Yaşar Kemal – Hayati Tek https://hayatitek.com Wed, 23 Dec 2020 23:32:23 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.3 https://hayatitek.com/wp-content/uploads/2020/06/cropped-HT-1-32x32.png Yaşar Kemal – Hayati Tek https://hayatitek.com 32 32 BU DÜNYADAN BİR ABİDİN DİNO GEÇTİ, MUTLULUĞUN RESMİNİ YAPAMADAN… https://hayatitek.com/bu-dunyadan-bir-abidin-dino-gecti-mutlulugun-resmini-yapamadan/ Thu, 10 Sep 2020 18:51:47 +0000 http://hayatitek.com/?p=3367 AYTUNÇ AYHAN

Ressam, karikatürist, seramikçi, şair, sinemacı, senarist ve daha pek çok alanda eserler vermiş çok özel bir sanatçıdır Abidin Dino. Birçok alanda eser vermiş, dönemin zor şartlarına ve bütün engellemelere rağmen yaratıcı kişiliğini eserlerinde gösterebilmiş bir sanatçı ruhtur.

1913 yılında İstanbul’da doğan, çocukluğunu İsviçre’de geçiren bu paşa torununun adını aldığı dedesi Arnavut asıllı Abidin Paşa, II. Abdülhamit’in sarayında silahşor olarak görev yapan, çeşitli valiliklerde bulunan bir devlet adamı ve yazardır. Arnavutça, Arapça, Farsça, Fransızca, Yunanca bilen Abidin Paşa, Mevlânâ’nın Mesnevi’sini Osmanlı Türkçesiyle dilimize kazandırmıştır.

1925’te ailesi ile beraber İstanbul’a döndükten sonra Robert Kolej’de başladığı eğitimini anne ve babasının vefatları nedeniyle devam edemeyen Dino, şair ağabeyinin de desteğiyle sanat çalışmalarına başlar. 1930 yılında çizdiği toplumsal içerikli eleştirel karikatürleri ile dikkat çeker. 1933’de ressam ve heykeltıraş arkadaşları ile beraber D grubunu kurar. Gruptakilerin aksine hiç resim eğitimi almayan Dino, tam bir desen ustası olduğunu kısa sürede gösterir. Kübizm ve Fovizm gibi akımlara yönelen diğer arkadaşlarından farklı bir tarzda, desen ağırlıklı resimler yapar.

Bu arada Türkiye, Cumhuriyetin 10. Yılı dolayısıyla görkemli etkinlikler yapmaya hazırlanmaktadır. Ünlü Sovyet yönetmen Yutkeviç bu amaçla Türkiye’ye çağrılır ve kendisinden “Türkiye’nin Kalbi: Ankara” isminde bir belgesel çekmesi istenir. Belgeselde Ankara’nın başkent olarak on yılda nasıl bir değişim geçirdiği gösterilir.

Resim sanatına büyük ilgi duyan Yutkeviç ile Dino’nun tanışması fazla uzun sürmez. Dino, ünlü Rus yönetmenin daveti üzerine onun dekoratörü olarak çalışmak üzere 1934’te Sovyetler Birliği’ne gider. Leningrad’da üç yıl kalır, Yutkeviç’in yönettiği “Madenciler” filminin sanat yönetmenliği yapar.  Bu arada “Potemkin Zırhlısı”nın ünlü yönetmeni Sergey Ayzenştayn’dan sinema eğitim alır.

Yıllar sonra Dino, final maçının uzatmasında İngiltere Milli takımının attığı, topun çizgiyi geçip geçmediği konusu hâlâ tartışmalı golüyle tarihe geçen 1966 Dünya Kupası’nın belgeselini hazırlar. Her Dünya Kupası öncesi eski dünya kupaları belgesellerinin verildiği TRT’de Halit Kıvanç’ın sunumuyla Abidin Dino’nun yönettiği “Gol” filmi de verilir. Abidin Dino bu belgesel filminde, saha içine yerleştirdiği kameralarla ve yakın çekimlerle, diğer Dünya Kupası belgesellerinden çok farklı bir sinematografi sunar izleyicilere.

1941 yılı Abidin Dino için sürgün yıllarının başlangıcıdır. Üç sene Sovyetler Birliği’nde kalır. Yurda döndükten sonra bir taraftan resim çalışmalarına devam ederken, bir taraftan da Türkiye Komünist Partisi’ne katılır. Siyasi nedenlerden dolayı önce Çorum’un bir ilçesi olan Mecitözü’ne, sonra dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nun özel izni ile Adana’ya sürgün edilir. Zamanında dedesinin vali olduğu Adana’nın, yine dedesinin adını taşıyan Abidinpaşa Caddesini, burada evlendiği eşi Güzin Dino ile beraber arşınlar. Dino’nun Orhan Kemal ve Yaşar Kemal ile yıllar sürecek dostluğu da bereketli Çukurova’nın kalbi olan bu şehirde başlar.

Sürgün yıllarından sonra seramik alanına yönelen Dino, Anadolu’nun kadim çanak çömlek geleneğini modern bir anlayışla sentezler. Seramik çalışmalarında komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle hakkında tutuklama celbi çıkarılır. O esnada İtalya’da bulunan Dino, yurda dönmez ve Paris’e yerleşir.

Dino’nun 1951’de başlayan Paris yılları son derece verimli geçer. Birçok sanatçıyı tanıma fırsatını yakalayan Dino,  ünlü ressam Pablo Picasso ile de bu dönemde tanışır. Picasso’nun işlerini kopya etmekle başlayan dostluğu uzun yıllar devam eder.  Paris’te birçok sergiye katılır. “Uzun Yürüyüş” tablosu başta olmak üzere, resim ve seramik çalışmaları büyük yankı uyandırır.

1950’lerin ortalarında resim tarzı, o yıllarda dünyadaki genel sanat eğilimi olan soyut akıma doğru kayan Dino, kısa bir süre sonra figüratif resme dönüş yapar.

Dino’nun Paris’te bulunduğu dönemde 68 olayları patlak verir. Olayların içinde bizzat yer alarak çizimler yapan ve bunları eylemci öğrencilere dağıtan Dino’nun 68 kuşağı temalı eserleri Sorbonne Üniversitesi’nde sergilenir.

On sekiz yıl sonra Türkiye’ye dönen Dino, gözaltına alınsa da serbest bırakılır. Paris’te yaptığı, İstanbul özlemini yansıtan eserlerden oluşan “Ezbere İstanbul” isimli sergisini açtıktan kısa bir süre sonra Paris’e döner.

Abidin Dino birçok ünlü yazarın kitap kapaklarını da tasarlar. Yaşar Kemal’in “Deniz Küstü”, Pertev Naili Boratav’ın “Türk Masalları” albümleri bunlardandır. Amerikalı ünlü flüt sanatçısı Herbie Mann’in albüm kapaklarını da Dino’nun resimleri süsler.

Resim ve desenlerinde el, yüz ve çiçek temalarını ön plana çıkaran Dino, Fransızca yazdığı “Les Mains (Eller)” kitabına şöyle başlar:

“El, özvarlığın salt imgesidir. Özportredir.”

Dino, John Berger’e İbni Arabi’nin yüz konusundaki şu sözlerini aktarır:

“Âdem’den zamanın sonuna kadar yaşamış ve bir gün yaşayacak olan herkesin yüzünü görüyor ve bir yere kaydediyorum.”

Açtığı sergide resimlerine bakıp “Bu resimdeki mesajınız nedir?” diye soran bir sanatsevere, “Postacı değilim ki mesajım olsun” cevabını veren Abidin Dino’nun kendine özgü bir kişiliği vardır.

Yakın arkadaşlarından Ferit Edgü’nün, şu sözleri, Dino’nun karakter yapısıyla ilgili önemli ipuçları verir:

“Şu soruyla çok sık karşılaştım: ‘Abidin sence büyük bir ressam mıydı?’ Hayır, diye yanıtladım bu soruyu her zaman. Ama eşi olmayan bir insan, bir sanatçıydı.”

Türkiye ve dünya çapında birçok sanatçı ile dostluklar kuran, ortak çalışmalar yürüten Dino’nun Nazım Hikmet’le dostluğu için ayrı bir parantez açmak gerekir.

Nazım’ın “Sesini Kaybeden Şehir” adlı kitabının kapağına desenler çizmesiyle başlayan bu dostluk, büyük şairin vefatına kadar devam eder.

Nazım Hikmet ile Abidin Dino dostluğu hakkında Ferid Edgü’nün yaptığı şu tespitin altını çizmekte de yarar vardır:

“Nazım gibi çok kadınlı aşkların adamı değildi. Nazım, belki de kimi âşıklar gibi, aşka âşıktı. Abidin içinse aşk, Güzin demekti.”

Abidin Dino ile Nazım Hikmet arasındaki dostluğun en güzel örneklerden biri de Nazım’ın “Saman Sarısı” adlı şiirinde geçen “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin” dizesidir. Abidin Dino belki mutluluğun resmini yapmamıştır ama 1993 yılında hayata gözlerini yumduğunda arkasında aşağıdaki dizeleri bırakmıştır:

“Kokusu buram buram tüten

Limanda simit satan çocuklar

Martıların telaşı bambaşka

İşçiler gözler yolunu.

İnebilseydin o vapurdan

Ayağında Varna’nın tozu

Yüreğinde ince bir sızı.

Mavi gözlerinde yanıp tutuşan

Hasretle kucaklayabilseydim

Seninle, bir daha.

Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi

Bağrımıza bassaydık seni Nazım,

Yapardım mutluluğun resmini

Başında delikanlı şapkan,

Kolların sıvalı, kavgaya hazır

Bahriyeli adımlarla düşüp yola

Gidebilseydik meserret kahvesine,

İlk karşılaştığımız yere

Ve bir acı kahvemi içseydin.

Anlatsaydık

O günlerden, geçmişten, gelecekten,

Ne günler biterdi,

Ne geceler…

Dinerdi tüm acılar seninle

Bir düş olurdu ayrılığımız,

Anılarda kalan.

Ve dolaşsaydık Türkiye’yi

Bir baştan bir başa.

Yattığımız yerler müze olmuş,

Sürgün şehirler cennet.

İşte o zaman Nazım,

Yapardım mutluluğun resmini

Buna da ne tual yeterdi;

Ne boya…”

]]>
SARI LACİVERT YAZARLAR https://hayatitek.com/sari-lacivert-yazarlar/ Mon, 27 Jul 2020 16:36:58 +0000 http://hayatitek.com/?p=2988 AYTUNÇ AYHAN –

8 Haziran 1964 tarihinde Türk Edebiyatçılar Birliği ile Keşanlı Ali Destanı oyuncuları arasında kıyasıya bir maç olmuştu.

O tarihlerde, Haldun Taner Keşanlı Ali Destanı oyununu yazmış ve Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nda sahneye konulmuş ve büyük ses getirmişti.

Keşanlı Ali Destanı’nda sahne alan oyuncular bir tarafı oluşturuyor, diğer tarafta dönemin en önemli edebiyatçıları yer alıyordu. Edebiyatçılar Birliği’nin teknik direktörü Fazıl Hüsnü Dağlarca’ydı.

Halit Kıvanç’ın yönettiği maçı, üzerlerinde Galatasaray forması bulunan Keşanlı Ali Destanı oyuncularına karşı Edebiyatçılar Birliği 5-3 kazanmıştı. Galibiyeti getiren son golü, çok iyi Fenerbahçeli olduğu bilinen Orhan Kemal atmıştı.

SANTRAFOR ORHAN KEMAL’İN FENERBAHÇE’YE TRANSFER HİKÂYESİ

Orhan Kemal’in futbola ilgisi küçük yaşlarda başlamış, Adana amatör takımlarında top koşturmuştu. Hatta daha sonra Seyhan Spor ile birleşerek Adanaspor adını alacak olan Adana İdman Yurdu’nda futbol oynamıştı. Hatta Orhan Kemal’in, İstanbul’dayken cebinde bir tavsiye mektubuyla Fenerbahçe’ye yollandığı ama dönemin yöneticileri tarafından geri çevrildiği bile kayıtlıdır.

Santrafor pozisyonunda oynayan, iyi bir penaltı atıcısı olan Orhan Kemal’in futbol tutkusunu romanlarında da görmek mümkün… Otobiyografik eserler olan ilk romanları “Avare Yıllar” ve “Baba Evi”nde futbol maceralarını görmek mümkün.

“FENERBAHÇE OFSAYDA DÜŞMEYECEK KADAR ŞEREFLİ BİR TAKIMDIR”

Fenerbahçeliliği ile tanınan bir diğer romancımız Yaşar Kemal’in “Fenerbahçe ofsayda düşmeyecek kadar şerefli bir takımdır” sözünü bilmeyen var mı?

Geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz Türk edebiyatının dev ismi Yaşar Kemal için Fenerbahçelilik, aşiret gibi bir şeydi. Bir keresinde Cem Yılmaz ile yaptığı sohbette “Sen de mi Fenerbahçelisin? Fenerbahçeli olmak o kadar kolay değil” deyivermişti.

Yaşar Kemal yaşayan son çınarlardan biriydi ve 2015 yılında hayata veda ettiğinde hem edebiyat dünyası hem de Fenerbahçe camiası yasa boğuldu.

“FENERBAHÇE’Yİ BARCELONA’YA TERCİH EDERİM”

Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk da Fenerbahçeliliği ile bilinen yazarlarımız arasındadır. “Masumiyet Müzesi” romanında karakterlerinden birine 1959 yılı şampiyon Fenerbahçe kadrosunu ezbere saydırtmıştır.

Kendisinin de 1950’li yıllarda babasıyla İnönü Stadyumu’nda çok maç izlemişliği vardır. Hatta o zamanlar “Fenerbahçeliyim demezdik, Fenerliyim derdik” diye bahsetmiştir bir röportajında.

Orhan Pamuk’un diğer romanlarında da Fenerbahçe olgusu görülür. “Cevdet Bey ve Oğulları” da o romanlardan biridir.

Son romanlarından “Kafamda Bir Tuhaflık” kitabında, Fenerbahçe’nin verilmeyen penaltısını satırlarına taşımış; İspanya’daki bir söyleşisinde, “Fenerbahçe’yi Barcelona’ya tercih ettiğini” ifade edecek kadar cesur bir Fenerbahçeli olduğunu göstermiştir.

SÜLEYMAN NAZİF, FETHİ NACİ, MEMET FUAT, TOMRİS UYAR, MORİO LEVİ VE DİĞERLERİ

Fenerbahçeli yazarların sadece isimlerinden bahsetmek bile bir yazının sınırlarını çok çok aşacaktır.

Kurtuluş Savaşı yıllarında Fenerbahçe için marş yazan Süleyman Nazif…

İnönü Stadyumu’nda oynanan maçların müdavimlerinden Fethi Naci ve Memet Fuat…

Fenerbahçe’nin hiçbir maçını kaçırmadığı gibi maçlara sarı bluz ve lacivert etekle gitmekten, yani giyimde renk estetiğini çiğnemekten de kaçınmayan Tomris Uyar…

“Bu da bizim “El Clasico’muz. Bu klasik Kadıköy’de yaşanır. Yirmi iki futbolcu mücadele eder ve hep Fenerbahçe kazanır!” diyen Mario Levi…

Fenerbahçeli olmayanları kınayacak kadar fanatik Fenerbahçeli Nuri Pakdil…

Yine Fenerbahçe maçlarının sıkı takipçisi olan ve bir gazetede futbol köşe yazıları da yazan Mustafa Kutlu…

Ve daha niceleri…

FENERBAHÇELİLİK BİR YAŞAM BİÇİMİDİR

Edebiyatçıların genelde Fenerbahçe taraftarı olması tesadüfle izah edilemez.

Nasıl yazarlık diğer mesleklerden çok farklı ise; Fenerbahçelilik de diğer takım taraftarlığından çok farklı bir olgudur… “Duygu” yerine “olgu” kavramını özellikle kullanıyorum; zira Fenerbahçelilik duygular üstü anlamlar taşıyan bir olgudur.

Yazarların hayata bakış ve hayatı algılayış tarzları, hem iyi bir gözlem yeteneği hem de bu gözlemleri tüm insanları kucaklayabilecek bir üslup kullanmalarını gerektiriyor.

“Halkın takımı” olan Fenerbahçe’ye gönül verenlerin hayata yaklaşımları da böyledir. Özel, özgün bir bakış açısı ve bütün Türkiye’yi kucaklayan bir aşk hikâyesi…

Kupalar, şampiyonluklar elbette önemli. Ve bu ölçütlerde Fenerbahçe, Türkiye’nin en seçkin takımıdır. Ancak Fenerbahçe’mizi “bir başka yapan” asıl özellik çok daha derinlerdedir.

Bir yaşam biçimi olarak Fenerbahçelilik; aşkın duyguların ittifak ederek oluşturduğu ulusal bir sinerjinin Türkiye’den dünyaya ve tüm insanlığa uzanan barış elidir.

]]>
ASKERİ MÜDAHALELER VE TÜRK BASINI-2: 27 MAYIS İHTİLALİ VE TÜRK BASINI https://hayatitek.com/askeri-mudahaleler-ve-turk-basini-2-27-mayis-ihtilali-ve-turk-basini/ Thu, 11 Jun 2020 09:38:28 +0000 http://hayatitek.com/?p=1302 HAYATİ TEK – Bizim Ocak Dergisinin Ocak 1992’da yayınlanan 94. sayısı için Ali Yakuboğlu müstearıyla kaleme aldığım “Askeri Müdahaleler ve Türk Basını” başlıklı inceleme araştırma dizimizin ikinci yazısı: “27 Mayıs İhtilali ve Türk Basını.”

]]>
İZ BIRAKANLARLA MÜLAKAT: BABIÂLİ KAVGALARI https://hayatitek.com/iz-birakanlarla-mulakat-babiali-kavgalari/ Thu, 11 Jun 2020 08:18:59 +0000 http://hayatitek.com/?p=1263 HAYATİ TEK – Bizim Ocak Dergisinin Kasım 1991’da yayınlanan 92. sayısında çıkan İz Bırakanlarla Mülakat’ımızın Açık Oturum konukları Hüseyin Nihal Atsız, Peyami Safa, Necip Fazıl Kısakürek, Tekin Erer, Nazım Hikmet Ran, Hüseyin Cahit Yalçın, Sabiha Sertel, Zekeriya Sertel, Sabahattin Ali, Yunus Nadi, Falih Rıftı Atay ve Ahmet Emin Yalman idi.

]]>