Abdurrahim Karakoç – Hayati Tek https://hayatitek.com Thu, 06 May 2021 21:47:17 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.3 https://hayatitek.com/wp-content/uploads/2020/06/cropped-HT-1-32x32.png Abdurrahim Karakoç – Hayati Tek https://hayatitek.com 32 32 ESİR TÜRK İLLERİNİN HÜRRİYET ÇIĞLIĞI: ABDURRAHİM KARAKOÇ https://hayatitek.com/esir-turk-illerinin-hurriyet-cigligi-abdurrahim-karakoc/ Sun, 11 Apr 2021 15:39:01 +0000 http://hayatitek.com/?p=4748 HAYATİ TEK –

Merhum S. Ahmet Arvasi, “Tarih bir milleti geçmişte, kültür bir milleti halde, ülkü bir milleti gelecekte birleştirir.” diyor.

Bu harika formül, aynı zamanda dava sahibi fikir ve sanat adamlarını da anlatır…

Çünkü onlar, ortak bir gayeye doğru yola çıkan insanları aynı bayrağın gölgesinde buluşturan birer ülkü sancağıdırlar… Bir yandan kültür kilimini sabırla işlerken öte yandan Kızılelma’yı tarif ederler…

Bu çok özel şahsiyetler kervanın parlayan yıldızlarından Abdurrahim Karakoç’un şiirlerinde işlediği en güçlü temalardan biri de “birlik”tir.

Türk İslam dünyasının birliğini ve dirliğini, gelecek güzel günlerin temel şartı olarak kabul eden Karakoç’a göre birlik, önce Türkiye’de sağlanmalı, ardından da Türk İslam dünyasını ve nihayet İslam âlemini kuşatmalıdır.

Büyük şairin yıllar önce kaleme aldığı, tarih ve kültür birliğine vurgu yapan “Birlik” şiiri, bugünler için de ziyadesiyle geçerlidir:

“Bilmeyen öğrensin, duymayan duysun!

Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Bölücü sapıklar aklına koysun

Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Allah bir, vatan bir, bayrak bir beden

Yanlış yola sapmayalım bilmeden!

Doğu, batı diye ayırmak neden?

Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Yırtılıp atılmaz tarih sepete!

Birlik olduk camide ve cephede;

Kore’de, Kıbrıs’ta, Kocatepe’de

Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Kalacak adımız, kaldığı gibi,

Âleme velvele saldığı gibi

Tıpkı Sakarya’da olduğu gibi

Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Ne zulmü severiz, ne kinimiz var!

Hayrı emreyleyen hak dinimiz var;

Dağlar, çağlar boyu yeminimiz var:

Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.”

Türk İslam dünyasının birliğini ve dirliğini, gelecek güzel günlerin temel şartı olarak kabul eden Karakoç’a göre birlik, önce Türkiye’de sağlanmalı, ardından da Türk İslam dünyasını ve nihayet İslam âlemini kuşatmalıdır.

Türkiye’nin bütünlüğüne göz dikenleri, dil uzatanları hedef tahtasına yerleştiren Karakoç’un kalemi yay, kelimeleri ise ıslık çalan ok gibidir.

“Vur Emri” şiiri, Türk’ün birliğine, dirliğine kastedenlere ültimatom hükmündedir.

“Bir haber dolaşır semada pulpul;

Kılınçlar bilensin akın var Çin’e.

Yiğitler at sürer düşman içine;

Tarihe hükmeden bir ses duyulur:

– Vur! TÜRKLÜK aşkına vur!

Yüklenir bir ülke oymak ve avul,

Sel olur ordular, batıya akar.

Uçar elden-ele bozkurtlu bayraklar.

Emreder bir başbuğ, sade ve vakur:

– Vur! BAYRAK aşkına vur!

Karışır top sesi, nal sesi, davul..

Çağdan çağa çığır açar gemiler.

Bir hâkan atını denize sürer

Ve der ki: “Yıkılsın Bizans’ı koruyan sur, ”

– Vur! FETİH aşkına vur!

Parçalanmak istenir bir ülke, Anadolu’dur:

Şahlanır bir anda bin yıllık hınçlar;

Eser poyraz poyraz eğri kılınçlar,

Kütahya düzünde kelle savrulur…

– Vur! TOPRAK aşkına vur!

Ya… işte tarihin böyledir oğul!

Geçmişten hız alsın geleceğin de..

Göster Türklüğünü tunç bileğinle!

Bu dine, bu ırka ve bu toprağa

Sataşmak isterse herhangi gâvur:

– Vur! ALLAH aşkına vur!”

Anadolu’nun parçalanması fikrinin imasına bile dayanamayan Karakoç, “Karabağ’a Mektup” şiirinde bu kez Ermenilerin zulmüne maruz kalan Azerbaycan Türklerinin derdiyle dertlenir:

“Bahtına ağlayan Azeri kızı

Sen Karabağ dersin, ben karayazı

Boşlukta çırpınır Türk’ün avazı

Sanma ki dertlerin azı bizdedir

Sizdeki yaranın özü bizdedir.

‘Gel gardaş’ diyorsun gelecek yol yok

Şehitler kabrine koyacak gül yok

Çilesiz saat yok, kavgasız yıl yok

Kurşunlar sizdedir, sızı bizdedir

Sizdeki yaranın özü bizdedir.

Müslüman’ız, Türk’üz haktan yanayız

Adaletle süt emziren anayız

Aşk harcıyla vücut bulmuş binayız

Ati bizde saklı, mazi bizdedir

Sevginin, şefkatin özü bizdedir.”

Sadece Karabağ mı? Yeryüzünde zulme, gadre uğrayan kim varsa onlarla bir ve beraberdir şair… “Gençliğe Mesaj” bunun içindir:

“Her yerde insanlar izana hasret

Şehirler, semalar ezana hasret

Kâinat ilâhî düzene hasret

Saf kozalar örülmeyi bekliyor

Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.

Sendedir mayası, özü İslâm’ın

Sendedir kulağı, gözü İslâm’ın

Gülsün, yeter artık, yüzü İslâm’ın

Kelepçeler kırılmayı bekliyor

Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.

Bizi bekler esir olmuş ülkeler

Bizi bekler yetim kalmış ülkeler

“İmdat!” diye haber salmış ülkeler

Boş mabetler girilmeyi bekliyor

Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.

Yanar Bosna-Hersek, Karabağ, Keşmir

Sonra Kıbrıs, Lübnan sayamam bir bir

Aklıma Abhazya, Urumçi gelir

Türk birliği kurulmayı bekliyor

Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.

Nizam-ı Âlem’e içten talip ol

Kızılelma neredeyse ara bul

Bağlamasın seni şöhret, para, pul

Hesaplar var, sorulmayı bekliyor

Ölü dünya dirilmeyi bekliyor.”

“Kan Yazısı”nda esir Türk illerinin hürriyeti uğruna hayatlarını ortaya koyan yiğitlerin destanı vardır:

“Bir ülkü yağmuru-çiçek çiçek düş,

Birliğe çağrıdır, benliğe dönüş

Dumanay, Özcivlez, Tığlı ve Gümüş:

Gurbet ocağında kurban yazısı

Bir bozkurt yüreği-yaralı, yarım

Ve kandan bir yazı “ölsem de hürüm”

Haritada Kerkük, Türkistan, Kırım

Hasret durağında Turan yazısı”

Turan sevdası yolunda bedenini kara toprağa veren, ruhu kuşlar gibi uçmağa varan gencecik yiğitlerin “Kara Haber”leri kahreder şairi:

“Ellerin yurdunda çiçek açarken

Bizim İl’e kar geliyor gardaşım.

Bu hududu kimler çizmiş gönlüme?

Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.”

“Üşüyenler”de ata yurduna hasret afakı kaplar… Gökte yıldız, dağda kar, minarelerde ezanlar üşür…

“Bilir misin gardaş Türk illerinde

Havada yıldızlar, dağda kar üşür.

Tutsak soydaşların türkülerinde

Dört mevsim ötede bir bahar üşür.

Ezanlar buz tutmuş minarelerde!

Yaylalar dermiş ki: Töremiz nerde?

Yolların hasretle bittiği yerde

Her dağ yamacında bir mezar üşür.

Ses verir aktıkça ağlarcasına

Göl olur gözyaşı gönül tasına

Her sabah kuşların uyanmasına

Her köyün bağrında bir pınar üşür.”

Hamdolsun, can Azerbaycan ile “iki devlet tek millet” olduğumuzu gösterdik ağabey. Karabağ’daki zulüm nihayet son buldu. Doğu Türkistan yaramız daha epey kanayacağa benzer. Suriye ve Irak’taki mazlum kardeşlerimizin gözyaşlarını dindirmek için Mehmetçiğimiz kan veriyor, can veriyor o topraklarda. Allah yar ve yardımcıları olsun.

Şu günlerde senin duruşuna ve her biri özgürlük muştusu mısralarına ne çok muhtacız, bir bilsen…

Ruhun şâd, mekânın cennet olsun.

]]>
TANPINAR’IN KANATLARI https://hayatitek.com/tanpinarin-kanatlari/ Sun, 24 Jan 2021 12:50:06 +0000 http://hayatitek.com/?p=3936 HAYATİ TEK –

Üniversite yıllarında okuduğum ilk kitaplardan biriydi Tanpınar’ın Beş Şehir’i. Nihad Sami Banarlı’nın Türkçenin Sırları da öyle. Yanlış hatırlamıyorsam, birbiri peşi sıra okuduğum bu iki eserden, yazarlarının üslubunun yanı sıra Türkçenin güzellik ve imkânları konusunda hayli etkilenmiştim.

Türkçenin Sırları dil üzerine yazılan makalelerden oluşan bir inceleme kitabıydı. Ancak öylesine akıcı bir üslubu ve öyle zekâ kokan keşifleri vardı ki, bu değerli eseri incelemek yerine bir solukta okumak ihtiyacı hissetmiştim.

Benzer duygulara Beş Şehir’de de kapılmış, hayal ile gerçek arasında dolaşmıştım Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul’un sokaklarında, mimari şaheserlerin çevresinde, içinde ve ruhunda… Bir kara tren vagonunun penceresinden yahut hâkim bir tepenin üzerinden seyretmiştim bu kadim şehirlerin büyüleyici güzelliklerini. O gün bugündür, “Keşke Tanpınar, gönül coğrafyamızdaki kadim şehirlerin tamamını yazsaydı” diye düşünür dururum hep.

Hayal kurmanın güzelliğini Toroslar’ın eteğinden Akdeniz’i seyreden köyümde, rüyanın gücünü Tanpınar’da keşfettim; her hülyanın bir gün gerçek olma ihtimalinin mefkûrevi imanını da…

Edebiyat Üzerine Makaleler kitabında geçen “Hülyalarımızın bizi görünen hâlimizden daha iyi anlatmayacağını kim iddia edebilir? (s. 168)” sözünü okumamıştım henüz, ancak ne gam, bu hissi almak için Beş Şehir yeterliymiş demek…

Şiiri Necip Fazıl’ın Çile’sinde sevdim, Yahya Kemal’de âşık oldum ona; H. Nihal Atsız’ın Geri Gelen Mektup’unda ise yiğitçe sevmenin farkına vardım. 1987’de Yeni Düşünce’de tanıdığım daha sonra Gündüz’de mesai kardeşliği yaptığım Abdurrahim Karakoç ağabeyde “bir şair portresini” anbean yaşama şansını yakaladım.

Bu bahiste Ali Akbaş ve Lütfü Şahsuvaroğlu ağabeyleri, sevgili dostlarım Cengizhan Orakçı, Mehmet Fidancı ve Mehmet Aycı’yı da zikretmeliyim tabii…

Bununla birlikte şiirin imkânlarını, Türk ve dünya edebiyatındaki yerini Tanpınar’ı okuduktan sonra idrak edebildiğimi söylemeliyim. Bir edebiyat araştırmacısı değilim, lakin şiir üzerine bu kadar çok yazan, onu bu kadar anlayan ve yücelten bir edibin nadir bulunacağı tespitini yapmak için onun kitaplarını, bilhassa Edebiyat Üzerine Makaleler isimli eserini okumak kifayet eder sanırım.

Hem bir şair hem de münekkit olarak Tanpınar’ın şiire dair tespitleri ve her şairi Doğu-Batı ekseninde mukayeseli olarak ele alması okurları için büyük bir kazançtır.

Olağanüstü dönemlerin insanıdır 1901 doğumlu Tanpınar. Daha çocuk denilecek yaşlarda Balkan faciası ve Birinci Dünya Savaşı’na, olgunluk çağında İkinci Dünya Savaşı’na şahitlik eden bir neslin mensubu ve bir adım öne çıkan kabiliyetlerinden biri olarak omuzlarında hayli ağır bir yük vardır.

Veda etmeye hazırlandığımız Osmanlı’nın Tanzimat’tan itibaren girdiği “Batılaşma sürecini” anlamak, yeni kurduğumuz Cumhuriyet’in en doğru ve hızlı şekilde kurumsallaşması için yürütülen inşa faaliyetine, taş üstüne taş koyarak destek vermek zorundaydı.

Yahya Kemal Beyatlı gibi bir zirvenin hem öğrencisi hem dostu olmak, Mehmed Fuad Köprülü, Cenab Şahabeddin, Ömer Ferit Kam, Babanzâde Ahmed Naim gibi hocalardan dersler almak şansını iyi değerlendirdiği muhakkak olan Tanpınar, akademisyen kimliğinin avantajlarını münevverlikle taçlandırarak bizlere harika eserler bıraktı.

Edebiyat Üzerine Makaleler isimli eserinde yazıyı “bütün sanatlara benzeyen sanat (s. 413)” olarak nitelendiren Tanpınar’ın kalem ürünleri bu tespitinin ışıklarıyla doludur.

Yaşadığım Gibi isimli eserinde tenkidin önemine işaret ederek “münekkit kıtlığı (s. 313)” çektiğimizi söyleyen bu üretken kalem raks ettikçe, kâh bir resim galerisinde kâh Louvre Müzesi’nde kâh bir tiyatro sahnesinde kâh yeni çıkmış bir şiir ya da yazıyı incelediği çalışma odasında buluruz kendimizi… Adı geçen deneme eserinde münekkit kimliğini sıkça sergileyen Tanpınar’ın en önem verdiği işlerden biridir tenkit meselesi. “İyi veya kötü demekle tenkit olmaz. Tenkit daha geniş çevreler ister. Bütün büyük münekkitler ufuk hazırlamışlardır (s. 313)” diyen Tanpınar’ın sözünü ettiği meseleyi hâlâ çözebilmiş değiliz.

Bu mütevazı satırları okuyacak gençler arasından Tanpınar’ın hülyalı dünyasına dalıp “münekkit” olma yoluna girecekler çıkar mı bilinmez? Bir tek kabiliyetin bile bu alana yönelmesi fikir ve kültür hayatımız için müjdeli bir talih olacaktır şüphesiz.

Tanpınar’ın az sayıdaki şiirlerini, her biri şaheser olan romanlarını, denemelerini, hikâyelerini ve tabii XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’ni okurken ufuklar açılır insanın önünde…

Tanpınar’ı okumak güzeldir, hatta güzelin de ötesinde önemli ve gereklidir; adeta milli bir görevdir onu okumak…

Peki ya niçin okumalı?

“Bizde dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş bir elit zümre teşekkül etmiştir; okuyanlar zümresi. Tek bir satır yazmadığı, tek bir söz söylemediği halde sırf okuduğu için hürmet gören adamların bulunduğu memlekette pek fazla okuyan adam olmasa gerek. (Edebiyat Üzerine Makaleler, S. 48)

Bu derin söz, bu sarsıcı itiraf, günümüz aydınlarının omuzlarına büyük bir sorumluluk yüklemektedir: Okudukları her kitapla kafa ve ruhlarına binlerce tohum eken okurlarını yazma konusunda tahrik etmek sorumluluğu…

Ümitvarız…

“İnsanın kalbinde ümidin ağacını kesmeğe hiç kimsenin hakkı yoktur. Ölüm bile bunu yapamaz. (Edebiyat Üzerine Makaleler, S. 54)

Ve…

“Büyük tabiat var olmaktan ne kadar mesut görünüyorsa, biz de yaşamanın saadetini öyle tatmalıyız. Bu da, bu cemiyetin insanına güvenmekle olur. (Edebiyat Üzerine Makaleler, S. 55)

Kendisine inandığı, kendi cevherinden haberdar olduğu çağlarda neler başarabileceğini pek çok kez ispatlamış olan aziz ve asil milletimize olan güvenimiz hicranlı dönemlerimizin umut ışığı olmuştur hep.

Mazideki azamete duyduğumuz yakıcı hasret narını tutuşturan vuslat nefesleridir, devasa kanatlar misali açılmış sayfalarıyla birer Zümrüdüanka’yı andıran Tanpınar eserleri…

Vuslat umudu canlıysa eğer, asırlık budaklar bile tomurcuklanır…

]]>
“AYRILAN GUVVELER” BİRLEŞİYOR… https://hayatitek.com/ayrilan-guvveler-birlesiyor/ Thu, 10 Dec 2020 14:46:45 +0000 http://hayatitek.com/?p=3700 HAYATİ TEK –

Kadrosunda yer almakla iftihar ettiğim Bizim Ocak Dergisinin Şubat 1990’da yayınlanan 71. sayısının “Ayrılan Guvveler Birleşmelidir Vatan Bir Toprağa Yerleşmelidir” başlıklı kapak dosyasını Servet Avcı ile birlikte hazırlamıştık.

Derginin arka kapağını, büyük şair Rüstem Behrudi’nin “Selam Darağacı” şiiri ile birlikte Ülkü Ocakları olarak Ankara Tandoğan’da düzenlediğimiz mitingde Azerbaycan bayrağını elinde tutan bir kızımızın fotoğrafı süslüyordu.

Karabağ meselesinin otuz yıl önceki durumunu ve demokrasi havarisi birçok devletin Azerbaycan’daki gelişmeler karşısında takındığı tavrı merak edenlerin https://hayatitek.com/798-2/ adresinden ulaşabileceği kapak dosyasının son bölümünde şu ifadeleri kullanmıştık:

“Artık ne Azerbaycan’da ne de Nahcıvan’da geriye dönüş yok. Belki kısa vadede baskı ve zulüm politikaları Moskova’ya biraz nefes aldırabilir. Ancak bunda süreklilik sağlayamazlar. “Azerbaycan Ruslar için ikinci Afganistan olacaktır” demek kehanet kabul edilmemeli. Azerbaycan’daki yükselmeye başlayan hürriyet ve istiklal bayrakları diğer Türk cumhuriyetlerini de etkileyecektir.

Azerbaycan olaylarının Türkiye’deki sonuçlarına gelince; son gelişmeler ideolojileri farklı bile olsa küfrün tek millet olduğu gerçeğini insanlara bir kere daha hatırlattı. I. Dünya Savaşı’ndan bu yana önemli tabii zenginliklere sahip olması dolayısıyla emperyalizmin hedefi haline gelen Azerbaycan’ı haçlı kıskacından kurtaracak bir birlik yolunda dün ağır aksak yürüyen düşünceler bugün büyük bir hız kazandı. Dün çok az insanın ilgisini çeken, hayal gibi gelen gelişmeler bugün geçmişle kıyaslanamayacak derecede büyük kitlelerin ilgi alanına giriyor. Caddelerde bin kişiyle başlayan yürüyüşlerin yarım saat sonra on binlere ulaşması bunun en büyük ispatlarından…

Arif Nihat Asya’nın ünlü bir sözü var:

‘Eğer birileri çıkıp köprü olmaya razı olmazsa, biz bu okyanusun kıyılarını çok daha bekleriz.

Azerbaycan’daki şehitler köprü oldu. Artık bu okyanusun kıyılarını beklemeye mahkûm değiliz. Okyanus aşılacak!

***

Bugün 10 Aralık 2020…

Bizim Ocak’ta Şubat 1990’da yayınlanan “Ayrılan Guvveler Birleşmelidir Vatan Bir Toprağa Yerleşmelidir” başlıklı kapak dosyasının otuzuncu yıldönümü.

Bugün TRT Haber kanalından ekranlara yansıyan bir fotoğraf karesi, Türkiye ve Azerbaycan olarak otuz yılda kat ettiğimiz yolun nerelere ulaştığını, “aşılacak” dediğimiz okyanusların nasıl aşıldığını göstermesi açısından hayli heyecan vericiydi.

Ermeni işgali altındaki Azerbaycan topraklarının kurtarılması dolayısıyla bugün Bakü’de düzenlenen Zafer Geçidi Töreni‘nde Türkiye ve Azerbaycan askerleri birlikte yürüyerek göğsümüzü kabarttılar. Bu gurur tablosu ve hemen ardından iki ülke devlet başkanının birlikte verdikleri bu fotoğraf karesi, bundan yüz yıl önce Turan ülküsünü tarif eden Ziya Gökalp’in, bu ülkü uğruna şehit düşen Enver Paşa’nın, ömrünü Azerbaycan’a ve Türk birliğine adayan Ebulfez Elçibey‘in ruhlarını şâd etmiştir.

Türkiye ve dünya için çok şeyler ifade eden fotoğrafa dikkatimi çeken değerli dostum Gazeteci-Yazar Uğur Becerikli, şunları yazmış gönderdiği tarihi karenin altına:

“Önde iki cumhurbaşkanı, iki devlet görünse de arkada bayraklara işlenmiş Selçuklu ve Osmanlı yıldızları, Doğu Avrupa’dan Orta Asya’ya uzanan bir medeniyeti temsil ediyor.

Günün karesi sanırım.

Büyük millet olduğunu ara ara hatırlamak ve çok çalışmak lazım. Hamasete kapılmadan, rehavete düşmeden çok çalışmak…

Küçük bir İskandinav ülkesinde balıkçılık yaparak yüzyılları geçirmiş bir topluluk olsan sorumlulukların da buna göre olur. Ama kadim bir tarihi miras ve bugüne ait bir misyon taşıyorsan, sorumlulukların da seninle uğraşanlar da çok olur.

Güçlü bir Türkiye, İslam dünyası için bir hizmetkâr, bulunduğumuz coğrafya için bir muhafız, insanlık için adalet garantisidir.

Biz toplum olarak güçlü olmazsak, çok çok çok çalışmazsak, dünya ne yazık ki sömürgecilerin eline kalmaya devam edecek ve onlar da Orta Doğu’yu, Asya’yı, Güney Amerika ve Afrika’yı ve ulaşabildikleri her yeri sömürmeye devam edecekler.”

Meselenin özünü ortaya koyan bu güzel ifadelerin üzerine fazlaca bir şey yazmaya gerek olduğunu düşünmüyorum.

Bu anlamlı günün anısına, Abdurrahim Karakoç’un “Karabağ’a Mektup” ve Azerbaycanlı büyük şair Rüstem Behrudi’nin “Selam Darağacı” şiirlerini paylaşmakla yetiniyorum.

Can Azerbaycan’ımızın Zafer Günü kutlu olsun.

Tarih boyunca vatan ve mukaddeslerimiz uğruna can veren bütün şehitlerimize Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum.

Ruhları şâd, mekânları cennet olsun.

ABDURRAHİM KARAKOÇ

KARABAĞ’ A MEKTUP

Bahtına ağlayan Azeri kızı

Sen Karabağ dersin, ben karayazı

Boşlukta çırpınır Türk’ün avazı

Sanma ki dertlerin azı bizdedir

Sizdeki yaranın özü bizdedir.

‘Gel gardaş’ diyorsun gelecek yol yok

Şehitler kabrine koyacak gül yok

Çilesiz saat yok, kavgasız yıl yok

Kurşunlar sizdedir, sızı bizdedir

Sizdeki yaranın özü bizdedir

Türkmen’e mi, Kırgız’a mı yanmadım

Tatar’a mı, Çerkez’e mi yanmadım

İmdat diyen bir söze mi yanmadım

Uygur’un, Özbek’in gözü bizdedir

Sizdeki yaranın özü bizdedir.

Müslüman, Türk olmak suçumuz bizim

Öfkeyle doludur içimiz bizim

Bir günde ağarır saçımız bizim

Yüz iki belanın yüzü bizdedir

Sizdeki yaranın özü bizdedir

Kendimizden koptu kendi bağrımız

Zulüm girdabında yandı bağrımız

Hedef tahtasına döndü bağrımız

Alevler sizdeyse közü bizdedir

Sizdeki yaranın özü bizdedir.

Komünizm sağırdı, demokrasi kör

Batıdan beslenir her türlü terör

Haçlı mumyaları uyandı bak gör

Kaç asrın silinmez izi bizdedir

Sizdeki yaranın özü bizdedir.

Birleşmiş Milletler benzedi sirk’e

Sadistler musallat edildi şarka

İsrail Arap’a, Ermeni Türk’e

Kısmet bazı sizde, bazı bizdedir

Sizdeki yaranın özü bizdedir.

Yeni bir oyun var burada şimdi

Üçüncü piyonda sırada şimdi

Mitterand, Bush, Yeltsin nerede şimdi

Katilin, kalleşin pozu bizdedir

Sizdeki yaranın özü bizdedir.

Böyle geldi, böyle gitmez bu oyun

Zalimleri iflah etmez bu oyun

Umdukları gibi bitmez bu oyun

Mazlumun ekmeği, tuzu bizdedir

Sizdeki yaranın özü bizdedir.

Müslüman’ız, Türk’üz haktan yanayız

Adaletle süt emziren anayız

Aşk harcıyla vücut bulmuş binayız

Âti bizde saklı, mâzi bizdedir

Sevginin, şefkatin özü bizdedir

RÜSTEM BEHRUDİ

SELAM DARAĞACI!

Yolumu gözledin her seher-ahşam,

Selam, darağacı… Aleyküm selam!

Ecelle ölmeye doğulmamışam…

Selam, darağacı… Aleyküm selam!

O hansı milletdir, taleyi sirdir?

Yüz adla bölündü… Yene de birdir.

Meni huzuruna bu derd getirdir,

Selam darağacı… Aleyküm selam!

Hezer’i, Baykal’ı, Aral’ı gördüm,

Gördüm can üstedir, yaralı gördüm.

Tanrı’nı bendeden aralı gördüm,

Selam, darağacı… Aleyküm selam!

Çarhı ters fırlanır felek garının,

Turan kölkesinde budaglarının,

Rengi bayrağımda yarpaglarının

Selam, darağacı… Aleyküm selam!

Evvelin ahırı, sonun evveli,

Buymuş, bilmemişem bunu men deli.

Gorhum yoh, ne olsun boyun göy deli,

Selam, darağacı… Aleyküm selam!

Eli yağmalanan, bölünen, bölen,

Çayları guruyan, gölleri ölen.

Hag-hesap çekmeye gelen menem, men.

Selam, darağacı… Aleyküm selam!

Danış, Emir Teymur, bu son neydi be?..

Boynumda ağ kefen, dilimde tövbe.

Dersini ters bilen, menimdi növbe,

Selam, darağacı… Aleyküm selam!

Seni men ekmişem… Mene sen genim,

Seni suvarmağa halaldır ganım.

Yarpağın reng alsın ganımdan menim.

Selam, darağacı… Aleyküm selam!

Ey darın ağacı. Kimden kemem… Kem?

Ya seni yendirrem, ya sene yennem,

Ya da budağında yarpağa dönnem.

Selam, darağacı… Aleyküm selam!

Kırgız’am, Özbek’em, Kazak, Türkmen’em,

Başkırd’am, Kerkük’em, ele görk menem,

Senin gözlediyin garip Türk menem,

Selam, darağacı… Aleyküm selam!

Gabul et, növbeti gurbanın menem,

Menim canın sende; bil, canın menem,

Ele gurrelenme… Her yanın menem,

Selam, darağacı… Aleyküm selam!

]]>
ABDURRAHİM KARAKOÇ: “Ben sarp ve hırçın tabiatın kucağında büyüdüm.” https://hayatitek.com/abdurrahim-karakoc-bizim-ocak/ Sun, 07 Jun 2020 09:37:16 +0000 http://hayatitek.com/?p=831 HAYATİ TEK – Bizim Ocak Dergisinin Mart 1991’de yayınlanan 84. sayısında “Gökçekimi” kitabı yeni çıkan Abdurrahim Karakoç ile yaptığım röportaj.

]]>
SELÇUKLU VAKFI 2018 ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU https://hayatitek.com/selcuklu-vakfi-2018-odulleri-sahiplerini-buldu/ Sun, 31 May 2020 21:40:04 +0000 http://hayatitek.com/?p=483 (HABERLER.COM, 29.12.2018 01:34)

Selçuklu Vakfı 2018 Ödülleri düzenlenen törenle sahiplerini buldu.

Selçuklu Vakfı 2018 Ödülleri düzenlenen törenle sahiplerini buldu.

Ankara Ticaret Odası Meclis Salonu’nda düzenlenen tören, Gazi Üniversitesi Türk Sanat Müziği Korosunun Cinuçen Tanrıkorur’un bestelerinden oluşan konserle başladı.

Törende, Ahmet Er Davranış ve İyilik Ödülü 15 Temmuz gazisi emekli emniyet müdürü Mehmet Fatih Eryılmaz’a, Muhsin Yazıcıoğlu Siyaset ve Yönetim Ödülü Hasan Celal Güzel adına eşi Ülker Güzel’e, Abdürrahim Karakoç Edebiyat Ödülü Prof. Dr. Cemal Kurnaz’a, Halil İnalcık Tarih Ödülü Prof. Dr. Tufan Gündüz’e, Cinuçen Tanrıokur Müzik Ödülü Muzaffer Şenduran’a, Erol Güngör Kültür ve Düşünce Ödülü Yaşar Çağbayır’a, Galip Erdem Gazetecilik Ödülü Hayati Tek’e, Turgut Cansever Şehir ve Çevre Ödülü Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki’ye, Ömer Lütfi Mete Sinemacılık Ödülü Yönetmen İsmail Güneş’e, Aziz Sancar İlim Ödülü Prof. Dr. Ali Erdemir’e, Seyid Ahmet Arvasi Eğitimcilik Ödülü Prof. Dr. Turan Güven’e, Mimar Sinan Mimarlık Ödülü Necdet Civan’a, Naim Süleymanoğlu Spor Ödülü Türkiye’nin ilk down sendromlu milli yüzücülerinden Gökhan Kotan’a, Osman Yüksel Serdengeçti Yayıncılık Ödülü Hasan Soydan’a verildi.15 Temmuz gazisi Mehmet Fatih Eryılmaz, bu ödülü Kayseri’de “Fırat’ın Kardeşleri” adıyla faaliyet gösteren Doğu Türkistanlı ve Türkmenlere yardım için çalışan gençler adına aldığını söyledi.

Ülker Güzel, eşi Hasan Celal Güzel adına ödülü eski milletvekili Feramuz Üstün’den aldı. Ülker Güzel, bir devlet adamının kolay yetişmediğini belirterek, “Bir millete hizmet etmeyi kendine prensip edinmiş ve hayatını adamış, tarih, ilim ve bilim hayatında gelecek nesillere intikal edecek pek çok çalışma yapmış, böyle bir ödülün böyle bir siyasetçiye verilmiş olmasından dolayı teşekkür ediyorum.” diye konuştu.

Ülker Güzel, “Hasan Celal Güzel’i Hasan Celal Güzel yapan bu millete olan inancı ve sevgisi olmuştur. O uğurda vefat etmiştir.” dedi.

Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki de Turgut Cansever’in “Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz; ihmal ettiğiniz nesil, imar ettiğiniz şehri tahrip eder.” ifadelerini hatırlattı.

Turgut Cansever’in, Ankara’ya Bosna Anıtı yapmak isteyenlere kitabında verdiği “Ankaralılardan pişman olduğunuzu belirtin, bu da yetmez bu pişmanlığınızı ispat etmek için Ankara evlerini ayağa kaldırın. Ondan sonra Bosna Anıtı yapma hakkınız olur.” cevabına işaret eden Tiryaki, Altındağ’da zor koşullarda 500 evi ayağa kaldırdıklarını söyledi.

Prof. Dr. Tufan Gündüz’e ödülünü Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz takdim etti.

Prof. Dr. Cemal Kurnaz’a ödülünü ise Abdurrahim Karakoç’un oğlu Doç. Dr. Enderhan Karakoç verdi.

(Kaynak: AA)

]]>
KADİM TÜRK HALK ŞİİRİ GELENEĞİNİN ÇAĞIMIZDA ATAN NABZI: ABDURAHİM KARAKOÇ https://hayatitek.com/kadim-turk-halk-siiri-abdurrahim-karakoc/ Sun, 31 May 2020 20:31:12 +0000 http://hayatitek.com/?p=451
ABDURRAHİM KARAKOÇ, EKİM 2006, ETİMESGUT

HAYATİ TEK –

Merhum Abdurrahim Karakoç ağabeyi 1987 yılında tanıdım. Gerçek âleme kanatlandığı güne kadar da şiirine, sohbetine, dostluğuna, samimiyetine, imanına, tevazuuna, tavrına, duruşuna ve üslubuna tutuklu kaldım.

Fiziki görüntüsüyle ilgili olarak hafızamda sabitlenen karede, mahcubiyetle taçlanmış içten bir tebessüm ve heykelleşmiş bir tevazu enstantanesi var.

Yeni Hafta döneminde kullandığı odada inzivaya çekilmiş gibi duran siyah ahşap masa üzerindeki daktilosu, aklıma düşen ilk mekân çağrışımı.

Gazeteye uğradığı nadir günlerden birinde o münzevi masada kendimden geçercesine bir şeyler yazdığımı görünce, kendine has sevecen üslubuyla dudaklarından dökülen şu sözler hâlâ kulaklarımdadır:

“Oğlum biraz yavaş ol, kanatlanıp uçacak daktilo.”

Her işin bilgisayarla halledildiği yıllarda bile vazgeçmediği daktilosu ile yazıp, Gündüz’e faksladığı yazılarını, fırından yeni çıkmış sıcacık bir ekmek gibi koklayarak okuduğum günler sökün ediyor sonra.

Ve “hiç bitmesin” istediğim doyumsuz sohbetlerimiz…

Sincan’daki yuvasını hatırlıyorum…

Girişinde, numune misali birkaç ağacın bulunduğu emektar apartman dairesinin sade döşeli salonunu…

Salon görünümlü bu mütevazı çalışma odasından, ne şiirler kanatlandı Türk edebiyatının sonsuz ufuklarına…

Düşünebiliyor musunuz, “Gökçekimi”ni yazdı bu daracık mekânda.

Bilhassa 12 Eylül 1980 öncesindeki dava şiirlerinde cephede göğüs göğse çarpışan bir cengâveri andıran Karakoç, Gökçekimi’nde, ordulara hükmeden bir kumandan üslubuyla komutlar veriyordu.

Okuyanı Zümrüdüanka misali sırtına alıp ötelere götüren kanatlı şiirlerini, Sincan’daki o küçücük dairede nasıl yazdığını sormuştum, kendisiyle yaptığım bir röportajda.

Şimdi olsa sormazdım.

Yenice fark ettim; kanatlı şiir yazmanın, fiziki dış mekânla değil, fizikötesi iç yolculukla ilgili olduğunu; özgürlük ile genişlik arasında doğru bir orantı bulunmadığını; bir vadi dolusu altını olsa bir vadi daha isteyenlere inat genişlemek yerine, derinleşmek gerektiğini.

Dağlara deniz eken, bulutlardan gömlek diken, kartal kanadıyla gökleri biçen Karakoç mu kanatlanamayacaktı, Sincan’daki o mütevazı apartman dairesinden ötelerin ötesine?

Ağdalı cümleler kurmak yerine, herkesin kolaylıkla anlayabileceği yaşayan Türkçemizi tercih eden, cazibesiyle akan ırmaklar gibi çağlayan Karakoç, Türk halk şiiri geleneğini yirminci asırdan yirmi birinci asra taşıyan “köprü şairlerin” çağımızdaki ihtişamlı tacını temsil eder.

13 ve 14’üncü asırda Yunus’la hislerin en derinine nüfuz eden, 16’ıncı asırda Köroğlu, 19’uncu asırda ise Dadaloğlu’nun sazı ve sözüyle zirvelerde yankılanan Türkçe, Karakoç’un kanatlarında yeniden itibarının şahikasına yükselir.

O kadar yükselir ki, ulaştığı irtifanın sıkletine dayanamayan kelimelerin kimyası değişir; mecazlar mecazlara, metaforlar metaforlara gizlenir.

Yetmez; yeni bir cemre, yeni bir renk, yeni bir takvim icat eder şair.

Çelik testereyle kestiği suları yıkayıp duvara asar, yolları toplayıp yumak yapar, bulutlardan gömlek diker, yırtık bohçalara umut saklar.

Bu yeni yaklaşımıyla göz kamaştıran mucit şair, “Beşinci Mevsim” ile yeni bir dünyanın kapısını aralar:

“Aynalara baktım korku gösterdi,

Saatler her sabah kırkı gösterdi,

Namlular, nişanlar Türk’ü gösterdi,

Hayatım boyunca hedefte durdum.

***

Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim,

Yazık, kulaklara sığmadı sesim,

Yaşadığım şimdi beşinci mevsim,

Çağın çilesini sırtıma sardım.

Karakoç’un sırtına sardığı çilesinin, o kutlu davasının mayası İslam, aynası Kur’an, ordusu Türklük, gayesi birliktir.

Çağının en seçkin beyinleri, en üretken kalemleri ve en dirayetli mücadele adamları arasında yer alan Karakoç’un şu dizeleri, gelmiş geçmiş en çarpıcı birlik çağrılarından biridir:

“Birleşin ey! Yolları Kur’an’da birleşenler.

Birleşin, itikatta, imanda birleşenler.

Ayrılık yakışmıyor, bölünmek günah size,

Birleşin ey! Secde-i Rahman’da birleşenler.”

Karakoç özel bir şairdir. Sevdayı sevda gibi, davayı dava gibi, kavgayı kavga gibi yaşar ve yaşatır dizelerinde.

İsyan şiirlerinde volkan gibi öfkeli; siyasi şiirlerinde hicvedici, ironik ve nüktedan; dava şiirlerinde inançlı ve kıyıcı; tasavvufî şiirlerinde vecd, şefkat ve merhamet timsali; aşk şiirlerinde alabildiğine tutkuludur.

Bir davasıdır vardır Karakoç’un, bir de sevdası.

Her şey onlara göre ve onlar içindir. Kimi zaman kan, kimi zaman ter, kimi zaman nur, kimi zaman gözyaşı damlayan kaleminden aşkın, sevdanın en güzel halleri dökülür.

Sanki Vur Emri’ni, Kan Yazısı’nı, Dava Felsefem’i, Hedef’i yazan kendisi değildir, kalemi elden düşüren yâri söz konusu olduğunda:

“Yâr deyince, kalem elden düşüyor,

Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor,

Lambada titreyen alev üşüyor,

Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.”

Millete mal olmuş şairler, milli ruh ve şuurun şah damarlarıdır.

Onların mutlaka aramızda bulunması, hatta çağdaşımız olması gerekmez.

Asırlar öncesinden ikaz ve irşad ederler bizleri.

Bu anlamda Abdurahim Karakoç, kadim halk şiiri geleneğimizin yirmi birinci asırda atan nabzı, günümüz Türk şiirinin şah damarıdır.

Karakoç’un son çeyrek asrına şahitlik ettiğim hayatını, ilahi aşkın sembolü günebakanların kaderine benzetirim öteden beri.

Türk-İslam davasının günebakanıdır Abdurrahim Karakoç.

Sırtını güneşe döndüğüne, Fahri Kâinat Efendimizin yolundan saptığına hiç şahit olmadım.

Gözünü, gönlünü, sözünü, kalemini bir an olsun kıbleden ayırmadı.

Olgunlaşmış günebakanlar gibi, yalnızca ve sadece Yaradan’ının önünde eğdi başını ve öylece veda etti bizlere.

Her şiiri ayrı güzeldir Abdurrahim Karakoç’un.

Ancak hem O’nun dünya hayatına bakışını özetleyen, hem de bu satırların yazarını derinden etkileyen bir dörtlükle noktalamak isterim:

“Gölgesinde otur amma,

Yaprak senden incinmesin.

Temizlen de gir mezara,

Toprak senden incinmesin.”

]]>
SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ’NDE KARAKOÇ KONFERANSI https://hayatitek.com/sivas-cumhuriyet-universitesinde-karakoc-konferansi/ Sun, 31 May 2020 17:44:07 +0000 http://hayatitek.com/?p=355 Sivas Cumhuriyet Üniversitesi 4 Eylül Kültür Merkezi’nin açılışı ve Abdurrahim Karakoç’u Anmak ve Anlamak konulu konferansa katılmak üzere, 5 Nisan 2019 günü Sivas’taydık. Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Enderhan Karakoç ve değerli ağabeyim Bayram Bilge Tokel ağabey ile konuşmacı olarak katıldığımız konferans her bakımdan muhteşemdi.

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sayın Âlim Yıldız başta olmak üzere bizimle yakından ilgilenen çok değerli hocalarımıza, konferansımızı teşrif eden Sayın Bakanımız İsmet Yılmaz, Sivas Valisi Sayın Salih Ayhan beyefendilere ve 1.300 kişilik salonu tıka basa dolduran Sivaslılara yürekten teşekkür ederim.

]]>
FOTO GALERİ https://hayatitek.com/foto-galeri-2/ Sat, 30 May 2020 17:16:47 +0000 http://hayatitek.com/?p=91
Sivas Vali Yardımcısı Sn. Mehmet Nebi Kaya Bey’den Abdürrahim Karakoç Konferansı sonrası teşekkür belgesi alırken…
]]>