İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

SARI LACİVERT YAZARLAR

AYTUNÇ AYHAN –

8 Haziran 1964 tarihinde Türk Edebiyatçılar Birliği ile Keşanlı Ali Destanı oyuncuları arasında kıyasıya bir maç olmuştu.

O tarihlerde, Haldun Taner Keşanlı Ali Destanı oyununu yazmış ve Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nda sahneye konulmuş ve büyük ses getirmişti.

Keşanlı Ali Destanı’nda sahne alan oyuncular bir tarafı oluşturuyor, diğer tarafta dönemin en önemli edebiyatçıları yer alıyordu. Edebiyatçılar Birliği’nin teknik direktörü Fazıl Hüsnü Dağlarca’ydı.

Halit Kıvanç’ın yönettiği maçı, üzerlerinde Galatasaray forması bulunan Keşanlı Ali Destanı oyuncularına karşı Edebiyatçılar Birliği 5-3 kazanmıştı. Galibiyeti getiren son golü, çok iyi Fenerbahçeli olduğu bilinen Orhan Kemal atmıştı.

SANTRAFOR ORHAN KEMAL’İN FENERBAHÇE’YE TRANSFER HİKÂYESİ

Orhan Kemal’in futbola ilgisi küçük yaşlarda başlamış, Adana amatör takımlarında top koşturmuştu. Hatta daha sonra Seyhan Spor ile birleşerek Adanaspor adını alacak olan Adana İdman Yurdu’nda futbol oynamıştı. Hatta Orhan Kemal’in, İstanbul’dayken cebinde bir tavsiye mektubuyla Fenerbahçe’ye yollandığı ama dönemin yöneticileri tarafından geri çevrildiği bile kayıtlıdır.

Santrafor pozisyonunda oynayan, iyi bir penaltı atıcısı olan Orhan Kemal’in futbol tutkusunu romanlarında da görmek mümkün… Otobiyografik eserler olan ilk romanları “Avare Yıllar” ve “Baba Evi”nde futbol maceralarını görmek mümkün.

“FENERBAHÇE OFSAYDA DÜŞMEYECEK KADAR ŞEREFLİ BİR TAKIMDIR”

Fenerbahçeliliği ile tanınan bir diğer romancımız Yaşar Kemal’in “Fenerbahçe ofsayda düşmeyecek kadar şerefli bir takımdır” sözünü bilmeyen var mı?

Geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz Türk edebiyatının dev ismi Yaşar Kemal için Fenerbahçelilik, aşiret gibi bir şeydi. Bir keresinde Cem Yılmaz ile yaptığı sohbette “Sen de mi Fenerbahçelisin? Fenerbahçeli olmak o kadar kolay değil” deyivermişti.

Yaşar Kemal yaşayan son çınarlardan biriydi ve 2015 yılında hayata veda ettiğinde hem edebiyat dünyası hem de Fenerbahçe camiası yasa boğuldu.

“FENERBAHÇE’Yİ BARCELONA’YA TERCİH EDERİM”

Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk da Fenerbahçeliliği ile bilinen yazarlarımız arasındadır. “Masumiyet Müzesi” romanında karakterlerinden birine 1959 yılı şampiyon Fenerbahçe kadrosunu ezbere saydırtmıştır.

Kendisinin de 1950’li yıllarda babasıyla İnönü Stadyumu’nda çok maç izlemişliği vardır. Hatta o zamanlar “Fenerbahçeliyim demezdik, Fenerliyim derdik” diye bahsetmiştir bir röportajında.

Orhan Pamuk’un diğer romanlarında da Fenerbahçe olgusu görülür. “Cevdet Bey ve Oğulları” da o romanlardan biridir.

Son romanlarından “Kafamda Bir Tuhaflık” kitabında, Fenerbahçe’nin verilmeyen penaltısını satırlarına taşımış; İspanya’daki bir söyleşisinde, “Fenerbahçe’yi Barcelona’ya tercih ettiğini” ifade edecek kadar cesur bir Fenerbahçeli olduğunu göstermiştir.

SÜLEYMAN NAZİF, FETHİ NACİ, MEMET FUAT, TOMRİS UYAR, MORİO LEVİ VE DİĞERLERİ

Fenerbahçeli yazarların sadece isimlerinden bahsetmek bile bir yazının sınırlarını çok çok aşacaktır.

Kurtuluş Savaşı yıllarında Fenerbahçe için marş yazan Süleyman Nazif…

İnönü Stadyumu’nda oynanan maçların müdavimlerinden Fethi Naci ve Memet Fuat…

Fenerbahçe’nin hiçbir maçını kaçırmadığı gibi maçlara sarı bluz ve lacivert etekle gitmekten, yani giyimde renk estetiğini çiğnemekten de kaçınmayan Tomris Uyar…

“Bu da bizim “El Clasico’muz. Bu klasik Kadıköy’de yaşanır. Yirmi iki futbolcu mücadele eder ve hep Fenerbahçe kazanır!” diyen Mario Levi…

Fenerbahçeli olmayanları kınayacak kadar fanatik Fenerbahçeli Nuri Pakdil…

Yine Fenerbahçe maçlarının sıkı takipçisi olan ve bir gazetede futbol köşe yazıları da yazan Mustafa Kutlu…

Ve daha niceleri…

FENERBAHÇELİLİK BİR YAŞAM BİÇİMİDİR

Edebiyatçıların genelde Fenerbahçe taraftarı olması tesadüfle izah edilemez.

Nasıl yazarlık diğer mesleklerden çok farklı ise; Fenerbahçelilik de diğer takım taraftarlığından çok farklı bir olgudur… “Duygu” yerine “olgu” kavramını özellikle kullanıyorum; zira Fenerbahçelilik duygular üstü anlamlar taşıyan bir olgudur.

Yazarların hayata bakış ve hayatı algılayış tarzları, hem iyi bir gözlem yeteneği hem de bu gözlemleri tüm insanları kucaklayabilecek bir üslup kullanmalarını gerektiriyor.

“Halkın takımı” olan Fenerbahçe’ye gönül verenlerin hayata yaklaşımları da böyledir. Özel, özgün bir bakış açısı ve bütün Türkiye’yi kucaklayan bir aşk hikâyesi…

Kupalar, şampiyonluklar elbette önemli. Ve bu ölçütlerde Fenerbahçe, Türkiye’nin en seçkin takımıdır. Ancak Fenerbahçe’mizi “bir başka yapan” asıl özellik çok daha derinlerdedir.

Bir yaşam biçimi olarak Fenerbahçelilik; aşkın duyguların ittifak ederek oluşturduğu ulusal bir sinerjinin Türkiye’den dünyaya ve tüm insanlığa uzanan barış elidir.