Necip Fazıl Kısakürek – Hayati Tek http://hayatitek.com Mon, 24 May 2021 18:28:15 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.3 http://hayatitek.com/wp-content/uploads/2020/06/cropped-HT-1-32x32.png Necip Fazıl Kısakürek – Hayati Tek http://hayatitek.com 32 32 NECİP FAZIL KISAKÜREK http://hayatitek.com/necip-fazil-kisakurek/ Mon, 24 May 2021 18:28:13 +0000 http://hayatitek.com/?p=4953 HAYATİ TEK –

Çöle İnen Nur’u daha ortaokul sıralarında okumuş olsam da Necip Fazıl Kısakürek’i çeşitli yönleriyle tanıma sürecim üniversite yıllarımda başladı.

Keçiören Fatsa Sokak’taki, yıkıldı yıkılacak gibi duran iki katlı müstakil öğrenci evinde tanıştığım A. Ü. Veteriner Fakültesi öğrencisi Abdullah Çiftçi ağabeyimin tavsiye ettiği kitaplar, on sekizinci yaşımın taze baharında uçsuz bucaksız bir ufuk açmıştı önümde.

Öylesine hayran kalmıştım ki üstadın üslubuna, okudukça okuyor, başladığım yeni kitabının hitama ermesi iki günü bulmuyordu.

Sadece Çile ve İdeolocya Örgüsü’nü, günlerce elimden düşürmediğimi hatırlıyorum.

Hoş, Çile’yi uzun yıllar başucu kitabı yapacaktım; lakin bazen yüzlerce sayfaya tekabül edecek mesajlar yüklenmiş iki satırlık şiirleri tefekkür ettikçe, bir o yana bir bu yana savruluyordum.

Elimde ya da kütüphanemde her görene seve seve hediye ettiğim Çile’den kaç tane aldığımı hatırlamıyorum bile.

İdeolocya Örgüsü ise o güne kadar okuduğum “devlet yönetim sistemi” önerilerinin hiç birine benzemiyordu.

12 Eylül sonrası demokratik seçimler yeni yapılmıştı. Asker vesayetinin her bakımdan hissedildiği bir dönemde, böyle bir eserle tanışmış olmak, baba mirası ülkücülüğü anlamaya, yorumlamaya ve sindirmeye çalışan bir genç için hem büyük bir şans, hem de şanssızlıktı.

Mevcut altyapım, bu hacimli ve aykırı eserdeki fikirleri yorumlamama yetmiyor, bir türlü çözemediğim yaklaşımlar ilgimi daha çok çekiyordu. Önemli gördüğüm ya da anlayamadığım cümlelerin altını çizdiğim eserle aylarca hemhal olmuştum.

Değerli büyüğüm Mahir Damatlar’ın koordinasyonunda, Suat Başaran ağabeyimin liderliğinde, okul arkadaşlarım Servet Avcı, Hakan Sönmez ve Cemal Fedakâr ağabey ile birlikte dâhil olduğumuz Bizim Ocak’lı yıllarda ilk yazarlık tecrübemi de yaşadım.

“Ocak’tan Size” ile başlayan yazarlık serüvenim, hazırladığım kapak dosyaları ve kültürel yazılarla devam etti. Ülkü Ocakları’nın -o dönemdeki adı Gençlik, Kültür ve Sanat Ocakları idi- yayın organının yayın heyetinde bulunup da siyaset yazmamak olmazdı elbet.

Necip Fazıl hayranlığımın ilk darbesini –aslında ilk dersini mi demeliyim- o yıllarda aldım.

“Üstad her şeyi yazmış, en iyisi ben, yazma işini daha başlamadan bırakayım.” diyerek bir kenara çekilme kararı almıştım.

Necip Fazıl’ı tanımama bir veteriner hekim adayı vesile olmuştu; yazma işine devam etme kararını almamda da yine bir veteriner hekim adayı olan öğrenci evimizin reisi Kenan Yıldırım ağabeyim etkili oldu.

Ülke meseleleri üzerine yaptığımız o doyumsuz sohbetlerden birine bomba gibi bıraktı, Üstad Necip Fazıl’ın “Anadolu Gençliğine” hitaben yaptığı konuşmanın yer aldığı kitapçığı.

“Genç adam, düşün! Evvelâ, insanoğlunun düşünmekten büyük haysiyeti olmadığını düşün!” diye başlayıp, “Sen, düşünmeyi düşünmekten başlayarak düşün, yeter!” tavsiyesiyle biten kitapçığı bir solukta okumuş, son cümlesini hafızama hemen kazımıştım.

O kitapçık, yeniden alevlendirdi yazma şevkimi.

Ve tabii bir de Üstadın Çile şiirindeki o muhteşem dörtlük:

“Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş,

Mevsimden mevsime girdim böylece.

Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,

Fikir çilesinden büyük işkence.”

İşkenceye talip olur mu insan?

Bir davaya inanmış ve inandığı davanın gelecek nesillere ancak fikir yoluyla aktarılabileceğine kanaat getirmişse eğer, elbette talip olur.

Üstelik başkaları, hatta kendi arkadaşları bıyık altından gülseler bile…

Kırk küsur yıldır iştahla okuyan, otuz dört yıldır sebatla yazmaya gayret eden çilekeş bir “fikir işçisi” olarak inciler topluyorum, devasa fikir okyanuslarının en derinlerinden.

O incilerin bazılarını, “Özdeyişler-Özleyişler” isimli kitapçık serisi halinde sizlerin hizmetine sunmaya gayret ediyorum.

Merhum Necip Fazıl Kısakürek için de böyle çalışma yapmıştım.

O çalışmadan birkaç inciyi buraya da almak istiyorum.

***

Ah şu sefil kolaylıklar! Onlardan ne zaman sıyrılacak ve ulvi zorluğa kucak açacağız? (Babıâli, s. 147)

***

Aksiyonunu kaybedeni hayat tard eder. (Sahte Kahramanlar, s. 169)

***

Babadan kalma kültüre tâbi olmak değil, fakat malik olmak şart! (Çerçeve-1, s. 117)

***

Büyük muvazeneler bozulunca sükûtlar da büyük olur. (Dünya Bir İnkılâp Bekliyor, s. 90)

***

Dava ne kadar muhkem olursa olsun, sahibi onun üstüne çıktığı anda yıkılır. (Çerçeve-1, s. 56)

***

Esirim! diye haykırabilen bir insan, sahte hürden daha hür değil midir? (İdeolocya Örgüsü, s. 499)

***

İdealin kara sevdalısı ve divanesi olmayanlardan hiçbir şey beklenemez. (İdeolocya Örgüsü, s. 484)

***

İslam, aşkla yayıldı; kılıçla diyenler aldanır. (Sahte Kahramanlar, s. 210)

***

Merhum Abdurrahim Karakoç ağabey için kurduğum şu cümle, Necip Fazıl Kısakürek için de pek âlâ geçerlidir:

“Milletine mal olmuş şairler, milli ruh ve şuurun şahdamarlarıdır.”

Türk Edebiyatı Vakfı’nca “Şairler Sultanı” unvanı ile taltif edilen Necip Fazıl Kısakürek’i, vefatının 38’inci yılında rahmetle anıyorum.

Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.

]]>
TANPINAR’IN KANATLARI http://hayatitek.com/tanpinarin-kanatlari/ Sun, 24 Jan 2021 12:50:06 +0000 http://hayatitek.com/?p=3936 HAYATİ TEK –

Üniversite yıllarında okuduğum ilk kitaplardan biriydi Tanpınar’ın Beş Şehir’i. Nihad Sami Banarlı’nın Türkçenin Sırları da öyle. Yanlış hatırlamıyorsam, birbiri peşi sıra okuduğum bu iki eserden, yazarlarının üslubunun yanı sıra Türkçenin güzellik ve imkânları konusunda hayli etkilenmiştim.

Türkçenin Sırları dil üzerine yazılan makalelerden oluşan bir inceleme kitabıydı. Ancak öylesine akıcı bir üslubu ve öyle zekâ kokan keşifleri vardı ki, bu değerli eseri incelemek yerine bir solukta okumak ihtiyacı hissetmiştim.

Benzer duygulara Beş Şehir’de de kapılmış, hayal ile gerçek arasında dolaşmıştım Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul’un sokaklarında, mimari şaheserlerin çevresinde, içinde ve ruhunda… Bir kara tren vagonunun penceresinden yahut hâkim bir tepenin üzerinden seyretmiştim bu kadim şehirlerin büyüleyici güzelliklerini. O gün bugündür, “Keşke Tanpınar, gönül coğrafyamızdaki kadim şehirlerin tamamını yazsaydı” diye düşünür dururum hep.

Hayal kurmanın güzelliğini Toroslar’ın eteğinden Akdeniz’i seyreden köyümde, rüyanın gücünü Tanpınar’da keşfettim; her hülyanın bir gün gerçek olma ihtimalinin mefkûrevi imanını da…

Edebiyat Üzerine Makaleler kitabında geçen “Hülyalarımızın bizi görünen hâlimizden daha iyi anlatmayacağını kim iddia edebilir? (s. 168)” sözünü okumamıştım henüz, ancak ne gam, bu hissi almak için Beş Şehir yeterliymiş demek…

Şiiri Necip Fazıl’ın Çile’sinde sevdim, Yahya Kemal’de âşık oldum ona; H. Nihal Atsız’ın Geri Gelen Mektup’unda ise yiğitçe sevmenin farkına vardım. 1987’de Yeni Düşünce’de tanıdığım daha sonra Gündüz’de mesai kardeşliği yaptığım Abdurrahim Karakoç ağabeyde “bir şair portresini” anbean yaşama şansını yakaladım.

Bu bahiste Ali Akbaş ve Lütfü Şahsuvaroğlu ağabeyleri, sevgili dostlarım Cengizhan Orakçı, Mehmet Fidancı ve Mehmet Aycı’yı da zikretmeliyim tabii…

Bununla birlikte şiirin imkânlarını, Türk ve dünya edebiyatındaki yerini Tanpınar’ı okuduktan sonra idrak edebildiğimi söylemeliyim. Bir edebiyat araştırmacısı değilim, lakin şiir üzerine bu kadar çok yazan, onu bu kadar anlayan ve yücelten bir edibin nadir bulunacağı tespitini yapmak için onun kitaplarını, bilhassa Edebiyat Üzerine Makaleler isimli eserini okumak kifayet eder sanırım.

Hem bir şair hem de münekkit olarak Tanpınar’ın şiire dair tespitleri ve her şairi Doğu-Batı ekseninde mukayeseli olarak ele alması okurları için büyük bir kazançtır.

Olağanüstü dönemlerin insanıdır 1901 doğumlu Tanpınar. Daha çocuk denilecek yaşlarda Balkan faciası ve Birinci Dünya Savaşı’na, olgunluk çağında İkinci Dünya Savaşı’na şahitlik eden bir neslin mensubu ve bir adım öne çıkan kabiliyetlerinden biri olarak omuzlarında hayli ağır bir yük vardır.

Veda etmeye hazırlandığımız Osmanlı’nın Tanzimat’tan itibaren girdiği “Batılaşma sürecini” anlamak, yeni kurduğumuz Cumhuriyet’in en doğru ve hızlı şekilde kurumsallaşması için yürütülen inşa faaliyetine, taş üstüne taş koyarak destek vermek zorundaydı.

Yahya Kemal Beyatlı gibi bir zirvenin hem öğrencisi hem dostu olmak, Mehmed Fuad Köprülü, Cenab Şahabeddin, Ömer Ferit Kam, Babanzâde Ahmed Naim gibi hocalardan dersler almak şansını iyi değerlendirdiği muhakkak olan Tanpınar, akademisyen kimliğinin avantajlarını münevverlikle taçlandırarak bizlere harika eserler bıraktı.

Edebiyat Üzerine Makaleler isimli eserinde yazıyı “bütün sanatlara benzeyen sanat (s. 413)” olarak nitelendiren Tanpınar’ın kalem ürünleri bu tespitinin ışıklarıyla doludur.

Yaşadığım Gibi isimli eserinde tenkidin önemine işaret ederek “münekkit kıtlığı (s. 313)” çektiğimizi söyleyen bu üretken kalem raks ettikçe, kâh bir resim galerisinde kâh Louvre Müzesi’nde kâh bir tiyatro sahnesinde kâh yeni çıkmış bir şiir ya da yazıyı incelediği çalışma odasında buluruz kendimizi… Adı geçen deneme eserinde münekkit kimliğini sıkça sergileyen Tanpınar’ın en önem verdiği işlerden biridir tenkit meselesi. “İyi veya kötü demekle tenkit olmaz. Tenkit daha geniş çevreler ister. Bütün büyük münekkitler ufuk hazırlamışlardır (s. 313)” diyen Tanpınar’ın sözünü ettiği meseleyi hâlâ çözebilmiş değiliz.

Bu mütevazı satırları okuyacak gençler arasından Tanpınar’ın hülyalı dünyasına dalıp “münekkit” olma yoluna girecekler çıkar mı bilinmez? Bir tek kabiliyetin bile bu alana yönelmesi fikir ve kültür hayatımız için müjdeli bir talih olacaktır şüphesiz.

Tanpınar’ın az sayıdaki şiirlerini, her biri şaheser olan romanlarını, denemelerini, hikâyelerini ve tabii XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’ni okurken ufuklar açılır insanın önünde…

Tanpınar’ı okumak güzeldir, hatta güzelin de ötesinde önemli ve gereklidir; adeta milli bir görevdir onu okumak…

Peki ya niçin okumalı?

“Bizde dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş bir elit zümre teşekkül etmiştir; okuyanlar zümresi. Tek bir satır yazmadığı, tek bir söz söylemediği halde sırf okuduğu için hürmet gören adamların bulunduğu memlekette pek fazla okuyan adam olmasa gerek. (Edebiyat Üzerine Makaleler, S. 48)

Bu derin söz, bu sarsıcı itiraf, günümüz aydınlarının omuzlarına büyük bir sorumluluk yüklemektedir: Okudukları her kitapla kafa ve ruhlarına binlerce tohum eken okurlarını yazma konusunda tahrik etmek sorumluluğu…

Ümitvarız…

“İnsanın kalbinde ümidin ağacını kesmeğe hiç kimsenin hakkı yoktur. Ölüm bile bunu yapamaz. (Edebiyat Üzerine Makaleler, S. 54)

Ve…

“Büyük tabiat var olmaktan ne kadar mesut görünüyorsa, biz de yaşamanın saadetini öyle tatmalıyız. Bu da, bu cemiyetin insanına güvenmekle olur. (Edebiyat Üzerine Makaleler, S. 55)

Kendisine inandığı, kendi cevherinden haberdar olduğu çağlarda neler başarabileceğini pek çok kez ispatlamış olan aziz ve asil milletimize olan güvenimiz hicranlı dönemlerimizin umut ışığı olmuştur hep.

Mazideki azamete duyduğumuz yakıcı hasret narını tutuşturan vuslat nefesleridir, devasa kanatlar misali açılmış sayfalarıyla birer Zümrüdüanka’yı andıran Tanpınar eserleri…

Vuslat umudu canlıysa eğer, asırlık budaklar bile tomurcuklanır…

]]>
1993 MAYIS’INDA NECİP FAZIL HAFTASI ÇAĞRISI http://hayatitek.com/1993-mayisinda-necip-fazil-haftasi-cagrisi/ Thu, 11 Jun 2020 12:43:24 +0000 http://hayatitek.com/?p=1386 HAYATİ TEK – Bizim Ocak Dergisinin Mayıs 1992’dayayınlanan 98. sayısı için Önder Mustafaoğlu müstearıyla kaleme aldığım “1993 Mayıs’ında Necip Fazıl Haftası Çağrısı” başlıklı yazı.

]]>
ÜSTAD, SULTANÜŞŞUERA VE ÇİLELİ BİR ÖMÜR: NECİP FAZIL KISAKÜREK http://hayatitek.com/ustad-sultanussuera-ve-cileli-bir-omur-necip-fazil-kisakurek/ Wed, 10 Jun 2020 12:43:22 +0000 http://hayatitek.com/?p=1117 HAYATİ TEK – Bizim Ocak Dergisinin Mayıs 1991’da yayınlanan 86. Sayısı için Ümit Davut Kocasinan müstearıyla kaleme aldığım “Üstad, Sultanüsşuera ve Çileli Bir Ömür: Necip Fazıl Kısakürek ” başlıklı yazı.

]]>
BÜYÜK DOĞUNUN MİMARI: NECİP FAZIL KISAKÜREK http://hayatitek.com/buyuk-dogunun-mimari-necip-fazil-kisakurek/ Fri, 05 Jun 2020 21:51:37 +0000 http://hayatitek.com/?p=816 HAYATİ TEK – Bizim Ocak Dergisinin Şubat 1990’da yayınlanan 71. sayısında yer alan “İz Bırakanlarla Mülakat”ımızın konuğu Necip Fazıl Kısakürek’ti.

]]>