HAYATİ TEK –
Çöle İnen Nur’u daha ortaokul sıralarında okumuş olsam da Necip Fazıl Kısakürek’i çeşitli yönleriyle tanıma sürecim üniversite yıllarımda başladı.
Keçiören Fatsa Sokak’taki, yıkıldı yıkılacak gibi duran iki katlı müstakil öğrenci evinde tanıştığım A. Ü. Veteriner Fakültesi öğrencisi Abdullah Çiftçi ağabeyimin tavsiye ettiği kitaplar, on sekizinci yaşımın taze baharında uçsuz bucaksız bir ufuk açmıştı önümde.
Öylesine hayran kalmıştım ki üstadın üslubuna, okudukça okuyor, başladığım yeni kitabının hitama ermesi iki günü bulmuyordu.
Sadece Çile ve İdeolocya Örgüsü’nü, günlerce elimden düşürmediğimi hatırlıyorum.
Hoş, Çile’yi uzun yıllar başucu kitabı yapacaktım; lakin bazen yüzlerce sayfaya tekabül edecek mesajlar yüklenmiş iki satırlık şiirleri tefekkür ettikçe, bir o yana bir bu yana savruluyordum.
Elimde ya da kütüphanemde her görene seve seve hediye ettiğim Çile’den kaç tane aldığımı hatırlamıyorum bile.
İdeolocya Örgüsü ise o güne kadar okuduğum “devlet yönetim sistemi” önerilerinin hiç birine benzemiyordu.
12 Eylül sonrası demokratik seçimler yeni yapılmıştı. Asker vesayetinin her bakımdan hissedildiği bir dönemde, böyle bir eserle tanışmış olmak, baba mirası ülkücülüğü anlamaya, yorumlamaya ve sindirmeye çalışan bir genç için hem büyük bir şans, hem de şanssızlıktı.
Mevcut altyapım, bu hacimli ve aykırı eserdeki fikirleri yorumlamama yetmiyor, bir türlü çözemediğim yaklaşımlar ilgimi daha çok çekiyordu. Önemli gördüğüm ya da anlayamadığım cümlelerin altını çizdiğim eserle aylarca hemhal olmuştum.
Değerli büyüğüm Mahir Damatlar’ın koordinasyonunda, Suat Başaran ağabeyimin liderliğinde, okul arkadaşlarım Servet Avcı, Hakan Sönmez ve Cemal Fedakâr ağabey ile birlikte dâhil olduğumuz Bizim Ocak’lı yıllarda ilk yazarlık tecrübemi de yaşadım.
“Ocak’tan Size” ile başlayan yazarlık serüvenim, hazırladığım kapak dosyaları ve kültürel yazılarla devam etti. Ülkü Ocakları’nın -o dönemdeki adı Gençlik, Kültür ve Sanat Ocakları idi- yayın organının yayın heyetinde bulunup da siyaset yazmamak olmazdı elbet.
Necip Fazıl hayranlığımın ilk darbesini –aslında ilk dersini mi demeliyim- o yıllarda aldım.
“Üstad her şeyi yazmış, en iyisi ben, yazma işini daha başlamadan bırakayım.” diyerek bir kenara çekilme kararı almıştım.
Necip Fazıl’ı tanımama bir veteriner hekim adayı vesile olmuştu; yazma işine devam etme kararını almamda da yine bir veteriner hekim adayı olan öğrenci evimizin reisi Kenan Yıldırım ağabeyim etkili oldu.
Ülke meseleleri üzerine yaptığımız o doyumsuz sohbetlerden birine bomba gibi bıraktı, Üstad Necip Fazıl’ın “Anadolu Gençliğine” hitaben yaptığı konuşmanın yer aldığı kitapçığı.
“Genç adam, düşün! Evvelâ, insanoğlunun düşünmekten büyük haysiyeti olmadığını düşün!” diye başlayıp, “Sen, düşünmeyi düşünmekten başlayarak düşün, yeter!” tavsiyesiyle biten kitapçığı bir solukta okumuş, son cümlesini hafızama hemen kazımıştım.
O kitapçık, yeniden alevlendirdi yazma şevkimi.
Ve tabii bir de Üstadın Çile şiirindeki o muhteşem dörtlük:
“Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.”
İşkenceye talip olur mu insan?
Bir davaya inanmış ve inandığı davanın gelecek nesillere ancak fikir yoluyla aktarılabileceğine kanaat getirmişse eğer, elbette talip olur.
Üstelik başkaları, hatta kendi arkadaşları bıyık altından gülseler bile…
Kırk küsur yıldır iştahla okuyan, otuz dört yıldır sebatla yazmaya gayret eden çilekeş bir “fikir işçisi” olarak inciler topluyorum, devasa fikir okyanuslarının en derinlerinden.
O incilerin bazılarını, “Özdeyişler-Özleyişler” isimli kitapçık serisi halinde sizlerin hizmetine sunmaya gayret ediyorum.
Merhum Necip Fazıl Kısakürek için de böyle çalışma yapmıştım.
O çalışmadan birkaç inciyi buraya da almak istiyorum.
***
Ah şu sefil kolaylıklar! Onlardan ne zaman sıyrılacak ve ulvi zorluğa kucak açacağız? (Babıâli, s. 147)
***
Aksiyonunu kaybedeni hayat tard eder. (Sahte Kahramanlar, s. 169)
***
Babadan kalma kültüre tâbi olmak değil, fakat malik olmak şart! (Çerçeve-1, s. 117)
***
Büyük muvazeneler bozulunca sükûtlar da büyük olur. (Dünya Bir İnkılâp Bekliyor, s. 90)
***
Dava ne kadar muhkem olursa olsun, sahibi onun üstüne çıktığı anda yıkılır. (Çerçeve-1, s. 56)
***
Esirim! diye haykırabilen bir insan, sahte hürden daha hür değil midir? (İdeolocya Örgüsü, s. 499)
***
İdealin kara sevdalısı ve divanesi olmayanlardan hiçbir şey beklenemez. (İdeolocya Örgüsü, s. 484)
***
İslam, aşkla yayıldı; kılıçla diyenler aldanır. (Sahte Kahramanlar, s. 210)
***
Merhum Abdurrahim Karakoç ağabey için kurduğum şu cümle, Necip Fazıl Kısakürek için de pek âlâ geçerlidir:
“Milletine mal olmuş şairler, milli ruh ve şuurun şahdamarlarıdır.”
Türk Edebiyatı Vakfı’nca “Şairler Sultanı” unvanı ile taltif edilen Necip Fazıl Kısakürek’i, vefatının 38’inci yılında rahmetle anıyorum.
Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.