İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

TÜRKİYE’NİN TEMEL MESELELERİ VE AYVAZ GÖKDEMİR

HAYATİ TEK –

Eğitimci, yazar, bürokrat, siyasetçi, devlet bakanı ve milletvekili olarak ülkesine hizmet eden; pek çok insan, bu yüklerden sadece birini kaldırırken dahi zorlanırken, taşıdığı tüm sıfatların hakkını ziyadesiyle veren merhum Ayvaz Gökdemir; fikirleri, yaşantısı ve duruşuyla ülkemizin son kırk yılına damgasını vurmuş ender şahsiyetlerden biridir.

Üniversite eğitimi için geldiği Ankara’da, vakit kaybetmeksizin Türk Ocakları’na katılan, milliyetçi-ülkücü kuruluşlarda görev alan, dünya hayatına Türk Ocakları kongresinde geçirdiği kalp krizi sonucu veda eden Gökdemir, seçkin bir dava ve devlet adamıdır. Hayat hikâyesi, bu sıfatı hak eden mücadelelerle; eserleri, bu sıfatı haklı çıkaracak fikirlerle doludur.

Yeryüzündeki en büyük ve devamlı mücadelenin kültürler arasında cereyan ettiğini belirten Gökdemir, millî kültürü, “milletlerin şahsiyeti” olarak görür. Kültür bunalımına düşmüş milletlerin fertlerinin de bunalıma sürükleneceğini belirterek,  “Milliyet ve millî hayat, özü ve orijinal kısmıyla, millî kültürden ibarettir.” tespitini yapar.

Milliyet şuuru ve sevgisi olmadan, millî kültür teşekkül etmeden, doğru bir insan idrakine erişebilmenin dahi mümkün olamayacağını kaydederek, millî kültür ile vatan kavramı arasındaki sıkı bağı şöyle tarif eder:

“Vatan, millî kültürün mahfazası olan, milletin kanı ve irfanıyla yoğrulmuş topraktır; millet ailesinin mübarek ve mukaddes yuvasıdır.”

“SELÇUKLU VE OSMANLI’NIN MEŞRU VARİSİ OLARAK BU VATANIN SAHİBİYİZ”

İnsanların, müzayededen antika eşya beğenir gibi soylarını satın alamayacaklarını belirten Gökdemir, Türklerin, kendi kültür ve medeniyet dehalarını ortaya koyabildikleri için Anadolu’yu vatan yapabildiklerini söyler. Bu topraklardaki kültür mücadelesinde galip gelen tarafın Türk kültürü olduğunu belirterek şöyle devam eder:

“Biz Anadolu’ya geldiğimiz zaman bu topraklara, varlıklarını arkeolojiden çok yakın zamanlarda öğrendiğimiz kavimlerin kültürleri değil, Doğu Roma kültür ve medeniyeti hâkimdi. Malazgirt ovasına ayak bastığımız anda bir millî kimliğimiz ve o kimliğin gerisinde 1300 yıllık bir tarihimiz vardı. O kimlikle ve o tarihin gücü ile bu vatana sahip olduk ve bin yıldır o kimlikle devam ediyoruz. Irk ve kan sürmediğimize, milletleşmeyi, tarih, kültür, iman, ülke birliğinde aradığımıza göre, bin yılın kaynaştırdığı, birleştirdiği insanları bugün kimse ayıramaz, kültür ve millet bütünlüğümüzü kimse kirletemez.”

“Selçuk oğluyuz biz, Osman oğluyuz. Oğuz-Karahan nesliyiz! Selçuklu’nun ve Osmanlı’nın devamı ve meşru varisi olarak bu vatanın sahibiyiz.” diyen Gökdemir, Anadolu üzerine hesap yapanlara karşı kesin tavrını şu cümleyle ortaya koyar:

“Türkiye vatanımızdır, diyebilmek için, 1071 ila 2004 arasındaki 933 senelik tarih bizce kâfidir. Hayır, kâfi değildir, diyen varsa, buyursun, bedelini ödesin ve alsın!”

“ANANENİN DE, TARİHİN DE, DİNİN DE ANAHTARI DİLDİR”

“Türk milliyetçisi” ve “Türk münevveri” sıfatlarının hakkını verebilmeyi “Türkçeyi bilme, Türkçeyi sevme, Türkçeyi yaşatma ve yüceltme” şartına bağlayan Gökdemir’e göre; Türk millî eğitimi, her türlü mahallî ve etnik farklılıkların üzerinde, Türk millî kültürünü esas alan bir anlayışla millî birlik ve bütünlüğü gerçekleştirmek durumundadır. Millî eğitim tezgâhında, mutlaka “millî birlik kumaşı” dokunmalıdır.

1200 yıllık belgeli “devlet ve imparatorluk dili” olan Türkçenin her şeyi, her seviyede ifadeye muktedir olduğunu belirten Gökdemir, Türkçeye ilgisiz kalan herkesin utanması gerektiğini söyler.

“Millî dil, millî kimlik, milliyet ve milliyetçiliğe giden yolun kapısıdır.” diyen Türkçe sevdalısının nazarında, “Milliyet esas itibariyle dil üzerine kurulur. Ananenin de, tarihin de, dinin de anahtarı dildir.”

Onun nazarında dil, düşünce ile iç içedir. Düşünce zenginliği, dilin zenginliğine paralel gelişir. Dili anarşi içinde bulunan bir milletin düşüncesinde disiplin sağlanamaz. Dili bozulan milletler, tefekkür kabiliyetlerini de zaman içinde kaybederler.

“YABANCI DİLLE EĞİTİM, MÜSTEMLEKE UYGULAMASIDIR”

Yabancı dil eğitimine özel bir önem atfeden; yabancı dille eğitimi -özellikle yükseköğretimde- “müstemleke uygulaması” olarak nitelendiren Gökdemir, yabancı dil eğitimi ile yabancı dille eğitimin birbirinden ayrı düşünülmesi gerektiği kanaatindedir.

Türk aydınlarının Tanzimat’a kadar Türkçe, Farsça ve Arapçaya, düzyazı ve şiir telif edebilecek derecede hâkim olduklarını; Tanzimat’tan sonra bunlara Fransızcanın eklendiğini hatırlatan Gökdemir, yabancı dil konusundaki düşüncelerini şu tespitle noktalar:

“İstediğin kadar yabancı dil öğren ama Türkçeden kaçma, Türkçeyi horlama, Türkçeyi küçümseme ve Türkçeyi, şahsınla birlikte küçültme.”

“ALLAH, TÜRK’Ü TERK ETMEZ; ALLAH, KILICINI KÖRLETMEZ”

Millî kültür ve kimliğin oluşumunda dinin, dil kadar önemli olduğunu savunan Gökdemir’e göre; Karahanlı, Gazneli, Selçuklu, Osmanlı çizgisinde Türk siyaset, toplum ve kültür yapısının hâkim rengi İslam’dır. İslam’ı bilmeden, son bin yılın Türk’ünü bilmeye, anlamaya, anlatmaya imkân yoktur.

“Bu millet, bin yıl Allah’ın kılıcı olmuş millettir. Allah, Türk’ü terk etmez; Allah, kılıcını körletmez.” tespitini yapan; Türk milletinin dininden ve çağdaşlaşma iddiasından asla vazgeçmeyeceğini kaydeden Gökdemir, bunun gerekçesini şöyle anlatır:

“Biz, tarihimizin son bin yılında Kur’an’la uyuduk, Kur’an’la uyandık, Kur’an’la öldük, Kur’an’la dirildik.”

“TARİHİMİZ ŞEREFİMİZDİR”

Dünyada olup bitenleri doğru anlayabilmek ve geleceği doğru kurgulayabilmek için derin bir tarih bilgisine, sağlam bir tarih şuuruna sahip olunması gerektiğinin altını çizen Gökdemir‘e göre; Türk milleti, tarihe olan borcunu ödeyebilmek için, Türkistan ve Osmanlı bakiyesi topraklarda bulunan soydaş ve dindaşlarına sahip çıkmalıdır.

Türk milletinin kahramanlık seciyesinin, “vatan, millet, Sakarya” gibi laubali istihzalarla törpülenmemesi gerektiğine dikkati çeken Gökdemir, bu sözünün gerekçesini şöyle açıklar:

“Vatan, uğrunda kahramanca can vermeye hazır evlatlardan mahrum kalırsa, o vatanı muhafaza etmek ve o vatanda şerefle yaşamak mümkün olmaz.”

“BÜYÜK TÜRKİYE AYAĞA KALKACAKTIR”

Milletimizi ve devletimizi sonsuza kadar yaşatabilmek için Oğuz Kağan’dan bu yana milletimizin süreklilik gösteren “devlet-ebed-müddet” anlayışına sıkı sıkıya bağlanılması gerektiğini kaydeden Gökdemir‘in, Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti’ne olan inancı tamdır.

“Hunlardan Atatürk’e kadar, cumhuriyet devrine kadar Türk milletinde en devamlı fikir hangisidir derseniz; devletin ebediyetine olan inançtır. Büyük Türkiye yerinde duruyor; dirayetli, millî, milliyetçi idarecilerin elinde bu Türkiye, dev gibi ayağa kalkacaktır.”

Örnek milliyetçiyi, “ülküsü yolunda zincirlerini kırmayı başaran kişi” olarak nitelendiren Gökdemir, “son inananı son nefesini vermeden, son mücahidi sonuncu okunu atmadan bir davanın kaybedilmiş sayılmayacağını” dile getirir.

Samimiyetle yaşanmayan bir değerlin kıymet ifade etmeyeceğini; millî gücü harekete geçiremeyen, millete mal olmayan, milletin müşterek gücüne, fedakârlığına, hür katılımına dayanmayan, millet iradesini rakipsiz üstün irade olarak hâkim kılmayan hiçbir projenin başarıya ulaşamayacağı ikazında bulunur.

Ahmet Yesevi’den Yunus Emre’ye uzanan çizginin takip edilmesini;  Namık Kemal ile başlayıp Erol Güngör’e kadar uzanan halkadaki Mehmet Akif, Ziya Gökalp, Yahya Kemal, Peyami Safa ve Mümtaz Turhan gibi büyük şahsiyetlerin iyi tanınmasını ve genç nesillere tanıtılmasını tavsiye eder.

DÜNDAR TAŞER VE AYVAZ GÖKDEMİR

Hayattayken kâfi derecede teşrik-i mesaide bulunamadığım için hayıflandığım mühim şahsiyetlerden biridir merhum Ayvaz Gökdemir. Kaybımın ne kadar büyük olduğunu anlamam için kitaplarını, TBMM konuşmalarını, röportajlarını ve vefatının ardından hakkında yazılanları okumam ziyadesiyle yeterli olmuştur.

O kadar ki, ne zaman Ayvaz Gökdemir’i okusam, aklıma Dündar Taşer düşer.

Dava adamlığı ve samimiyet bakımından sadece milliyetçi camiada değil, her kesimde takdirle karşılanan Taşer’i en iyi anlayan şahsiyetlerden biri olan Ayvaz Gökdemir’in fikirleri kadar duruşu da Taşer‘i andırır. Malum çevrelerin “Komando Ayvaz” diyerek önünü kesmeye çalışmaları dönemlerde, her türlü meşakkati göze alarak duruşundan taviz vermeyen Gökdemir, Taşer‘in “Ülkücü, ipeğe sarılmış çeliktir.” sözünün hakkını verir.

Taşer ile Gökdemir‘in birleştiği önemli noktalardan biri de Osmanlı’ya bakış açılarıdır. Devlet geleneğimizin zirvesini temsil eden Osmanlı’ya, hamasetten ziyade çağlar üstü bir perspektiften bakabilen bu iki muazzam şahsiyetin tespit ve önerileri, geleceğimizi şekillendirmek bakımından son derece önemli ve öğreticidir.

YAŞAYAN EFSANELERİN KIYMETİNİ BİLELİM

Aynı zaman diliminde yaşayıp, aynı havayı teneffüs edip de kendilerinden yeterince istifade edilmemiş kıymetlerin ardından hayıflanmak, memleket meselelerine kafa yoranların ödemek zorunda kaldıkları en ağır bedellerden biridir.

Bu bedeli Ayvaz Gökdemir, S. Ahmet Arvasi ve Galip Erdem konusunda ödemiş biri olarak ifade etmek isterim ki; yaşayan efsaneler, yanı başımızdaki hazinelerimizdir.

Onlarla hemhal olmak, fikirlerinden istifa etmek, öğütlerini dinlemek, dertlerini paylaşmak ve özlemlerini gerçeğe dönüştürmek için geç kalmış sayılmayız.

Bu duygu ve düşüncelerle, merhum Ayvaz Gökdemir’i vefatının on üçüncü yılında şükran duyguları ve rahmetle anıyorum.

Ruhu şâd, mekânı cennet, yolu yolumuz olsun.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

Ayvaz Gökdemir; Türk Kimliği, Kervan Kitabevi Yayınları, Konya 2004; Bengü Yayıncılık, Ankara 2008.

Ayvaz Gökdemir; Düşünce Tarihimizden Portreler, Şeyh Yahya Efendi Vakfı Yayını, İstanbul 2005.