İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

KAZIM KARABEKİR VE “BÖLÜCÜ KÜRTÇÜLÜK” MESELESİ

HAYATİ TEK –

Enver Paşa ile birlikte İTC Manastır Şubesini kuran, Hareket Ordusu’nda yer alan, Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarında cepheden cepheye koşan, Çanakkale’de “Alçıtepe Kahramanı” unvanı ve “Gelibolu Şeref Nişanı” kazanan, Irak ve Kafkas cephelerinde destanlar yazan vatan âşığı bir asker…

19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkıp 4 Temmuz’da Erzurum’a gelen Mustafa Kemal Paşa’yı tutuklaması için İstanbul’dan gönderilen telgrafa rağmen 15. Kolordu Komutanı sıfatıyla, “Ben ve kolordum emrinizdedir Paşam!” diyerek Milli Mücadelenin daha başlangıçta boğulmamasını sağlayan, Erzurum Kongresi’nin düzenlenmesi için her türlü tedbiri alan bir cesaret timsali…

93 Harbi’nde Rusya’ya kaybettiğimiz Sarıkamış, Kars, Ardahan, Artvin ve Batum’u kurtararak Misak-ı Millinin doğu sınırını gerçeğe dönüştüren, TBMM Hükümeti adına Gümrü Antlaşması’nı imzalayan ve Kırmızı-Yeşil Şeritli İstiklâl Madalyası ile ödüllendirilen muzaffer bir kumandan…

Uzun yıllar görev yaptığı Doğu Anadolu’da gerçekleştirdiği sosyal, kültürel, ekonomik ve eğitim faaliyetleriyle bölgeyi ayağa kaldıran, bu vasıf ve tecrübeleri dolayısıyla 17 Şubat 1923 tarihinde toplanan İzmir İktisat Kongresi‘ne başkanlık eden kurmay bir kafa…

Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan altı dönem milletvekili seçilen, 1924’te kurucuları arasında bulunduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın genel başkanlığını yürüten bir siyaset adamı… Genel Başkanı olduğu partisi Şeyh Said İsyanına destek verdiği gerekçesiyle kapatılan, 1926’da Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal‘e düzenlenen İzmir Suikastı girişimiyle ilgili olduğu iddiasıyla tutuklanarak İstiklal Mahkemesi‘nde idamla yargılanıp beraat eden, doğru bildiğini söylemekten geri durmayan cesur bir muhalif…

Fransızca, Almanca, Rusça ve Bulgarca bilen, dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden, TBMM Başkanları arasındaki şerefli yerini hakkıyla alan bir devlet adamı…

Kaleme aldığı otuzdan ziyade kitabıyla yakın tarihimizin anlaşılmasına olağanüstü katkılar sağlayan bir münevver…

Evet, Kazım Karabekir Paşa’dan söz ediyoruz…

Burada sayamadığımız nice vasıf ve hizmetleriyle Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve demokrasiye geçiş sürecimize büyük katkılar sağlayan Kazım Karabekir Paşa, yüz yıl sonra olup bitecekleri kestirebilen keskin ferasetiyle kurmay bir asker ve büyük bir devlet adamıdır.

Pek çoklarının sadece sözünü ettiği işleri bizzat uygulayarak Türkiye-Azerbaycan kültür köprüsünü güçlendiren, çocuklara ve gençlere yönelik meslek edindirme ve eğitim faaliyetleriyle haklı bir şöhrete sahip olan Karabekir Paşa adına Milli Mücadelenin zaferle sonuçlanması üzerine bastırılan posterin üzerinde Osmanlı Türkçesi ile şöyle yazıyor:

“Ermenistan Fatihi ve Yetimler Babası, Muzaffer Şark Ordularımızın Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa Hazretleri.”

Elbette bu ifadeler bu muazzam şahsiyetin sayısız vasıflarından sadece birkaçını ifade ediyor. Ve biz, onun samimiyetle hayata geçirdiği hizmetlerini bir yazıyla anlatmaktan aciz olduğumuzu gayet iyi biliyoruz.

Bu nedenle merhum Kazım Karabekir Paşa’nın 73. vefat yıldönümü vesilesiyle kaleme aldığımız bu yazımızda, “bölücü terör” ve “Ermeni sorunu” hakkındaki öngörü ve tavsiyelerine temas etmekle yetineceğiz. Onun 1922’nin çetin şartlarında önerdiği “yapılması gerekenler” listesinin günümüz şartlarında bile ne kadar fonksiyonel olabileceğine dikkat çekmeye çalışacağız.

SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI İDDİALARI VE KARABEKİR PAŞA’NIN GAYRETLERİ

Karabekir Paşa sözde “Ermeni soykırımı” iddiaları hakkında Avrupa ve İstanbul gazetelerinde çıkan haberler üzerine görev yaptığı Doğu Anadolu’ya davet ettiği gazetecilere tarihi gerçekleri tek tek ve örneklerini göstererek şöyle anlatıyor:

“Mütarekeden sonra İstanbul’a geldiğim vakit gazetelerimiz hep bir ağızdan bilmeyerek milletimizin varlığına kastediyorlardı. Güya katliam (soykırım) yapmışız. Günahların itirafı mazeret için gerekirmiş. O zaman Vekiller Meclisi‘ne de bir layiha takdim etmiştim ki gazeteler hakikatten pek uzak şeyler yazıyorlar ve adeta idam fermanımızın esasını düşman propagandası ile yayınlayıp duruyorlar. Doğu baştanbaşa bir İslam kabristanı olmuştur. Hâlâ da ordunun çekildiği yerler mahvediliyor, bu ne acıklı haldir demiştim. Kısmen başarılı olmuş ve yanımdaki ve hükümette gönderdiğim vesikaların yayınlanmasıyla hakikat biraz olsun gösterilmişti.

İşte geldiniz, görünüz, sorunuz bakın her evde kaç cenaze gömülüdür. Kaç namus berbat edilmiştir. Mütarekeden harekete geçinceye kadar zavallı Elviye-i Selase (Batum, Kars, Ardahan) neler çekti, işte gözünüzün önündedir. Gelinlerin kanlı elbiseleri Kars çarşılarında haraç mezat olmuştur. Bütün bu vesikaları Amerikalılar toplamıştır. İngilizler ve İstanbul Hükümeti ordunun silahlarını toplarken doğuda Taşnaklar ve Menşevikler silahlandırılıyor ve teçhiz ediliyordu. Bir taraftan da Elviye-i Selase’de İslam’ın kökü kazınıyordu. Biçare doğu bölgesi sanki tekbirlerle kurbanlık zamanlarını bekliyordu. Fakat Cenab-ı Hakk’ın yardımıyla halkı doğratmadık. Ve bugün rahat çalışıyorlar. Esasen Erzurum’u satır altından ve yangınlardan 1918’de benim kumandamdaki asker kurtardığından ertesi sene aynı Erzurum’u doğratmazdı. Bütün Doğu bu hususta benimle hemfikirdi. (İstiklal Harbimiz, s. 1045)”

RAWLİNSON’UN İTİRAFLARI

Karabekir Paşa, Kafkaslardaki Ermeni vahşetini ise şöyle tasvir ediyor:

“4 Temmuz 1919’da Erzurum’a silahlarımızı toplamaya memur İngiliz yarbayı Rawlinson bizzat bana şu bilgiyi verdi: ‘Ermeniler 40.000 İslam göçmenini Kars civarına topladılar. Bunları imha etmelerinden endişe ediyorum. Bizzat gidip olaylara şahit olmak isterim.’ dedi.

Bir süre sonra dönüşünde Kars, Sarıkamış ve Kağızman taraflarında müthiş katliamlar yapıldığını ve bunu merciine bildireceğini söyledi. Rawlinson hudutta bir gün mesafedeki Verişan köyüne iki makinalı tüfekle baskın vererek İslam ahaliyi katliam ve mallarını yağma ettiklerini de anlattı.

Elviye-i Selase’den aldığımız haberden çıldırmamak mümkün değildi. Erkekleri katliamdan sonra kadınları Ermeni askerleri çıplak olarak dolaştırıyorlardı. Kağızman cihetinde öldürülen biçarelerin vücutlarında cepler açarak ellerini kesip sokuyorlardı. Bazı Ermeni subay ve erleri İngiliz kıyafetine girerek en sarp yerdeki İslam köylerine girip yerleşiyorlar ve sonra da bu köyler vahşice yok ediliyordu.

Hatta 5 Haziran 1919 günü Iğdır’dan bir İngiliz asteğmeni mahiyetinde bir Ermeni tercümanla Beyazıt kasabasına gelip mutasarrıfımızla görüştü ve Beyazıt’a on beş bin Ermeni göçmeni getireceğini söyledi. Rawlinson‘a anlattığım zaman bunun bir Ermeni olduğunu bildirdi. Bu sahte İngiliz elbiseli komiteciler otomobillerle şuraya buraya dolaşmaya ve İngiltere hükümeti namına diye beşeriyetin utanacağı edepsizlikleri Ağustos 1919’da haber alınıyordu. Gümrü’de İngilizce ve Fransızca dillerini bilen Ermenilerin 300 mevcutlu ve İngiliz kıyafetli bir tabur teşkil ve İngiliz katırı koşulu dört topla Kars ve Sarıkamış’ta İslamları yok etmeye başladıkları haberi geldi. İngilizler Ermenilere yardım ediyorlar diye söylentiler İslamların ve doğu ordusunun maneviyatını kırmaya çalışıyordu. (İstiklal Harbimiz, s. 1046)”

Çukurova’da King-Crane Komisyonu, Kafkaslar’da Harbord Heyeti ABD mandası altında iki Ermeni devleti kurulmasının imkân ve kabiliyetlerini araştırırken, Karabekir Paşa’nın General Harbord’a ilettiği bilgi ve belgeler Paris Konferansı’nda haber bekleyen ABD Başkanı Wilson’ı bu fikirden vazgeçiriyordu.

BÖLÜCÜ KÜRTÇÜLÜK MESELESİ

1984’ten bu yana aralıksız devam eden, binlerce can ve milyarlarca dolar mali külfete rağmen bir türlü halledemediğimiz “bölücü Kürtçülük” konusunda Karabekir Paşa’nın yüz yıl önce yaptığı tespitler ve önerdiği çözüm yolları bugün hâlâ geçerliliğini koruyor.

Karabekir Paşa bundan yüz yıl önce “bölücü Kürtçülük” meselesinin altyapısının nasıl kurulduğu ve nasıl önlenebileceği konusunda şu tespitleri yapıyor:

“Kürtlerin, taassupla ayaklandırılmaya çalışıldığı görülüyordu. Nüfuslarından çok işgal ettikleri sahanın genişliği mühimdi. Kürtlerin başlarındaki şeyhler şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da büyük roller oynayacaklar, bunlar Üniversite İlahiyat Şubesi’nden veya Hukuk Fakültesi’nden çıkmış ve Kürtçe öğrenmiş aydın kişilerle bir an önce değiştirilmeli. Van gölü etrafı olduğu gibi enine boyuna ikişer Türk kanalıyla Kürdistan’a yalnız askeri değil dini ve siyasi hâkim olmamız da ilerimiz için gerekli idi. (İstiklal Harbimiz, s. 1050)

“KÜRTLÜK MESELESİ PEK BASİTTİ”

“Bu Kürtlük meselesi pek basitti. Fakat bilmeyen ellerde en basit yara da kangren olabilirdi.” diyen Karabekir Paşa, meselenin çözümü noktasında attığı adımları şöyle anlatıyor:

“Ankara ile anlaşarak bir program tertip ve tespiti gereken ilk işti. Sonra bunu uygulayacak kuvvetli bir el lazımdı. Ben vatanımızın selameti için bu işi bir hayli seneler üstlenebilmek isteğini taşıyordum. Ankara’da şu veya bu makamlardan çok bu işin mühim olduğunu görüyordum. Bu esasları tespit etmek üzere 1 Mayıs’ta Aşiret Fırkası Kumandanı Sabri Bey ve kurmaylarımla müzakere edeceğiz. 16 Mart’taki tebliğim veçhile 1 Mayıs’ta aşiret alaylarını ve dolayısıyla Kürtlerin ıslahı için düşündüğüm hususları Aşiret Fırkası Kumandanı Sabri Bey ve kurmaylarımla müzakere ettim. Düşündüklerimi uygun buldular. (İstiklal Harbimiz, s. 1050)”

YÜZ YIL ÖNCESİNDEN ÇAĞI AŞAN TEDBİRLER

Karabekir Paşa, henüz başlangıç safhasında bulunan “bölücü Kürtçülük” meselesinin nasıl çözülebileceğine dair yüz yıl öncesinden şu önerilerde bulunuyor:

“12 yaşından küçük kabiliyetli çocukları gece yatılı mekteplere almak. Bu işsiz insanlara iş bulmak (Ziraat müfrezeleri, yol inşası gibi).

Aşiret alayları sulh zamanı ziraat müfrezeleri haline dönüştürülebilir.

Şeyhler üniversite mezunu aydın Türk hocaları ile değiştirilmeli; Kürtçe bilmeleri şart.

Mühim merkezleri ve güzergâhları Türk unsuru ile kuvvetlendirmeli; Van gölü ve etrafı dâhil… (İstiklal Harbimiz, s. 1060)

“KÜRTLÜK MESELESİ DİYE YAPILAN İŞLER BÜYÜK ERMENİ YURDU TESİSİ İÇİNDİR”

Ön tedbir olarak “bütün aşiret teşkilatını esasen mümkün olduğu kadar ufak kısımlara ayırmış” bulunan Karabekir Paşa, sonraki aşamada hangi adımları attığını şöyle anlatıyor:

“Sıkı kontrol ve sürekli propaganda ile Kürtleri Türklük topluluğundan ayrı bir unsur olmadıklarını ve Kürtlük meselesi diye yapılan işlerin büyük Ermeni yurdu tesisi ile Kürtleri yok etmek için olduğunu anlatıyordum.

Fakat doğuda bir umum müfettişlik kurularak uygulanabilir bir programla uzun seneler uğraşılması gereği görülüyordu. Aksi halde her devlet şubesi ve hatta her vali ve memur kendi aklınca işler görecek, işler şimdiye kadar olduğu gibi yine İstanbul zihniyetiyle ve İstanbul bilgisiyle idare olunacaktır ki, neticesi yapmak değil, yıkmak olacaktır. Maliyeti tabii Kürt ve Türk kanı ve parası olacaktır. (İstiklal Harbimiz, s. 1060)

“KÜRT VE TÜRK KANI BEYHUDE DÖKÜLDÜ”

Karabekir Paşa bizzat aldığı tedbirlerle yetinmeyerek meseleyi Ankara’ya da bildiriyor ve konuyu sıkı bir şekilde takip ediyor.

Bu süreçte neler oluyor?

Yine Karabekir Paşa’ya kulak verelim:

“Bunları Ankara’ya muhtelif vasıtalarla gelen mebuslarla, yazarak anlattım. 1922 senesi nihayetinde Ankara’ya geldiğim zaman ne doğuya ne de Kürtlüğe dair hiçbir kimsede değil malumat, düşünceye karar dahi görmedim. Verdiğim layihaları tekrar yazdım. Şifahen alakadarlara lazımı gibi anlattım; fakat dinletemedim ve akıbet korktuğum gibi oldu. Kürt ve Türk kanı beyhude döküldü. Gurur, inat, vehim gibi muvaffakiyetin doğurduğu zararlı hasılat hakikati kapadı. Ankara umum müfettişlikten ‘hidivlik’ diyerek korkuyormuş… İşler kendi mihverinde döner, zan ve vehim hasılatı yoktur. Zarar ve ziyanı ise ait olduğu işin büyüklüğü ile orantılıdır. (İstiklal Harbimiz, s. 1060)”

65 YIL SONRA AYAKLAR SUYA ERDİ AMA…

Vatanın selameti için sunduğu yol haritasını gerçekleştirmek görevine talip olan, projenin başarıya ulaşabilmesi için Doğu’da bir “umumî müfettişlik” kurularak uzun seneler uğraşılması gerektiğinin altını çizen Karabekir Paşa’nın bu önerisi ancak 65 yıl sonra 1987’de “Olağanüstü Hal Bölge Valiliği” ihdas edilerek gerçekleştirilebildi.

Mısır’daki olumsuz örnekten dolayı “hidivlik” denilerek korkulan “umumi müfettişlik” vakti zamanında kurulmadığı için bugün “ayrılık-özyönetim-demokratik özerklik” gibi konuları konuşmak zorunda kalıyoruz…

Kazım Karabekir Paşa şöyle diyor “İstiklal Harbimiz” kitabının girişinde:

“İstiklal Harbi yaptık. Yapanlar yazmazsa, tarih masal olur. (İstiklal Harbimiz, S. XI)

Onun bu niyetle kaleme aldığı ve 1933 yılında bastırdığı eserini henüz matbaa aşamasında toplatıp Kılıç Ali ve Ali Çetinkaya nezaretinde imha ettiren zihniyetin başımıza açtığı gaileleri bugün çok daha iyi anlıyoruz.

NE YAPMALI, NASIL YAPMALI?

“Vazifelerin yerine getirilmesi kahramanlık değildir. Kahramanlık, vazifenin bittiği yerde başlar ve vatan hayrına en aziz varlıkların fedasının sona erdiği yerde tamamlanır. (İstiklal Harbimiz, s. XI) diyen bir milli kahramanın niyetini yargılayıp bin yıldır Anadolu’da kader birliği eden toplum kesimlerinin kanlarını “beyhude yere” akıtanları sorgulamak değil niyetimiz.

Geçen geçti.

Hem de ciğerimizi delip de geçti.

Lakin gün, kâh korkularının esiri olan, kâh kabiliyetleri nispetinde aziz milletimize hizmet etmeye çabalayan iktidarları ve muktedirleri yargılama günü değil.

Geçmişten ders alıp geleceği planlama günü.

Yüz yıldır beyhude akan kanı bir an önce durdurma günü.

Karabekir Paşa’nın önerileri arasında bugün hâlâ çözüm olabilme potansiyeline sahip olanlar var. Bari onlar üzerinde bir kez daha düşünelim…

Onun tarihe tanıklık eden eserlerini, genç dimağların istifadesine sunalım, hiç değilse Milli Güvenlik Akademisi’nin ders müfredatına koyalım.

Yüz yıl öncesinin “hayatta kalma korkularıyla” değil, “21’inci asrı Türk asrı yapabilme” Kızılelma’sını gerçeğe dönüştürme cehdi gereğince hareket edelim.

KAYNAK

Karabekir, Kazım-; İstiklal Harbimiz, Merk Yayınları, İstanbul 1988.