Komutan Yardımcısı Yzb. Haydar, Tabur Kâtibi Ali Rıza, Merkez Bölük Komutanı Ütğm. Avni, Seyyar Bölük Komutanı Ütğm. Galip, Süvari Takım Komutanı Başçavuş Abdülkadir’di. Dört Takım Komutanının ikisi Türk, diğer ikisi Ermeni’ydi.

Tarsus Jandarma Bölüğü Takım Komutanlıklarına Kirkor Ermenekli ve Anton Mikailyan, Mersin Gümrük Kontrolörlüğüne ise Deniz Subayı Tilçer atanmıştı.

GUVERNÖR’ÜN UYGULAMALARI

İdari yapıyı istediği gibi düzenleyen Vali Bnb. Anfre, hızla kendi programını uygulamaya koydu. Bir yandan Türklerin silahlarını toplarken öte yandan Ermenileri silahlandırdı. Özel yetkili mahkeme kurup keyfi yargılamalar yaptı. Gümrük Meydanına kurdurduğu çarmıhlarda Türkleri cezalandırdı. Uygulamalara karşı çıkan Türkleri Kilikya dışına sürgüne gönderdi.

Türk adına ve bayrağına tahammülü olmayan Bnb. Anfre’nin ilk icraatlarından biri, böl-parçala-yönet taktiğiyle her cemaate ayrı bir cemiyet kurdurmak oldu. Cemaatlere yardım ulaştırmak adı altında kurdurduğu cemiyetlerin asıl amacı, Mersin’de kader birliği eden toplum kesimlerini bölmek ve birbirlerine karşı kışkırtmaktı.

Bu kapsamda kurulan cemiyetlerin tavırlarını üç başlık altında incelemek mümkündür: Türk karşıtları, Türk taraftarları ve ortada tavır sergileyenler.

TÜRK KARŞITI CEMİYETLER

Türklere karşı faaliyet göstermek amacıyla kurulan Birleşik Ermeni Cemiyeti’nin öncelikli hedefi Mersin’de kaos çıkaracak terör eylemlerini organize etmekti. Başkanı Manolyan, İkinci Başkanı Mıgırdıç Zelveyan’dı.  Toplantı yeri olarak Ermeni Kilisesi’ni seçen bu cemiyetin nihai amacı, merkezi Hacın (Adana-Saimbeyli) olmak üzere Fransa himayesinde bir Ermeni Krallığı kurmaktı. Bu amaçla Mağara bucağı, Silifke’nin merkez ve ilçelerinde şubeler açmıştı. Buralardan toplanan istihbaratı Paris’teki Ermeni cemiyetleri genel merkezine ulaştırıyordu.

Sünni Araplar tarafından kurulan İslam Arapların Hayır Cemiyeti’nin Başkanı Abdullah Dehlevi, İkinci Başkanı Hamit Hayfavi idi. Rum ve Ermenilerle işbirliği yapan bu cemiyetin üyeleri ev ve işyerlerine Fransız ve Ermeni bayrakları asarak taraflarını belli ediyorlardı.

Rum Cemiyeti de Türkler aleyhine çalışıyordu. Başkanı Yusufaki Tiryakidis, İkinci Başkanı Haralem Gedikoğlu, Guvernörlük Mümessili Aslanoğlu Corci’ydi. Kurulduğu günden itibaren Fransız yönetimini destekleyen bu cemiyet, King-Crane Komisyonu’na Fransız Mandasını lehinde oy verdi.

Türklere saldırmak için her fırsatı değerlendiren Rumların bir de gizli cemiyeti vardı. Bu cemiyetin başkanlığını, sonraki yıllarda bütün dünyanın yakından tanıyacağı meşhur silah tüccarı Prodromos Bodosakis-Athanasiadis yürütüyordu. Cemiyetin amacı İzmir’i işgal eden Yunan ordusuna yardım ve Rum gönüllü toplamaktı.

TÜRK CEMİYETLERİ VE TÜRKLERİ DESTEKLEYEN CEMİYETLER

Bnb. Anfre’nin planını bozmaya azmeden Mersinliler boş durmadılar, kendi cemiyetlerini kurdular.

Mersin’deki milli güçlerin motor gücünü İslam Hayır Cemiyeti temsil ediyordu. İlk adı Türk Hayır Cemiyeti idi. Türk kelimesine tahammülü olmayan Fransızlar kabul etmeyince bu ismi aldı. Başkanı, Mersin Müftüsü Abdullah Sıddık Efendi, İkinci Başkanı Galip Hasip’ti. Guvernörlük Mümessili Hacı Ömer Lütfi, Köyler Mümessili Hıdırzade Ali; üyeleri ise Nüfus Müdürü Ziya (Yalaz), Dr. Hayri, Hacı Yusufağazade Tahsin Bey idi. Yeni Cami odasında toplanan İslam Hayır Cemiyeti, Guvernörlük nezdindenki resmi işleri yürütüyordu.

İşgale direnen Türklerin asıl gücü, gizli Türk İslam Cemiyeti etrafında kenetlenmişti. Yönetimi Jandarma Komutan Vekili Yzb. Haydar, Seyyar Bl. K. Galip Tekin, Jandarma Kâtibi Ali Rıza, Nüfus Müdürü Ziya, Dr. Hayri, Palancı Mahmut Ağa’dan oluşan bu cemiyetin ağır bir iş yükü vardı.

Şehit ve asker ailelerinin ihtiyaçlarını gidermek, esaretten dönenlerin iaşe ve yol masraflarını temin etmek, Türk gençlerini silahlandırmak için gönüllü Jandarma yazılmalarını sağlamak, Fransız ve İngiliz birliklerindeki Müslüman askerlere yönelik propagandaları önlemek, Mersin köylerini uyanık tutmak ve Toros eteklerinde Fransızlara karşı savaş hazırlıkları yapmak Türk İslam Cemiyeti’nin görevleri arasındaydı.

Türklerin bilgisi dâhilinde kurulan Kürt İslam Cemiyeti de milli güçlere destek veriyordu. Başkanı Hacı Babazade Kâmil Efendi, Guvernörlük Mümessili Salih Efendi’ydi.

Türklere destek veren gayrimüslim iki dernek vardı.

Bunlardan Musevi Cemiyeti’nin Başkanı Vital Strumza aynı zamanda Guvernörlük temsilcisiydi. Toplantı yeri olarak Havra’yı kullanan cemiyet, King-Crane Komisyonu’na Türkler lehine rapor vererek Fransız mandasına karşı çıktı.

Milli güçlerin yanında açıktan saf tutmasa da Türklerle iyi geçinen bir diğer cemiyet Marunî Arap Cemiyeti’ydi. Yönetiminde Katrancılardan Ferhat ve Yusuf Şubeyr vardı.

ORTADA OLAN CEMİYETLER

Cemiyetlerin bir kısmı Fransız işgal temsilcileri ile Türkler arasında kalmışlardı. Bunlardan ilki Şii inanca sahip Eti Türklerin Hayır Cemiyeti idi. Başkanlığını, Mersin Belediye Başkanı Ahmet Hallaç’ın, İkinci Başkanlığını İbrahim Beddur’un yaptığı cemiyet içerisinde Fransızlara işbirliği yapanlar da vardı, karşı olanlar da.

Ortodoks Arap Cemiyeti de arada kalmıştı. Başkanı Anton Akil, Guvernörlük Temsilcisi Tannus Faris’ti. Bu cemiyetin yönetiminde bulunan, aynı zamanda Emniyet’in Siyasi Şefi olarak görev yapan Mihail Carcura Türkler aleyhindeki icraatlarıyla akıllarda yer etti.

TÜRK DOSTU YABANCILAR

Gayrimüslim yahut gayri Türk olup da milli güçlere destek veren üç isimden bahsetmemek hatıralarını saygısızlık olur.

Bunlardan ilki 1918-1919 yıllarında Mersin Belediye Başkanlığı görevini yürüten Ahmet Hallaç’tır. Kuvayı Milliye Müfrezelerinin iaşesinin teminine katkı sağlayan ve kritik istihbaratlar veren Hallaç, Pozantı Kongresi için bölgeye gelen Mustafa Kemal Paşa’nın aracının lastiği Ulukışla’da patladığında yeni lastikleri temin ederek Ulukışla’ya hızla ulaştırmıştır.

Türklere destek veren bir diğer önemli isim Musevi Cemiyeti Başkanı Vital Strumza’dır. Veteriner olarak Mersin Gümrük Kimyagerliği, Türk okullarında öğretmenlik yaptıktan başka Birinci Cihan Savaşı’nda Veteriner Yüzbaşı olarak Türk Ordusunda hizmet etmiştir. Türklere verdiği desteklerden ötürü Vali Anfre tarafından cezalandırılmayı göze almıştır.

Hayırla yâd etmemiz gereken bir başka isim, Ortodoks Arap Cemiyeti’nin Guvernörlük Temsilcisi terzi Tannus Faris’tir. Vali Anfre başkanlığında gerçekleştirilen, Türklerin dâhil edilmediği gizli toplantılarda konuşulanlar hakkında Türk İslam Cemiyeti’ni bilgilendirmiş, verdiği kritik istihbaratla pek çok rezalet ve felaketin önüne geçmiştir.

MERSİN’DE ERMENİ KATLİAMLARI

Mersin’in Fransız Valisi Bnb. Anfre’nin kurduğu yapı tam da Ermenilerin istediği gibiydi. Vakit kaybetmeden harekete geçen Fransız üniforması giyinmiş Ermeni çeteleri 20 Şubat 1919 günü Tece, 23 Şubat’ta Yeniköy, 4 Mayıs’ta Çavuşlu ve Karaisalı katliamlarını gerçekleştirdiler.

Vali tarafından korunan Ermeni çeteleri durmak niyetinde değildi. Yeni hedefleri Torosların zirvesinde bulunan ve Mersin’in en büyük köyü olan Efrenk’i yakıp yıkmaktı.

Bu maksatla 7 Mayıs günü harekete geçtiler. Dalakderesi, Korucular, Tömekli, Kilimas, Kayabaşı üzerinden gün ışırken Kurudere’ye ulaştılar. 8 Mayıs gündüzünü gizlenerek geçirmek üzere burada tertibat aldılar. 9 Mayıs Cuma günü namaz sırasında Efrenk’i basıp bütün erkekleri öldürmeyi planlıyorlardı.

ERMENİ ÇETESİ KURUDERE’DE İMHA EDİLDİ

Kurudere’de beklemekte olan Ermeni çetesini fark eden Hacı Ali Çavuş’un haber vermesi üzerine Efrenk Karakol Komutanı Eyüp Sabri Çavuş jandarmalarla; Bucak Müdürü, Muhtar, Bçvş. Abdülkadir ve Bçvş. Hüsnü de silahlı köylülerle birlikte Kurudere’ye doğru harekete geçtiler. Çeteyi dört bir yandan sarıp imha ettiler.

Ermeni çeteciler Fransız üniforması taşıdıkları için konuyu kapatmak isteyen ancak bu ezici mağlubiyeti bir türlü hazmedemeyen Vali Anfre, Türklerin canını yakacak adımları atmakta gecikmedi. Jandarma Tabur Komutanı Bnb. Hasan Zühtü Beyi Kilikya dışına sürdü. Yerine Yzb. Mustafa Kadri Beyi atadı. Adana Valisi Alb. Bremond’u ikna edip Silah Toplama Kararnamesi çıkarttı. Efrenk Jandarma Komutanı Eyüp Sabri Çavuş’u Buluklu’ya atadı. Yerine Hacın (Saim Beyli) teşkilâtında çalışan, gayet iyi Türkçe bilen Ermeni asıllı Y. Tğm. Ahmet Refik’i getirdi.

Fransızlar hesabına Ermenilerle işbirliği yapan Ahmet Refik, içkili olduğu bir gece, Çanakkale gazisi Çolak Hasan, kardeşleri Hacı Ahmet ve Ali tarafından Ciyaklı Obruk’a atılarak öldürüldü.

KİNG-CRANE KOMİSYONU

Zamanın her geçen gün Türkler lehine işlediğini gören Vali Anfre, Jandarma Kontrolörlüğüne Ermeni Yakupyan’ı atadı. Kurudere ve Ahmet Refik olaylarının intikamını almak için biraz daha beklemeliydi. Şimdi çok daha önemli bir işi vardı: 18 Ocak 1919’da başlayan Paris Konferansı’na katılan ABD Başkanı Wilson’ın isteği üzerine Kilikya bölgesinde ABD mandası altında bir Ermenistan kurulup kurulamayacağını araştıran King-Crane Komisyonu’nu manipüle etmek…

Komisyonu, Mersin ve Tarsus halkının Fransız mandasını istediği yönünde ikna etmek için yoğun çaba gösteren Vali Anfre, Müslüman halkı etkilemesi için Suriye’den Nasihat Heyeti bile getirtti. Heyet Başkanının Türk dostu Abdurrahman Carudi’nin kardeşi olduğunu bilmeyen Fransız Vali, işgal altında tutmaya çalıştığı toprakların asırlardır Türk ve İslam yurdu olduğunu unutmuş görünüyordu.

Bir kısım Arapların, Musevi Cemiyeti ve Kürt Yardım Cemiyeti’nin Türk taraftarı tutumları nedeniyle King-Crane Komisyonu Paris’e olumsuz raporla dönmek zorunda kaldı. Kafkaslara gönderilen General Harbord Komisyonu da benzer rapor getirince ABD Başkanı Wilson manda konusunu tamamen gündeminden kaldırdı.

SİVAS KONGRESİ KARARLARI VE MERSİN

Çukurova’da bunlar olurken Anadolu içlerinde önemli gelişmeler yaşanıyordu.

4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin birleştirilmesi kararı alınmış, Mustafa Kemal Paşa yurt genelinde Kuvayı Milliye Fedai Müfrezeleri kurulmasına dair gizli bir talimat yayınlamıştı.

Bu talimat üzerine Konya’daki 12. Kolordu Komutanı Alb. Fahrettin (Altay), Çukurova’nın kurtarılması için Mersin’in özgür topraklarından girecek kuvvetlerin teşkilatlandırılması görevini Bnb. Hüseyin Hüsnü’ye (Konay) verdi. Hüseyin Hüsnü Bey de Yzb. Emin Resa (Arslan) Bey’i Adana’ya Mürettep 1. No’lu Genel Kuvayı Milliye Fedai Müfrezeleri Komutanlığı’na atadı.

ASIL KAPIŞMA İNGİLİZLERİN MERSİN’İ TERK ETMESİYLE BAŞLADI

Sykes-Picot gizli antlaşması, Mondros Mütarekesi ve Paris Konferansı’ndaki gelişmeler üzerine 15 Eylül 1919’da Fransızlarla “Suriye İtilafnamesi” imzalayan İngiltere Musul’u kendisine alarak Adana, Antep, Urfa, Maraş ve İskenderun’u Fransa’ya bıraktı.

İtilafname gereğince İngilizler, 17 Aralık 1918’de başlattıkları Mersin’deki işgallerine 20 Kasım 1919 günü son verdiler. Böylece Fransızlar Kilikya’nın tek hâkimi konumuna geldiler.

Fransızların Kilikya Genel Komutanlığına atanan Gn. J. Sasthene Dufieux, karargâhı ile birlikte 2 Aralık 1919’da Beyrut’tan Mersin’e geldi ve durmaksızın Adana’ya geçti. Suriye ve Kilikya Başkomutanı ve Yüksek Komiseri General Gouraud ise Waldeck Roussesau zırhlısı ile 10 Aralık 1919’da Mersin’e ulaştı. Şehirde bir gece kaldıktan sonra Tarsus ve Adana’yı ziyaret ederek birliklerini denetledi. 13 Aralık gecesi yine Mersin üzerinden deniz yoluyla asıl görev yerine döndü.

Fransızların en üst düzeyde attığı bu iki adım, Çukurova’da neler yaşanabileceğine dair önemli ipuçları veriyordu. Paris, dünyanın bu en verimli topraklarını ve Akdeniz’i Anadolu içlerine bağlayan stratejik Gülek Boğazı’nı kontrol altında tutmak istiyordu.

FRANSIZLAR POZANTI’YI İŞGAL EDİYOR

Bu hedefe yönelik en önemli adımlardan biri, Bnb. Pierre Mesnil komutasındaki 412. Fransız Taburunun 27 Aralık 1919 günü Pozantı’yı işgal etmesi oldu. Fransızlar, Almanları mağlup ettikleri ünlü Verdün savunmasında büyük başarılar kazanan 412. Tabura ve Bnb. Mesnil’e çok güveniyorlardı.

Avrupa’nın Çanakkale’si olarak anılan Verdün’de 40 milyon top mermisi yakılmış, 10 ay içerisinde 160 bini Fransız, 140 bini Alman 300 bin kişi can vermişti. Verdün kuşatmasını başlatan kişi, adı “Verdün Kasabı”na çıkan Alman Genelkurmay Başkanı Falkenhayn’dı.

İşte o Falkenhayn, Mustafa Kemal ve Cemal Paşaların itirazlarına rağmen 1917 Temmuz ayında Yıldırım Orduları kurucu komutanlığı görevine getirilmişti.

ÇUKUROVA KUVAYI MİLLİYE FEDAİ MÜFREZELERİ

Sivas Kongresi kararları uyarınca Adana’ya Mürettep 1. No’lu Genel Kuvayı Milliye Fedai Müfrezeleri Komutanlığı’na atanan Yzb. Emin Resa Bey, 20 Ocak 1920’de Karaman’dan yola çıkarak 22 Ocak’ta Mut’a ulaştı. Mersin’in özgür topraklarındaki ilk Kuvayı Milliye teşkilatını burada kurduktan sonra 3 Şubat’ta Mağara (Kırobası) bucağına geçti.

Silifke’ye bağlı bulunan 4500 nüfuslu Mağara halkının dörtte üçü Ermeni ve Rumlardan oluşuyordu. Birleşik Ermeni Cemiyeti istihbarat elemanları Mersin’in özgür topraklarında cirit atıyorlardı. Bölgenin elde bulundurulması, istihbarat akışının kesilmesi gerekiyordu.

MUSTAFA KEMAL PAŞA’DAN İLERİ HAREKÂT EMRİ

Mağara’daki çalışmalarını sürdürmekte olan Yzb. Emin Resa Bey 11 Şubat 1920’de Mustafa Kemal Paşa’dan önemli bir telgraf aldı. Telgrafta derhal Mersin üzerine harekâta geçmesi bildiriliyor ve şu emirler kendisine tevdi ediliyordu:

  • Karşılaşılacak Ermeni ve Fransız kuvvetleri çete çatışmaları ile bertaraf edilmeli,
  • İşgalcilerin Mersin limanından yararlanması mümkün mertebe önlenmeli,
  • Demiryolu hattı mutlaka tahrip edilmeli,
  • Halkın Millî Mücadeleye desteği mutlaka sağlanmalı.

Hızlı bir şekilde emrindeki kuvvetlerin görev dağılımını yapan Yzb. Emin Resa Bey, Adana’lı Niyazi Bey’i yaverliğine, Şinasi Bey’i emir subaylığına, Adana’lı Hacı Ali Beyi ise iaşe subaylığına getirdi.

1’inci Bölük Komutanlığına Y. Tğm. Kozanlı Mustafa Nail, 2’nci Bölük Komutanlığı’na Adanalı Bçvş. Hasan Tahsin (Şahin Efe), 3’üncü Bölük Komutanlığına Y. Tğm. Ali Rıza Timurtaş (Doğan Efe), Süvari Bölük Komutanlığına Çerkez Süleyman ve Makineli Tüfek Komutanlığı’na da Adanalı Y. Tğm. Tevfik Bey (Genç İzzet – Bölgen) beyleri atadı.

Mustafa Kemal Paşa’nın ileri harekât emrini uygulamak üzere 1’inci Bölük Komutanı Y. Sb. Mustafa Nail’i Efrenk (Arslanköy), 2’nci Bölük Komutanı Bçvş. Hasan Tahsin’i Karahıdırlı, 3’üncü Bölük Komutanı Y. Sb. Ali Rıza’yı ise Fransız işgal bölgesinin batı sınırında bulunan Alata üzerine gönderdi.

ARSLANKÖY’ÜN KURTULUŞU (1 MART 1920)

Y. Sb. Mustafa Nail komutasındaki 1’inci Fedai Müfreze Bölüğü, 24 Şubat’ta Mağara’dan hareket etti. Yol güzergâhındaki köylerde Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurarak 29 Şubat’ta günü Efrenk deresinin doğduğu Yedigöz mevkiine ulaştı.

1 Mart 1920 sabahı Efrenk’e giren Fedai Müfrezesi doğruca Jandarma Karakoluna gitti. Karakol komutanı ve erler bayrak, silah ve Kur’an üzerine yemin ederek Kuvayı Milliye’ye katıldılar. Efrenk Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı da aynı gün Ali Yıldıran (Çolak Ali) başkanlığında kuruldu.

GLAVUR’DA DANIŞIKLI SAVAŞ TAKTİĞİ

Torosların zirvesindeki kartal yuvası Efrenk bu şekilde kesin olarak milli kuvvetlere katıldıktan bir gün sonra 2’nci Fedai Müfrezesi Karahıdırlı’yı, 3’üncü Fedai Müfrezesi ise Alata karakollarını teslim aldılar.

Bu gelişmeler üzerine hiddetlenen Mersin’in Fransız Valisi Bnb. Anfre, Jandarma Tabur Komutanı Yzb. Haydar, Ütğm. Galip komutasındaki Seyyar Jandarma Bölüğünü 60 erbaş ve er, 10 süvari ile Kuvayı Milliye’yi engellemek üzere Menteş – Emirler üzerine gönderdi.

Buluklu Karakol Komutanı Eyüp Sabri Çavuş erleriyle birlikte Emirler’de bölüğe katıldı. Çok geçmeden Kuzucubelen Karakolu birliğe dâhil oldu. 3 Mart 1920 akşamı Erçel’e (Değirmençay) ulaşıldı. Burada yapılan değerlendirmede, Kuvayı Milliye ile Jandarma arasında Glavur (Yüksekoluk) sırtlarında danışıklı bir çatışma yapılması kararlaştırıldı.

MERSİN JANDARMASI KUVAYI MİLLİYE’YE KATILDI

Efrenk’teki 1’inci Bölük Komutanı Y. Tğm. Mustafa Nail ile Mersin Jandarma Taburu Seyyar Bölük Komutanı Ütğm. Galip, Medreselik mevkiinde bir araya gelerek danışıklı çatışmanın taktiği belirlendiler. Planlandığı gibi oldu. 5 Mart 1920 sabahı kısa bir çarpışma görüntüsü verildi.  Eyüp Sabri Çavuş’un okuduğu ezanla karşılıklı ateş kesildi.

Jandarma Taburuna gönderilen habercinin acele destek istemesi sağlandı. 50 kişilik müfreze ve 3 katır yükü cephaneyle Mersin’den yola çıkan Takım Komutanı Tğm. Cemil (Özden), emrindeki jandarmalarla birlikte Kuvayı Milliye’ye katıldı.

Uzun süre jandarmanın esir alındığını sanan Fransızlar, asıl gerçeği fark ettikleri an neye uğradıklarını şaşırdılar ve düzenli ordu birlikleriyle Kuvayı Milliye Müfrezelerimize yönelik saldırılara giriştiler.

MÜFREZELER VE MÜDAFAA-İ HUKUK HEYETLERİ

Böyle bir adımı iple çeken milli müfrezelerimiz, Fransızlar ve onların gölgesinde türlü rezillikler yapan Ermenileri Mersin’den atmak üzere dünden hazırdı. 5 Kasım 1918’de Mersin’e gelen Mustafa Kemal Paşa’nın emri üzerine teşkilatlanmaya başlayan Toros yiğitleri, Mersin merkez, Tarsus ve Kavaklıhan bölgelerinde müfrezeler kurmaya başlamışlardı. Bu üç muharip Kuvayı Milliye Müfreze Grubu’nun iaşe, mühimmat ve istihbarat ihtiyaçlarını karşılamak üzere üç ayrı Müdafaa-i Hukuk Heyeti oluşturuldu.

MERSİN GRUBU MÜFREZELERİ

Sorumluluk alanı Alata Deresi ile Deliçay arasındaki işgal bölgesi olan Mersin Grubu’nun merkez karargâhı Elvanlı’da kurulmuş, komutanlığını Yzb. Emin Resa Bey üstlenmişti. Daha sonra bu görevi Yzb. İbrahim, Bnb. İhsan, Bnb. Çeçen Osman, Yzb. Muhittin, Bnb. Ethem Beyler üstlendiler. Merkez karargâhın Harp Müşavirliğine Y. Ütğm. S. Fikri getirilmişti. Sahil, Bozön (Gazi), Emirler (Demirtaş), Hamzabeyli (Yılmaz), Çopurlu, Efrenk (Yavuz), Alsancak, Buluklu, Makineli Tüfek ve Süvari müfrezelerinden oluşan Mersin Grubu, ağzı şehir merkezine gelecek iki sıra hilal şeklinde konuşlandırılmıştı.

MERSİN GRUBU MÜDAFAA-İ HUKUK HEYETİ

Hıdıroğlu Ali Efendi’nin başkanlığında Çevlik’te kurulan, daha sonra merkezi Erçel’e taşınan Mersin Müdafaa-i Hukuk Heyeti’nin Yönetim Kurulu’nda şu isimler yer alıyordu:

Süleyman Fikri Bey (Arpaçsakarlar), H. Yahya Efendi Zade Emin Bey (Mezitli), Âlim Bey (Mezitli), Tollu Zâde Mehmet Hulusi Bey (Çevlik), Hacı Yusuf Zâde İsa Bey (Erçel), Molla Efendi Zade Şakir Bey (Çopurlu), Ballı Hacı İbrahim Bey (Çiftlik), Hakkı Bey (İlemin), Hacı Ahmet Bey (Karayakup), Gök Molla Mustafa Bey (Bozön), Dereli Molla Mustafa Bey (Emirler), Molla Süleyman Bey (Dinikâr), Molla Hacı Resul Bey (Arpaçsakarlar), Mehmet Kâhya (Yalınayak), Şıh Mehmet Oğlu Abdullah Bey (Menteş)…

TARSUS GRUBU MÜFREZELERİ

Deliçay-Tarsus Çayı arasındaki bölgeyi kontrol etmek üzere kurulan Tarsus Grubu’nun merkez karargâhı Karadiken köyüydü. Yzb. Yaşar Beyin kurucu komutan olduğu bu gruba daha sonraları Bnb. İsmail Ferahim (Şalvuz), Bnb. Çeçen Osman, Yzb. İbrahim, Yzb. Mustafa Tevfik komuta ettiler. Tarsus şehir merkezini iki sıra hilal şeklinde kuşatan Tarsus Grubu bünyesinde Bozkurt, Gökbayrak, Selçuk, Kayıhan, Tozkoparan, Tarsus Gençler, Demirbaş, Çeliktaş ve Süvari müfrezeleri yer alıyordu.

TARSUS GRUBU MÜDAFAA-İ HUKUK HEYETİ

Halim Beyzade Salih (Güreş) Başkanlığında Belenkeşlik köyünde kurulan, merkezi daha sonra Karadiken köyüne nakledilen Tarsus Müdafaa-i Hukuk Heyeti’nin yönetimi şu isimlerden oluşuyordu: Ömer Lütfi (Koç) Bey (Sarıkavak), Hacı Sakar Ömer Bey (Çelebili), Ali Kâhya (Karadiken), Güllü Fakı Mehmet Bey (Kösebalcı), Ahmet Kâhya (Sebil), Halil Bey (Tepeköy), Hutağa (Sadiye), Hacı Fakı (Namrun).

KAVAKLIHAN GRUBU MÜFREZELERİ

Berdan Çayı’nın doğusu ile Adana il sınırı arasındaki bölgenin sorumluluğunu Kavaklıhan Grubu üstlenmişti. Tarsus-Pozantı karayolunun sağında ve solunda konuşlanan bu grup müfrezelerinin öncelikli görevi Fransızların işgali altındaki Pozantı ile Adana’daki Fransız merkez karargâhı arasındaki bağlantıyı kesmekti. Komutanlığına Ütğm. Cemal Efe’nin atandığı Kavaklıhan Grubu’na bağlı müfrezeler şunlardı: Göçüklü Karahacı, Yanıkkışlalı Tekelioğlu Mustafa Ağa, Bucaklı Hasan Ağa, Polatlı Emin (Polat) Ağa, Urgankıranlı Molla İzzet, İncirgedikli Derviş Ağa, Aktaşlı Ali Efendi, Kurbanlılı Akış Ağa, Naili Hürriyet’ten Kara Mehmet Ağa, Kamber Höyüklü Veysel Çavuş, (Ziya) Karayayla, Eminlik’ten Molla Nasuh, Efeler, Karafaki-Arslanyürek, Berdan, Karacaaslan, Urfalı Mehmet, Pozçalılı Deli Mehmet, Küçükkarayaylalı İnad Ali, Selim (Özışık) Çavuş müfrezeleri ve Y. Tğm. Hilmi Gök Bölüğü.

KAVAKLIHAN GRUBU MÜDAFAA-İ HUKUK HEYETİ

Sadık Paşa (Eliyeşil) Başkanlığında kurulan Kavaklıhan Müdafaa-i Hukuk Heyeti’nin yönetiminde görev alan isimler şunlardı: Tarsus Müftüsü Hilmi (Toros) Efendi, Tıs Halil Zade Mustafa Efendi, Zaim Zade Halim (Gücük) Efendi, Akif Zade Hilmi Efendi, Köylü Oğlu Şevki Bey, Kara Mehmet Zade Hafız Mehmet Bey, Gafur Efendi Zade Mahmut (Borhan) Efendi, Hüseyin Efendi Zade Kemal (Borhan) Efendi.

9 AYDA 20 MUHAREBE

Mersin Jandarmasının Kuvayı Milliye Fedai Müfrezelerine katılması üzerine saldırıya geçen Fransızlar ile Türkler arasında dokuz ayda yirmi muharebe yaşandı.

Muharebelerin kronolojik sırası şöyledir:

Başnalar (17 Mart 1920), I. Kavaklıhan (13-15 Nisan 1920), I. Eshab-I Kehf (19-20 Nisan 1920), İçme (19-20 Nisan 1920), Kızılyar Çiftliği Baskın (23 Nisan 1920), Yakaköy Fransız Jandarma Karakolu Baskını (27 Nisan 1920), Ballıca (Nisan 1920), I. Su Bendi (5 Mayıs 1920), II. Su Bendi (10 Mayıs 1920), II. Kavaklıhan (17-20 Mayıs 1920), Karboğazı (27-28 Mayıs 1920), I. Hacıtalip (25 Haziran 1920), Bağlar (15-19 Temmuz 1920), Gudubes (22 Temmuz 1920), II. Hacıtalip (22 Temmuz 1920), Küçük Ziyaret (14-16 Ağustos 1920), II. Eshab-I Kehf Savaşı (10 Ekim 1920), Karadirlik (22 Ekim 1920), Emirler (1 Aralık 1920), III. Eshab-ı Kehf (15 Aralık 1920).

Bağlar (15 şehit ve 40 yaralı) ve Küçük Ziyaret Tepesi (12 şehit, 18 yaralı) muharebeleri en çok zayiat verdiğimiz çarpışmalarımız oldu.

MUHAREBELERDEKİ GÜÇ DENGESİ

Fransızlara karşı Mersin’de verilen özgürlük mücadelesindeki güç dengesi; asker sayısı, silah ve mühimmat miktarı bakımından işgal kuvvetlerinin lehindeydi. Maneviyatı son derece yüksek olan Kuvayı Milliye Müfrezelerimiz aradaki bu farkı inanç, gayret ve fedakârlıklarıyla kapatarak büyük başarılar elde ettiler. Bu kapsamda Birinci ve İkinci Kavaklıhan ile Karboğazı muharebelerindeki kıyaslama hayli dikkat çekicidir.

15-17 Nisan 1920 tarihlerinde gerçekleşen I. Kavaklıhan muharebesinde, Pozantı’yı işgal altında bulunduran Bnb. Mesnil komutasındaki tabura yardım ulaştırmak amacıyla harekete geçen Alb. Gracy komutasındaki Fransız birliğinin mevcudu 2 tabur piyade ve 1 süvari bölüğünden oluşuyordu. Bu birlik 2 top bataryası, ağır ve otomatik silahlarla teçhiz edilmişti.

Tğm. Cemal Efe komutasındaki Kuvayı Milliye güçlerimizin mevcudu ise sadece 200’dü. Silah gücü olarak da elimizde sadece mavzer ve tüfekler vardı. Yaşadığımız coğrafyayı avucumuzun içi gibi biliyorduk, muharebeyi biz kazandık.

Türklerin muhasarası altındaki Pozantı’ya yardım ulaştırmakta kararlı olan Alb. Gracy, 17-20 Mayıs tarihleri arasında Kavaklıhan’ı ikinci kez zorladı. Bu kez emrinde 5.000 askerin yanı sıra 2 tank, 2 uçak, 3 zırhlı otomobil, 2 zırhlı tren, 3 Batarya Sahra Topu, 2 Batarya Dağ Topu, çok sayıda Makineli Tüfek vardı. Tekelioğlu Sinan Bey’in komuta ettiği Kuvayı Milliye güçlerimizin mevcudu 1000 piyade ve 100 süvariden ibaretti. Silah gücü olarak elimizde sadece 1 top, 2 makineli tüfek ve mavzerler vardı. Sonuç yine aynı oldu, biz kazandık.

44 GÜLEKLİ’NİN BÜYÜK ZAFERİ: KARBOĞAZI

Tarsus-Pozantı yolunu tutan Kavaklıhan’a yönelik iki taarruzundan sonuç alınamaması üzerine birliklerini geri çeken Fransızların Çukurova Genel Valisi Gn. Dufieux, Pozantı’da muhasara altında bulunan Bnb. Mesnil’e Namrun-Gözne üzerinden Mersin’e geçmesini, isterse teslim olabileceğini bildirdi.

Telgraf hatları Türkler tarafından kesildiği ve karayolu Kuvayı Milliye müfrezelerimiz tarafından kontrol altında tutulduğu için uçaktan atılan bir şişe içerisindeki mesajı alan Bnb. Mesnil, 9 subay, 696 asker, 1 yaralı subay, 8 yaralı asker, 4 süvariden oluşan birliğiyle başarılı bir yarma harekâtı yaparak 25 Mayıs gecesi Pozantı’dan ayrıldı.

26 Mayıs’ta Pozantı-Namrun-Gözne hattında ilerleyen Fransız birliği, yolda rastlayıp esir aldığı Kumcu Veli’nin rehberliğinde dağlar arasındaki patikalardan Karboğazı’na doğru ilerledi.

Fransız taburunu adım adım izleyen Kara Bomba Müfrezesi Komutanı “Kara Afet” namlı Ütğm. Hasan Fehmi Bey, 27 Mayıs günü Pazın Çukuru’nda ateş altına aldığı Fransız öncü birliğinin 120’i askerini komutanları ile birlikte esir etti.

Ertesi gün Karboğazı Sünedere Gediği’nde yoğun ateş altına alınan Fransız taburu, Yılan Ovası’na yönelince iyice korumasız duruma düştü. Yağmur altında süren 3 saatlik şiddetli çarpışmada ağır kayıplar veren Bnb. Mesnil teslim olma kararı aldı.

Fransızca bilen Tğm. Besim, saat 15.00’te Bnb. Mesnil’in yanına giderek ön teslim şartlarını görüştü ve kendisini Pazın Çukuru’ndaki Türk birliği karargâhına getirdi. 28-29 Mayıs gecesi Ütğm. Hasan Fehmi Bey ile Bnb. Mesnil arasında Gülek’teki bir köy odasında saat 24.00’te başlayan teslim görüşmesi, 03.30’da imzalanan protokol ile tamamlandı.

29 Mayıs sabahı saat 08.00’de Bnb. Mesnil, tercümanı Artin ve Yzb. Jousse ile birlikte Fransız Taburunun bulunduğu yere giden Ütğm. Hasan Fehmi Bey; bir binbaşı, 3 yüzbaşı, bir doktor, 5 teğmen, 522 asker, 150 yaralı ile birlikte 2 kıta dağ topu, 830 tüfek, 13 makineli tüfek, 27 otomatik tüfek ile önemli miktarda teçhizat ve mühimmatı teslim aldı.

Ütğm. Hasan Fehmi Akıncı’nın komutasında, Verdün kahramanı Fransız Taburunu esir alan 44 Gülekli kahramanın Karboğazı Zaferi, eşine ender rastlanan bir başarı öyküsü olarak tarihteki yerini aldı. Çukurova bölgesindeki büyük direniş ve Karboğazı zaferimiz Fransızların moralini altüst etmeye kâfi geldi.

POZANTI KONGRESİ (5 AĞUSTOS 1920)

Adana-Mersin bölgesindeki milli güçlerimizi hem askeri hem de idari bakımdan günün savaş şartlarına uygun bir idari yapıya kavuşturmak üzere TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi (Çakmak) Paşanın katılımıyla Pozantı’da Erzurum Kongresi’ne benzer bölgesel bir kongre gerçekleştirildi. Ankara, Sivas, Kayseri, Niğde ve Bor mebuslarının da hazır bulunduğu kongreye Çukurova’daki tüm müfreze komutanları davet edildi.

Kongrede alınan kararlar uyarınca işgal altındaki Adana’nın yerine merkezi Pozantı olmak üzere Adana vilayeti kuruldu. Vilayet Daimi Encümeni ve Belediye Meclisi Üyelerinin yanı sıra Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kilikya Merkez Heyeti belirlendi ve Başkanlığına Ahmet Remzi (Yüreğir) getirildi.

Merkezi Pozantı olan Adana ilinin vali vekilliğine İçel (Mersin) Milletvekili İsmail Safa (Özler) Bey atandı. Mutasarrıflıklar şöyle belirlendi. Mersin: Rauf Bey (Erçel), Osmaniye: Hüsnü Bey (Haruniye), Kozan: Abdulaziz Naim. Kaymakamlıklara ise şu isimler görevlendirildi: Tarsus: Şükrü Bey (Namrun), Karaisalı: Saadettin Bey, Ceyhan: Çerkes İbrahim Bey (Burhan), Kadirli: Sadi Bey, Yumurtalık: Tevfik Bey, Feke: Feyyaz Bey.

ANKARA ANTLAŞMASI İLE GÜNEY CEPHESİ KAPANDI

Çukurova’nın yanı sıra Urfa, Hatay, Gaziantep ve Maraş’ı da içine alan Güney Cephesi mağlubiyetleri Fransız kamuoyunda savaş karşıtı bir hava oluşturmuştu. Sakarya Meydan Savaşı’nın da zaferimizle sonuçlanması üzerine Fransızlar barış talebinde bulundular. 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması ile Güney cephelerimiz kapandı.

TBMM Hükümeti için büyük bir zafer anlamı taşıyan antlaşmanın Fransa’daki yankıları farklı oldu. Yazdığı “Kilikya Tutkusu” isimli kitabında Paul Du Veou, Fransızların yaşadığı büyük hayal kırıklığını şu çarpıcı tespitlerle dile getirdi:

  • Urfa, Mardin, Antep, Maraş Türklere bırakıldı.
  • Suriye sınırı savunmasız kaldı.
  • İskenderun, Türk toplarının tehdidi altında.
  • Dünyanın en bereketli toprağı Kilikya elden çıktı.
  • Hristiyanlara verilen söz tutulmadı.
  • 2 milyon Ermeni darmadağın oldu.
  • Sykes-Picot’nun kazandırdığı Irak petrolleri, Ergani bakırı, Kilikya pamuğu ve İran ticareti kaybedildi.

Ankara Antlaşması uyarınca genel af ilan edilmesini fırsat bilen Ermeniler Fransız zırhlılarına doluşup arkalarına bile bakmadan hayallerini süsleyen Çukurova’yı hızla terk ettiler.

ANKARA ANTLAŞMASI SONRASI ÇUKUROVA

Ankara Antlaşması uyarınca Fransızlar bölgeyi terk etmeye hazırlanırken; Silifke, Mersin, Kozan, Maraş, Cebelibereket (Osmaniye) ve Fırat nehrinin batısından sorumlu olmak üzere Adana ve Havalisi Komutanlığı kuruldu.

Bu yeni askeri yapının komutanlığına Tuğgeneral Muhittin (Akyüz) Paşa atandı. Mersin Mıntıka Komutanlığına Kur. Alb. Şükrü Naili (Gökbek), Tarsus Mevki Komutanlığına Topçu Yarbay İsmail Ferahim (Şalvuz) tayin edildiler.

Mersin sancağı yeniden kurularak Mutasarrıflığa Fahri Bey atandı. Tarsus Kaymakamı Hilmi (Cerit) Bey oldu. Devir teslim öncesinde mülki teşkilatları bu şekilde değiştirilen Mersin ve Tarsus, kurtuluş coşkusu için hazırlıklara başladı.

TARSUS’UN KURTULUŞU

Üç yıldır işgal altında bulunan ve pek çok kanlı çarpışmaya sahne olan Tarsus, 27 Aralık 1921’de Adana ve Havalisi Komutanı Muhittin Paşa ve yedi milletvekilinin katıldığı askeri bir törenle Fransızlardan teslim alındı. Tarsus Müftüsünün duası ve bando eşliğinde Türk bayrağı göndere çekildi. Yüzlerce kurban kesen Tarsus halkı kurtuluş coşkusunu doyasıya yaşadı.

MERSİN’İN KURTULUŞU

3 Ocak 1922 günü askeri birliklerimiz, Mersin Garı’ndan Hükümet Konağı’na uzanan geçiş güzergâhı üzerinde toplanan binlerce Mersinlinin coşkulu tezahüratlarıyla karşılandı.

Adana’dan gelen mızıka takımı eşliğinde Hükümet Konağı’na Türk bayrağı çekilerek Mersin resmen teslim alındı. Muhittin (Akyüz) Paşa’nın konuşmasının ardından Mersin Müftüsü dua etti. Bu kutlu günün anısına yüzlerce kurban kesildi.

Aynı günün akşamı Ziya Paşa Gazinosu’nda ordu şerefine bir ziyafet verildi. Lise Müdürü Asım (Ergelen) ve Mersin Milletvekili İsmail Safa (Özler) Bey’in coşkulu konuşmaları toplantıya katılanlara unutulmaz anlar yaşattı.

ÇUKUROVALI KAHRAMANLAR BATI CEPHESİ’NDE

Ankara Antlaşması görüşmelerinin sürdüğü bir dönemde Çukurova müfrezelerinden oluşturulan “Adana Müfrezesi” isimli alay, Sakarya Meydan Muharebesi’ne katılmak üzere Garp Cephesi emrine gönderilmişti.

Tarsus, Mersin ve Adana’nın kurtuluşunun ardından Çukurovalı kahramanlar, 14. Tümen emrinde Batı Cephesi’ne doğru yola çıktılar… Afyon Cephesinde ve 30 Ağustos 1922 Başkumandanlık Meydan Savaşı’nda kahramanca çarpıştılar. Yunanlıları İzmir’e kadar kovalayan birliklerin arasında yer aldılar. Zaferin ardından ileri harekâtlarına devam ederek Uşak, Alaşehir, Salihli, Turgutlu, Menemen üzerinden düşmanı izlediler. Ayvalık,  Burhaniye ve Edremit’i kurtararak Çanakkale bölgesinde Ezine’ye ulaştılar. Çanakkale dolaylarını işgal altında tutan İngilizlere karşı bu cephede mevzilenip Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasına kadar da bulundukları mevzilerini terk etmediler.

TÜRKİYE’NİN HER KARIŞ TOPRAĞI GAZİ, HER VATANSEVERİ KAHRAMANDIR

Çanakkale Cephesi’nde 1218 şehit bırakan Mersinliler, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi sonrasında topraklarının İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine üç yıl sürecek bir özgürlük mücadelesi başlattılar. Dokuz ayda yirmi muharebe yaparak Fransızları durdurmayı başardılar ve nihayet 27 Aralık 1921’de Tarsus’u, 3 Ocak 1922’de Mersin’i düşman işgalinden kurtaran bir direnişin sembolü haline geldiler.

“Arkadaşlar, gidip Toros dağlarına bakınız. Eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki, bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün inancını boşa çıkarmadılar.

Hüseyin Nihal Atsız “İnsanlar, çevrelerinde ne kadar çok kahraman örneği görürlerse, yiğit yetişme ihtimalleri o kadar artar.” diyor.

Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele döneminde pek çok isimsiz kahraman çıkaran Mersinliler, evlatlarına gösterecek kahraman örneklerine fazlasıyla sahiptirler. Torosların zirvesindeki Arslanköy’den Karboğazı’na, Alata Çayından Kavaklıhan’a kadar Mersin’in dört bir yanı kutlu bir özgürlük direnişinin silinmez iz ve sembolleriyle doludur.

Bırakın Türkiye kamuoyunu Mersin halkının önemli bir kesimi tarafından maalesef bilinmeyen Milli Mücadele dönemindeki Kuvayı Milliye direnişimiz bir “isimsiz kahramanlar” destanıdır.

O isimsiz kahramanların isimlerini yaşatmak, Fransızların düzenli birliklerine karşı elimizdeki kısıtlı silah ve mühimmatla verdiğimiz bu destansı mücadeleyi günümüz nesline hatırlatmak amacıyla kaleme aldığımız yazımızın sonunda ifade etmek isterim ki, Milli Mücadele gibi kutlu bir direnişi iliklerine kadar yaşayan Türkiye’nin her karış toprağı gazi, her bir vatanseveri kahramandır.

Kahramanmaraş’ımız, Gaziantep’imiz, Şereflikoçhisar’ımız ile birlikte, isimlerinin önüne bu sıfatlar konulmamış olsa dahi bin yıldır cenk yeri olmuş Türkiye’miz baştanbaşa gazidir, kahramandır, şereflidir.

Mersin’imizin düşman işgalinden kurtarılan ilk yerleşim yeri olan Arslanköy başta olmak üzere; Fransız ve Ermeni zulmüne karşı arslanlar gibi çarpışan Mersin’imizin işgalden kurtarılan bütün köyleri arslan, bütün mücahitleri kahramandır.

Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere; vatanımız, milletimiz, devletimiz ve mukaddeslerimiz uğruna canını ortaya koyan bütün şehitlerimizi ve tabii ki isimsiz kahramanlarımızı şükran, minnet, rahmet ve dualarla anıyoruz. Aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

Kurtuluş Savaşında İçel; Mithat Toroğlu, Lütfi Oğuzcan, Hasan Akıncı, Osman Muzaffer Koçaşoğlu, S.Fikri Mutlu, Ömer Nazmi Çiftçi, Zekeriya Karayaylalı, Şeref Genç

Halil İbrahim Yıldırım; Karboğazı Zaferi

Şinasi Develi; Dünden Bugüne Mersin, “ 1912 Yılı ve Sonrası Mersin’de Raylı Sistem ”

Yusuf Halaçoğlu; Ermeni Tehciri ve Gerçekler

İbrahim Bozkurt; “İşgal Yıllarında Mersin (1918-1922)”

İsmail Köse; “General Moseley’in Amerikan Mandası ve Anadolu’da Kurulması Planlanan Ermeni Devleti İle İlgili Raporu”

Mehmet Sait Dilek; “Paris Barış Konferansı’nda Ermeni Sorunu”

Kemal Çelik; “Milli Mücadelede İlk Kurşun ve Dörtyol’un Düşman İşgalinden Kurtuluşu”

Suat Akgül; “Paris Konferansı’ndan Sevr’e Türkiye’nin Paylaşılması Meselesi”

www.yumuktepe.com

]]>
“TÜRK’ÜN ATEŞLE İMTİHANI” VE MUSTAFA KEMAL PAŞA http://hayatitek.com/turkun-atesle-imtihani-ve-mustafa-kemal-pasa/ Fri, 21 Aug 2020 20:38:42 +0000 http://hayatitek.com/?p=3166 Doç. Dr. Önder Göçgün’ün, Türk Kültürü dergisinin Mayıs 1984 tarihli 253’üncü sayısında yayınlanan “Türk’ün Ateşle İmtihanı ve Mustafa Kemal Paşa” başlıklı yazısı…

650
]]>
OKUMALAR / H. F. ALASYA: HAVACILARIMIZIN BAŞARISI http://hayatitek.com/okumalar-h-f-alasya-havacilarimizin-basarisi/ Wed, 01 Jul 2020 14:22:00 +0000 http://hayatitek.com/?p=2645 H. F. Alasya’nın, Türk Kültürü Dergisi’nin Haziran 1964 tarihinde yayınlanan 20’inci nüshasında yer alan “Havacılarımızın Başarısı” başlıklı yazısı…

]]>
NUTUK’U RAKAMLARIN DİLİYLE OKUMAK… http://hayatitek.com/ataturkun-nutukundaki-denklem/ Sun, 21 Jun 2020 23:42:40 +0000 http://hayatitek.com/?p=2287 HAYATİ TEK –

Yüz yıl önce Türkiye, bugünkü görüntüsünden çok uzaktı. Hava barut kokuyor, toprak kan ve gözyaşı içiyor, dokuz yıldır cepheden cepheye koşan milletimiz, Mondros sehpasına asılan Sevr ilmiğinin boynuna geçmemesi için varını yoğunu ortaya koyuyordu. İkinci Viyana’dan beri hep mağlubiyeti gösteren kum saatinin ters çevrilme vakti yaklaşıyordu. Boğazına yumruk gibi oturan düşman zırhlılarının namlularına teslim olan İstanbul, İzmir’in 15 Mayıs 1919’da işgaline de boyun bükünce, Osmanlı’nın kan deposu ve buğday ambarı Anadolu’nun bir kez daha ayağa kalkması kaçınılmaz hale geldi. 3. Ordu Müfettişliği göreviyle 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal Paşa’nın yaktığı meşale günden güne büyüdü; TBMM’nin 23 Nisan 1920’de açılışıyla birlikte tüm yurdu aydınlatan umut güneşine dönüştü.

Okunmakta olan satırların konusunu oluşturan Nutuk, 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya geçerek bu kutlu mücadeleyi başlatan ve zaferle sonuçlandıran Mustafa Kemal Paşa tarafından 1927 yılında kaleme alındı. Genel Başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Fırkası’nın İkinci Büyük Kongresi’nde 15 Ekim’de kürsüye çıkan Gazi Mustafa Kemal, 20 Ekim’e kadar tam altı gün boyunca, günde altı saat konuşarak, 1919-1927 yılları arasındaki Türkiye tarihini özetledi. 266 belge sunduğu konuşmasında Milli Mücadele, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve demokratikleşme çabalarını özetleyen Gazi Mustafa Kemal, “Gençliğe Hitabe” ile sonuçlandırdığı bu uzun nutkuyla neyi hedeflemişti?

Tarihi nutkuna başlarken kurduğu şu cümleyi hatırlayalım: “Efendiler, geleceğe ait tedbirler hakkında fikir alışverişinde bulunmadan evvel maziye ait vakalar ve hadiseler hakkında maruzatta bulunmak ve senelerden beri devam eden faaliyet ve icraatımızın milletimize hesabını vermek vazifem olduğu kanaatindeyim.” (S. 28)

Tam otuz altı buçuk saat süren Nutuk, sadece bir “millete hesap verme” konuşması mıydı? Bu vesileyle Mustafa Kemal, beşinci yaşına girmeye hazırlanan “Türkiye Cumhuriyeti’nin fabrika ayarlarını” ilan etmeyi; kendi zihin haritasını cumhuriyet nesillerinin zihin kodu haline getirmeyi hedefliyor olabilir miydi? Neredeyse tüm ömrünü milletine adayan O’nun ayarında bir lider için hiç de uzak değil bu ihtimal?

Okunmakta olan satırların amacı, bu ihtimalin gerçek olup olamayacağını anlamaya çalışmaktır. Nutuk’un “aslında ne anlattığı”, Atatürk’ün kim olduğu ve neyi hedeflediği konularına dair binlerce makale ve kitap yazıldı. Ancak bugüne kadar “rakamlara dayalı bir içerik analizi” yapmaya hiç kalkışılmadı. Rakamların diline hep kulak tıkandı. İşte biz, bu eksiği gidermek, “rakamların ne söylediğine” bakmak ve mümkünse eser incelemelerine yeni bir yöntem kazandırmak için yola çıktık.

Nutuk, 738 sayfa ve 190.304 kelimeden oluşuyor. Bunca kelime ne anlatıyor? Bazı kelimelerin, adeta birer slogan gibi, tekrar tekrar kullanılması ne anlama geliyor? Nitel bir yaklaşımla bu sorunun cevabını vermek kişinin insafına kalmış. Zaten yıllardır yapılan bu değil mi? Oysa Nutuk’la yatıp Nutuk’la kalkanların bile kulak asmadığı nicel bir dili var rakamların. Peki nasıl duyacağız rakamların sesini ve nasıl anlayacağız mesajlarını? Bu gibi durumlarda Hızır gibi yetişir modeller ve formüller. Bir analiz modeli seçmek yahut geliştirmek gerekir önce. Sonrası araştırıcının azim, sebat ve becerisine kalmış.

Bizim denediğimiz yöntem, sık tekrarlanan kelimelerin bir eserin hâkim rengini yahut ana fikrini belirlemede etkin olup olmadığını belirlemek amacını taşıyor. Metnin nabzı kelimelerde atar. Bir eserde binlerce kez tekrarlanan bir kelime ile birkaç kez kullanılan bir kelimenin zihinlerde oluşturacağı etkinin aynı olmayacağı aşikârdır. Yazar, bir kelime yahut ismi olumlu ya da olumsuz anlamda sık sık kullanmak suretiyle yeni bir dünyanın kapılarını açar. Bizler de o isim ve kelimelerin izini sürerek kapı eşiğinden geçer, yeni bir dünyaya dalarız. Yazarın zihnindeki şifre-mesaj, tekrarlanan kelimelerin kılığında bilinçaltımıza nüfuz eder. Tekrarlar sıklaştıkça bilinçaltımıza iyice yerleşen mesaj, bir süre sonra kanaatimiz haline gelir. Hele bir de mesajın kaynağına sonuna kadar inanıyor ve güveniyorsak, etkilenme sürecimiz çok daha kısa ve tesirli olur. Siyasi partilerin ya da ideolojik örgütlerin belirledikleri sloganları her fırsatta tekrarlamalarının, dağlara taşlara yazmalarının, kitleleri göz ve kulak yoluyla beslemek için çaba sarf etmelerinin nedeni budur.

Sık tekrarlanan isim, olay ve kelimelerin, Nutuk’u önyargısız okuyanların hafızalarında öncelikle yer etmesinden daha doğal ne olabilir?

Nutuk incelemesinde başvurduğumuz “rakama dayalı içerik analizi” modelinin temel ölçütü “anahtar” kelimelerdir. Anahtar kelimelerin doğru belirlenmesi için esas tema hakkında genel de olsa bir fikir sahibi olmak gerekir. Nutuk’ta ele alınan konular ve özetlenen zaman dilimi şu üç konuyu işaret eder: Milli Mücadele, Cumhuriyetin kuruluş süreci ve demokratikleşme çabaları. Biz bu kaba tasnifi biraz daha detaylandırarak aşağıda sıraladığımız bölüm başlıklarını oluşturduk. Ardından bu başlıklar hakkında “doğru fikir” verebilecek “anahtar kelimeleri” belirledik. Daha sonra da kılı kırk yaran bir işçilikle kelimelerin izini sürmeye başladık. Bakalım bu izler ve rakamların çağrısı bizi nereye götürecek?

NUTUK’TA 526 KİŞİNİN ADI GEÇİYOR

Nutuk’ta 58’i yabancı olmak üzere 526 kişinin ismi 3.866 kez tekrar ediliyor. Hz. Muhammed, Hz. Ali, Muaviye, Attila, Hülagü, Halife Mutasım, Fatih Sultan Mehmet, Bizans İmparatoru II. Theodosius, Yavuz Sultan Selim, II. Abdülhamid, ABD Başkanı George Washington ve V. Mehmet Reşat’a dolaylı atıfta bulunuluyor. Halide Edip (Adıvar), Ulviye Sultan (Sultan Vahdettin’in kızı) ve Şevket Hanım (Yahya Kaptan’ın eşi) olmak üzere sadece “üç kadının” isimleri geçiyor. Yazışmalardaki imzaları, Kongre ve Meclis görüşmelerinde yapılan atıf ve hitaplar nedeniyle Mustafa Kemal ismi 213 kez tekrarlanıyor.

İncelememizin bundan sonraki bölümünde görüleceği üzere, isim ve kelimelerin sonunda yer alan rakamlar, o kelimenin Nutuk’ta kaç kez tekrarlandığını ifade ediyor.

Nutuk’ta söz edilen 468 Türk’ten 405’inin adı 10’dan az geçiyor. Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşlarının önemli bir kısmı bu listede yer alıyor. Örneğin Celal (Bayar) 9, İzzettin (Çalışlar) Paşa 9, Mazhar Müfit (Kansu) 9, Ali (Çetinkaya) (Afyonkarahisar Mebusu, Miralay) 8, Cevat Abbas (Gürer) 6, Mustafa Necati (İzmir Mebusu, Adliye Vekili) 5, Hüsrev (Gerede) (Sefir) 2, Şükrü Kaya (Ziraat Vekili) 2, Muzaffer (Atatürk’ün Yaveri) 1, Ruşen Eşref (Ünaydın) (Afyonkarahisar Mebusu) 1 kez Nutuk’ta yer buluyor.

Adları 10 kez ve daha fazla geçenler ise şunlar:

Hüseyin Rauf (Orbay) Bey 357, İsmet Paşa (İnönü) 230, Mustafa Kemal Paşa 213, Çerkez Ethem 141, Cemal Paşa (Mersinli) 136, Nurettin (Sakallı) Paşa 121, Kazım Karabekir Paşa 106, Refet (Bele) Paşa 104, Celalettin Arif Bey 78, VI. Mehmet Vahdettin 78, Tevfik Paşa 73, Damat Ferit Paşa 68, Salih (Kezrak) Paşa 63, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa 58, Yahya Kaptan 54, Ali Rıza Paşa (Süleyman Paşazade, Sadrazam) 47, Salahattin (Köseoğlu) Bey (3. Kolordu Kumandanı, Mersin Mebusu) 46, Fevzi (Çakmak) Paşa 45, Ali Galip Bey 41, Çerkez Tevfik Bey (Çerkez Ethem’in Kardeşi) 35, Yunus Nadi 32, Ahmet İzzet (Furgaç) Paşa 32, Halit (Karsıalan) Paşa 30, Müşir İbrahim Paşa 30, Kara Vasıf Bey 28, Hüseyin Avni (Ulaş) Bey 25,  Kazım (Özalp) Paşa 25, Bekir Sami (Kunduk) 24, Sait Molla 23, Hoca Raif Efendi (Erzurum Mebusu) 22, İlyas Bey 22, Fahrettin (Altay) Paşa 21, Ali Kemal Bey 20, Recep (Peker) Bey 20, Yusuf Kemal (Tengirşenk) Bey 20, Ahmet Anzavur 17, Cevat (Çobanlı) Paşa 17, Damat Şerif Paşa 17, Adil Bey 16, Hamit Bey 14, Çerkez Reşit Bey (Ethem’in Kardeşi) 14, Şevket (Galatalı) Bey 14, Feridun Fikri (Düşünsel) Bey 13, Ziya Paşa 13, Fethi (Okyar) Bey 12, Hüseyin Kazım Kadri Bey (Aydın Mebusu) 12, Osman Bey (Miralay) 12, Reşit Paşa 12, Salih (Omurtak) Bey 12, Ahmet Fevzi Paşa 11, Cafer Tayyar (Eğilmez) Bey 11, Hamdi Efendi (Manastırlı) 11, Miralay Kazım (Dirik) Bey 11, Şeyh Recep Kamil 11, Rüştü Bey (9. Fırka Kumandanı) 11, Ali İhsan (Sabis) Paşa 10, Cemal Bey (12. Süvari Alayı Kumandanı) 10, Demirci Mehmet Efe 10, Ferit (Törümküney) Bey 10, Halife Abdülmecit Efendi 10, Kılıç Ali Bey 10, Şeyh Eşref 10.

Nutuk’ta adları 173 kez tekrarlanan 58 yabancı arasında İtilaf Kuvvetleri Başkumandanı General Charles Harington 14, Rahip Robert Frew 13, General George Milne 13, Franklin Bouillon 11, ABD Başkanı Woodrow Wilson 11 ve Binbaşı Brunot 10 kez ile öne çıkıyor. Adı 23 kez geçen İngiliz Muhipler Cemiyeti Başkanı ajan Sait Molla’nın temas noktası olan Rahip Robert Frew, İngilizler’in Türkiye’deki faaliyetleri konusu ele alınırken sık sık sahne alıyor. Franklin Bouillon’u öne çıkaran ise Ankara Antlaşması görüşmelerini Fransa adına yürüten kişi olması ve bu kapsamda Atatürk’le sık sık görüşmesi. ABD Başkanı Wilson ise “Amerikan Mandası” konusu ve Paris Konferansı dolayısıyla gündeme geliyor.

İngiltere Başvekili Lloyd George 4, Fransa Başbakanı Briand 3, Yunan Başvekili Venizelos 3, Lozan’daki İngiliz Heyeti Başkanı Lord Curzon 2, Ermeni Patriği Zaven Efendi 2, Rum Metropoliti Yermanos 2, Akdeniz Filosu Genel Kumandanı Sir Amiral Brock 1, İngilizlerle anlaşan Emir Faysal 1 tekrarla listede yer buluyor. Listeye giren Yunan askerleri; General Trikopis 2 ve Miralay Aleksandros Zimbrakakis 1.

İL, İLÇE, KÖY VE BÖLGELER

Nutuk’ta 67 il, 144 ilçe, 96 köy ve mevki, 18 bölge, 12 yer tanımlaması ve Türkiye dışında kalan 19 şehir olmak üzere toplam 356 yerleşim biriminin adı geçiyor. Bunlar toplamda 5.206 kez tekrarlanıyor.

Nutuk’ta adı geçen illerimiz şunlardır:

İstanbul (Dersaadet, Deraliye, Payitaht) 803, Ankara 429, Sıvas 339, Erzurum 215, İzmir 131, Konya 111, Eskişehir 78, Trabzon 77, Amasya 70, Canik (Samsun) 62, Malatya 62, Kütahya 61, Bursa 59, Karahisarı Sahip (Afyonkarahisar) 46, Aydın 38, Diyarbekir (Diyarbakır) 37, Kastamonu 36, Karesi (Balıkesir) 34, Adana 31, Edirne 30, Mamuretülaziz (Elaziz) 26, Düzce 25, Bolu 23, Sakarya 22, Bilecik 21, Maraş 21, Uşak 21, Yozgat 20, Erzincan 16, Zonguldak 15, Çanakkale 14, Saruhan (Manisa) 14, Antalya 13, Urfa 13, Dersim (Tunceli) 12, Kayseri 12, Niğde 12, Tokat 12, Ayıntap (Antep) 11, Bitlis 9, Sinop 9, Bayburt 8, Mersin 8, Van 7, Tekirdağ 6, Çorum 5, Karaman 5, Kars 5, Burdur 4, Muğla 4, Siirt 4, Denizli 3, Gümüşhane 3, Kırkkilise (Kırklareli) 3, Kocaeli 3, Mardin 3, Muş 3, Nevşehir 3, Osmaniye (Cebelibereket) 3, Rize 3,Adıyaman (Hısnımansur) 2, Ardahan 2, Hakkâri 2, Isparta 2, Kırşehir 2, Artvin 1, Giresun 1.

Nutuk’ta 144 ilçemizin ismi 647 kez tekrarlanıyor. Tekrar sayısı çokluğu bakımından öne çıkan ilçelerimiz şunlar:

İzmit 62, Adapazarı 39, Dumlupınar 27, Gediz 26, İnönü 21, İnebolu 20, Bandırma 19, Gebze 17, Harput 17, Geyve 15, Mudanya 14, Çankaya 12, Hendek 11, Nazilli 11, Bozkır 10, Havza 10, Kartal 9, Salihli 9, Akşehir 8,Biga 8, Karacabey 8, Simav 8, Paşaeli 7, Akhisar 6, Altıntaş 6, Siverek 6, Yenihan 6, Ayvalık 5, Beyoğlu 5, Ereğli 5, Gelibolu 5, Menderes 5, Meriç 5, Merzifon 5, Sarıkamış 5, Torul (Ardase) 5, Boğazlıyan 4, Erbaa 4, Haymana 4, Kadıköy 4, Kalecik 4, Sapanca 4, Soma 4.

Nutuk’ta pek çok köy, mevki ve mekânın da adı geçmektedir. Sayısı 96, tekrar sayısı 187 olan bu çeşit yerleşim birimlerinden öne çıkanlar:

Harbiye (Telgrafhanesi) 13, Karaağaç 12, Limanlar 9, Akbaş Cephaneliği 7, Köprüler 7, Kuşçalı (Telgrafhanesi ) 7, Mabeyn 7, Boğaziçi 6, Kocatepe 5, Tavşancıl 5, Metristepe 4, Raka Köyü 4, Hart Köyü (şimdi Aydıntepe İlçesi) 3, İskele 3, Tophane 3, Alayunt Köyü 2, Baltalimanı 2, Bardiz 2, Cümbürdü 2, Çalköy 2, Çatalca 2, Çekil Köyü 2, Çöğürler 2, Efendi Köprüsü , Erenköy 2, Karabiga 2, Kızılırmak 2, Meydan İstasyonu 2, Nif Dağı 2, Numune Çiftliği 2, Selkisaray 2, Tenedos (Bozcaada) 2, Toros Dağları 2.

Nutuk’ta 40 bölgesel tanımlama yapılmakta, bunlar 1.132 kez tekrarlanmaktadır. Söz konusu bölgeler ve tekrar sayıları şöyledir:

Anadolu 215, Vilayet 153, Batı (Cephesi, Vilayetleri) 122, Şehir 115, Doğu (Cephesi, Vilayetleri) 97, Sınır (Hattı) 88, Trakya 77, Rumeli 64, Köy 63, Güney (Cephesi) 26, Kafkas (Cephesi, Orduları) 21, Karadeniz 14, Nahiye 8, Kürdistan 8, Boğazlar 7, Çöl 7, Marmara 6, Kasaba 6, Kuzey (Cephesi) 5, Belde 5, Kaza 5, Anavatan 4, Adalar Denizi (Ege) 3, Kilikya 3,Lazistan 3, Ata yurdu 2, Bahri Sefit (Akdeniz) 2, Adriyatik Denizi 1, Balkanlar 1, Hicaz 1.

Nutuk’ta isimleri 64 kez geçip de şu anda Türkiye sınırları dışında kalan 19 yerleşim birimi ise şunlardır: Selanik 16, Manastır 11, Batum 9, Kutülamare 5, Serez 4, Bağdat 2, Beyrut 2, Cumalı Ordugâhı (Makedonya) 2, Kerbela 2, Triyeste 2, Aden 1, Cerablus (Barak) 1, İskenderiye 1, İştip 1, Keyare 1, Resülayn 1, Sana 1, Şarkat 1, Zaho 1.

ASKERİ KONULAR

Nice imparatorluklar kurup asırlarca yaşattıktan sonra 20’nci yüzyıl başlarında her şeyini kaybetme tehlikesiyle titreyip kendine gelen bir milletin kurtuluş mücadelesini ve sonsuza kadar yaşatmaya söz verdiğimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş hikâyesini anlatan Nutuk’ta doğal olarak askeri konular öne çıkmaktadır. Bu nedenle “Askeri Konular” başlığı altında seçtiğimiz 162 anahtar kelime, aslında Nutuk’taki askeri mevzuları tek başına karşılamaktan acizdir. Bu listeye “Kişiler” listesindeki askerleri, “Haberleşme” listesindeki telgrafçıları, diplomasideki asker karakterleri, “Cemiyetler” listesindeki Kuvayı Milliye ve Müdafaai Hukuk cemiyetlerini de eklemek gerekir. Ancak biz, konularının okuyucu tarafından kolaylıkla takip edilebilmesi için “Askeri Konular” başlığını 162 kelimeyle sınırlı tuttuk. Bu bölümdeki kelimelerin tekrar sayıları toplamı 9.925’tir. Önce çıkan kelimeler şunlardır:

Kumandan 860, Kuvvet 549, Ordu 528, Fırka 174, Cephe 384, Vazife 376, Emir 374, Harp 352, Kolordu 324, Düşman 284, Müdafaa 281, Bağımsızlık 228, Şifre 223, Hat (Çizgi, Kanal) 222, İşgal 221, Taarruz 202, Zevat 202, Askeri 186, Kurtuluş (Kurtarmak) 156, Tebliğ 153, Kıta (Askeri) 148, Subay 142, Erkanıharp (Dairesi) 141, Muharebe 140, Kuvayi Milliye 138, Alay 136, Harekat 135, Sevk 130, Barış 128, Başkumandan 104, Silah (Silahlı) 98, Dikte Etmek 93, Tehlike 93, İsyan 88, Müfreze 83, Müfettiş 81, Kuvayi Seyyare (Kuvvei Seyyare) 80, Tecavüz (Askeri) 74, Çare 70, Süvari 66, Asi 65, Tamim 61, Rapor 60, Binbaşı 59, Firar 57, Jandarma 57, Miralay 55, Çete 52, Nüfuz 47, General 46, Esir 45, Birlik 43, Yaver 42, Kaymakam 41, Azim (40), Gazi 37, Zafer 35, İrtibat 33, İrtibat 33, Müşir 32, Cephane 30, Yüzbaşı 30, Muhakeme 29, Tabur 27, İstiklal 25, Piyade 25, Ölme (Öldürme) 25, Muntazam 24, Yakalamak 23, Cenah 21, Sulh 21, Zabıt (name) 21, Bahriye 19, Eşkıya 18, Sefer (Seferberlik) 18, Tüfek 18, Gemi 17, İstila 16, Ricat 16, Ateşkes 14, Ayaklanma 14, Küçük Aslan çetesi 14, Efrat 14, Meydan Muharebesi 14, Muhafız (Alayı, Taburu) 14, Şehit 14, Harbi Umumi (Birinci Dünya Savaşı) 13, Topçu 13, Yunan taarruzu 13, İnönü Muharebesi 12, İntizam 12, Hazine 11, Katliam 11, Mücahede 11, Top 11, Yeşilordu 11, Kanlı (Teşebbüs, Olay) 10, Tayyare 8, Divanı Harp 7, Nefer 7, Süngü 7, Torpido 7, Zırhlı 7, Bölük 6, Efe 6, Mezalim 6, Mitralyöz 6, Mirliva 6, Muharip 6, Sakarya Meydan Muharebesi (Zaferi) 6.”

Bir zafer, hele de ulusal bir zafer, elbette ki liyakatli bir Başkumandan ve O’nun emrindeki liyakatli kumandanların sevk ve idaresindeki vatansever kuvvetler tarafından kazanılır. “Askeri Konular” bölümündeki kelimelerin tekrar sayıları bu gerçeğin ifadesidir. İnönü Muharebesi 12, Sakarya Meydan Muharebesi 6, Başkumandan Muharebesi 4 savaşlarının sayıca az olması, önceki bütün hazırlıkların bu zaferler için yapılmasındandır.

CEMİYETLER

Milli Mücadele döneminin en önemli aktörlerinden biri de yerel Kuvayı Milliye güçlerini sevk ve idare eden cemiyetlerdir. Kuvayı Milliye’nin “çete kimliğini legalleştiren” milli cemiyetlere karşın İngiliz Muhipleri, Mavri Mira, Etniki Eterya, Kürt Teali gibi Milli Mücadele karşıtı cemiyetler de vardır. Nutuk’ta 502 kez tekrarlanan cemiyetlerle ilgili isim ve kelimeler şöyle sıralanabilir:

Cemiyet 241, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti 100, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti 51, Karakol Cemiyeti 17, İttihat ve Terakki Cemiyeti 14, Askeri Nigehban Cemiyeti 10, Vilayatı Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti 10, Mukayese 9, İngiliz Muhipleri Cemiyeti 8, Trakya-Paşaeli Cemiyeti 6, Donanma (Cemiyeti) 5, Reddi İlhak Cemiyeti 5, Mavri Mira Cemiyeti 4, Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti 4, Kartal Müdafaai Hukuk Cemiyeti 3, Muhafazai Mukaddesat Cemiyeti 3, Teali-i İslam Cemiyeti 2, Trabzon ve Havalisi Ademi Merkeziyet Cemiyeti 2, Matbuat Cemiyeti 2, Türk Ocağı 2, Erzincan Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Merkeziyesi 1, Etniki Eterya Cemiyeti 1, Kürt Teali Cemiyeti 1, Muhafazai Hukuk Cemiyeti 1.

Bu bölümü sonlandırırken, Nutuk’ta adı geçenlerden sadece Türk Ocakları’nın günümüze ulaşabildiğini de not etmiş olalım.

MECLİS, KONGRE, SİYASET

23 Nisan 2020’de yüzüncü yılını kutladığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı, bağımsızlık yolunda atılan en büyük adımdır. Varlık-yokluk mücadelemiz olan İstiklal Savaşımızı, Başkumandan Mustafa Kemal Paşa önderliğinde yöneterek “Gazilik” unvanını kazanan TBMM’nin bu özelliği, tarihte ender rastlanan bir durumdur. “Meclis, Kongre ve Siyaset” başlığı altında topladığımız 78 kelime, Nutuk’ta 5.337 kez tekrarlanmıştır. Kelimelerin tekrar sayıları çoktan aza doğru sıralandığında ortaya çıkan tablo; kanuna, istişareye, ortak karar almaya büyük önem veren bir millet olduğumuzu da göstermektedir.

Meclis 1.057, Vekil 495, Mebus (Milletvekili) 416, Reis 391, Teklif 333, Kongre 296, Müzakere 230, Fırka (Parti) 229, Temas Etme 178, Seçim 125, Üye 122, Gizli 118, Görüşme 99, Türkiye Büyük Millet Meclisi 92, Manda 86, Münakaşa 85, Muhalif 84, Kamuoyu 83, Siyaset 83, Komisyon 64, Sıvas Kongresi 61, Propaganda 48, Önerge 43, Erzurum Kongresi 39, Celse 39, Muhalefet 34, Gensoru 29, Anlaşmazlık 27, Tezkere 25, Oy (Oylama) 24, Muhtıra 23, Cumhuriyet Halk Fırkası 20, Divan 20, Dokunulmazlık 18, Müzaheret (Manda) 17, Hizip 16, Yemin 12, Mevcut (Kişi Sayısı) 12, Komplo 12, Seçmenler 11, Oybirliği 11, Mütehassıslar Meclisi 10, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 10, Fesih 10, Ayan (Meclisi) 9, Anket 6, Felahı Vatan Grubu 6, Hürriyet ve İtilaf Fırkası 6, Parti 6, Vilayatı Şarkiye Kongresi 5, TBMM İkinci Grup 5, Zeynelabidin Partisi 4, Entrika 4, Güvenoyu 4, Halkçılık 4, İntihab (Seçim) 4, Milli Kongre 4, Evkaf Vekaleti 3, İstihzarat-ı Sulhiye Komisyonu 3, Parlamento 3, Sulh ve Selamet Fırkası 3, Şer’iye ve Evkaf Vekaleti 3, Teklif Encümeni 3, Skandal 2, Halk İştirakiyyun Fırkası 1, Halkoyu 1, İstiklal Grubu 1, Kuvvetler Birliği 1, Meclisi Aliyi Sıhhi 1, Milli Ahrar Fırkası 1, Milli Türk Fırkası 1, Şer’iye Encümeni 1, Şurayı Saltanat 1, Tahkik Komisyonu 1, Tasarı Encümeni 1, Tekalif-i Milliye Komisyonu 1, Tesanüt Grubu 1, Vilayatı Şarkiye Heyeti Temsiliyesi 1.

DİPLOMASİ

Milli Mücadele’nin tam bağımsızlıkla sonuçlanabilmesinin ilk şartı, Ankara Hükümeti’nin İtilaf Devletleri tarafından tanınmasıydı. Bu nedenle Erzurum ve Sivas kongreleri döneminden itibaren diplomasiye büyük önem veren Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta bu konuya önemli bir yer ayırmıştır. Toplam 3.033 kez tekrarlanan 55 anahtar kelimeyi incelediğimiz diplomasi konusuyla ilgili kavram ve olaylar şunlardır:

Heyet 962, Müzakere 230, Madde (Anlaşma, Karar) 201, Delege 195, Harici (Hariciye) 179, Antlaşma 152, Yabancı 146, Barış 128, Konferans 126, Temsilci 85, Mütareke 77, Lozan (Konferansı) 64, Teslim 56, Tahliye 49, Nota 49, Sevr Antlaşması 45, İltihak 39, Esaret 39, Londra (Konferansı) 33, Pontus 21, Sulh 21, Ültimatom 11, Casus 9, Diplomat 9, İtilaf Devletleri Hariciye Nazırları Konferansı 8, İlhak 8, Mübadele 8, Sefir 8, Ankara Antlaşması 7, Sefaret 6, Göç, (Göçmen) 6, Mudanya Konferansı 6, İltica 5, Milletlerarası 5, Tazminat 5, Mülteciler 4, Özerklik 4, Strateji 4, Moskova Antlaşması 3, Sömürge 3, Gümrü Antlaşması 3, Konsolos 2, Mudanya Mukavelenamesi 2, Muhacir 2, Müttefikler Yüksek Meclisi 2, Büyükelçi 2, Tampon Devlet 1, Trabzon Antlaşması 1, Türkiye-Gürcistan Antlaşması 1, Uhudu Atika (Eski Antlaşmalar) 1, Accord Tripartite (Üçlü Anlaşma) 1, Brest-Litovsk Antlaşması 1, Dörtler Meclisi 1, Emperyalist 1, Kars Antlaşması 1.

ÜLKE-DEVLET-MİLLET-ŞEHİR

Nutuk’ta yabancı ülke, devlet, millet ve şehir isimleriyle ilgili 82 kelime geçmekte, bunlar 1.595 kez tekrarlanmaktadır. Listenin tepesinde Yunanlıları Türkiye’ye karşı kışkırtan İngiltere vardır. Hemen ardından Türk-Yunan savaşının baş aktörü Yunanistan, İtilaf Devletleri, ABD, Fransa ve Paris Konferansı’nda mandater bir devlet kurması öngörülen Ermeniler vardır.

İngiltere (İngiliz) 238, Yunanistan (Yunan Ordusu) 236, İtilaf Devletleri 185, ABD 131, Fransa 128, Ermeni 109, Dünya 61, Cihan 54, Avrupa 50, Rum 39, İtalya 38, Müttefik 36, Suriye 25, Rusya 17, Cemiyeti Akvam (Milletler Cemiyeti) 17, Irak 16, Arap (Arabistan) 14, Kral (Krallık) 12, Malta 12, Moskova 12, Almanya (Alman) 11, Yemen 9, Mısır 8, Musul 8, Makedonya 7, Bulgaristan (Bulgar) 7, Gürcistan (Gürcü) 7, İmparator 6, Hindistan (Hint) 5, Japonya 5, Roma (Doğu, Batı) 5, Afrika 5, Afganistan 4, Asya 4, Atina 4, İran 3, Endülüs 3, Filistin 3, Arnavut 3, Bizans 3, Üsküp 3, Venedik 2 İsveç 2, Yakındoğu 2, Belçika 2, Berlin 2, Çin 2, Abbasiler 1, Asir 1,  Avusturya 1, Azerbaycan 1, Belgrad 1, Bordeaux 1, Budapeşte 1, Bükreş 1, Cezayir 1, Dominyon 1, Emeviler 1, Fas 1, Fatımiler 1, Filipin 1, Haiti 1, Hırvat 1, İspanya 1, İsviçre 1, Kahire 1, Kayser 1, Latin 1, Macaristan 1, Mağrip 1, Romanya 1, Selçuk Devleti 1, Sırp 1, Sloven 1, Sohum 1, Sudan 1, Şili 1, Trablus 1, Tunus 1, Ukrayna 1, Viyana 1.

ADALET-ANAYASA-KANUN

Milli Mücadele’nin daha başlangıcından itibaren her adımını kanuni bir çerçevede atmaya özen gösteren Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta bu konuyla ilgili 38 kelime kullanmış ve bunları 1.254 kez tekrar etmiştir.

Kanun 487, Hukuk 123, Hak (Haklar) 114, Meşru (Meşruiyet) 113, Teşkilatı Esasiye Kanunu 61, Tutuklama (Tutuklu) 79, Vicdan 60, Adalet (Adliye) 50, Katil (Katletme, Katliam) 29, Mahkeme 23, Kanunu Esasi (Anayasa) 17, Gayri Meşru 15, Cinayet 14, Mahkûm 14, İdam 13, İstiklal Mahkemeleri 12, Af 11, Gayr-i kanuni 10, Takriri Sükûn Kanunu 8, Zalim 8, Zulüm 8, Gasp 7, Hakem 7, Hapishane (Mahpushane) 7, Hakkaniyet 5, Hıyaneti Vataniye Kanunu 5, Kadı 5, Karakol 5, Anayasa 2, Ceza Kanunu 2, Sürgün 2, Yargı 2, Koridor Kanunları 1, Mecelle 1, Men’i Şekavet Kanunu (Eşkıyalığı Önleme Kanunu) 1, Milli Teşkilat Nizamnamesi 1, Temyiz Mahkemesi 1, Yüzellilikler (Vatana İhanet Kanun Maddesi) 1.

VATAN, MİLLET, DEVLET, BAĞIMSIZLIK

Bu bölümdeki 133 anahtar kelime 14.338 kez tekrarlanmaktadır. Toplamları 2.610’u bulan Millet, Milli ve Türk kavramları, bölümün açık ara lideridir. Ardından toplamları 1.917’ye ulaşan Devlet, Hükümet, Kabine, Heyeti Vekile kavramları gelmektedir. 1.046 kez tekrarlanan Vatan, Memleket, Türkiye, Toprak ve Vatanperver kavramları üçüncü sıraya yerleşmektedir.

Millet 1.160, Milli 967, Hükümet 922, Tarih (Tarihli) 571, Devlet 541, Mesele (Sorun) 512, Türk 483, Dâhili 442, Memleket 429, Vali 410, Vazife 388, Teşkilat 356, Vesika (Belge) 297, İdare (Yönetim) 296, Vatan 288, Kabine 282, Türkiye 269, Cumhuriyet 253, İmza (Belge) 208, İcra 221, Nazır 199, Muvaffak 182, İstifa (Name) 179, Bağımsızlık 177, Heyet-i Vekile (Bakanlar Kurulu) 172, Padişah 168, Suret (Kopya) 168, Muhafaza 161, Halk 153, Tebliğ 153, Erkanı Harbiye 141, Osmanlı 136, Mevki 135, Vekalet (Bakanlık) 117, Saltanat 104, Hakimiyet 104, Hizmet 100, Sadrazam 98, Resmi 96, Tehlike 94, Ciddi 93, Tasavvur 92, İhanet (Hain, Hıyanet) 88, Mutasarrıf 83, Tebligat 83, Sürat 81, Merkezi Hükümet 71, Vakit 70, Müdür 61, Nizamname 58, Tavsiye 58, Jandarma 57, Müdafaai Milliye 55, Tertibat 53, Program 51, Hâkim (Etkili, Egemen) 49 Kurtuluş 49, Milli Emel 47, Rical 46, Hürriyet 44, İhtar 44, İktidar 43, Prensip 42, İnkılap 40, Mücadele 40, Mülki (Mülkiye) 39, Vatanperver 39, İcra Vekilleri Heyeti 37, Mülki 37, Milli İrade 35, Meşrutiyet 30, Saray 30, Şura 29, Proje 27, Sultan 26, Tahkik 26, Hükümdar (Hükümranlık) 24, Islah (Islahat) 23, Protesto 23, Toprak (Vatan) 21, Asil (Soylu) 20, İhtilal 19, Hanedan 18, Misakı Milli 18, Taht 18, Umde (İlke) 18, Plan 17, Milliyet 16, Yeni Türkiye 16, İdari 15, Babıali 14, Sadaret 13, Suikast 13, Demokrasi (Demokrat) 12, Milli Maksat 11, Payitaht 11, Protokol 11, Kağıt (Resmi) 10, Milli Hareket 10,  Nafıa 10, Zabıtname 10, Bayrak 9, Müşavir 9, Sancak 9, Asaleten (Asil) 8, İstihbarat 6, İttifak 6, Kavim 6, Tehcir 6, Yüksek Askeri Şura 6, Irk 5, Milliyetperver 5, Mutlakıyet 5, Şapka İnkılabı 5, Şehzade 5, Yurt 5, Diktatörlük 3, Kararname 3, Muhbir 3, Öncü 3, Dokuz Umde 2, Hünkar 2, Örfi 2, Rejim 2, Saltanat Şurası 2, Şurayı Devlet (Danıştay) 2, Türkistan 2, Ülke 2, Yıldız Sarayı 1, Despot 1, Osmanoğulları 1, Sancak-ı Şerif 1, 31 Mart Vakası 1.

İKTİSAT-MALİYE

“Siyasi, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa, kazanılan zaferler kalıcı olmaz, az zamanda kaybedilir” diyen Atatürk’ün mali konulara temas etmemesi düşünülemezdi. Lozan’da çözüme kavuşturulan imtiyazlar ve kapitülasyonlar başta olmak üzere Nutuk’ta 294 kez tekrarlanan 31 kelime şunlardır:

Para 84, Maliye (Vekili) 28, İktisat (İktisadi) 27, İmtiyaz 18, Bütçe 12, Kapitülasyon 12, Mali 10, Vergi 10, Borç 9, Tahsil 8, Düyunu Umumiye 7, Sermaye 7, Ticaret 7, Maaş 6, Sınai 6, Şirket 6, Defterdar 5, Faizler 5, Kupon 5, Banka 3, Esnaf 3, Gümrük 3, Tüccar 3, Muharrem Kararnamesi 2, Tahsildar 2, Amele ordusu 1, Aşar (Vergi) 1, Benzin 1, Osmanlı Bankası 1, Ziraat Bankası 1, Ziraat Numune Çiftliği 1.

EĞİTİM-FİKİR-İDEOLOJİ

Cumhuriyetimizi kuran kadronun çoğunluğu asker olsa da sadece savaşçı değillerdi. Osmanlı ülkesinde ve dünyada olup bitenleri takip eden, okuyan, düşünen, milli bir mefkûresi olan, cehalete savaş açan, bilgiyi, teknolojiyi, eğitimi önceleyen lider kişiliklerdi. Nutukta fikir ve düşünce kelimelerinin 837 kez geçmesi; okumak, anlamak, incelemek, bilmek, aydınlanmak, medeniyet, çağdaşlık, bilgi, ilim, âlim kelimelerinin 609 toplamına ulaşması; emel, gaye, mefkûre ve dava kelimelerinin 235 kez tekrarlanması bu gerçeği işaret eder.

Fikir 539, Düşünmek (Düşünce) 250, Malumat 243, Okumak 152, Anlamak, Anlayış 137, Beyanname 130, Emel (Milli Hedef) 109, Gaye 91, İncelemek 83, Aydın (Aydınlanma) 80, Bilmek 60, Hedef 55, Yazar 49, Fikir Alışverişi 48, Medeni (Medeniyet) 48, Yazmak 46, Açıklama 41, Kitap (Kitapçık) 36, Lisan 28, Dava (Milli Ülkü) 27, Akıl (Akılsız) 24, Mütehassıs 24, Araştırmak 18, Mektep 18, Bilgi 17, Cahil 16, Fen 15, Kavramak 15, Maarif 15, İlim (İlmi) 14, Öğretim 14, Asri (Çağdaş) 13, Eğitim 9, Cehalet 8, Mefkure 8, Ulema 8, Bolşevik 7, Türkçe 6, Alim 5, Talebe 4, Kültür 3, Medreseler 3, Muallim 3, Arapça 2, İdeal 2, Panislamizm 2, Sanat (Sanatkar) 2, Sosyalist 2, Yenileşme 2, Akademi 1, Eğitim ve Öğretimin Birleştirilmesi Umdesi 1, Kolej 1, Maltepe Endaht Mektebi (Maltepe Atış Mektebi) 1, Mektebi Harbiye 1, Nasyonalist 1, Ortaçağ zihniyeti 1, Panturanizm 1, Sis (Tevfik Fikret’in şiiri) 1, Sokaktaki Adam (Kitap) 1, Yeni Dünya 1, Yozlaşma 1.

BASIN-YAYIM-HABERLEŞME

Hiçbir savaş yeterli haberleşme olmadan kazanılamaz; hiçbir ulusal teşkilat, haberleşme ağı olmadan gelişemez. Milli Mücadele’nin kazanılmasında telgrafçıların rolünü“Efendiler, sırası gelmişken arz edeyim; bütün telgrafçılarımızın milli teşebbüs ve harekâtımıza yaptıkları fedakârane hizmetlerinin milli tarihimizde mühim mevkii vardır. Kendilerine bugün alenen teşekkür etmeyi bir vazife sayarım.” (S. 161) cümlesiyle teslim eden Atatürk, Nutuk’ta pek çok gazete ve ajansın adını anmaktadır.

Nutuk’ta 20 gazete ve 1 derginin adı geçmekte; Le Pays ve Le Temps Fransa’da, Oriente Moderno ise İtalya’da yayımlanmaktadır. Türk gazeteleri ise şunlardır: Tasviri Efkâr, Tevhidi Efkâr, Vatan, Tanin, Akşam, Albayrak, Ferda, Hadisat, İkdam, İrade-i Milliye, Son Telgraf, Tercüman-ı Hakikat, Toksöz, Türk Dünyası, Türkçe İstanbul, Vakit, Yeni Dünya. Ajans kelimesi 15 kez geçmesine rağmen, sadece Reuters’in adı verilmektedir.

Nutuk’ta adı geçen 10 gazeteciden biri Amerikalı Louis Edgar Browne’dur. Diğerleri Yunus Nadi Bey (Gazeteci, Mebus), Ali Kemal Bey (Dâhiliye Nazırı, Gazeteci), Arif Oruç Bey (Yeni Dünya), Hayri Bey (Yeni Dünya), Lütfi Fikri Bey (Tanin), Necati Bey, (Albayrak), Rauf Ahmet Bey (İstiklal), Refi’ Cevat Bey (Alemdar) ve Tasviri Efkâr’dan Velit Ebuzziya Bey’dir.

Bölümdeki kelimeler ve tekrar sayıları şöyledir:

Telgraf 783, Haberleşme 376, Beyanat 153, Gazete 84, Mektup 83, Matbuat 48, Neşriyat 26, Telefon 19, Gazeteci 16, Ajans 15, Matbaa 14, Posta 14, Tanin (Gazete) 14, Vatan (Gazete) 9, Jurnal 8, Mülakat 8, Telsiz 8, Tasviri Efkâr (Gazete) 6, Tevhidi Efkâr (Gazete) 5, İstanbul Posta ve Telgraf Müdüriyeti 3, Sansür 3, Ferda (Gazete) 2, İradei Milliye (Gazete) 2, Muhabir 2, Yeni Dünya (Gazete) 2, Akşam (Gazete) 1, Albayrak (Gazete) 1, İkdam (Gazete) 1, İzmir Telgraf ve Posta Müdüriyeti 1, Le Pays (Gazete) 1, Le Temps (Gazete) 1, Matbaa-i Osmaniye 1, Mirsad-ı İbret (Gazete Köşesi) 1, Son Telgraf 1, Tercümanı Hakikat (Gazete) 1, Toksöz (Gazete) 1, Türk Dünyası (Gazete) 1, Türkçe İstanbul (Gazete) 1, Türkiye-Havas-Reuter Ajansı 1.

TOPLUMSAL KONULAR

Nutuk’ta toplumsal olaylar, insan ilişkileri ve toplum kesimleriyle ilgili 85 kelime geçmekte, bunlar 5.188 kez tekrarlanmaktadır.

Efendi (Efendiler) 1.043, Bey 489, Rica 295, Çalışmak 281, Suret (Tarz, Yol) 281, Tedbir 221, Memur 198, Şart 190, Mevcut (Bulunan) 155, Ahali 136, Nazarı Dikkat 114, Mevcudiyet (Varlık, Varoluş) 105, Menfaat 101, Ehemmiyet (Önem) 97, Emniyet 92, Ahval 73, Aldatmak (Aldanmak) 72, Hürmet 66, Mahalli 66, İtimat 63, Selamet 60, Serbestlik 55, İtaat 50, Kürt 48, Güven (Güvenilir) 47, Sükûnet 44, Aciz (Acizane) 40, Açıklık 37,  Şeref 37, Asayiş 35, Şikayet 35, Seyahat 34, Buhran 32, Asıl (Gerçek) 30, Namus 29, Aşiret 26, Meslek 24, Tahammül 24, İkaz (Uyarı) 22, Gaflet 21, Azınlık 20, Toplum 20, Çerkez 17, Dayanışma 17, Gafil 17, Tahlil 17, Belediye 15, Genç 15, Miting 15, Ahlak 14, İstibdat 14, Polis 14, Fesat 11, Gayrimüslim 10, İskan 10, Vatandaş 9, Emekli 8, Eşitlik 8, İnfaz (Uygulama) 8, Kadın 8, Miras 8, Eşraf 7, Facia 6, Mutki (Aşireti, Dağları) 5, Zabıta 5, Ananevi 4, Anarşi 4, İmar 4, Köle (Kölelik) 4, Abaza 3, Gayri milli 3, Bayram 2, Konyar Aşireti 2, Muhafazakar 2, Afşar 1, Aleviler 1, Asuri 1, Çapanoğulları 1, Fes 1, Geven aşireti 1, Keldani 1, Kıpti 1, Nesturi 1, Yezitler 1, Zaza 1.

DİNİ KONULAR

Nutuk’ta dini konularla ilgili 67 kelime 911 kez tekrar edilmektedir. Din konusunu dikkatle ele alan Atatürk, din ve devlet işlerinin ayrılması noktasına vurgu yapmakta, insanların yüksek din duygularının hilafet makamı üzerinden istismar edilmesine karşı çıkmaktadır. Özellikle Antalya Mebusu Rasih Efendi’nin İslam âleminin kendisini halife yapma talebine verdiği cevap tarihi önemi haizdir.

Halife (Hilafethülalaliye, Hilafetpenah, Zillullah) 169, Hilafet 155, İslam 123, Din 52, Allah (Mevla, Huda, Rab, Hakk) 52, Şeyh 38, Mukaddes 35, Hıristiyan 33, Molla 26, Cuma (Namazı, Selamlığı, Alayları) 24, Şer’i 20, Müslüman 16, Namaz 15, İman 14, Cihat (Mücahede) 13, Fetva 12, İrtica (İrticai) 11, Taassup (Mutaassıp) 10, Dua 9, İnançlar 9, Mürteci 9, Peygamber 8, Hz. Muhammed (Resulü Ekrem, Hazreti Fahri Kâinat) 8, Mezhep 8, Patrik (Patrikhane) 8, Rahip 8, Mürit 5, Şapka Devrimi 5, Cami 4, Hurafe 4, Müftü 4, Şeriat 4, Tekkeler 4, Türbe (Türbedar) 3, Hadimülharemeynişşerifeyn 3, Nakşibendi 3, Buhari-i Şerif 2, Çelebi 2, Çorbacı 2, Hatim 2, Kâbe (Kıblegah) 2, Kilise 2, Misyoner 2, Mümin 2, Papaz 2, Ruhani 2, Seyyid 2, Şeyhülislam 2, Tarikat 2, Azrail 1, Budizm 1, Cebrail 1, Dede (Alevi) 1, Diyanet İşleri 1, Ezan 1, Kur’an-ı Kerim 1, Laik Hükümet 1, Lihyei saadet (Hz. Muhammed’in sakalı) 1, Mürşit 1, Papa 1, Put 1,  Sarık, 1,  Softa 1, Şiilik 1,  Zaviyeler 1.

BAĞLAÇ-EDAT-ZAMİRLER

Belgeler hariç 738 sayfadan ve 190.304 kelimeden oluşan Nutuk kitabında elbette ki pek çok bağlaç, edat ve zamire yer verilmiştir. Kitapta geçen bu tarz 121 kelimenin tekrar sayısı 29.280’dir. Bu rakam, toplam metnin % 15,78’ine karşılık gelmektedir ki, ciddi bir orandır. Nutuk’un zihin haritası üzerinde pek de tesiri olmayan bu kelimelerden sadece en çok tekrarlanan ilk 10 tanesini vermekle yetiniyoruz: Ve 8.514, Bu 2.805, De 897, İçin 864, Sonra 827, İle 816, Da 719, Kendi 697, Kadar 684, Ben 626.

SONUÇ

Şimdi bazı kelime ve rakamları “tekrar” hatırlayalım.

Önce kelimeler:

Millet 1.160, Meclis 1.057, Milli 967, Heyet 962, Hükümet 922, Kumandan 860, Telgraf 783, Kuvvet 549, Devlet 541, Ordu 528, Vekil 495, Türk 483, Memleket 429, Mebus 416, Reis 391, Vazife 388, Cephe 384, Haberleşme 377, Vazife 376, Emir 374, Harp 352, Teklif 333, Kolordu 324, Kongre 296, Vatan 288, Düşman 284, Kabine 282, Müdafaa 281, Türkiye 269, Cumhuriyet 253, Bağımsızlık 228.

Sonra kişiler:

Hüseyin Rauf (Orbay) Bey 357, İsmet (İnönü) Paşa 230, Mustafa Kemal Paşa 213, Çerkez Ethem 141, Mersinli Cemal Paşa 136, Nurettin Sakallı Paşa 121, Kazım Karabekir Paşa 106, Refet Bele Paşa 104, Celalettin Arif Bey 78, VI. Mehmet Vahdettin 78, Tevfik Paşa 73, Damat Ferit Paşa 68, Salih Kezrak Paşa 63, Ali Fuat Cebesoy Paşa 58, Yahya Kaptan 54.

Şimdi de şehirler:

İstanbul 803, Ankara 429, Sıvas 339, Erzurum 215, İzmir 131, Konya 111, Eskişehir 78, Trabzon 77, Amasya 70, Canik (Samsun) 62, Malatya 62, Kütahya 61, Bursa 59, Karahisarı Sahip (Afyonkarahisar) 46, Aydın 38.

En son ülkeler:

İngiltere (İngiliz, Britanya) 238, Yunan (Yunanlı, Yunanistan, Ordusu) 236, İtilaf Devletleri 185, Amerika (ABD) 131, Fransa 128, Ermeni 109, Dünya 61, Cihan 54, Avrupa 50, Rum 39, İtalya 38, Müttefik 36, Suriye 25, Rus (Rusya) 17, Cemiyeti Akvam (Milletler Cemiyeti) 17.

Nutuk’u hiç okumamış birinden, bu kelimelerden yola çıkarak bir kurgu yapmasını isteyelim. İnandığı lider etrafında kenetlenen hürriyet aşığı bir milletin, vatanın bağımsızlığı için büyük bir savaş verdiğini anlatacaktır. Ardından İngiltere, Yunanistan ve İtilaf Devletlerine karşı verilen bu mücadelenin nabzının İstanbul, Ankara, Sivas, Erzurum ve İzmir illerinde attığını söyleyecektir. Kongreler ve Milli Meclis toplayan bu milletin, verdiği yoğun diplomatik mücadele sonrasında bağımsız bir cumhuriyet kurduğunu ilave edecektir.

Rakamlar her şeyi açıklıyor. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın sözü, niyeti ve hedefi, sıkça kullandığı kelimelerden bellidir. Milli siyaset takip ederek milli bir devlet kurmak, onu tam bağımsız olarak sonsuza değin yaşatmak için gerekli altyapıyı oluşturmaktır. Nutuk budur, bundan ibarettir.

Altı gün ve otuz altı buçuk saat boyunca “millet-Türk”, “meclis”, “devlet-hükümet”, “vatan-memleket”, “ordu”, “vazife”, “bağımsızlık” diyen bir Atatürk portresi var Nutuk’ta.

Nutuk’un rakamsal şifresi, Cumhuriyetimizin fabrika ayarlarını tarif etmekte, Atatürk’ün gelecek nesillerin beynine ve ruhuna nakşetmek istediği zihin haritasını formülleştirmektedir.

Nutuk’un sübjektif yorumlarını yapmaya yeltenip “Atatürk aslında şunu demek istemişti” diyerek olmadık tevillere başvurmanın anlamı yoktur. Her şey ortada ve nettir.

Hiçbir kimsenin kendi tasarladığı elbiseyi Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e giydirmeye hak ve salahiyeti yoktur.

Kulak verin; rakamlar gerçeği ayan beyan ifşa ediyor: Kral çıplak!

KAYNAK: Gazi Mustafa Kemal; Nutuk, Kaynak Yayınları, Birinci Basım, İstanbul 2015.

KUTBÜL’AKTAP ATATÜRK!

Selanik’teki görevi sırasında Kolağası rütbesindeki Atatürk’ün, mesai arkadaşı olan ve o dönem Binbaşı rütbesinde bulunan Abdülkerim Paşa ile 27-28 Eylül 1919 gecesi saat 23.00-07.30 arasında telgraf makinesi başında tam sekiz buçuk saat devam eden ve Damat Ferit Paşa Kabinesi’nin istifasıyla sonuçlanan enteresan bir görüşmesi vardır. “Esericedit” denilen büyük tabaka kâğıtlardan yirmi beş sayfa tutan bu görüşme sırasında, Abdülkerim Paşa’nın, kendisine “kutbül’aktap (kutupların kutbu)” dediğini hatırlatan Atatürk’ün bu görüşmeyi aktarırken kullandığı üslup hayli sevimli ve dikkat çekicidir.

Bu tarihi görüşmeden bazı bölümler şöyledir:

“Sıvas – Mustafa Kemal Paşa telgraf başındadır. Kerim Paşa’ya söyleyiniz, buyursunlar.

İstanbul – Zatı samileri, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri misiniz, ruhum.

Ben – Evet, muhterem Kerim Paşa Hazretleri…

Kerim Paşa – “Paşa’ya söyleyiniz anlar; Hazreti Evvel karşınızdadır. Afiyeti alileri iyidir inşallah kardeşim. (…) mühim şeyler konuşarak, vatan yolundaki maksatları birleştirelim, değil mi, pek fatin ve tedbirli kardeşim? Ne buyurursunuz, ruhum?

Cevabımda ben de böyle başladım: “Kerim Paşa Hazretleri’ne; ‘kutbül’aktap’ deyiniz anlar! (…) Pek muhterem ve nezih kalpli kardeşim Abdülkerim Paşa Hazretleri’ne; EIhamdülillah afiyetim berkemaldir. Büyük ve asil milletimizin, meşru haklarını idrak etmiş ve onu muhafaza ve müdafaaya bütün mevcudiyetiyle girişmiş olduğunu görmekle pek mesudum. (…) Maksadımız, bu sarsılmaz hakikati Padişah’ın bilgisine sunmaktır. Siz, ancak bu asilane vazifeyi yapmakla, bugün vatan ve milletin zatı samilerinden beklediği dini ve milli vazifeyi yerine getirmiş olursunuz.”

(…) Kerim Paşa, “Sözü uzatmamak tabii asli maksattır” diye başlayarak sözü lüzumundan fazla uzattı. Bu uzun sözler şu cümle ile son buldu. “Vatan için burada yaptığım şu teşebbüs elbette Allah’ın ve milletin nezdinde, bütün asaletiyle pirayedar kalır ve işin hakiki sahibi olan kadir Allah, millet ve vatanın kurtuluşunu temin edecek esasları sebep olanlara böylece bağlayarak tamamlar.

(…) Kerim Paşa, görüşlerine şu suretle son verdi: “Cenabı Mevla, nice yüce sebepler yaratarak ve telkin ederek, halli müşkül olan bu meseleyi tamamen hal buyuracaktır. Elbette ki, Huda’nın emri güzeldir ve yakındır. Yedullahi fevka eydihim (Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Fetih Suresi). Geleceğimiz, Mevla’nın lütfu ile milli haklarımız yüceliğinde çok mübarek ve hayırlı olacaktır. İşte ruhu Kerim budur. Ruhu muazzezim.”

(…) Merhum Kerim Paşa’nın pek hoşlandığını bildiğim bir tabirle, “büyük hazret!” tabiriyle söze başladım:

Pek güzel ve yakın olan Allah’ın emrinin tecellisiyle bedbaht ve mazlum asil milletimizin kurtuluş ve selamete mazhar olmasını, Allah’ın rahmet deryasından niyaz eyler ve ufukları daima ‘bir dudi muannitle’ sarılı olan İstanbul’daki bazı zevatın hakikati görmekteki hasis direnme hislerinin son bulmasını bekleriz. Milletin asil ruhu da, işte böyle mütehassistir…

Azizim, yedullahi fevka eydihim. Fakat bununla beraber, müşkülleri ve meseleleri halle girişenlerin kararlaştırılmış bir hedefi olmak gerektir. Millet, Allah’ın emrini yerine getirecektir ve buyurduğunuz gibi, milli haklarımız çok mübarek ve hayırlı olacaktır. Lütufkâr dualarının eksik edilmemesini rica ederim. Çalışmak bizden, yardım baki Allah’tandır. Mustafa Kemal. (S. 148-156) ”

ATATÜRK’E HALİFELİK TEKLİFİ

“Büyük Millet Meclisi, hilafeti lağv ettiği zaman, Antalya Mebusu, ulemadan Rasih Efendi, Hilali Ahmer namına Hindistan’da bulunan bir heyetin riyasetinde idi. Rasih Efendi, Mısır’a uğrayarak Ankara’ya döndü. Benden görüşme talep ederek şu beyanatta bulundu: Seyahat ettiği memleketlerde, İslam ehli benim halife olmamı istiyormuş… Salahiyet sahibi İslam heyetleri, Rasih Efendi’yi bana bu hususu tebliğ etmek için vekil etmiş…

Rasih Efendi’ye verdiğim cevapta, İslamIarın bana olan teveccüh ve muhabbetlerine teşekkür ettikten sonra dedim ki: “Zatıâliniz din ulemasındansınız! Halifenin devlet reisi demek olduğunu bilirsiniz. Başlarında kralları, imparatorları bulunan tebaanın bana ilettiğiniz arzu ve tekliflerini ben nasıl kabul edebilirim? Kabul ettim desem, buna, o tebaanın başındakiler razı olur mu?! Halifenin emir ve yasağı yerine getirilir. Beni halife yapmak isteyenler, emirlerimi yerine getirmeye muktedir midirler? Dolayısıyla mevzuu, manası olmayan vehmedilmiş bir sıfatı takınmak gülünç olmaz mı? (S. 636)”

NUTUK’UN SEVGİ SÖZCÜKLERİ

Efendiler 738, Bey 489, Efendi 305, Beyefendi 63 kelimelerinin sıkça tekrar edildiği Nutuk’ta yazışmalar sonunda kullanılan candan sevgi sözcükleri, ciddi meseleleri halletme mücadelesi veren insanların onca sıkıntı arasında aldıkları tertemiz bir nefes gibidir.

İşte onlardan birkaç örnek:

“Salahattin Beyefendi’ye: Cenabı Hak hepimizi zafere ulaştıracaktır. Gözlerinizden öperim. Mustafa Kemal” (S. 63)

“İsmet Paşa Hazretleri’ne: Gözlerinizden öperim, Efendim. Gazi Mustafa Kemal (S. 590)”

“İsmet Paşa Hazretleri’ne: Hasretle gözlerinden öperim kardeşim. Gazi Mustafa Kemal” (S. 589)

“İsmet Paşa Hazretleri’ne: Gözlerinizden öperim. Mustafa Kemal (S. 593)”

“İsmet Paşa Hazretleri’ne: Gözlerinizden öperim. Gazi Mustafa Kemal (S. 594)”

“Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne: Her dar zamanımda Hızır gibi yetişirsin. (…) Sana bağlılığım bir kat daha artmıştır. Gözlerinden öperim pek sevgili kardeşim, aziz Şefim. İsmet” (S. 596)

“15. Kolordu Kumandanı Kazım Paşa Hazretleri’ne: … büyük bir hürmet ve samimiyetle gözlerinizden öperim, kardeşim. Mustafa Kemal”(S. 136)

“Zatı samileri, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri misiniz, ruhum. Ulu Allah’a müşkülatı havale eyler, kıymetli gözlerinizden öperim. (Hazreti Evvel) Abdülkerim Paşa” (S. 154)

“Rıza Nur Beyefendi’ye: Lütfen beni malumattar etmenizi rica ile gözlerinizden öperim. Celalettin Arif” (S. 369)

“Mustafa Kemal Paşa’ya: … işbu ricalarımın iyi karşılanacağından eminim, ellerinizden öperim. Kazım Karabekir” (S. 135)

“Ahmet İzzet Paşa Hazretleri’ne: Hürmet ve tazim ile ellerinizden öperim, Efendim. Mustafa Kemal” (S. 189)

NOT: Bu yazı, Türk Parlamenterler Birliği’nin yayın organı Parlamento Dergisi’nin Mayıs 2020 nüshasında yayınlanmıştır.

]]>
O. YÜKSEL SERDENGEÇTİ: “MİSAK-I MİLLİ RUHU VE ONUN MÜMESSİLLERİ, İTTİHAT VE TERAKKİ KOMİTACILARININ, SELANİK DÖNMELERİNİN HIŞMINA UĞRADILAR. ATILDILAR, ASILDILAR, KESİLDİLER.” http://hayatitek.com/o-yuksel-serdengecti-misak-i-milli-ruhu-ve-onun-mumessilleri-ittihat-ve-terakki-komitacilarinin-selanik-donmelerinin-hismina-ugradilar-atildilar-asildilar-kesildiler/ Wed, 10 Jun 2020 15:41:57 +0000 http://hayatitek.com/?p=1129 HAYATİ TEK – Bizim Ocak Dergisinin Haziran 1991’da yayınlanan 87 sayısında çıkan İz Bırakanlarla Mülakat’ımızın konuğu Osman Yüksel Sendengeçti idi.

]]>
OKUMALAR / KURT KANUNU http://hayatitek.com/okuma-notlari-kurt-kanunu/ http://hayatitek.com/okuma-notlari-kurt-kanunu/#respond Mon, 01 Jun 2020 14:41:49 +0000 http://hayatitek.com/?p=529 Kemal Tahir; Kurt Kanunu, İthaki Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2005.

]]>
http://hayatitek.com/okuma-notlari-kurt-kanunu/feed/ 0
ÇANKAYA ŞUBESİ YAZAR HAYATİ TEK’İ KONUK ETTİ http://hayatitek.com/cankaya-subesi-yazar-hayati-teki-konuk-etti/ Sun, 31 May 2020 21:44:11 +0000 http://hayatitek.com/?p=488

(www.turkocaklari.org.tr, 19.10.2019)

Türk Ocakları Çankaya Şubesi 2019 dönemi faaliyetleri kapsamında, Milli Mücadelenin başlangıcının 100. Yılında yayımlanan ilk roman “Namus”un yazarı Hayati Tek’i konuk etti.

Gazeteci- yazar Tek, Akademik Çalışma Grubu ve şube üyelerinin katılımıyla 18 Ekim 2019 günü saat 19.00’da Türk Ocakları Genel Merkez binasında düzenlenen programa, “Türk Ocaklı olmakla iftihar ediyorum” diyerek başladı.

Milli Mücadele’nin yüzüncü yılı anısına yayımlanan romanın konusu olan namus kavramını, İttihatçı bayrağı üzerindeki “Allah, Vatan, Namus, İttihat” kavramlarından yola çıkarak, “Din-ü Devlet Mülk-ü Millet” formülüne dayandıran Tek, “Bırakın dokunulmasını, yan gözle bile bakılmasına tahammül edemediğimiz şeyler namusumuzdur. Türk milleti için de namus, vatan, millet, din ve devlettir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün namuslu bir insanın yastığının altındaki tabancaya benzettiği Kuvayı Milliye, milletimizin kutsallarına, yani namusuna sahip çıkmış kutlu bir teşkilattır.” dedi.

Fransız işgali altında bulunan Mersin’deki ilk Kuvayı Milliye müfrezesinin kurulduğu Arslanköy’ün aynı zamanda işgalden kurtulan ilk yer olduğunu da kaydeden Tek, şöyle devam etti:

“Arslanköy sadece Milli Mücadele’deki duruşuyla değil, aynı zamanda Türkiye’nin demokrasi tarihinde eşik değere sahip olan 1946 seçimlerindeki duruşuyla da bir roman konusu olmayı fazlasıyla hak etmektedir. Türk demokrasisine ‘Sandık namusumuzdur’ sözünü armağan eden Arslanköy’deki Atatürk Çınarı, muhtemelen Gazi’nin adına dikilmiş ilk ve tek çınardır. Toroslar’ın zirvesindeki 1453 rakımlı Arslanköy, Milli Mücadeleye sahne olması dolayısıyla her karış toprağı gazi olan ülkemizde unutulmaya yüz tutmuş daha nice destanlar yazıldığını göstermesi bakımından önemlidir.”

Tek, konuşmasını Atatürk’ün şu sözleriyle noktaladı:

“Arkadaşlar, gidip Toros dağlarına bakınız. Eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki, bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.”

Program, katılımcıların sorularına verilen cevaplar ve ikramlarla sona erdi.

]]>
TOROSLAR’DA, MERSİN’İN DESTANSI MÜCADELESİ ANLATILDI http://hayatitek.com/toroslarda-mersinin-destansi-mucadelesi-anlatildi/ Sun, 31 May 2020 21:35:08 +0000 http://hayatitek.com/?p=481 Haberin videosu için tıklayın…

https://www.haberler.com/video/milli-mucadele-doneminde-mersin-konferansi-12779840-videosu/

(HABERLER.COM, 04.01.2020 10:50)

Toroslar Belediyesi, Mersin’in düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümü kutlama etkinlikleri kapsamında, ‘Milli Mücadele Döneminde Mersin’ konulu konferans düzenlendi.

Toroslar Belediyesi, Mersin’in düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümü kutlama etkinlikleri kapsamında, ‘Milli Mücadele Döneminde Mersin’ konulu konferans düzenlendi.

Araştırmacı Yazar Hayati Tek‘in konuşmacı olarak katıldığı konferansta, Mersin’in kurtuluş mücadelesinde yaşanan bilinmeyenleri anlatıldı.

Toroslar Belediye Başkanı Atsız Afşın Yılmaz’ın da katıldığı konferansta, Araştırmacı Yazar Tek, tarihteki kahramanlar, Mersin’de kurulan cemiyetler, işgal yıllarında Mersin’in idari yapısına ilişkin bilgiler verdi. Mersin’in, kahramanlar bakımından önemli bir şehir olduğunu belirten Tek, Arslanköylüler ve Yörüklerin milli mücadeledeki başarılarına dikkat çekti. Tek, “Tarih önemlidir. Geçmiş, başarılarla övünmek için değil geçmişten ders alıp geleceği daha sağlam temeller üzerine kurabilmek için önemlidir” dedi.

Tek, böyle anlamlı bir günde Toroslar’da bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirterek, düzenledikleri etkinliklerde tarih şuuru ve milli değerlerin yansıtılmasına olanak sağlayan Başkan Yılmaz’a teşekkür etti. Başkan Yılmaz da Hayati Tek‘i Toroslar’da ağırlamaktan onur duyduklarını vurgulayarak, kendisine bir teşekkür plaketi takdim etti.

“Bugün bize düşen tarihimizi rehber ve kurtarıcı bilmektir”

Başkan Yılmaz, yaptığı konuşmada, “3 Ocak etkinliklerimiz kapsamında bizimle olan Araştırmacı-Yazar Hayati Tek‘e teşekkür ederiz. Mersin’in kurtuluş mücadelesini bize küçük hikayelerle anlattı. O duyguyu hep birlikte yaşadık. Atalarımızın, dedelerimizin hangi şartlarda savaştığını ve neler yaptığını kendisinden dinlemek ayrıca anlamlı oldu. Tarihte kronoloji önemli. Sebep-sonuç ilişkisiyle tarihi olayları anlamanın daha iyi olduğunu düşünüyorum. Bugün bize düşen tarihimizi rehber ve kurtarıcı bilmektir. Başta Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, milli mücadele kahramanlarımızı, tüm şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum” dedi.

(Kaynak: İHA)

]]>