Arslanköy – Hayati Tek https://hayatitek.com Wed, 23 Dec 2020 23:45:30 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.3 https://hayatitek.com/wp-content/uploads/2020/06/cropped-HT-1-32x32.png Arslanköy – Hayati Tek https://hayatitek.com 32 32 YERYÜZÜ CENNETİ MERSİN https://hayatitek.com/yeryuzu-cenneti-mersin/ Thu, 04 Jun 2020 22:45:56 +0000 http://hayatitek.com/?p=625 HAYATİ TEK Sokakları denize çıkan şehr-i Mersin’in tertemiz havasında buram buram doğa ve tarih tüter. Gümüş kumsallara buseler konduran meltemler, bilge Akdeniz’in öğütlerini zümrüt ormanların kulağına fısıldar. Başı dumanlı Toroslar’dan kopup gelen sert poyrazlar, cenneti aratmayan bahçelerde olgunlaşmayı bekleyen meyvelerle hasbihal ederek doğal yaşamın sırlarını anlatır. Karlı zirvelerden ince bir sızı gibi doğan, usta bir heykeltıraş gibi kalyonlar oyarak kanat takmış küheylan gibi Akdeniz’e kanatlanan bu gibi sular, Çukurova’nın bereketine bin bereket katar.

AKDENİZ’İN BUSELER KONDURDUĞU GÜMÜŞ KUMSALLAR

Kızkalesi Plajında Gün Batımı

321 kilometrelik sahil şeridine inci gibi dizilmiş el değmemiş koyları, tertemiz sahillere ayrı bir değer ve anlam katan tarihi eserleri, zümrüt ormanların dost eli misali Akdeniz’e uzanan burunları, Türkiye’nin en temiz sularına sahip pırıl pırıl plajlarıyla Mersin, yakın gelecekte Türk turizminin yükselen yıldızı olacaktır. Gümüş kumsallara sımsıcak buseler konduran bilge Akdeniz, bu heyecanla çırpınır.

AKDENİZ SENFONİSİ İLE GECE SESSİZLİĞİN SALTANATININ BULUŞTUĞU YER: AYAŞ PLAJI

Ayaş Plajı

Toros yeşili ile Akdeniz mavisini tarihi SİT alanında ahenkle buluşturan bu eşsiz kumsal, gündüzleri cıvıl cıvıl kaynaşır. Akşam saatlerinde ise sessizliğin saltanatı başlar. Dalgaların nihayetsiz senfonisine eşlik eden dolunayın parlak ışıkları, bir görünüp bir kaybolan şakacı yakamozlara hayat verir. Portakal çiçeği, begonvil, akşamsefası, hanımeli çiçeklerinin doyumsuz kokusunu Akdeniz’in benzersiz aromasıyla harmanlayan Ayaş, uzun yıllar akılda kalacak unutulmaz bir tatilin müjdesini terennüm eder.

KIYMETLİLER KOY’UNLARDA SAKLANIR: NARLIKUYU

Narlıkuyu Koyu

Tarih boyunca pek çok antik kıyı kentine ev sahipliği yapan Mersin koylarının her biri ayrı birer hazinedir. Hele bir de tatlı su ile tuzlu suyun buluştuğu turkuaz koylar yok mu? İçilesi berrak suları, gönüllerde çiçekler açtıran rengârenk doğal çevresi ile bu eşsiz koylar, ruhlara neşe, bedenlere ferahlık verir.

Enfes bir manzara, derin bir tarih, harika bir müze ve balığın en güzel hali… Burası Narlıkuyu… O kadar temiz ki turkuaz suyu; avuçlayıp içmek, bir çırpıda dalıp karşı sahile geçmek istersiniz. Bu eşsiz koyu çevreleyen görkemli çınarların gölgesine sığınmış lokantalarda balığın en güzelinin doyumsuz lezzetini deneyimlerken, nazlı nazlı salınan balıkçı tekneleri gülümser size… Mavi tura çıkan teknelerin ardında bıraktığı köpüklere dalarken gözleriniz, masmavi ufuklara doğru yelken açar hayalleriniz…

BOĞSAK’IN KOYU HİLAL, ADASI YILDIZ

Boğsak Koyu

Antik çağlardan bu yana yerleşim alanı olan, doğal bir dalgakıran gibi Akdeniz’e setler ören Boğsak Koyu, bozulmamış doğallığıyla göz kamaştırır. Hilal şeklindeki koyu bir yıldız gibi tamamlayan Boğsak Adası, Roma ve erken Bizans dönemlerine ait kalıntıları büyük bir kıskançlıkla korur. Turkuaz mavisi sakin denizi ve gözlerden ırak kumsallarıyla tam bir doğa harikası olan Boğsak Koyu, gururla dalgalandırdığı Mavi Bayrak’ı fazlasıyla hak ettiğini yıldızlara yakışır bir ışıltıyla ilan ediyor.

MERSİN’İN TABİAT PARKLARI: CENNET BÖYLE BİR YER OLMALI

Kadıncık Vadisi Milli Parkı

Onlarca doğal ve tarihi sit alanı, tabiat park ve anıtları, yaban hayatı geliştirme sahaları, sulak alanları ve avlaklarıyla Mersin, Tarsus’tan Anamur’a sahillerden Toros zirvelerine kadar neredeyse her metrekaresi tarih ve doğa harikalarıyla bezenmiş bir cennet yurdudur. Çoğunluğu Caretta Caretta kaplumbağaları ve Akdeniz Foklarının yaşam ve üreme alanı olan yaklaşık 60 doğal sit alanında Mersin’in, hayal ötesi bir yaşam döngüsü hüküm sürer… Gerçeğin ta kendisi olan bu hayal âleminde gizemli ve adrenalin dolu bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

TURKUAZ CENNETİN EBEMKUŞAĞI: GÖKSU DELTASI

Göksu Deltası Kuş Cenneti

Dünya çapında bir kuş cenneti olan, 10’u endemik 507 bitki taksonuna ev sahipliği yapan Göksu Deltası, kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir rüya âlemine hayat verir…

Trekking sevdalılarına mükemmel bir parkur sunan deltada; 334 kuş türünün kanatları, 507 bitki türünün yaprak ve çiçeklerinden oluşan doyumsuz renk senfonisi, altından geçenlerin hayallerini gerçeğe dönüştüren bir ebemkuşağına dönüşür.

ADI CEHENNEM KENDİ CENNET KÖŞESİ: CEHENNEMDERESİ MİLLİ PARKI

Cehennem Deresi Milli Parkı

Kadim Asya bozkırını bilge Akdeniz’le buluşturan azametli Bolkar Dağları’nın derin vadilerine gizlenen Cehennem Deresi Milli Parkı, adrenalin ve doğa tutkunlarının tüm beklentilerine fazlasıyla cevap veren bir gizem dünyası… Adı cehennem olsa da kendisi cennet bahçelerini andıran bu benzersiz parkın el değmemiş yaban hayatını keşfetmeye hazır mısınız?

TEK KELİMEYLE DÜNYA HARİKASI: KADINCIK VADİSİ

Kadıncık Vadisi

Yeryüzü cenneti Mersin’imizin cennet köşelerinden biridir Çamlıyayla ilçesi.

Milli Park ilan edilen Çamlıyayla Vadisi, tablodan farksız manzaralarıyla bilhassa trekking ve bisiklet sporcuları için bulunmaz bir parkur oluşturur.

Fotoğraf tutkunlarının da en çok rağbet ettiği doğal güzelliklere ev sahipliği yapan Çamlıyayla Vadisi, flora ve faunasıyla da yaban hayatı gözlemcilerinin açık ara favorisidir.

Torosların Dede Korkutlarından biri olan anıt ağaç Ana Ardıç’ın da vatanı olan Çamlıyayla Vadisi, av turizminin gözde sahalarından biridir.

Dağ keçilerinin sıkça görüldüğü vadi, gizemli bitki tünelleri, yer yer çağlayan, yer yer usulca akan buz gibi suları ve yeşilin her tonunu yansıtan manzaralarıyla tam bir masal diyarı…

TOROSLAR’IN DEDE KORKUT’LARI: ANIT AĞAÇLAR

Ana Ardıç (Tarsus – Kozpınarı)

Tarsus Kozpınarı’ndaki 1.100 yaşındaki Ana Ardıç, Toroslar Arslanköy’deki 900 yaşındaki İkiz Ardıç, Sebil Yaylasındaki 620 yaşındaki Koca Katran ve diğerleri… Kadim bir tarihe tanıklık eden Toroslar’ın bilge ağaçları; gölgelerinde soluklanacak, onlarla hasbihal edecek, anlattıkları efsaneleri dinleyecek doğa ve tarih sevdalılarını bekliyor…

Laf aramızda; Torosların Dede Korkut’u dokuz asırlık İkiz Ardıç’tan dinledim; göklerin hâkimi kartalların, ipek kanatlı kelebeklerin, haylaz sincapların, karizmatik dağ keçilerinin özgür maceralarını. Size de tavsiye ederim…

KARDELENLERİN GÖZYAŞLARI: MERSİN IRMAKLARI

Sini Çayı – Bozyazı

İçinden ırmak geçen şehirler ne kadar da şanslıdır…

Mersin, Tarsus, Mezitli, Erdemli, Silifke, Aydıncık, Bozyazı, Anamur içinden ırmak geçen şanslı şehirlerdendir.

Sızdıkları gözlerde, özgürce çağladıkları vadilerde, yamaç paraşütü yaptıkları şelalelerde, kimi sığ kimi derin göllerde, suladıkları ovalarda mucizeler yaratan Mersin akarsuları, aslında Torosların asil çiçeği kardelenlerin mutluluk gözyaşlarıdır.

İnanmazsanız, Şubat sonu Mart başında sizi, yüce Toroslardaki düğünümüze, zemheriyi karlı duvağının altında sabır ve heyecanla geçiren gelinimiz kardelenlerin yüz açımı törenlerine bekleriz…

TURKUAZIN PATENT SAHİBİ: GÖKSU IRMAĞI

Göksu Irmağı (Mut Sınırlarındaki Kısmı)

260 kilometre uzunluğuyla Mersin’in en büyük ırmağı olan Göksu, yükünü Orta Torosların Geyik ve Haydar dağlarından alır. Mut’un Suçatı köyünde buluşan bu iki kol muhteşem Göksu’yu oluşturur. Bütün akarsu sporları için elverişli geniş bir yatağa sahip olan ırmak, yüksek kesimlerde ovalara, Taşucu ile Silifke arasında ise büyüleyici Göksu Deltasını oluşturur. Akdeniz’e kavuştuğu Taşucu’nun turkuaz denizinin patenti de ona aittir.

Size, 3. Haçlı Seferi’ni durduran o muhteşem ordunun Göksu’yu gözyaşlarıyla coşturan Toros kardelenlerinden oluştuğunu anlatmış mıydım?

Anlatmadıysam eğer, kulaklarınızı dört açın:

Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü fethetmesi üzerine yüz bin kişilik bir ordu toplayarak 1189’da 3. Haçlı Seferi’ne çıkan Kutsal Roma Cermen İmparatoru Friedrich Barbarossa, 10 Haziran 1190’da Göksu’da boğuldu. Büyük kumandanını kaybeden ordu, bunu uğursuzluk sayarak dağıldı. Böylece Göksu, anlı şanlı Alman İmparatoru Barbarossa’yı mağlup eden ırmak olarak tarihe geçti. Her ne kadar kendileri için hüzünlü olsa da, bu tarihi hatıraya hürmet gösteren Almanlar, 1971 yılında Silifke-Karaman yolu üzerine bir de anıt diktiler.

CLEOPATRA’NIN MİHMANDARI: BERDAN ÇAYI

Berdan Çayı – Tarsus

Bolkar Dağları’ndan sızan buz gibi suların hayat verdiği 142 kilometrelik Berdan Çayı, geçtiği vadi ve kanyonlardan biriktirdiği hatıraları coşkuyla anlatır Tarsus Şelalesi’nin çok özel misafirlerine…

Güzeller güzeli Mısır Kraliçesi muhteşem Cleopatra’nın M.Ö. 41 yılında ihtişamlı saltanat kayığını omuzlarında taşıyarak Tarsus’un içlerine kadar götüren de odur…

Ancak sebep olduğu taşkınlarla şehre zarar verince, Jüstinyen döneminde (527–565) yatağı değiştirilerek şehir dışına sürgün edilen bu coşkun çayın heyecanını hoş görmek gerekir.

Ne de olsa Cleopatra’nın mihmandarıdır kendileri…

KANAT TAKAR DA UÇAR MERSİN AKARSULARI

Sunturas (Santa Iras) Şelalesi

Şelaleler akarsuların kahkahasıdır…

Toroslar’ın kar sularını Çukurova’nın geniş düzlükleriyle buluşturan bereket kaynağı Mersin akarsuları, derin vadilere gizlenen eşsiz güzelliklere can suyu olur, hayat verirler.

Kanatlanır da uçar mı sular?

Uçar elbet.

Bir kenara not edin: Mersinliler şelaleye “su uçtuğu” derler…

Yardan aşağı kanatlanırken kahkahalar atan şelalelerin seslerini dinlemek, sahne gösterilerini izlemekse dileğiniz; size tavsiyem, Mersin merkezdeyseniz Sunturas’a, vaktiniz varsa Yerköprü için Mut’a kadar uzanın derim…

TOROSLARIN BÜYÜLÜ ŞARKISI: YERKÖPRÜ ŞELALESİ

Yerköprü Şelalesi – Mut

Toroslar’ın kuytularına gizlenmiş bir masal diyarıdır Yerköprü Şelalesi…

Anlatmaya kelimeler kifayet eder mi bilinmez?

“Tabiat Anıtı” olarak koruma altında bulunan bu saklı cennetin varlığına gören gözler bile inanmakta güçlük çekerler.

Dikey bir bitki tünelinin yamacından ihtişamla dökülen turkuaz suların gizlediği kayalardaki yosunların fosforlu yeşil rengi, şelaleyi kuşatan çalılık ve çiçeklerle muhteşem bir kontrast oluşturur.

Eğer Yerköprü’ye ulaşmak için geçtiğiniz asma köprüde hipnoz olmadıysanız, bu muhteşem manzaranın göze, kulağa ve ruha hitap eden doyumsuz devinimine mest olacaksınız demektir.

JÜSTİNYEN’İN HEDİYESİ: TARSUS ŞELALESİ

Tarsus Şelalesi

Size, Tarsus Şelalesi’nin gizemini anlatmış mıydım?

Gizemin ucu, şelalenin üzerinde bulunduğu Berdan Çayı’nın yatağının değiştirildiği 500’lü yıllara kadar uzanıyor. Hani şu Cleopatra’nın mihmandarlığı şerefine nail olduğu günden sonra olmadık haylazlıklar eden Berdan çayının taşkınlarını iyice artırdığı zamanlar…

Başında kavak yelleri estiği için Tarsus’u sık sık sular altında bırakan Berdan’ın yatağı Jüstinyen devrinde değiştirilince, yeni güzergâh üzerinde bulunan Roma kaya mezarları su altında kalır ve bugün şelalenin düştüğü yükseltiyi oluşturur.

Suyunun azaldığı yaz aylarında, 1.500 yıldır Berdan’ın serin koynunda yatan yeraltı mezar odalarını açıkça görmek mümkün.

Ne dersiniz gizem avcıları, yeni bir keşfe çıkmak için hazır mısınız?

MİMAR AKARSULARIN BAŞYAPITLARI: MERSİN KANYONLARI

Gezende Kanyonu

Toroslar’ın yaşlı gözlerinden sızan onlarca derenin güç birliği ederek oluşturdukları çay ve ırmaklar, taşıdıkları suyun debisi arttıkça gem vurulmaz küheylana dönüşürler…

Gizemli vadilerden yol bularak Akdeniz’e doğru dörtnala koşturan akarsular, dünya çapında birer mimardırlar!

Yolda rastladıkları ne varsa önlerine katıp menderesler çizerek, kalkerli alanları oyarak, şelalelerden uçarak coşkuyla çağlar, dar ve derin kanyonlara inanılmaz şekiller verirler.

Gem vurulmaz küheylanların sırtında usta birer rodeocu gibi maceradan maceraya atlayan rafting tutkunlarının yüksek adrenalin kaynağı, doğa harikası kanyonlara hayat veren çılgın akarsularla empati kurabilme telaşıdır.

Bu tatlı telaşı bir kez daha yaşamak isteyen adrenalin tutkunları el kaldırsın!

ZAMANI DURDURAN KANYON: GÖKSU

Göksu Kanyonu

Rafting ve kano tutkunlarının uğrak yeri olan muhteşem Göksu Kanyonu’nda zaman, mekân ve derinlik kavramları bir başka anlam ve değer kazanır.

Şehrin gürültüsünden, çağın stresinden uzaklaşmaksa niyetiniz, hele de kanınız fokur fokur kaynamak istiyorsa eğer; zamanın mekânla saklambaç oynadığı bu büyülü kanyonun masalsı derinlikleri sizi bekliyor…

Hadi, hediyeniz de bizden olsun: Kışlaköy-Kargıcak arasında sizi bekliyor!

DOĞANIN EŞSİZ SENFONİSİ EŞLİĞİNDE TREKKİNG: LAMAS KANYONU

Lamas Kanyonu – Limonlu

Zirvelerden kopup gelen Limonlu Çayı’nın Akdeniz’e kavuşma aşkıyla koşarken resmini çizdiği 114 kilometrelik Lamas Kanyonu, 200 metreye ulaşan dik duvarlarıyla gizemli bir yolculuk vadediyor.

Rafting hevesinizi Göksu’da aldıysanız eğer, büyülü bir trekking parkuru için sizi Lamas’a davet ediyoruz.

Beyninizi uyuşturan stresinizi ağaçların gölgesinde usulca akan serin sulara bırakmak; taş yığınlarına bakmaktan yorulan gözlerinizi tablodan farksız doğal güzelliklere bakarak dinlendirmek; gönlünüzü su, kuş ve yaprak senfonisiyle şenlendirmek ya da açlıktan kıvranan midenize krallara layık bir ziyafet çekmek istiyorsanız eğer, tam yerine geldiniz demektir…

Duvarlara oyulmuş antik su kanallarının yahut sarmaşık tünellerinin izini sürmek isteyen gizem avcılarını Lamas’a bekliyoruz.

GÖLLER GÖĞÜN AYNASIDIR…

Karagöl – Çamlıyayla

Mersin’in gölleri hem seyir zevki verir hem de bereket kaynağıdır.

Silifke ile Taşucu arasındaki Akgöl, Keklik ve Paradeniz gölleri, tuzlu suları ve oltasına takılmaya hazır balıklarıyla bir adım öne çıkarlar.

Çamlıyayla’daki on krater gölünden en büyükleri olan Çinili Göl ve Karagöl, doğa meraklılarının büyük ilgisini çeker.

Uzungöl, Aygır, Kamışlı, Adaklıgöl, Tavalıgöl, Çıplakgöl ve Hacı Ali gölleri Gülnar yaylalarına ayrı bir güzellik katarlar.

Mut’taki Gezende ve Tarsus’taki Berdan baraj gölleri, doğal olmasalar da insana ve doğaya can verirler. Tarlalarda gülümseyen sebze fidanlarının ve bereketli meyve ağaçlarının susuzluğunu giderirler.

TOROSLARDAKİ AKDENİZ: ZİRVE DALGALARI…

Bolkar Dağları

Karlı zirveleri, yalçın kayalıkları, derin vadileri, yüksek uçurumları ile Akdeniz’den Anadolu’ya yol vermeyen Orta Toroslar’ın Mersin’de kalan kesimlerini Bolkar Dağları oluşturur. Bolkar zirvelerinin eşsiz panoraması, 3.500 metre aşağılarda çırpınan Akdeniz dalgalarını kıskandırır. En yüksekten bakınca aşağılara, ulaşılmaz sanılan zirveler nihayetsiz dalgaları andırır…

BOLKAR DAĞLARI VE MEDETSİZ TEPESİ

Bolkar Dağları – Medetsiz Tepesi

Bolkarlar’ın zirvesine bağdaş kuran 3.524 rakımlı Medetsiz Tepesi, aşağılarda olup bitenleri, ağır ağır ilerleyen Yörük kervanlarını, cennet timsali çiçeklerin hüküm sürdüğü kırları, göklerin hâkimiyeti için savaşan Şah Kartal, Kızıl Şahin, Delice Doğan ve Akbabaları bilgece seyreder.

YÜCE TOROSLARIN LÜTUF KAPILARI: GEÇİTLER

Sertavul Geçidi

Mağrur Toroslar, yeryüzü cenneti Mersin’den medeniyetler beşiği Anadolu’ya geçiş için sadece iki noktadan yol verir: doğuda Gülek, batıda Sertavul…

Serin havaları, zümrüt ormanları, gizemli vadileri, muhteşem manzaraları, kekik kokulu etleri, buz gibi suları, organik sebze ve meyveleriyle yaylacıların ve seyahat edenlerin gözdesi olan bu iki boğaz, efsaneleri ve şahitlik ettikleri tarihi olaylarla da dikkat çeker.

M.Ö. 2000’li yıllarda sarp kayaları parçalayan Kilikyalılar tarafından açılan 1830’a kadar ancak yüklü bir devenin geçebildiği Gülek Boğazı, 4 bin yıldır Anadolu’yu Akdeniz’e bağlar.

Boğaz’ın şimdiki halini mi merak ediyorsunuz? Mevcut durum, İstanbul’a yürüyen Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Paşa’nın kardeşi İbrahim Paşa’nın eseri. Bölgede uzunca bir süre kalan İbrahim Paşa’nın Gülek’teki tabyaları, bu tarihi gerçeğin belgeleridir.

Ha unutmadan, bu arada, Fellah (Çiftçi) kardeşlerimizi Çukurova’ya getiren de İbrahim Paşa’dır.

Gülek Boğazı 1838’de genişletilinceye kadar Avrupa’yı karadan Ortadoğu’ya bağlayan tek geçit olan Sertavul, Kudüs’e ulaşmayı hedefleyen Haçlı Seferlerinin de güzergâhını oluşturuyor. Sertavul’un sert iklimi kışın zorlasa da yaz ayları için büyük nimettir.

Dümbelek Boğazı’nı unuttuğumu sanmayın sakın!

Macera tutkunuysanız eğer; Dümbelekdüzü’nün allı morlu güzelliklerini, Dümbelek Boğazı’nın yer yer insana ürperti veren büyülü manzaralarını seyrederek zorlu bir karayoluyla Karaman’ın ilçesi Ayrancı’ya, oradan da Konya’ya kadar gidebilirsiniz. Ayrancı’dan sağa dönerseniz şayet, önce Ereğli selamlar sizi, sonrasında Ankara’ya kadar yolunuz var.

EL DEĞMEMİŞ DOĞANIN ÖZGÜRLÜK RESİTALİ…

Dağ Keçileri – Çamlıyayla

Sahilleri, koyları, ovaları, dağları, yaylaları, vadileri, kanyonları, akarsuları, şelaleleri, deltaları, mağaraları, anıt ağaçları ve şehrin % 55’ini kaplayan zümrüt ormanlarıyla tam bir cennet yurdu olan Mersin’in yaban hayatı eşsizdir.

Endemik bitki ve yabani hayvan varlığıyla dikkat çeken Mersin, doğa araştırmacıları için mükemmel bir laboratuvar niteliğindedir.

Akdeniz havzasının İran-Turan biyocoğrafyası ile buluştuğu yer olan Bolkar Dağları, 300’den fazlası endemik 1.500’ün üzerinde bitki türü ile ülkemizin önemli flora alanlarından biridir.

Her güzellik gibi, Mersin’in yaban hayatına ulaşmak için de gayret ve fedakârlık gerekir. Tabii biraz da macera tutkusu…

Eğer bu özelliklere sahipseniz, ne duruyorsunuz, Torosların özgürlük resitali dinleyicilerini bekliyor…

Oranlık alanda yolunuzu mu kaybettiniz? Telaş etmeyin. Şöyle bir dinleyin doğanın evrensel dilini, bakının etrafınıza, kulak kabartın seslere… Takdelenlerin ağaçlara işlediği doğru istikameti gösteren tabelayı hemen fark edeceksiniz!

Ağustos sıcağında ormanlık alanın sessizliğine hunharca son veren cırlavıkları duymazdan gelmek imkânsız tabii, o halde siz dikkatinizi, sessizce kozalak kemiren gallelerin izini sürmeye verin. Tabii mis gibi çam kokularını, derin nefeslerle ciğerlerinize doldurmayı ihmal etmeden.

BOLKAR DAĞLARI’NIN CENNET KIRLARI

Kardelenler

Kış ve bahar ayları boyunca kardan gelinliğini üstünden çıkarmayan Bolkar Dağları, yaz aylarında rengârenk kostümünü giyinir…

Allı morlu Yörük poşuları ilhamını bu renklerden alır…

Torosların enfes ballarını yapan çalışkan arılar, emsalsiz polenleri bu çiçek denizinden sevgi ve itinayla toplar…

Doyumsuz renk cümbüşünün kucağında doğaya saygının timsali olan, önlerinde yükselen ateşiyle bağımsızlığımızın teminatı olan Yörük çadırları, misafirlerini Türkistan steplerine yolculuğa çıkarır.

Büyük bir iştah ve sükûnetle tükettikleri envai çeşit otlarla semiren koyun ve keçilerin etrafında dolanan oğlak ve kuzuların şen türküleri, arı vızıltıları ve kartal çığlıklarına karışır.

YAYLALAR MİSAFİRLERİNİ HASRETLE BEKLER…

Fındıkpınarı Yaylası

Sıcaklarla birlikte Mersinlilerin yönü Akdeniz’den Toroslar’a döner.

Binlerce yıllık göç masalına yeni sayfalar ekleme zamanıdır.

Bahar müjdecisi kardelenlerin gözyaşlarıyla sulanan kırlar, bereketli otlaklar, buz gibi sular, hatta buzul gölleri; derin vadileri, dik yamaçları aşarak ağır ağır ilerleyen Yörük kervanlarının ve yaylacıların yolunu gözlemektedir.

Vuslat, ertelemeye gelmez…

Misafirlerini hasretle bekleyen yaylalar; önce zümrüt yeşili ormanların tertemiz havası, sonra buz gibi kaynak suları, biraz yukarılarda asırlık sedir ve ardıçları, daha yukarılarda ise el değmemiş kırlarda özgürce dolaşan kelebekleri, arıları ve tabii ki şahin ve kartallarıyla selamlar misafirlerini…

OĞUZ ATA’NIN BUGÜNE UZANAN ELİ: SARIKEÇİLİ YÖRÜKLERİ

Sarıkeçili Yörükleri (AA)

Mersin’in Sarıkeçili Yörükleri, Orta Asya’dan beri yaşattıkları Oğuz Ata geleneğine uygun olarak yılın yedi ayını göç yolları ve yaylalarda geçirirler.

Bu süre zarfında ihtiyaçlarının çoğunu doğadan karşılayarak, çevreciliğin kitabını yazar, kıl çadırın direğine asarlar.

Dışarıdan bakılınca içini göstermeyen, ancak içeride otururken dışarıda olup biten her şeyi fark etmemizi sağlayan kıl çadırlar, dünyanın en doğal teknoloji harikalarıdır.

Yayık ayrandan bir tas içmek, sıkma börekle öğün savuşturmak, Yörüklerin asırlık ardıçları yahut gecenin sessizliğini dinlerken öğrendiği masalları dinlemek… En çetrefilli sorunları, keçi yolu misali en kestirme yoldan çözmek, cesaret ve yurt sevgisinin ne demek olduğunu öğrenmek için Sarıkeçili Yörükleriyle birkaç gün geçirmek kâfi…

Ne duruyorsunuz?

Hazırlayın denginizi yola koyulun.

Aman acele edin, kervan kaçmasın!

YERALTININ GİZEMLİ SARAYLARI: MERSİN MAĞARALARI

Aynalıgöl Mağarası – Aydıncık

Yeryüzü cenneti Mersin’in, yerin altında kalan kısımları da cennet köşesidir.

Her birinde ayrı bir gizem yankılanan Mersin mağaralarını gezip incelemek, macera tutkunları için bulunmaz fırsat…

Kimi Eshab-ı Kehf gibi kutsal kitaplara geçen Mersin mağaralarının kimileri de çeşitli hastalıklara şifa dağıtır.

Yayla ve vadilerde saklanan onlarca mağara, hak ettiği şöhrete kavuşacağı günü sabırsızlıkla beklersen, siz “bekleme yapmayın!”

Mersin’in gizemli yer altı saraylarının eşiğine ilk adımlarınızı atın.

CENNET-CEHENNEM MAĞARALARI

Cennet Mağarası

Cennet ile Cehennemi birbirinden ayıran sırat köprüsü için “kıldan ince kılıçtan keskindir” derler. Bu tanımlama Mersin’deki cennet ile cehennem için geçerli değil.

Mersin-Silifke yolundan sağa sapıp tatlı bir yokuşta ilerledikten sonra ulaştığınız düzlükte önce dilek ağacı karşılar sizi, az ileride cehennem çukuru. Yüz metreden fazla derinliği bulunan bu devasa obruğa “cehennem” dendiğine bakmayın, şahane bir seyir zevki sunar izleyenlere… Demir korunaklı noktadan derinliklere bakmak hem dikkat hem de cesaret istese de, tabanındaki maki topluluğunun seyrine doyum olmaz.

Cehennemin işmarlarına aldırmayıp devam ederseniz, aşağıya meyilli patikayı takip ederek ve gizemli bitki tünellerini geçerek cennetin giriş kapısına ulaşabilirsiniz.

O da ne? Mütevazı bir kilise!

Kilisenin penceresinden mağaranın derinliklerini seyre koyulabilir ya da “Haydi Bismillah!” diyerek yer altından Narlıdere’ye kadar uzanan cennet suyuna ulaşabilirsiniz.

Yalnız, bastığınız yer dikkat etmelisiniz! Hafif ıslak zeminde cennetin derinliklerine doğru çıktığınız esrarlı bir yolculuğun sonu suya kavuşmaktır.

Deniz seviyesinin altına kadar inen mağaranın sonundaki su, serap değil gerçektir.

AYNALI GÖL (GİLİNDİRE) MAĞARASI

Aynalıgöl Mağarası – Aydıncık

“Yer altındaki Pamukkale” de denilen 555 metre uzunluk ve 46 metre derinliğe sahip bu eşsiz mağara; sarkıt, dikit, sütun, mağara iğnesi, akma taşlar, duvar ve perde damlataşları gibi dev boyutlara ulaşan oluşumlarıyla görenleri kendine hayran bırakır.

Genişliği 100, tavan yüksekliği 18 metreye kadar çıkan mağaranın derinliklerinde; genişliği 30, uzunluğu 140, tavan yüksekliği 40, derinliği ise 47 metreyi bulan fantastik bir göl ayna gibi parlar.

Gölün kenarındaki sarkıt, dikit, sütun ve mağara iğneleri, bu eşsiz güzelliğin ihtişamına ihtişam katarken, kendisini seyre dalanları bambaşka bir dünyaya götürür.

ÇUKUROVA: UÇSUZ BUCAKSIZ BEREKET…

Çukurova

Bereket, Mersin’in göbek adı; bereketin kaynağı ise Çukurova’dır…

Yılda üç ürün kaldırmanın mümkün olduğu Mersin ovaları, 12 ay tarım yapılabilen bereket yurtlarıdır.

Türkiye’de üretilen muz ve limonun % 70’i, çileğin % 40’ı, portakalın % 15’i Mersin patenti taşır.

Kış aylarında Türkiye’nin sofraları; Mersin, Berdan, Efrenk, Silifke, Aydıncık, Anamur, Bozyazı, Eğribük ovalarında parsel parsel parlayan camekânlarda yetişen enfes sebzelerle lezzetlenir.

SARHOŞ EDİCİ LEZZET: ANAMUR MUZU

Anamur Muzu

Coğrafi İşaret patenti Mersin’e tescillenmiş ürünler arasında bulunan Anamur muzunun sarhoş edici özelliğini biliyor muydunuz?

Aç karnına biraz fazla kaçırırsanız eğer, bu yönünü tecrübe etmiş olursunuz.

Zaten böylesine bir lezzet ve böylesine bir aromayı tadıp da sarhoş olmamak ne mümkün?

Sırtını Toroslara veren, yönünü Akdeniz’e dönen bereketli Anamur ovasının şahı olan Anamur muzu, Mersin’imizin gurur kaynaklarından biridir.

Bakmayın siz ithal muzların afra tafrasına, görüntüsüne süsüne; Anamur muzunun yakınından bile geçemez onlar.

Lezzetse lezzet, doğallıksa doğallık, aromaysa aroma…

Muzun güzelini Anamur’dan başka yerde arama…

Bu arada unutmadan ekleyeyim: Anamur ovasının mikroklima ortamında yetişen eşsiz aromalı organik muzlar, Türkiye’deki toplam muz üretiminin % 72’sini oluşturur.

Aman dikkat!

Aç karnına fazla yüklenmeyin, tatlı da olsa azıcık çarpar!

Demedi demeyin!

VE HUZURLARINIZDA SOFRALARIN ŞAHI: TOPACIK ÜZÜMÜ

Tarsus Beyazı (Topacık) üzümü

Toroslar ilçemizin üzüm deposu Musalı köyünde hayata gözlerini açan bir Mersin sevdalısı olarak, Tarsus Beyazı da denilen Topacık üzümünü tek geçerim.

Pek dayanıklı olmadığı, bu nedenle olgunlaşır olgunlaşmaz tüketmek gerektiği doğrudur. Ancak böyle bir lezzet, böyle bir aroma ve böyle bir altın sarısı başka hangi üzümde bulunur?

Soğuk hava depolarına soğuk bakar Topacık, üşümeye gelmez. Ne de olsa Çukurova güneşinden alır rengini. Lezzeti, rengini boşa çıkarmaz. İçi dışı birdir Topacık’ın.

Coğrafi İşaret patenti Mersin’e tescillenmiş meyvelerden olan sofraların şahı Tarsus Beyazı (Topacık) üzümünü denemediyseniz çok şey kaçırdınız demektir?

Mutlaka deneyin; farkı fark edeceksiniz…

]]>
ARSLANKÖY’ÜN TARİHİ, ROMANDA ANLATILDI https://hayatitek.com/arslankoyun-tarihi-romanda-anlatildi/ Sun, 31 May 2020 21:41:36 +0000 http://hayatitek.com/?p=485 MERSİN (AA) – Çok partili sisteme geçiş sürecinde sandığa sahip çıkan köylülerin ortaya koyduğu demokrasi mücadelesi sonrası “Sandık namusumuzdur” sözünün çıkış noktası olan Mersin’deki Arslanköy’ün tarihi, romanda anlatıldı.

Haberin videosu için tıklayınız…

https://www.msn.com/tr-tr/video/unluler/arslanköyün-tarihi-romanda-anlatıldı/vi-AAFQuiS

Gazeteci-yazar Hayati Tek‘in 2 yıl üzerinde çalıştığı ve 6 ayda kaleme aldığı “Namus” romanı okuyucularla buluştu.

Romanda milli mücadele döneminde Arslanköy’de yaşananlar ve demokrasi mücadelesi yer aldı.

Hayati Tek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Namus” romanını, doğduğu topraklara bir vefa borcu olarak nitelendirdiğini söyledi.

Milli mücadelenin Mersin’de yoğun olarak geçtiğini ifade eden Tek, bu mücadelede kentin ayrı bir yerinin olduğunu ifade etti.

Mersin’in o süreçte önemli mücadele vererek bağımsızlığını kazandığını aktaran Tek, “Bu romandaki olaylar ve kişiler tamamen gerçek. Arslanköy odağında yazılmış bir kitap olsa da Mersin’deki Kuvayı Milliye mücadelesine temas eden bir çalışma oldu. O dönem yaşananları kronolojik sırayla birebir vermeye çalıştım.” dedi.

Tek, milli mücadelede topyekûn bir mücadelenin ortaya konduğunu vurgulayarak, aynı birlikteliğin sandığa sahip çıkma noktasında gösterildiğini aktardı.

Arslanköy’ün milli mücadele ve demokrasi açısından önemli bir yer olduğuna değinen Tek, romanda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarında bahsettiği “Sandık namusumuzdur” sözünün hikâyesini de anlattığını kaydetti.

Tek, “Arslanköy demokrasi tarihinde örnek teşkil ediyor. Kitapta mekanlar, olaylar ve kişiler birebir anlatılıyor. Kimseyi suçlayıcı üslup benimsemedim. Benim derdim, insanları birlik ve beraberlik içerisinde olmaya sevk etmek, gençlere demokrasi bilinci aşılamak. Bunu da yaşanmış örnekler üzerinden anlatmaya çalışıyorum.” diye konuştu.

(Kaynak: AA)

https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/arslankoyun-tarihi-romanda-anlatildi-/1558691

]]>
TOROSLAR’DA, MERSİN’İN DESTANSI MÜCADELESİ ANLATILDI https://hayatitek.com/toroslarda-mersinin-destansi-mucadelesi-anlatildi/ Sun, 31 May 2020 21:35:08 +0000 http://hayatitek.com/?p=481 Haberin videosu için tıklayın…

https://www.haberler.com/video/milli-mucadele-doneminde-mersin-konferansi-12779840-videosu/

(HABERLER.COM, 04.01.2020 10:50)

Toroslar Belediyesi, Mersin’in düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümü kutlama etkinlikleri kapsamında, ‘Milli Mücadele Döneminde Mersin’ konulu konferans düzenlendi.

Toroslar Belediyesi, Mersin’in düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümü kutlama etkinlikleri kapsamında, ‘Milli Mücadele Döneminde Mersin’ konulu konferans düzenlendi.

Araştırmacı Yazar Hayati Tek‘in konuşmacı olarak katıldığı konferansta, Mersin’in kurtuluş mücadelesinde yaşanan bilinmeyenleri anlatıldı.

Toroslar Belediye Başkanı Atsız Afşın Yılmaz’ın da katıldığı konferansta, Araştırmacı Yazar Tek, tarihteki kahramanlar, Mersin’de kurulan cemiyetler, işgal yıllarında Mersin’in idari yapısına ilişkin bilgiler verdi. Mersin’in, kahramanlar bakımından önemli bir şehir olduğunu belirten Tek, Arslanköylüler ve Yörüklerin milli mücadeledeki başarılarına dikkat çekti. Tek, “Tarih önemlidir. Geçmiş, başarılarla övünmek için değil geçmişten ders alıp geleceği daha sağlam temeller üzerine kurabilmek için önemlidir” dedi.

Tek, böyle anlamlı bir günde Toroslar’da bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirterek, düzenledikleri etkinliklerde tarih şuuru ve milli değerlerin yansıtılmasına olanak sağlayan Başkan Yılmaz’a teşekkür etti. Başkan Yılmaz da Hayati Tek‘i Toroslar’da ağırlamaktan onur duyduklarını vurgulayarak, kendisine bir teşekkür plaketi takdim etti.

“Bugün bize düşen tarihimizi rehber ve kurtarıcı bilmektir”

Başkan Yılmaz, yaptığı konuşmada, “3 Ocak etkinliklerimiz kapsamında bizimle olan Araştırmacı-Yazar Hayati Tek‘e teşekkür ederiz. Mersin’in kurtuluş mücadelesini bize küçük hikayelerle anlattı. O duyguyu hep birlikte yaşadık. Atalarımızın, dedelerimizin hangi şartlarda savaştığını ve neler yaptığını kendisinden dinlemek ayrıca anlamlı oldu. Tarihte kronoloji önemli. Sebep-sonuç ilişkisiyle tarihi olayları anlamanın daha iyi olduğunu düşünüyorum. Bugün bize düşen tarihimizi rehber ve kurtarıcı bilmektir. Başta Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, milli mücadele kahramanlarımızı, tüm şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum” dedi.

(Kaynak: İHA)

]]>
“MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE MERSİN” KONFERANSI https://hayatitek.com/milli-mucadele-doneminde-mersin-konferansi/ Sun, 31 May 2020 21:32:36 +0000 http://hayatitek.com/?p=479 (AA, 02.01.2020 23:46)

Gazeteci yazar Hayati Tek, 1. Dünya Savaşı’nda Ermeni çetelerin Mersin’de çok sayıda insanı katlettiğini belirterek, “1915 tehciri, Batı Türklüğünü bugünlere getiren ve yarınlara taşıyacak olan kanatlarımızdır.

Gazeteci yazar Hayati Tek, 1. Dünya Savaşı’nda Ermeni çetelerin Mersin’de çok sayıda insanı katlettiğini belirterek, “1915 tehciri, Batı Türklüğünü bugünlere getiren ve yarınlara taşıyacak olan kanatlarımızdır.” dedi.

Tek, Toroslar Belediyesi’nce Mersin’in düşman işgalinden kurtuluşunun 98. yıl dönümü etkinlikleri kapsamında Yunus Emre Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Milli Mücadele Döneminde Mersin” başlıklı konferansa konuşmacı olarak katıldı.

Kentin kurtuluş mücadelesinin önemli anlarını ve bilinmeyenlerine ilişkin yaptığı sunumda Hayati Tek, Mersin’in kahramanlar bakımından şanslı bir şehir olduğunu söyledi.

Tek, İngilizlerin ardından Fransızların da kenti işgal ettiğini hatırlatarak, ilçeler ve köylerde Ermeni çetelerin sivillere yönelik katliamlar yaptığını anlattı.

İşgalcilere direnen Arslanköylüler ve Yörüklerin, milli mücadeledeki başarılarının yanı sıra diplomatik zaferleriyle de öne çıktığına dikkati çeken Tek, “18 Ocak 1919’da başlayan Paris Konferansı’nda Kilikya bölgesinde ABD mandası bir Ermenistan kurulmasını King-Crane Komisyonu araştırıyordu. Bazen, ‘Dağdaki çoban ile benim oyum bir mi’ diyenler çıkıyor. Aslında bu komisyonun başarısızlığının arkasında o küçümsenen Yörüklerin büyük bir diplomatik başarısı vardır. Çok iyi çalışarak, iyi yönlendirmeler yaparak; bu bölgenin Türk yurdu olduğunu vurgulayarak, burada Ermenistan’ın kurulmaması gerektiğini Amerika heyetine anlatmayı başarmışlardır. Bu heyet, Paris’e eli boş dönmüştür.” diye konuştu.

Tek, 1915 olaylarına ilişkin de şunları kaydetti:

“Yıllarca Amerika, Avrupa’daki birçok ülke, Ermenilere yönelik soykırım yaptığımızı iddia edip ayağımıza pranga takmaya çalıştı. Oysa biz tehcir uygulamasını boşuna yapmadık, çok da doğru yaptık. 1915 tehciri, Batı Türklüğünü bugünlere getiren ve yarınlara taşıyacak olan kanatlarımızdır. Bu uygulamayla Ruslarla bir olup bizi arkamızdan vuran Doğu Anadolu’daki Ermenileri Suriye’ye götürdük. Çukurova’da bize sıkıntılar yaşatan Ermenileri Suriye’ye götürdük. İşgalci generaller, Doğu Anadolu’da ‘Burası Ermenistan olsun’ diyecek Ermeni bulamadı. O yüzden kararda imzası bulunan ve bu uğurda şehit edilen Talat Paşa, Cemal Paşa ve Enver Paşa’yı hayırla yad ediyorum.”

Mersin’in birçok stratejik noktasında düşmanla mücadele edildiğini ifade eden Tek, 9 ayda 20 savaşın yaşandığına dikkati çekti.

Tek, Mersinlilerin, işgalcilerle mücadelesinin ardından yurttaki diğer savaşlara da katıldığını vurgulayarak, buralı 1218 kişinin Çanakkale’de şehit olduğunu kaydetti.

Konuşmasının ardından Tek‘e plaket veren Toroslar Belediye Başkanı Atsız Afşın Yılmaz da “Hayati Tek, gazeteci, araştırmacı ve yazardır. Hepsinden önemlisi, güzel insandır, gönlü güzeldir. Mersin’le ilgili, kentin kurtuluşuyla ilgili anlatacak daha çok şeyleri vardır. Zevkle dinlediğimiz bir sohbet oldu. Kendisine teşekkür ediyorum.” ifadelerini kullandı.

Tek, programın ardından okuyucularıyla sohbet etti.

]]>
DİPSİZ https://hayatitek.com/dipsiz/ https://hayatitek.com/dipsiz/#respond Sun, 31 May 2020 15:51:53 +0000 http://hayatitek.com/?p=195 HAYATİ TEK –

Üç kardeştiler. Askerden yeni gelmişlerdi. Hasan ile Hacı Ahmet’in kaderine Çanakkale, Ali’nin kısmetine Yemen çıkmıştı. Şarapnel isabet eden sağ elini kullanamadığı için köyüne gönderilen Hasan en büyükleriydi. Ortanca kardeş Hacı Ahmet, dört yıllık esaretin ardından ömür boyu bacağında taşıyacağı kurşunlarla dönmüştü. Mondros Mütarekesi imzalanınca mecburen terhis edilen Ali, şehit düşmediği, en azından ağabeyleri gibi gazi olamadığı için hayıflanıyor; “7. Orduda Mustafa Kemal Paşa’nın askeriydim. Halep’te çetin çarpışmalara katıldım.” diyerek övünüyor, kendini böyle teselli ediyordu.

Üç yiğit kardeş, karşılarına çıkan yeni vatan görevini bir an önce yerine getirmek için sabırsızlanıyor, geçmek bilmeyen dakikaları sayıyorlardı. Vakit gece yarısı olduğunda ayaklandılar. Tam merdiveni inmişlerdi ki, mavzerini Hasan’a uzatan Ali samanlığa koşturdu. Biraz sonra “Zülfikar’ım” dediği harp ganimeti kılıcıyla çıkageldi. Hacı Ahmet kuşağındaki kamayı kontrol etti. Şimdi çıkabilirlerdi.

Toprak damlı taş evlerin arasından ruh gibi süzüldüler. Biraz sonra ulaştıkları karakolda, önceden tembihli nöbetçi Ferhat Onbaşı hariç herkes uyumuştu. Kapıda beliren üç kişiyi sessizce odaya alan Ferhat, etrafı kolaçan etmek üzere dışarı çıktı.

Üzerindeki kıyafetleriyle leş gibi yatmakta olan komutan, postallarını bile çıkarmamıştı. Makam sandalyesinin minderini alarak kurbanına sessizce yaklaşan Hasan aniden bastırdı. Nefes alamayan, üzerine abanan dev cüssenin altında debelenmeye bile mecali kalmayan sarhoş komutan kısa sürede kendinden geçmişti.

Vakit kaybetmeden çıkmalıydılar. İki metreye yaklaşan iriyarı cüssesiyle baygın komutanı bir çırpıda omuzuna atan Hasan diğerlerine işaret etti. Karakolu sessizce terk edip Efrenk deresine yöneldiler. Önlerinde bir kilometre kadar yol vardı. Eylül ayında suyu epeyce azalan derenin karşı yakasındaki Ciyaklı Obruk, koca ağzını açmış hain komutanı dipsiz midesine indirmeye hazırlanıyordu.

Taşıdığı şerefli üniformanın içinde yapmadık rezillik bırakmayan, üstelik Fransız ve Ermeniler hesabına çalışan Yedek Teğmen Ahmet Refik için her şey bitmek üzereydi. Üç babayiğidin sırayla taşıdıkları hain bir ara kendine gelir gibi olmuş, “Seni cehenneme canlı canlı yollayacağım şerefsiz.” diyen Ali, adımlarını hızlandırmıştı.

Obruğa ulaştıklarında Zülfikar’ını Hacı Ahmet’e uzatarak “Bu şerefi bana verin.” diyen Ali, omuzlandığı gibi boşluğa bıraktı haini. Ancak ummadığı bir durumla karşılaştı. Gözlerini fal taşı gibi açan komutan, can havliyle bileğine yapışmıştı. Düşmek üzere olan Ali, “Abi, kes şu şerefsizin kolunu!” diyerek ünleyince Hacı Ahmet var gücüyle indirdi kılıcı.

Derinliklere süzülen Ahmet Refik’in feryatlarıyla uyanan kuşlar hep birden ciyaklamaya başlamışlardı. Karanlıkta daha da genişmiş gibi görünen obruğun ağzı, uçuşan kuşların kanatlarına vuran ay ışığıyla aydınlanırken olduğu yere çöken Ali, oluk oluk kan boşalan bileğini sağ eliyle mengene gibi sıkıyordu.

Yanlışlıkla kardeşinin bileğini kestiğini anlayan Hacı Ahmet, “Ne yaptım ben!” diyerek gözyaşı dökerken Hasan çoktan göyneğini yırtmıştı bile.

“Kendine gel. Çabuk düzgün bir dal parçası bul!”

İlk şaşkınlığı üzerinden atan Hacı Mehmet denileni yaptı ancak elindeki dal parçasıyla öylece duruyordu. Artık sinirlenmeye başlayan Hasan, hırıltılı bir bir ses tonuyla uyardı:

“Ne duruyorsun, göynekten bir parça kopar da bileği sıkıca sar!”

Nutku tutulan Hacı Ahmet sanki Çanakkale’de hiç bulunmamış gibi davranıyordu. Tüm bildikleri kafasından uçup gitmişti. Verdiği direktiflerle turnikeyi tamamlatan Hasan, kanamayı kısa sürede durdurdu. Aslında bu yöntemi onlarca kez gören, hatta şarapnel parçası isabet ettiği için dizinden aşağısı kopan arkadaşına bir kez de kendisi uygulamak durumunda kalan Hacı Ahmet, içinde bulunduğu ruh hali nedeniyle iyice sersemlemişti.

Kanama durunca biraz olsun rahatlayan Ali, pişmanlık dolu çaresiz gözlerle kendisine bakan ağabeyini sakinleştirmeye çalıştı:

“Üzülme ağabey. Hep size imrenir, gazi olamadım diye hayıflanırdım. Bak. Artık ben de gaziyim.”

Kardeşine sımsıkı sarıldı Hacı Ahmet. Hasan da onlara katıldı.

Obruğun ağız kısmında kaynaşan kuşlar, spazm geçiren midenin dışarı atmaya çalıştığı zehirli bir safra gibi gökyüzüne hücum ediyor, ortalığı dolduran ciyaklama sesleri, mide ağrısı çeken bir hastanın inlemelerini andırıyordu.

İşgalci Fransızların gölgesinde katliamlara girişen Ermenilerin zulmü altında inim inim inleyen Mersin’in kurtuluş mücadelesi, 1453 rakımlı Efrenk’te(*) o gece yeni bir döneme giriyordu. Torosların zirvesinde tutuşturulan özgürlük meşalesi tüm Çukurova’yı aydınlatmaya hazırlanıyor, kısa sürede bünyeden atılacak olan Fransız-Ermeni safrası için endişeli günler başlıyordu.

(*) Bu olaydan birkaç ay önce 16 kişilik Ermeni çetesini yok etmiş olan, Mersin’in işgalden kurtulan ilk köyü unvanını taşıyan Efrenk’in adı Milli Mücadele zaferinin ardından Arslanköy olarak değiştirildi.

]]>
https://hayatitek.com/dipsiz/feed/ 0