MEDYA YANSIMALARI – Hayati Tek https://hayatitek.com Sun, 21 Mar 2021 09:30:24 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.3 https://hayatitek.com/wp-content/uploads/2020/06/cropped-HT-1-32x32.png MEDYA YANSIMALARI – Hayati Tek https://hayatitek.com 32 32 12 MART MUHTIRA DEMOKRASİSİNDEN ARA REJİM HEGEMONYASINA https://hayatitek.com/12-mart-muhtira-demokrasisinden-ara-rejim-hegemonyasina/ Fri, 12 Mar 2021 19:12:56 +0000 http://hayatitek.com/?p=4645 Düşünce Ufku’nda, program yapımcısı Tolga Avşar Bey ile 12 Mart Muhtırasını konuşacağız.

Bir maniniz yoksa yarın akşam saat 21.00’de, Fikir Coğrafyası Youtube kanalına bekleriz efendim…

]]>
ÇANKAYA ŞUBESİ YAZAR HAYATİ TEK’İ KONUK ETTİ https://hayatitek.com/cankaya-subesi-yazar-hayati-teki-konuk-etti/ Sun, 31 May 2020 21:44:11 +0000 http://hayatitek.com/?p=488

(www.turkocaklari.org.tr, 19.10.2019)

Türk Ocakları Çankaya Şubesi 2019 dönemi faaliyetleri kapsamında, Milli Mücadelenin başlangıcının 100. Yılında yayımlanan ilk roman “Namus”un yazarı Hayati Tek’i konuk etti.

Gazeteci- yazar Tek, Akademik Çalışma Grubu ve şube üyelerinin katılımıyla 18 Ekim 2019 günü saat 19.00’da Türk Ocakları Genel Merkez binasında düzenlenen programa, “Türk Ocaklı olmakla iftihar ediyorum” diyerek başladı.

Milli Mücadele’nin yüzüncü yılı anısına yayımlanan romanın konusu olan namus kavramını, İttihatçı bayrağı üzerindeki “Allah, Vatan, Namus, İttihat” kavramlarından yola çıkarak, “Din-ü Devlet Mülk-ü Millet” formülüne dayandıran Tek, “Bırakın dokunulmasını, yan gözle bile bakılmasına tahammül edemediğimiz şeyler namusumuzdur. Türk milleti için de namus, vatan, millet, din ve devlettir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün namuslu bir insanın yastığının altındaki tabancaya benzettiği Kuvayı Milliye, milletimizin kutsallarına, yani namusuna sahip çıkmış kutlu bir teşkilattır.” dedi.

Fransız işgali altında bulunan Mersin’deki ilk Kuvayı Milliye müfrezesinin kurulduğu Arslanköy’ün aynı zamanda işgalden kurtulan ilk yer olduğunu da kaydeden Tek, şöyle devam etti:

“Arslanköy sadece Milli Mücadele’deki duruşuyla değil, aynı zamanda Türkiye’nin demokrasi tarihinde eşik değere sahip olan 1946 seçimlerindeki duruşuyla da bir roman konusu olmayı fazlasıyla hak etmektedir. Türk demokrasisine ‘Sandık namusumuzdur’ sözünü armağan eden Arslanköy’deki Atatürk Çınarı, muhtemelen Gazi’nin adına dikilmiş ilk ve tek çınardır. Toroslar’ın zirvesindeki 1453 rakımlı Arslanköy, Milli Mücadeleye sahne olması dolayısıyla her karış toprağı gazi olan ülkemizde unutulmaya yüz tutmuş daha nice destanlar yazıldığını göstermesi bakımından önemlidir.”

Tek, konuşmasını Atatürk’ün şu sözleriyle noktaladı:

“Arkadaşlar, gidip Toros dağlarına bakınız. Eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki, bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.”

Program, katılımcıların sorularına verilen cevaplar ve ikramlarla sona erdi.

]]>
ARSLANKÖY’ÜN TARİHİ, ROMANDA ANLATILDI https://hayatitek.com/arslankoyun-tarihi-romanda-anlatildi/ Sun, 31 May 2020 21:41:36 +0000 http://hayatitek.com/?p=485 MERSİN (AA) – Çok partili sisteme geçiş sürecinde sandığa sahip çıkan köylülerin ortaya koyduğu demokrasi mücadelesi sonrası “Sandık namusumuzdur” sözünün çıkış noktası olan Mersin’deki Arslanköy’ün tarihi, romanda anlatıldı.

Haberin videosu için tıklayınız…

https://www.msn.com/tr-tr/video/unluler/arslanköyün-tarihi-romanda-anlatıldı/vi-AAFQuiS

Gazeteci-yazar Hayati Tek‘in 2 yıl üzerinde çalıştığı ve 6 ayda kaleme aldığı “Namus” romanı okuyucularla buluştu.

Romanda milli mücadele döneminde Arslanköy’de yaşananlar ve demokrasi mücadelesi yer aldı.

Hayati Tek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Namus” romanını, doğduğu topraklara bir vefa borcu olarak nitelendirdiğini söyledi.

Milli mücadelenin Mersin’de yoğun olarak geçtiğini ifade eden Tek, bu mücadelede kentin ayrı bir yerinin olduğunu ifade etti.

Mersin’in o süreçte önemli mücadele vererek bağımsızlığını kazandığını aktaran Tek, “Bu romandaki olaylar ve kişiler tamamen gerçek. Arslanköy odağında yazılmış bir kitap olsa da Mersin’deki Kuvayı Milliye mücadelesine temas eden bir çalışma oldu. O dönem yaşananları kronolojik sırayla birebir vermeye çalıştım.” dedi.

Tek, milli mücadelede topyekûn bir mücadelenin ortaya konduğunu vurgulayarak, aynı birlikteliğin sandığa sahip çıkma noktasında gösterildiğini aktardı.

Arslanköy’ün milli mücadele ve demokrasi açısından önemli bir yer olduğuna değinen Tek, romanda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarında bahsettiği “Sandık namusumuzdur” sözünün hikâyesini de anlattığını kaydetti.

Tek, “Arslanköy demokrasi tarihinde örnek teşkil ediyor. Kitapta mekanlar, olaylar ve kişiler birebir anlatılıyor. Kimseyi suçlayıcı üslup benimsemedim. Benim derdim, insanları birlik ve beraberlik içerisinde olmaya sevk etmek, gençlere demokrasi bilinci aşılamak. Bunu da yaşanmış örnekler üzerinden anlatmaya çalışıyorum.” diye konuştu.

(Kaynak: AA)

https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/arslankoyun-tarihi-romanda-anlatildi-/1558691

]]>
SELÇUKLU VAKFI 2018 ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU https://hayatitek.com/selcuklu-vakfi-2018-odulleri-sahiplerini-buldu/ Sun, 31 May 2020 21:40:04 +0000 http://hayatitek.com/?p=483 (HABERLER.COM, 29.12.2018 01:34)

Selçuklu Vakfı 2018 Ödülleri düzenlenen törenle sahiplerini buldu.

Selçuklu Vakfı 2018 Ödülleri düzenlenen törenle sahiplerini buldu.

Ankara Ticaret Odası Meclis Salonu’nda düzenlenen tören, Gazi Üniversitesi Türk Sanat Müziği Korosunun Cinuçen Tanrıkorur’un bestelerinden oluşan konserle başladı.

Törende, Ahmet Er Davranış ve İyilik Ödülü 15 Temmuz gazisi emekli emniyet müdürü Mehmet Fatih Eryılmaz’a, Muhsin Yazıcıoğlu Siyaset ve Yönetim Ödülü Hasan Celal Güzel adına eşi Ülker Güzel’e, Abdürrahim Karakoç Edebiyat Ödülü Prof. Dr. Cemal Kurnaz’a, Halil İnalcık Tarih Ödülü Prof. Dr. Tufan Gündüz’e, Cinuçen Tanrıokur Müzik Ödülü Muzaffer Şenduran’a, Erol Güngör Kültür ve Düşünce Ödülü Yaşar Çağbayır’a, Galip Erdem Gazetecilik Ödülü Hayati Tek’e, Turgut Cansever Şehir ve Çevre Ödülü Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki’ye, Ömer Lütfi Mete Sinemacılık Ödülü Yönetmen İsmail Güneş’e, Aziz Sancar İlim Ödülü Prof. Dr. Ali Erdemir’e, Seyid Ahmet Arvasi Eğitimcilik Ödülü Prof. Dr. Turan Güven’e, Mimar Sinan Mimarlık Ödülü Necdet Civan’a, Naim Süleymanoğlu Spor Ödülü Türkiye’nin ilk down sendromlu milli yüzücülerinden Gökhan Kotan’a, Osman Yüksel Serdengeçti Yayıncılık Ödülü Hasan Soydan’a verildi.15 Temmuz gazisi Mehmet Fatih Eryılmaz, bu ödülü Kayseri’de “Fırat’ın Kardeşleri” adıyla faaliyet gösteren Doğu Türkistanlı ve Türkmenlere yardım için çalışan gençler adına aldığını söyledi.

Ülker Güzel, eşi Hasan Celal Güzel adına ödülü eski milletvekili Feramuz Üstün’den aldı. Ülker Güzel, bir devlet adamının kolay yetişmediğini belirterek, “Bir millete hizmet etmeyi kendine prensip edinmiş ve hayatını adamış, tarih, ilim ve bilim hayatında gelecek nesillere intikal edecek pek çok çalışma yapmış, böyle bir ödülün böyle bir siyasetçiye verilmiş olmasından dolayı teşekkür ediyorum.” diye konuştu.

Ülker Güzel, “Hasan Celal Güzel’i Hasan Celal Güzel yapan bu millete olan inancı ve sevgisi olmuştur. O uğurda vefat etmiştir.” dedi.

Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki de Turgut Cansever’in “Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz; ihmal ettiğiniz nesil, imar ettiğiniz şehri tahrip eder.” ifadelerini hatırlattı.

Turgut Cansever’in, Ankara’ya Bosna Anıtı yapmak isteyenlere kitabında verdiği “Ankaralılardan pişman olduğunuzu belirtin, bu da yetmez bu pişmanlığınızı ispat etmek için Ankara evlerini ayağa kaldırın. Ondan sonra Bosna Anıtı yapma hakkınız olur.” cevabına işaret eden Tiryaki, Altındağ’da zor koşullarda 500 evi ayağa kaldırdıklarını söyledi.

Prof. Dr. Tufan Gündüz’e ödülünü Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz takdim etti.

Prof. Dr. Cemal Kurnaz’a ödülünü ise Abdurrahim Karakoç’un oğlu Doç. Dr. Enderhan Karakoç verdi.

(Kaynak: AA)

]]>
TOROSLAR’DA, MERSİN’İN DESTANSI MÜCADELESİ ANLATILDI https://hayatitek.com/toroslarda-mersinin-destansi-mucadelesi-anlatildi/ Sun, 31 May 2020 21:35:08 +0000 http://hayatitek.com/?p=481 Haberin videosu için tıklayın…

https://www.haberler.com/video/milli-mucadele-doneminde-mersin-konferansi-12779840-videosu/

(HABERLER.COM, 04.01.2020 10:50)

Toroslar Belediyesi, Mersin’in düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümü kutlama etkinlikleri kapsamında, ‘Milli Mücadele Döneminde Mersin’ konulu konferans düzenlendi.

Toroslar Belediyesi, Mersin’in düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümü kutlama etkinlikleri kapsamında, ‘Milli Mücadele Döneminde Mersin’ konulu konferans düzenlendi.

Araştırmacı Yazar Hayati Tek‘in konuşmacı olarak katıldığı konferansta, Mersin’in kurtuluş mücadelesinde yaşanan bilinmeyenleri anlatıldı.

Toroslar Belediye Başkanı Atsız Afşın Yılmaz’ın da katıldığı konferansta, Araştırmacı Yazar Tek, tarihteki kahramanlar, Mersin’de kurulan cemiyetler, işgal yıllarında Mersin’in idari yapısına ilişkin bilgiler verdi. Mersin’in, kahramanlar bakımından önemli bir şehir olduğunu belirten Tek, Arslanköylüler ve Yörüklerin milli mücadeledeki başarılarına dikkat çekti. Tek, “Tarih önemlidir. Geçmiş, başarılarla övünmek için değil geçmişten ders alıp geleceği daha sağlam temeller üzerine kurabilmek için önemlidir” dedi.

Tek, böyle anlamlı bir günde Toroslar’da bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirterek, düzenledikleri etkinliklerde tarih şuuru ve milli değerlerin yansıtılmasına olanak sağlayan Başkan Yılmaz’a teşekkür etti. Başkan Yılmaz da Hayati Tek‘i Toroslar’da ağırlamaktan onur duyduklarını vurgulayarak, kendisine bir teşekkür plaketi takdim etti.

“Bugün bize düşen tarihimizi rehber ve kurtarıcı bilmektir”

Başkan Yılmaz, yaptığı konuşmada, “3 Ocak etkinliklerimiz kapsamında bizimle olan Araştırmacı-Yazar Hayati Tek‘e teşekkür ederiz. Mersin’in kurtuluş mücadelesini bize küçük hikayelerle anlattı. O duyguyu hep birlikte yaşadık. Atalarımızın, dedelerimizin hangi şartlarda savaştığını ve neler yaptığını kendisinden dinlemek ayrıca anlamlı oldu. Tarihte kronoloji önemli. Sebep-sonuç ilişkisiyle tarihi olayları anlamanın daha iyi olduğunu düşünüyorum. Bugün bize düşen tarihimizi rehber ve kurtarıcı bilmektir. Başta Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, milli mücadele kahramanlarımızı, tüm şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum” dedi.

(Kaynak: İHA)

]]>
“MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE MERSİN” KONFERANSI https://hayatitek.com/milli-mucadele-doneminde-mersin-konferansi/ Sun, 31 May 2020 21:32:36 +0000 http://hayatitek.com/?p=479 (AA, 02.01.2020 23:46)

Gazeteci yazar Hayati Tek, 1. Dünya Savaşı’nda Ermeni çetelerin Mersin’de çok sayıda insanı katlettiğini belirterek, “1915 tehciri, Batı Türklüğünü bugünlere getiren ve yarınlara taşıyacak olan kanatlarımızdır.

Gazeteci yazar Hayati Tek, 1. Dünya Savaşı’nda Ermeni çetelerin Mersin’de çok sayıda insanı katlettiğini belirterek, “1915 tehciri, Batı Türklüğünü bugünlere getiren ve yarınlara taşıyacak olan kanatlarımızdır.” dedi.

Tek, Toroslar Belediyesi’nce Mersin’in düşman işgalinden kurtuluşunun 98. yıl dönümü etkinlikleri kapsamında Yunus Emre Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Milli Mücadele Döneminde Mersin” başlıklı konferansa konuşmacı olarak katıldı.

Kentin kurtuluş mücadelesinin önemli anlarını ve bilinmeyenlerine ilişkin yaptığı sunumda Hayati Tek, Mersin’in kahramanlar bakımından şanslı bir şehir olduğunu söyledi.

Tek, İngilizlerin ardından Fransızların da kenti işgal ettiğini hatırlatarak, ilçeler ve köylerde Ermeni çetelerin sivillere yönelik katliamlar yaptığını anlattı.

İşgalcilere direnen Arslanköylüler ve Yörüklerin, milli mücadeledeki başarılarının yanı sıra diplomatik zaferleriyle de öne çıktığına dikkati çeken Tek, “18 Ocak 1919’da başlayan Paris Konferansı’nda Kilikya bölgesinde ABD mandası bir Ermenistan kurulmasını King-Crane Komisyonu araştırıyordu. Bazen, ‘Dağdaki çoban ile benim oyum bir mi’ diyenler çıkıyor. Aslında bu komisyonun başarısızlığının arkasında o küçümsenen Yörüklerin büyük bir diplomatik başarısı vardır. Çok iyi çalışarak, iyi yönlendirmeler yaparak; bu bölgenin Türk yurdu olduğunu vurgulayarak, burada Ermenistan’ın kurulmaması gerektiğini Amerika heyetine anlatmayı başarmışlardır. Bu heyet, Paris’e eli boş dönmüştür.” diye konuştu.

Tek, 1915 olaylarına ilişkin de şunları kaydetti:

“Yıllarca Amerika, Avrupa’daki birçok ülke, Ermenilere yönelik soykırım yaptığımızı iddia edip ayağımıza pranga takmaya çalıştı. Oysa biz tehcir uygulamasını boşuna yapmadık, çok da doğru yaptık. 1915 tehciri, Batı Türklüğünü bugünlere getiren ve yarınlara taşıyacak olan kanatlarımızdır. Bu uygulamayla Ruslarla bir olup bizi arkamızdan vuran Doğu Anadolu’daki Ermenileri Suriye’ye götürdük. Çukurova’da bize sıkıntılar yaşatan Ermenileri Suriye’ye götürdük. İşgalci generaller, Doğu Anadolu’da ‘Burası Ermenistan olsun’ diyecek Ermeni bulamadı. O yüzden kararda imzası bulunan ve bu uğurda şehit edilen Talat Paşa, Cemal Paşa ve Enver Paşa’yı hayırla yad ediyorum.”

Mersin’in birçok stratejik noktasında düşmanla mücadele edildiğini ifade eden Tek, 9 ayda 20 savaşın yaşandığına dikkati çekti.

Tek, Mersinlilerin, işgalcilerle mücadelesinin ardından yurttaki diğer savaşlara da katıldığını vurgulayarak, buralı 1218 kişinin Çanakkale’de şehit olduğunu kaydetti.

Konuşmasının ardından Tek‘e plaket veren Toroslar Belediye Başkanı Atsız Afşın Yılmaz da “Hayati Tek, gazeteci, araştırmacı ve yazardır. Hepsinden önemlisi, güzel insandır, gönlü güzeldir. Mersin’le ilgili, kentin kurtuluşuyla ilgili anlatacak daha çok şeyleri vardır. Zevkle dinlediğimiz bir sohbet oldu. Kendisine teşekkür ediyorum.” ifadelerini kullandı.

Tek, programın ardından okuyucularıyla sohbet etti.

]]>
“DÜN DÜNDÜR” DER POLİTİKACI.. AYNI SÖZÜ KALEMLER DE SÖYLEMEYE BAŞLADIYSA? – BU BİR MEDYA ELEŞTİRİSİDİR… https://hayatitek.com/dun-dundur-der-politikaci-ayni-sozu-kalemler-de-soylemeye-basladiysa-bu-bir-medya-elestirisidir/ Sun, 31 May 2020 21:30:01 +0000 http://hayatitek.com/?p=477 FEHMİ KORU

(www.fehmikoru.com., 22 Ağustos 2019)

Kıdemli bir meslektaş kendisinden daha kıdemli bir başka meslektaşa atfettiği bir benzetmeyi bir ara sıkça hatırlatarak gazeteci-politikacı ilişkisi hakkında tarafları uyarırdı. Benzetmesi şuydu: “Gazeteci ile dostluk bir numara küçük ayakkabı giymek gibidir; arkadan vurur.”

Bu iki meslek, görev tanımları gereği, dostluğu kolay kaldırmaz.

Siyasetle ilgilenen, o alanda görevler üstlenmiş kişilerin her birinin dağarcığında, ‘dost’ bildiği bir veya daha fazla gazeteci tarafından kendisine yaşatılan hayal kırıklıkları vardır. Mutlaka vardır.

Ayakkabı iki tarafta da arkadan vurur

Peki ya gazeteci milletinin yaşadığı hayal kırıklıkları?

Her insan gibi ‘gazetecilik’ mesleği mensuplarının da siyasi eğilimleri vardır, bu da yazılarına bir biçimde yansır. Eğilimlerini temsil ettiğine inandığı partiyi veya kişileri diğerlerinden daha fazla kendisine yakın bulur gazeteci, bunu haberlerinden veya yazılarından anlarsınız.

Çoğu kez politikacılar da kendilerine inanan, güvenen gazeteci ve yazarları hayal kırıklığına uğratır.

Süleyman Demirel cumhurbaşkanı olduğunda, siyasi hayata girmesine ve lider arayan Adalet Partisi’ne genel başkan seçilmesine haberleri ve yazılarıyla vesile olmuş eski gazeteci dostu Cüneyt Arcayürek’i kendisiyle birlikte Çankaya Köşkü’ne taşımıştı; basın müşaviri olarak… Cüneyt Arcayürek orada geçirdiği yıllarda bizzat tanığı olduğu olayları sonradan çok sayıda kitabına malzeme yaptı.

Demirel bir numara küçük ayakkabı giymiş gibi kendisini hissettiğini belli etti kitaplar birbiri ardına raflarda yerini almaya başladığında…

Ancak Arcayürek’in kitaplarına sinmiş havayı koklamasını bilenler, ikili ilişkide esas hayal kırıklığı yaşayanın yazarın kendisi olduğunu mutlaka fark etmiştir.

İkili ilişkide kantarın topuzu her zaman gazetecinin aleyhine çalışır.

Hakkında hep iyi hisler beslediğim şimdi rahmetli olmuş bir politikacı bana da büyük bir hayal kırıklığı yaşatmıştı. Hakkında ciddi ithamlar taşıyan bir haberi mahkemeye taşımıştı o politikacı; değerlendirmenin kaynağı olan yabancı yazarın güvenilmez biri olduğunu yargıca kabul ettirmek istiyordu. O yabancı kaynağın ne kadar güvenilmez olduğuna dair geçmişte bir şeyler yazmıştım.

Bir gün randevu alarak bir avukat yanıma geldi. O politikacının avukatıydı ve istediği de kaynakla ilgili yazılarımı mahkeme heyeti önünde tekrarlamamdı.

“Elinizde yazılarım var, onları mahkemeye sunun” dememe “Sizin mahkeme heyeti karşısına bizzat çıkarak onları tekrarlamanız önemli; müvekkilim sizden bunu bekliyor” cevabı geldi.

Daha önce zaten bildiğim gerçeği o gün bir kez daha anladım: Politikacı için en önemli değer kendisiydi; gözünde başkalarının zerre kadar değeri yoktu. Herkes, en yakın bildiği insanlar bile, kullanılması gereken birer piyondu onun gözünde.

Hayal kırıklığımın derecesini anlatamam.

Bugün ve basınımız

Bugün neden bu konu?

Şundan: Günümüzde görev tanımlarını ‘yakınlık duyduğu politikacıları övmek’ olarak belirlemiş geniş bir kitle var medyamızda. Politikacıların her sözünü mutlaka sahip çıkılması gereken düz ve temiz bir çizgi olarak değerlendiriyor bu kişiler. Geçmişte yazdıkları ve yaptıklarıyla taban tabana zıt tavırlar sergileyebiliyorlar. Bir zamanlar politikaya soyunmuş ‘liberalin en hası’ iki kişinin hemen yanı başında yer aldığını hatırladığım bir yazar sözgelimi; bugün tam tersi politikaları hararetle savunabiliyor…

Yukarıdaki paragrafı okuyunca “Acaba beni mi kast etti?” sorusunu soracak birden fazla kişi çıkacaktır.

Hadi onun çelişkili tavırları arasında birkaç on yıl var; bazıları fazla uzak olmayan geçmişte yazdıklarını şimdi yazdıklarıyla yalanlayabiliyor. Hatta, geçen hafta “Ne iyi” diye övdüğü bir politik çıkış bu hafta politikacı tarafından atılan geri adımla boşa çıktığında, bu defa o geri adımı “Aman ne iyi” diye yere göğe koyamayanlar da var.

Bugünkü gazeteler bile o tavrı sergileyen yazılarla dolu.

İktidara yakın olanlar arasında da var böyleleri muhalefete yakın olanlar arasında da.

Yazıların hepsi arşivde yerini alıyor doğal olarak.

Bir numara dar ayakkabı her gün iki taraflı olarak arkadan vuruyor.

Kitaplığımda hep en görünür yerde tuttuğum ve gözümün önünden ayırmak istemediğim kitaplar arasında en başta darbeler öncesi ve sonrasında bizim basınımızda çıkmış ibretlik yazıları toplayan eserler bulunur. [Hayati Tek’in ‘Darbeler ve Türk Basını’ ile Mine Söğüt’ün ‘Darbeli Kalemleri’ bu alanda birer başyapıt sayılabilir.] 27 Mayıs’tan (1960) 28 Şubat’a (1997) kadar her darbe basınımızdan şöhretli pek çok kalem için birer utanç galerisidir.

İleride bugünleri yazacak olanların da elinde çok malzeme olacak.

Ne yazacaklar?

]]>
SINAV https://hayatitek.com/sinav/ Sun, 31 May 2020 21:28:20 +0000 http://hayatitek.com/?p=475 YAVUZ DONAT

(Sabah, 17 Temmuz 2008)

Hayati Tek 2003’te bir kitap yazdı: Darbeler ve Türk Basını (Elips Kitap-432 sayfa)

Kitapta “darbeler, müdahaleler, muhtıralar, darbe girişimleri” de anlatılıyor…

Bu olaylarda “medyanın tutumu” da.

Gazete gazete, isim isim “yüzlerce örnek” var.

***

Kitapta “bir hususun” altı çiziliyor:

– Demokrasiyi kurtarmak adına yapılanlar sırasında en büyük darbeyi demokrasi yedi.

“Bu tespite” kim itiraz edebilir.

En büyük darbeyi demokrasi yediği içindir ki, demokrasimiz hala “ağır aksak, kör topal” yürüyebiliyor.

***

Kitaptan bir başka tespit:

– Her darbe süreci demokratik kurumlar ve medya için bir sınav dönemi olmuştur.

Bu tespite de katılmamak mümkün değil.

“Sınava” gelince…

Kitapta verilen örneklerin medya açısından “parlak bir karne notu” olduğunu söylemek imkansız.

***

Hayati Tek‘in kitabı “bugün yaşananların ışığında” okununca daha da ilginçleşiyor.

Sanki bir filmi “yeniden izliyorsunuz.

Şimdi olup bitenler, geçmişteki örneklerin “fotokopisini andırıyor.”

***

Kitabın “sonuç” bölümünden bir cümle ile konuyu kapatalım:

Kitapta ortaya koyduğumuz yüzlerce haber, yazı ve belge göstermektedir ki, Türk basını darbe süreçlerinden yüzünün akıyla çıkamamıştır.

]]>
FENA BİLLAH! https://hayatitek.com/fena-billah/ Sun, 31 May 2020 21:26:26 +0000 http://hayatitek.com/?p=473 EMRE AKÖZ

(Sabah, 29 Haziran 2008)

Hayati Tek‘in kaleme aldığı ‘Darbeler ve Türk Basını’ adlı kitabı okuyorum: Hangi darbede basın nasıl bir tavır aldı? Kim, kimi, hangi kelimelerle destekledi?

Ekler bölümünde yer alan bir söyleşide Hayati Tek şöyle bir değerlendirme yapıyor:

“27 Mayıs’ta ( 1960 ) Demokrat Parti’yi destekleyenler dahil bütün basın darbenin yanında olmuştur. 12 Mart’ta ( 1971 ) durum biraz farklılaşır. Orada Marksist bir cunta beklentisi içinde bulunan sol kalemler hariç, basın muhtıraya karşı durur. 12 Eylül ( 1980 ) 27 Mayıs’ı çağrıştırır. Üç beş kalemin haricinde hepsi darbecilerle saf tutar. 28 Şubat ise tamamen farklıdır ve umut vericidir. Darbeyi destekleyenlerle karşı duranlar neredeyse eşit sayıdadır. Bir de tarafsız kalanlar var. Onların derdi demokrasi. Ben onları da darbe karşıtlarına dahil ediyorum.”

***

Gelelim bugüne.

Benim değerlendirmem şudur: Avrupa Birliği süreciyle derinleşmeye başlayan demokratikleşme ve şeffaflaşma, ardından 22 Temmuz 2007 seçimleriyle gelen yüzde 47’lik oy oranı, Cumhurbaşkanının ‘ karşı kamptan’ olması ve ‘ Yeni Anayasa’ çalışmaları bürokratik eliti rahatsız etmiştir.

Mevcut şartlarda tanklı tüfekli ” açık darbenin ” mümkün olmadığı değerlendirmesini yapanlar; yanlış hatırlamıyorsam ilk kez Milliyet yazarı Hasan Cemal’in dile getirdiği gibi bir ” yargı darbesine ” soyunmuştur.

Yargı darbesinin su yüzüne çıktığı tarih 14 Mart 2008’dir: Yani “kapatma davasının” açıldığı gün.

Ancak hazırlıkların daha önceye dayandığı, en azından Eylül 2007’ye dek gittiği, kamuoyuna geçenlerde yansıyan ve kısaca ‘ Eylem Planı’ dediğimiz belgeyle ortaya çıktı.

Bu belgeye hiç şaşırmadık. Çünkü Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte, aynı 28 Şubat’ta olduğu gibi, medyanın bir kısmı bazen düpedüz yalan haberlerle, bazen de olaylara takla attırarak, yargı darbesi değirmenine su taşımaya başladı.

***

Ancak 1997 ile 2008 arasında önemli bir ” değişken ” devreye girmişti:

’28 Şubat’a tam destek veren Sabah Grubu bu kez darbe sürecinden uzak duruyor, demokrasinin yanında yer alıyordu.

Ortamda böyle olunca, haliyle “darbe yanlısı” yazarlar ile “darbe karşıtı” yazarlar arasında atışmalar başladı.

İşte bu süreçte ilginç bir durumla karşılaştık: Darbeci yazarların yalanlarını eleştirdiğimizde karşımızda yüksek ahlaklı bir AD borazanı bulduk.

Bu nameci adeta bir ” Eylem Planı Müfettişi ” gibi grubun yayın politikasını karalıyor, ” gitsem mi/kalsam mı ” diye fır fır dönüyordu.

Müşteri kızıştırmayı o hale vardırdı ki darbe destekçisi rakip grubun spor ilavesine katkıda bulunuyor, bunu da ” sohbet ” adıyla maskeliyordu.

***

Bu süper haysiyetli numaralarını ortaya çıkarırken ” dnglk ” kodunu kullanmıştım.

Görüyorum ki ahlaklı davranmaya devam ediyor ve tam 19 haftadır rakip gazeteye katkıda bulunuyor.

O halde, bu durumu adlandırmak için ” Dnglk 19 ” gayet uygun görünüyor.

Önümüzdeki salı günü de, aynı marifeti gösterdiği takdirde ’19’a ‘1’ eklemek zorunda kalacağız.

Bizim eski patron, hem yeni girdiği basın sektörünü iyi tanımadığından, hem de boş bulunduğundan, bunun için ” fenafillah mertebesine çıktın ” demişti.

Şimdi olsa ” fena billah ” der! Darbe destekçisine başka ne denir?

Not: Fenafillahın düz anlamı; ” Ölmeden önce ölmek .” Hakikaten de oluyor böyle şeyler.

]]>
GAZETECİ DİK DURUNCA CUNTACI DARBEYE CESARET EDEMEZ https://hayatitek.com/gazeteci-dik-durunca-cuntaci-darbeye-cesaret-edemez/ Sun, 31 May 2020 21:24:34 +0000 http://hayatitek.com/?p=471 ERKAN ACAR

(Zaman, Pazar Eki, 17.12.2006)

Newsweek dergisinde Zeyno Baran’a ait Türkiye’yle ilgili makale, tartışmalara yol açtı. Türkiye’de yeniden 28 Şubat şartlarının oluşmaya başladığı savunulan yazıda, 2007 yılı içinde askerî müdahale ihtimalinin yüzde 50 olduğu ileri sürüldü.

2007’ye az bir süre kala medyada hâlâ darbenin konuşulması kamuoyunda garipsendi. Medyanın askerî müdahalelerdeki rolünü “Darbeler ve Türk Basını” isimli eserinde inceleyen araştırmacı-yazar Hayati Tek‘e göre bu gibi gelişmeler normal. Ona göre Türkiye’deki darbeciler yargılanmadıkça askerî darbeleri öven haberlere rastlanacak. Tek, son dönemde medyadaki ‘irtica’ haberlerinde konsept değişikliği yaşandığına da dikkat çekiyor. Yazara göre “İktidar olunca zorla baş örttürecekler” haberleri Refah Partisi’nin Beyoğlu Belediyesi’ni kazanmasıyla inandırıcılığını kaybetti. Medya “ideolojik” açık bulamayınca mütedeyyinlerin “özel yaşamdaki zaaflarını” araştırmaya başladı. Bu sebeple önümüzdeki süreçte muhafazakârlarla ilgili “eş aldatma”, “lüks yaşam tarzı” gibi haberleri gazete sayfalarında sık sık göreceğiz. Yine Tek‘e göre bugün iktidarda AK Parti değil de MHP olsaydı medya “irtica” yerine “ırkçılık” haberleri yapardı. 28 Şubat sürecinde internet medyasının olmadığını da ifade eden Tek, alternatif haber kaynaklarının demokratikleşme sürecini olumlu etkilediğini söylüyor.

Hayati Tek, 28 Şubat sürecinde “Ordu değil, cunta” ve “Mask-ara Rejim” başlıklı yazılarından dolayı Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. 20 ay hapis cezası ile cezalandırılan Tek, dava Yargıtay safhasında iken çıkan af yasasından yararlandı. Türk siyasi hayatını olumsuz etkileyen 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi tarihlerde Türk basının rolünü inceleyen Tek, son günlerde artan irtica haberlerinin sebebi konusunda ilginç saptamalarda bulunuyor. Özellikle 27 Mayıs ve 12 Eylül darbeleri karşısında gazetelerin takındıkları tavrın tam bir facia olduğuna dikkat çeken yazar 12 Mart ve 28 Şubat’ta daha umut verici bir tablo ortaya çıktığı görüşünde. 28 Şubat sürecinde ANAR DSP ve CHP gibi muhalefet partileri başta olmak üzere sivil toplum kuruluşları ve medyanın önemli bir kısmının Refah-Yol iktidarının sona ermesi uğruna darbe dahil her türlü oluşuma destek verdiğini vurgulayan Tek, şunları söylüyor: “Buna rağmen bazı köşe yazarları o dönemde çalıştıkları gazetenin manşetine muhalif makaleler kaleme alabildi. Yaşananlar karşısında konulan tavrın belirleyicisi gazetelerin yayın yönetmenleri değil yazarların kendi düşünceleri oldu. Hatırlanacağı gibi benzer bir durum 12 Mart döneminde Tercüman Gazetesi’nde yaşandı. 28 Şubat’ta ise hemen bütün gazeteler için geçerli olan bu olgu, rengârenk bir tablonun doğmasına neden olmuştur. 28 Şubat sürecinde sergilenen çok sesli tutum bu yolda atılmış büyük bir adımdı. Olağanüstü şartlara rağmen doğru bildiklerini yazmaktan çekinmeyen, hüküm giyme pahasına kamu vicdanının sesi olmayı sürdüren aklıselim yazarlar demokrasimizin güvencesidir.”

Araştırmacı-yazar Tek, “Ordu Göreve” pankartlarının açıldığı Türkiye’de demokrasi dışı eğilim heveslilerinin pervasızca hareketleri hakkında da “Türkiye’de darbeyi övmek suç teşkil edebilmesi için darbe yapmanın suç olması gerekir. Darbe yapanlar bu ülkede yargılanmamıştır. O zaman darbe yanlılarına, heveslilerine hiç dokunamazsınız.” diyor.

Tek, medyada irtica haberlerinin artışını ülkede istikrar istemeyenle-re bağlıyor. Ona göre düzenleri bozulmasından rahatsız olanlar iktidar-da AK Parti değil de MHP olsaydı bu sefer de ırkçılık haberlerine ağırlık vereceklerdi. Bugünkü şartlarla 28 Şubat’ın aynı olmadığını dile getiren Tek, geçmişin “Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü” şeklindeki manşetlerin etkisini yitirdiğini belirterek, “Beyoğlu Belediyesi, Refah Partisi’ne geçince insanlar, gazetelerin dediği gibi sakallıların gelip de kendilerini kesmediğini gördü. Zorla başlarının örtülemeyeceği anlaşıldı. 3 Kasım seçimleri, jakoben, pozitivist ve dogmatik bir yaklaşım içerisinde olanların ezberini bozdu. AK Parti’nin iktidarı da kafalardaki önyargıları yıktı. ‘Örümcek kafalılar’ tanımları bugün yok. 28 Şubat ezberi ile konuşsalar komik oluyorlar. AK Parti iktidarında ne İran’a döndük ne de Cezayir’e. Ama 1996’da bunu söyleyemezdik. Geçmişte Humeyni İran’ını radikalizm ile suçluyorlardı. Bugün ise nükleer tehlike söz konusu.” diyor.

Bugün yapılan irtica haberleri ile su halkaları oluşturulmaya çalışıldığını belirten Tek, 28 Şubat’ta atılan manşetlerin bugün hükmünün bulunmadığını kaydediyor. 12 Eylül darbesinde bir basın kuruluşu bir olaya ak dedi mi bütün gazete yazarlarının ak dediğini vurgulayan Tek, 28 Şubat’taki durumu ise şöyle anlatıyor: “Bugün bir gazeteye bakıyorsunuz yazarlar arasında görüş birliği yok. Ben kitabımda 28 Şubat sürecini anlatırken bir bölüm açtım; darbeye destek verenler, karşı duranlar ve tarafsız olanlar diye. Kalemleri tek tek inceledim. 12 Eylül’de ise tarafsızlık diye bir şey yok. 12 Eylül’de genel yayın yönetmeni veya patron ne düşünüyorsa yazarı da onu yazardı. Bu 28 Şubat’ta çok değişti. Ben tarafsız olanları darbeye karşı olanlar yanında yazdım. O zaman 28 Şubat’ı destekleyenler azınlıkta kalıyor. Benzer bir şey olsun, daha da azınlıkta kalacaklar. O yüzden cuntacıların basında artık istedikleri gibi at oynatması çok zor.”

Tek, medyanın irtica konusunda konsept değişikliğine gittiğine vurgu yapıyor. Televizyonlarda özellikle kadın programlarının büyük ilgi gördüğüne dikkat çeken Tek, “Mütedeyyin kitleleri ideolojik olarak yıpratamayacaklarını anlayan medya bu sefer özel yaşama yöneldi. Toplum bu konuda hassas. Zaten televizyonlarda kadın programları, eşini aldatan, eşini döven reyting alıyor. Özel yaşamında zaafları olan insanlar her partide, grupta olabilir. Ama mütedeyyin veya öyle bilinen isimler özel olarak araştırılıp ortaya konacak.” diyor.

28 Şubat sürecinde internetin ‘isinin bilinmediğini de hatırlatan Tek, artık tek taraflı haberlerle halkı kandırmanın kolay olmadığını da şöyle anlatıyor: “Kemal Sunal’ın filmlerini hatırlayın. Sinema filmlerinde cami hocaları üçkâğıtçı gösterilirdi. Bu bile değişti. Bilinçaltındaki din anlayışı değişti. Bugün internet medyası çıktı. Son dakika gelişmelerini anında görebiliyorsunuz. Gazete manşetleri 28 Şubat’ta olduğu gibi kamuoyunu yanlış yönlendiremiyor. İnternete girip doğrulan anında öğrenebilme imkânınız var.”

]]>