İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

KEMAL TAHİR OKUMANIN DAYANILMAZ CAZİBESİ

HAYATİ TEK –

Ders harici okuduğum ilk kitap, bir romandı: Huzur Sokağı.

Sevgili ablamın yönlendirmesiyle, ilkokul beşinci sınıf öğrencisi iken tanıştığım bu yazı türüne olan ilgim, ortaokul sıralarında artarak devam etti.

Buhara Yanıyor ile başladığım Yavuz Bahadıroğlu serisinin yanı sıra daha pek çok romanı keyifle okudum.

Liseli yıllarıma damga vuran şaheser, John Steinbeck’in Gazap Üzümleri idi.

Bu hacimli kitabı bir solukta okuduğum halde, onun beşte biri ebadındaki Fareler ve İnsanlar’ı, birkaç kez yeniden başlamak pahasına, zorlanarak tamamlayabildiğimi hatırlıyorum.

Tarım işçilerinin karşılaştıkları sıkıntıları ve hak mücadelelerini konu alan bu iki eserin hayli etkisinde kalmış, Mersin Gazi Lisesi’ndeki edebiyat öğretmenimiz Sabriye Babuş hocam ile bir derste tartışmış, “Aç karnına mehtaba bakıp nasıl şiir yazar insan?” diye sormuştum.

Kulakları çınlasın, Sabriye Hocam, isminin hakkını vererek roman, şiir ve diğer edebi türler konusunda tafsilatlı bir izahatta bulunmuştu.

Şimdilerde Mersin’in tarihi evlerinin resimlerini yaptığını öğrenmekle bahtiyar olduğum Sabriye Hocamın katkılarıyla, fen bölümü öğrencisi olduğum halde edebiyata ilgim daha da artmıştı.

Üniversiteye hazırlığın yoğun temposuna girince, istemeyerek de olsa ihmal ettiğim roman okuma işine, Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’na kayıt yaptırdıktan sonra hız verdim. Başta M. Necati Sepetçioğlu serisi olmak üzere, onlarca yerli ve yabancı eseri iştahla okudum.

On sekizindeki her genç gibi arayış içindeydim.

Gençlik Kültür Sanat Ocakları ve Türk Ocakları’nın müdavimi olduktan sonra, içimdeki okuma ateşi yeniden harlandı.

Kemal Tahir’in Yorgun Savaşçı’sı ile ancak üçüncü sınıfta tanışabildim.

12 Eylül sonrası dönemin sert ikliminde, bu romandan esinlenerek çekilen Yorgun Savaşçı filminin nüshalarının, “Atatürk’e hakaret ettiği” gerekçesiyle yakılmasından elbette haberdardım.

Yorgun Savaşçı’yı Devlet Ana takip etse de, yıllar boyu ihmal ettiğim Kemal Tahir’in tüm eserlerini, hem de özlü sözlerinin ve önemli mesajlarının altını çize çize pamuk gibi atmam için otuzlu yaşlarımın sonuna ulaşmam gerekiyormuş.

“Neden? Neden daha önce okumadım Kemal Tahir’in tüm eserlerini?” sorusunu bir mecnun gibi defalarca kendi kendime tekrarladığım bu hummalı okuma sürecinin, birkaç sene sonra roman denemelerine başlamamda en etkin faktör olduğunu bilmem anlatmama gerek var mı?

Üstelik yayımlanan ilk romanım olan Namus’un, Kemal Tahir’in muhteşem kalemiyle pek çok romanında işlediği Osmanlı’nın son dönemi ile Cumhuriyetin ilk yıllarını ve Türkiye’nin demokrasi mücadelesini konu alması; yayıma hazır oldukları halde Kutup Yıldızı, Sadakat ve Nusret’ten önce çıkması, kaderin bir cilvesi olmalı.

Romanlarının yanı sıra, Kemal Tahir’in Nazım Hikmet, Cevat Şakir Karaağaç, Raşit Kemali, ilk eşi Fatma İrfan (Serhan) ve ikinci eşi Semiha Sıkıda (Uzunhasan) hanımlar ile mektuplaşmaları ve yenice bitirdiğim Notlar serisinin zihnimde bıraktığı derin izlerin tesiriyle yazıyorum bu satırları.

Hayıflanmam bir kat daha artıyor.

Bir Türk genci lise yıllarında, olmadı üniversite çağlarında mutlaka okumalı Kemal Tahir’in bütün eserlerini.

Okumalı ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin nasıl atıldığını, hataları ve sevaplarıyla öğrenebilsin.

Cumhuriyet rejimini oturtmak uğruna, bazı çevrelerin olmadık hakaretlerine muhatap olan Osmanlı Devleti’nin, Türk ve dünya tarihindeki önemini kavrayabilsin.

Fikir namusuna sahip çıkmanın bedelini, önemini ve nasıl olacağını görebilsin.

Gerçekleri, ideolojik kaygılarla eğip bükmenin ne gibi felaketlere yol açabileceğinin idrakine varabilsin.

Türk’ün tarihteki özgül ağırlığını ve devlet kuruculuktaki maharetlerini fark edebilsin.

Bir fikir insanının ne gibi sıkıntılarla yüz yüze gelebileceğini,  her bir eserin beynin dölyatağına düşmesinden doğum anına kadar geçen sancılı dönemlerini ve ulaşılan zirveye giden yoldaki fikri değişim, dönüşüm ve gelişmenin en muazzam halini hayretle, ibretle ve imrenerek seyredebilsin.

Bu duygu ve düşüncelerle, Türk romancılığının usta ismi Kemal Tahir’i, 48’inci vefat yıldönümünde rahmet ve şükranla anıyorum.

Ruhu şâd olsun.