HAYATİ TEK: Güneş Ülkesi, sizin günün birinde gerçekleşeceğini düşündüğünüz ütopik bir devlet tasarısı. Bütün kötülüklerin ve haksızlıkların kaynağında insanın egoizmini görüyor, insanların asıl amacının “toplum yararı” olması gerektiğini savunuyorsunuz. Dilerseniz önce yönetim yapısıyla başlayalım. Güneş Ülkesi’nde yönetici pozisyonunda kim vardır?
CAMPANELLA: Kentin en büyük yöneticisi bir başrahiptir. Halk HOH der ona. Biz olsak METAFİZİKÇİ derdik. Gerek dünya işlerinin, gerek ahret işlerinin başı odur. Yetkisi mutlaktır. Verdiği yargılar kesindir, kimse ses çıkaramaz onlara. HOH’un PON, SİN ve MOR adlı eşit yetkide üç yardımcısı vardır. Bizim dilimizde bunlara GÜÇ, AKIL ve SEVGİ diyebiliriz(1).
Bunların görev dağılımı nasıl? Örneğin Güç, sizin deyiminizle PON hangi işlerden sorumludur?
CAMPANELLA: GÜÇ, barış ve savaşla ilgili bütün işleri yönetir. Askerlik işlerinde HOH’tan sonra en yüksek yetkili odur. Belli başlı görevleri, subaylarla askerlere kumanda etmek, ordunun bütün silah, cephane ihtiyaçlarını sağlamak, tahkimat yaptırmak, saldırılar hazırlamak ve buna benzer her çeşit işleri yönetmektir.
Serbest mesleklerin, el zanaatlarının, bilim işlerinin, bilim adamlarının, eğitim işlerinin, okulların yönetimi AKIL’ın görevleri arasında yer alır. Bilimlerin başındaki uzmanlar onun buyruğu altındadırlar: Bu uzmanlar sırasıyla şunlardır: astrolog, kozmograf, matematikçi, geometrici, tarihçi, ozan, mantıkçı, söz ustası, gramerci, hekim, fizyolog, politikacı, ahlakçı… BİLGİ adı verilen bir tek kitapta bütün bilimler şaşırtıcı bir açıklıkla özetlenmiştir(2).
Savunma ve bilim konuları halledildiğine göre, MOR da dediğiniz Sevgi’nin görev alanı üretim ilişkilerini düzenlemektir herhalde…
CAMPANELLA: SEVGİ, Güneşlilerin üreme işini düzenlemekle görevlidir. Başlıca işi, kadınla erkeğin kusursuz bir soy yetiştirecek yolda birleşmelerini sağlamaktır. Güneş Kentliler, köpek ve at soyunun gelişmesine büyük önem veren, ama insan soyunun gelişmesine pek aldırış etmeyen bizlerle düpedüz alay ediyorlar. Böylece, çocukların eğitimi, hekimlik, eczacılık, tarım işleri, meyvecilik, hayvancılık, bir kelimeyle, yiyip içecek, giyim kuşam, cinsel alışverişle ilgili ne varsa, hepsi SEVGİ’nin yönetimi altındadır.
İşte METAFİZİKÇİ, bu üç yardımcısıyla birlikte, Kent’in bütün işlerini yüksekten yönetir. Onun isteği dışında hiçbir şey yapılamaz. Devletin bütün işlerini bu dört kişi çekip çevirir ama, METAFİZİKÇİ ne yönde karar verirse, üç yardımcı ona boyun eğer(3).
HAYATİ TEK: Güneş Ülkesi’nde halkın günlük yaşantısı nasıldır? İnsanlar arası ilişkiler ne durumdadır? İşler nasıl organize edilir?
CAMPANELLA: Güneş Ülkeliler bencilliğin amacını ortadan kaldırmakla onu yok etmişler ve yerine ortak yaşama sevgisini koymuşlardır(4).
HAYATİ TEK: İyi ama Aristo’nun Platon’a karşı ileri sürdüğü gibi, bu şartlar altında hiç kimse çalışmaya yanaşmaz, geçimini sağlamak için başkalarının çalışmasına bel bağlarsa ne olacak?
CAMPANELLA: Bu konuda seninle tartışamam, çünkü tartışma sanatını bilmiyorum(5).
HAYATİ TEK: Estağfurullah…
CAMPANELLA: Yalnız şunu söyleyeyim ki, Güneş Kentliler yurtlarına inanılmayacak kadar büyük bir sevgi ile bağlıdırlar. Böyle olmaları da gerekir(6).
HAYATİ TEK: Neden?
CAMPANELLA: Çünkü, yurt sevgisi, kişisel çıkardan vazgeçildiği ölçüde artar. Tarih bize bunu açıkça göstermiyor mu(7)?
HAYATİ TEK: Evet de, somut bir örnek verseniz daha açıklayıcı olur sanırım.
CAMPANELLA: Eski Romalılar özel mülkiyeti hor gördükleri ölçüde kendilerini seve seve yurtlarına feda edebilmişlerdir. Bana kalırsa, bizim din adamları ve papazlar, eşlerine dostlarına olan aşırı sevgileri, yükselme tutkuları yüzünden bozulmasalar, ermişlere yaraşır bir hayat sürer, dünya malına o kadar düşkün olmaz, tıpkı havariler ve günümüzdeki birçok insan gibi, herkese iyilik yapmaktan başka bir şey düşünmezler(8).
HAYATİ TEK: Herkes her şeyi ortak kullandığına ve herkes aynı durumda bulunduğuna göre, iyilik yapmaya hatta dostluğa neden gerek duysun ki Güneş Ülkeliler?
CAMPANELLA: Tam tersine. Bir defa, hiç kimse başkasından herhangi bir hediye alamaz. Çünkü, toplum ona ihtiyacı olan ne varsa hepsini sağlamaktadır. Yöneticiler de kimsenin, hak ettiğinden fazlasını almamasına dikkat ederler. Herkes neye ihtiyacı varsa alır onu(9).
HAYATİ TEK: Peki ya dostluk?
CAMPANELLA: Dostluk, Güneş Kentlilerin gerek savaş ve hastalık gibi hallerde birbirlerine gösterdikleri yakınlıkta, gerekse bilimsel çalışmalarda, bilgi ve öğüt yoluyla birbirlerine yaptıkları karşılıklı yardımlarda açıkça kendini gösterir. Aynı yaştaki Güneşliler birbirlerine kardeş derler. Yirmi ikisini aşanlara baba, bu yaştan aşağı olanlara da oğul denir. Yöneticilerin belli başlı işlerinden biri de, kardeşlerin birbirine haksızlık etmemesine özen göstermektir(10).
HAYATİ TEK: Şahane bir tablo çiziyorsunuz ama çok merak ettim, nasıl başarıyorlar bu işi?
CAMPANELLA: Bizde ne kadar erdem adı varsa, Güneş Ülkesi’nde de o kadar yönetici adı vardır. Örneğin, Büyüklük, Cesaret, Namus, Cömertlik, Çalışkanlık, Tokgözlülük (ve daha başka) adlar taşıyan yöneticiler vardır(11).
HAYATİ TEK: Bu yöneticiler neye göre belirleniyor?
CAMPANELLA: Kim çocukluğunda, okulda bu erdemlerin birine en fazla eğilim gösterirse, bu göreve seçilir. Hırsızlık, adam öldürme, ahlaksızlık, uygunsuz çiftleşme gibi suçların ne olduğunu bilmezler. Onların birbirlerine yükledikleri suçlar nankörlük, kötülük, nezaketsizlik, tembellik, asık yüzlülük, huysuzluk, hafiflik, dedikoduculuk ve yalancılıktır. Hele yalancılık onlar için vebadan beterdir. Bu suçların cezası, yargıçların uygun görecekleri bir süre, ortak sofradan uzaklaştırılmak ve kadınsız bırakılmaktır(12).
HAYATİ TEK: Ya daha yüksek yönetim kademeleri, yani sizin girişte sözünü ettiğiniz dört yönetici? Onlar nasıl seçiliyor?
CAMPANELLA: Öbür yöneticileri, en büyük dört yönetici (METAFİZİKÇİ, GÜÇ, AKIL ve SEVGİ) ile her görevin özel öğretmeni seçer. Bu öğretmen kimin şu ya da bu erdemden, şu ya da bu sanattan hangisini öğrenebileceğini herkesten daha iyi bilir. Onları Yöneticiler Kurulu önerir(13).
HAYATİ TEK: Bu sözlerinizden “özel öğretmenlik” gibi bir kurum olduğunu ve bu kişilerin de yüksek vasıflara sahip oldukları anlaşılıyor. HOH olabilmek için kişinin hangi yüksek özelliklere sahip olması gerekiyor?
CAMPANELLA: HOH olabilecek kimsenin, cumhuriyet olsun, krallık olsun, bütün devletlerin yasalarını, devlet biçimlerini, geleneklerinin ve dinlerinin tarihlerini derinlemesine bilmesi gerekir. Ayrıca, yasa koyanları, sanatları geliştirenleri adlarıyla bilmesi gerektiği gibi, yerde ve gökte olup bitenlerden de haberi olacak. Bütün mekanik sanatlar konusunda bilgisi olacak. Fizik ve astronomi bilgisi de ayrıca önemlidir. Yabancı dil konusunda o kadar titizlikle durulmaz(14).
HAYATİ TEK: Neden? Güneş Ülkesi diğer ülkelerle hiç mi ilişki kurmayacak?
CAMPANELLA: Çünkü, ülkede, gramerci adı verilen pek çok tercüman vardır. Ama, her şeyden önce, HOH’tan istenen, metafiziği ve teolojiyi iyiden iyiye, bütün bilim ve sanatları, ilkeleri, tanımlamalarıyla adamakıllı bilmesi, nesnelerin benzerlik ve ayrılık ilişkilerini, dünyanın düzenini ve kaderini, Tanrı’nın ve yaratıkların önem sırasını ve benzerliklerini, Tanrı’nın gücünü, Tanrı’da gerçeğin ve idealin birleşmesini kavramış olması, Tanrı ve insan sevgisine ermesi, yer gök ve denizle ilgili ne varsa, hepsini bilmesi, hiç değilse bir insanın ulaşabileceği bilgi katına varmasıdır. Ayrıca, HOH’un peygamberlerin kitaplarını ve astrolojiyi adamakıllı incelemiş olması aranır. Böylece, Güneş Ülkeliler, kimin HOH olacağını daha önceden kestirebilirler. Çünkü böylesine geniş ve çeşitli bilgiye herkeste pek rastlanamaz(15).
HAYATİ TEK: Gerçekten öylesine özellikler sıraladınız ki, bir Güneş Ülkelinin HOH olabilmesi için her halde en azından kırk yaşına kadar eğitimden geçmesi gerekir.
CAMPANELLA: Böylesine yüce bir göreve kimse otuz beşini doldurmadan seçilemez. Bu görev ömür boyunca sürer(16).
HAYATİ TEK: Tam da onu soracaktım. Mevcut HOH’tan daha iyi biri yetişirse, baştaki kişi yine de ömür boyu bu görevinde mi kalacak?
CAMPANELLA: Güneş Ülkesi’nde HOH’tan daha bilgili, devlet işleri için daha yetkili birisi çıkacak olursa, o zaman, eski HOH, yerini yenisine bırakır(17).
HAYATİ TEK: İyi söylüyorsunuz da, kim böylesine bilge olabilir? Diyelim ki sizin çizdiğiniz çerçevede bilgeliğe ulaştı. Böyle bir insanın yönetim işinin üstesinden gelebilmesi mümkün olabilir mi her zaman?
CAMPANELLA: Bu soruyu ben de sormuştum Güneş Kentlilere(18).
HAYATİ TEK: İlginç… Nasıl bir cevap aldınız?
CAMPANELLA: Şu karşılığı almıştım:
“Biz böylesi bir bilge adamın devleti iyi yöneteceğine sizlerden –başınıza çok zaman bilgisizleri geçiren ve bunları sırf hükümdar soyundan geldiği için ya da güçlü bir partice seçildiği için yönetime ehil sayan sizlerden- daha çok güveniriz.”
Bizim MEZAFİZİKÇİ, her çeşit yönetim işinde acemi olabilir ama, o uçsuz bucaksız bilgisi, onu kötü, hain ve zorba olmaktan ister istemez alıkoyar. Bununla birlikte, başkanımızın bilgisinden çıkardığımız kanıta siz bizler kadar önem vermezsiniz. Çünkü, sizler bilgin diye Aristoteles’in ya da başkalarının gramer ve mantık kurallarını en çok bilenlere diyorsunuz ve böylece sizin ülkenizde bilim, sadece hayvanca yorulma ve kölece ezbercilik isteyen bir iştir. Bu da insanın düşüncesini köreltir, onu olayların derinine inmekten alıkoyar, bir sürü laf kalabalığı ile yetinmesine yol açar, ruhunu alçaltır, kitapların ölü sözcükleriyle kafasını doldurur. Onun için, bu gibi bilginler Tanrı’nın bütün varlıkları nasıl yönettiğini, doğa ve ulusların kurallarını, törelerini bilmezler. Oysa, bizim HOH’umuz için böyle bir şey söylenemez. Çünkü, böylesine geniş bir bilgiye ulaşabilen kimse, bununla dehasının yüceliğini göstermiş, en çetin görevlere, özellikle devlet yönetimine ehil olduğunu ispatlamış sayılır. Ayrıca, bize göre, kendini sadece bir tek bilime adayıp, sadece kitaplarla yetinmiş bir kimse kafası tam gelişmemiş, beş para etmez bir kimsedir. Dehanın özü bütün bilimleri kendine mal etmek ve derinlere inmektir. İşte, bizim en yüce başkanımız HOH öyle olmalıdır. Ki öyledir de. Öte yandan, HOH’un yardımcısı olan öbür üç başkanın doğrudan doğruya görevleriyle ilgili işlerde derin bilgileri olması gerekir. Ortak işlerdeyse sadece tarih olaylarını bilmeleri elverir. Örneğin, GÜÇ, binicilik, ordu düzeni, ordugâh kurma, silah yapımı, tabya, tahkimat gibi işlerde yetki sahibidir. Ama bunları yapabilmesi için, felsefe, tarih, politika, fizik vb. bilmesi gerekir. SEVGİ ve AKIL için de aynı nitelikler istenmektedir(19).”
HAYATİ TEK: Yetkililerden bahsederken enteresan isimler kullanıyorsunuz. Tıpkı Türklerin Dede Korkut masallarındaki isim ritüellerini anımsatıyor. Güneş Ülkesi’nde insanların isimleri nasıl veriliyor?
CAMPANELLA: Güneş Kentlilerin adları gelişigüzel konmuş değildir. Eski Romalılarda olduğu gibi, bu adları herkesin kişisel özelliğine göre, METAFİZİKÇİ vermektedir. Örneğin, kiminin adı Güzel, kimininki Burun, kimininki Şişko, kiminindi Yampiri, kimininki de Sıska vb.dir. Mesleklerinde kendini gösterenlerin, barış ya da savaş zamanında, örneğin, bir ülkeyi istila etmek ya da korkunç bir düşmana karşı zafer kazanmak gibi büyük bir iş yapanların adları önüne, Güzel, Büyük, Parlak, Eşsiz, Ressam gibi sanatla ilgili adlar ya da Güçlü, Cesur, Burun gibi, eylemlerle ilgili adlar ya da Africano, Asiatico, Etrusco gibi, fatih adları eklenir(20).
HAYATİ TEK: Bu isimleri insanlar kendileri mi alırlar, yoksa bir üst yönetici mi karar verir?
CAMPANELLA: Bu onursal adları, müzikli törenlerde, çoğu zaman başarılan işe ya da sanata yaraşır bir taç ile birlikte yöneticiler verir. Altın ya da gümüşün bu törenlerde yeri yoktur. Çünkü, Güneş Kentliler bu madenlerden herkesin farksız olarak kullandığı kap-kacak ve süs eşyaları yaparlar(21).
HAYATİ TEK: Umduğu yere gelemeyen, dilediğini elde edemeyenler kıskanmaz mı, amacına ulaşmak için kötü yollara sapmaz mı?
CAMPANELLA: Hayır. Çünkü, Güneş Kent’te herkes ihtiyaçlarını bol bol giderdikten başka, eğlenip hayatın tadını da çıkarır. Çiftleşme işi tek tek insanların zevki değil, toplumun yararı bakımından etraflıca düzenlenmiştir. Bu konuda kimse yöneticilerin buyruğundan dışarı çıkamaz. Sonra, bizim düşüncelerimizin tam tersine, Güneş Kentliler her insanın kendi evi, karısı, çocukları olmasını, onları kendi çıkarlarına göre yetiştirmesini doğal karşılamıyorlar. Onlara göre, ermiş Thomas’ın da dediği gibi, çiftleşmenin amacı tek tek insanların değil, insan soyunun korunmasıdır. Onun için, insan üretme işi, insan teklerini değil, devleti ilgilendiren bir sorundur ve insan teklerini yalnız devletin birer üyesi olmak bakımından ilgilendirir ancak(22).
HAYATİ TEK: İnsanın bu en özel kararını yöneticilerin üstlenmesi biraz tuhaf değil mi? Böyle bir kurala neden gerek duyulsun ki?
CAMPANELLA: Çoğu zaman keyiflerine, tutkularına bırakılan tekler, gelişi güzel birleşmelerden dünyaya gelen çocuklarını iyi yetiştirip eğitemezler. Bu da devlet için bir tehlike kaynağı olur. Onun için, devletin malı ve mutluluğunun temeli olan çocukların yetişmesi yöneticilerin yetkisine bırakılmıştır.
Böylece Güneşliler, çocuk yapacak olan erkek ve dişi üreticileri bilim ve felsefenin temel kurallarına göre yetiştirmeye dikkat etmektedirler(23).
HAYATİ TEK: Anlamakta güçlük çeksem de sormam gerekiyor: Hangi kadının hangi erkekle birleşeceğine kim, nasıl karar veriyor?
CAMPANELLA: Platon’a göre, bu birleşme kura ile yapılmalıdır. Böylece, en güzel kadınlara düşmeyen erkekler yöneticilere kin beslemezler. Yine Platon’a göre, kura çekerken, en güzel kadınların layık olmayanlara düşmemesi ve böylelerinin, göz koyduklarıyla değil, kendi denkleriyle birleşmeleri için hile yapmak gereklidir(24).
HAYATİ TEK: Oldu mu şimdi? Bunca idealize edilen bir ülkede hile nasıl yapılır? Hani herkes dürüsttü?
CAMPANELLA: Güneş Ülkesi’nde böyle bir hile gereksizdir(25).
HAYATİ TEK: Şimdi oldu. Fakat yine sormam gerekiyor: Neden?
CAMPANELLA: Çünkü, orada biçimsiz eğri büğrü insan yoktur(26).
HAYATİ TEK: Çirkin insan olsa, hile mubah mı görülecek? Neyse bu iş çok su götürür. Her şeyi mükemmel olan Güneş Ülkesi halkı arasından hiç mi hata yapan çıkmaz?
CAMPANELLA: Gurur, onlarca kusurların en ürküncüdür. Gurur taslayan kimse en sert cezalara çarptırılır. Hiçbir Güneş Kentli, mutfakta, tarlada çalışmak, sofra hizmetinde bulunmak ya da hastanelerde hastalara bakmak gibi görevleri hor görmez. Her iş bir toplum görevi sayılır Güneş Kent’te(27).
HAYATİ TEK: Özlediğiniz, hayal ettiğiniz böyle bir ülke. Peki sizin ülkenizde, İtalya’da nasıl bir tablo var, Güneş Ülkesi’nden farklı olarak?
CAMPANELLA: Ne yazık ki, bizde bunun tam tersini görüyoruz. Örneğin, Napoli kentinde yaşayan 70.000 kişiden on ya da on beş bini çamaşır yıkar; bunlar da fazla çalışmaktan çarçabuk yıpranır giderler. Geriye kalanlara gelince, onlar da aylaklıktan, açgözlülükten, ahlaksızlıktan, hastalıktan kırılıp yiterler, ayrıca sayısız yoksul insanları kendilerine kul köle edip kullanır, bütün kötülük ve ahlaksızlıklarını aşılarlar onlara. Bu yüzden, toplum hizmetleri iyi yönetilmez olur. Artık tarlada, orduda, zanaatta çalışan pek kalmaz, kalan bir avuç insan da bütün bu işleri gönülsüz, iğrene iğrene yapar.
Oysa, Güneş Kent’te, yararlı işler, sanatlar, bilimler, çeşitli toplum görevleri bütün yurttaşlar arasında eşitçe paylaşılmakta ve adam başına günde dört saat düşmektedir. Günün geri kalan saatleri çekici bilgilere, okumaya, tartışmalara, gezmelere, kısaca, beden ve kafanın gelişmesine yarayan faydalı ve hoş işlere harcanmaktadır. Kumar, kâğıt, satranç, zar gibi, oturarak oynanan oyunlar yasaktır. Top, bilye, mızrak, ok, cirit, güreşle vakit geçirmelerine izin verilmez(28).
HAYATİ TEK: Güneş Ülkesi vatandaşları gururdan başka ne gibi davranışları hoş karşılamazlar?
CAMPANELLA: Güneş Ülkelilere göre, yoksulluk insanları alçaltır, hilelere, kurnazlıklara, hırsızlıklara, yalancılıklara, serseriliğe götürür, onlarda yurt sevgisini azaltır. Zenginlikse, gururlu, cahil, küstah, palavracı, hain, kendini beğenmiş, bencil, iftiracı yapar insanları, hem de kolayca. Oysa, her şeyin ortak olduğu Güneş Ülkesi’nde, herkes aynı zamanda hem zengin, hem yoksuldur. Zengindir, çünkü Kent bütün ihtiyaçlarını karşılar; yoksuldur, çünkü, hiç kimsenin özel malı mülkü yoktur, her şey ortaktır. Güneş Kentliler mala mülke köle olmazlar, sadece yararlanırlar ondan. Onun için de, Hıristiyanlığı, özellikle havarilerin hayatını övüp dururlar(29).
HAYATİ TEK: Özlemini çektiğiniz Güneş Ülkesi’nde en takdir gören davranışlar nelerdir?
CAMPANELLA: Güneş Ülkelilerde en çok beğendiğim ve herkesin de uymasını istediğim şey şu: bu ülkede, bedence kusuru ne olursa olsun, hiç kimse yoktur ki, yararlı olmaktan kaçınsın. Elbette, tiridi çıkmış ihtiyarlar bunun dışındadır. Kaldı ki, onlar da, yararlı öğütleriyle zaman zaman faydalı olabiliyorlar. Örneğin, gözleri iyi gören bir topal gözcülük edebiliyor; gözleri görmeyenlerde yün taramak, döşek yastık doldurmak için kılların incesini kalınından ayırmakta kullanılıyor; ellerini gözlerini yitirmiş kimselere gelince, onlar da sesleri ya da kulaklarıyla yararlı olabiliyorlar. Kısacası, işleyen bir tek organı olan kimse dahi, köylerde yararlı olabilecek biçimde bir işe koşuluyor. Beden sakatlıklarına rağmen bu kimselere, sağlam yurttaşlar gibi davranılır. Bunlardan bazıları hafiyelik edip duyduklarını yöneticilere yetiştirirler(30).
HAYATİ TEK: Dilerseniz biraz da güvenlikten bahsedelim. Güneş Ülkeliler, güvenliklerini nasıl sağlıyorlar? Güvenlik güçleri nasıl oluşuyor? Silahları neler?
CAMPANELLA: Silahların, topçu, süvari, piyade birliklerinin ve strateji ile ilgili her şeyin başındaki görevliler, HOH’un üç büyük yardımcısından GÜÇ’ün buyruğu altındadır. Bu görevlilerin buyruğu altında da, kollarda çalışan subaylarla bu kollarda ustalık elde eden birçok başka görevliler yer almaktadır. Bundan başka, görevleri bütün yurttaşlara askerlik talimleri yaptırmak olan atletlerle öğretmenler de GÜÇ’e bağlıdırlar. Bunlar görgülü ve bilgili eski savaşçılardır. Başlangıçta daha da tedbirli olan bu atletler on iki yaşını dolduran çocuklara silah kullanmasını öğretirler. Güneş Kentliler ölümden korkmazlar(31).
HAYATİ TEK: Her insan ölümden biraz olsun korkar. Güneş Ülkeliler niçin korkmasın?
CAMPANELLA: Çünkü, ruhun ölümsüzlüğüne inanırlar. Onlara göre, bedenden ayrılan ruh yeryüzü hayatındaki iyi ya da kötü davranışlarına göre, iyi ya da kötü ruhlarla buluşur. Bir bakıma Brahmanların ve bazı noktalarda da Pithagoras’çıların felsefe ilkelerini benimsemiş olmalarına rağmen, Güneş Kentliler, bazı haller dışında, ruhların Tanrı’nın özel buyruğu ile göç ettiğine inanmaktadırlar(32).
Devletin, dinin ve insanlığın düşmanlarına karşı acımadan savaşırlar. Her iki ayda bir, ordu denetimden geçer ve her gün, gerek duvarların dışında gerek içinde talimler yapılır. Güneş Kentliler askerlik sanatına ilişkin kurumlar ile birlikte, Musa, Yeşua, Davut, Maccabeus, Yuda, Sezar, İskender, Scipion, Annibal ve daha başka büyük askerlerin hayatlarını ve yaptıkları ünlü savaşları öğrenirler(33).
HAYATİ TEK: Güneş Ülkeliler kime karşı savaşırlar? Daha doğrusu öyle bir mutluluk tablosu çizdiniz ki, Güneş Ülkeliler sanırım sadece kendilerine saldıranlara direnmek için savaşırlar.
CAMPANELLA: Savaşa girişmeyecek olsalar bile, Güneş Ülkeliler, gevşeyip yumuşamamak ve beklenmedik bir düşman saldırısı karşısında çaresiz kalmamak için askerlik eğitimi yapmaktan, ava gitmekten geri kalmazlar(34).
Güneşlilerin onurlarına dokunuldu mu, iftiraya uğradılar mı, bir yağmacılıkla karşı karşıya kaldılar mı, devletlerden biri saldırdı mı, ya da bir zorbanın buyruğu altındaki bir kent onları yardımına çağırdı mı (çünkü Güneş Ülkeliler her zaman özgürlüğü savunmuşlardır), Büyük Kurultay hemen toplantıya çağırılır. Herkes diz çöküp Tanrı’ya yakarır, kendilerine en uygun ve kesin bir karar esinlesin diye, durumu iyiden iyiye inceler, hakkın hangi yanda olduğunu araştırır, ondan sonra savaşa karar verirler. Onun hemen ardından, düşmana Forensis adı verilen bir rahip gönderir, gerek yağma edilen malların geri verilmesini, gerek dost devlete haksız saldırının durdurulmasını, gerekse zorbalığa son verilmesini isterler(35).
HAYATİ TEK: Ya istekleri kabul görmezse…
CAMPANELLA: İstekleri kabul edilmezse, Güneş Ülkeliler Öç Tanrısı Sabahot’tan haksızlıkla direnenleri yok etmesini dileyerek savaş açarlar. Düşman yanıt vermekte duraksar, hık mık ederse, Forensis, karar vermesi için belli bir süre tanır. Bu süre krallıklar için bir, halk yönetimleri için üç saattir(36).
HAYATİ TEK: Tanınan süre de pek kısaymış…
CAMPANELLA: Sürenin azlığı, düşmanın zaman kazanmak amacıyla oyalayıcı yollara başvurmasını önlemek içindir. Böylece, Güneş Ülkeliler doğal hakların ve dinin savunmasını üstlerine almış oluyorlar demektir.
Savaş açılır açılmaz, GÜÇ vekilini işe koşar. Ama, zararlı olabilecek her türlü gecikmeleri önlemek için, tıpkı Roma diktatörleri gibi, kendi başına gerekli kararlar alır(37).
HAYATİ TEK: GÜÇ, bu süreçte kimseye danışmaz, istişare etmez mi?
CAMPANELLA: Çok önemli ve ciddi bir durum olursa, HOH’a, AKIL’a ve SEVGİ’ye danışır. Ama, daha önce yirmi yaşını doldurmuş bütün Güneş Ülkelilerin katıldığı bir toplantıda bir sözcü, savaşın niçin açıldığını, dayandığı hakları, nedenleri bir bir ortaya koyar ve böylece, gerekli önlemleri almış olur(38).
HAYATİ TEK: Güneş Ülke’nin ordusu kimlerden oluşur? Nasıl bir örgütlenmesi vardır?
CAMPANELLA: Güneş Kent ordusunu, hepsi de savaş hilesi bakımından usta olan beş, sekiz ya da on komutan yönetir. Bunlar savaş işlerini görüşmek için toplanır ve aldıkları kararlara göre birliklerine kumanda ederler. Savaşa silahlı ve atlı bir çocuk birliği de katılır(39).
HAYATİ TEK: Enteresan… Çocuklar için riskli olmaz mı?
CAMPANELLA: Bu çocuklar, bu yoldan savaşmasını öğrenirler, tıpkı kana alıştırılan arslan ve kurt yavruları gibi. Bununla beraber, zorlu bir tehlike halinde, silahlı kadınlarla birlikte savaş alanından uzaklara götürülürler. Ama, savaştan sonra, bu kadınlarla çocuklar savaşçıları kutlar, yaralarını sarar, onları överek, öpüp kucaklayarak acılarını dindirmeye çalışırlar. Bu kadınlar ve çocukların varlığı ne büyük bir destektir(40)!
HAYATİ TEK: Gerçekten öyle! Peki savaşın seyrine göre zafer ya da yenilgi durumunda nasıl bir atmosfer oluşur Güneş Ülkesi’nde?
CAMPANELLA: Savaş bitince, Güneş Ülkeliler zaferlerini, Romalılar gibi, hatta onlardan daha büyük bir gösteriyle kutlarlar. Başkomutan tapınağa girerken, halk Tanrı’ya dualar eder ve savaşa katılmış olan bir ozan ya da bir tarihçi, çarpışmalar sırasında geçen olayları mutlu mutsuz yanlarıyla anlatır. Sonra, HOH muzaffer komutanın başına kendi eliyle bir çelenk soyar: çok yararlılık göstermiş olan öbür savaşçılara da madalyalar verir(41).
HAYATİ TEK: Ya hata yapanlar, ordu zafer elde etse de sorumlu oldukları alanda mağlup olanlar…
CAMPANELLA: Beceriksizlikleri yüzünden yenilgiye uğrayan, ya da zafer fırsatını kaçıran komutanlar ayıplanır. Düşmanın önünden ilk kaçanlar ölüm cezasına çarptırılırlar(42).
HAYATİ TEK: Bu cezadan kurtuluş yok mudur? Ne de olsa zafer elde edilmiştir?
CAMPANELLA: Bütün ordu bağışlanmalarını ister ve teker teker suçu paylaşırlarsa, ölümden kurtulabilirler. Sırası gelmişken söyleyeyim ki, bu gibi suçlar binde bir bağışlanır, birçok koşulların da suçludan yana olması gerekir(43).
HAYATİ TEK: Anladım. Bir savaşta mutlaka esir alınanlar olur. Güneş Ülkelilerin esirlerine davranışları nasıldır?
CAMPANELLA: Savaşta ele geçirilen ya da kendi isteğiyle Güneş Ülkesi’nin buyruğuna giren kentlerde de hemen mal ortaklığı kurulur. Bu kentler Güneş Ülkelerinin gönderdiği yöneticileri ve askerleri kabul eder ve bütün kentlerin şahı olan Güneş Kent’in törelerini benimser, hatta bazen okuyup eğitilsinler diye çocukları bile Güneş Kent’e gönderirler. Güneş Kent de onların eğitim giderlerini sevine sevine kendi üstüne alır(44).
HAYATİ TEK: Birkaç soru önce, Güneş Ülke’nin yöneticilerinden bahsetmenizi rica etmiştim. Ama başka konulara geçtik. Rica etsem aynı konuya dönebilir miyiz? Güneş Ülke’de yönetim mekanizması nasıl işler?
CAMPANELLA: Sahi. Özür dilerim. Madem bu kadar merak ediyorsunuz, daha önce söylediklerime bir şeyler daha ekleyeyim(45).
HAYATİ TEK: Estağfurullah, lütfen…
CAMPANELLA: Her ayın başında ve ortasında, dinsel törenden sonra Büyük Kurultay toplanır. Yirmi bir yaşını dolduran her yurttaş Kurultay’a katılır ve herkes teker teker devlet işlerinde gördüğü eksikleri, yöneticilerin görevlerini yerine getirip getirmediklerini söylemek hakkına sahiptir.
Her sekiz günde bir, başta HOH olmak üzere, GÜÇ, AKIL ve SEVGİ ile her birine doğrudan doğruya bağlı üçer yönetici bir araya gelip toplanırlar. Bunlar topu topu on üç kişidirler. HOH’un üç büyük yardımcısının özel görevlerini biliyorsunuz(46).
HAYATİ TEK: Evet ama siz yine de hatırlatın okuyucularımıza.
CAMPANELLA: Savaş ve orduyla ilgili bütün işlerin yönetimiyle GÜÇ görevlidir. AKIL mesleklere, zanaatlara, bilimlere; SEVGİ ise üretme ve eğitim, beslenme ve giyimle ilgili işlere bakar. Yukarıda saydığım on üç kişiye, on, elli ve yüz kişilik grupların kadın erkek başkanları da katılır ve böylece Kurultay halinde toplananların sayısı kırka çıkar. Bu kurultayda devleti ilgilendiren sorunlar görüşülür ve daha önce Büyük Kurultay’ın çeşitli görevlere aday gösterdiği kişilerin seçimine girişilir(47).
Ayrıca her gün, HOH ile üç yardımcısı toplanıp günlük işleri görüşür, Büyük Kurultay’da alınan kararlar –gerekirse- değiştirir, onaylar ve uygular, kısaca, Kent’in bütün ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. HOH ve üç yüksek yardımcısı dışında, bütün yöneticiler halkın isteği ile değiştirilebilirler(48).
HAYATİ TEK: Halk istedi diye üst yöneticiler hemen görevi bırakırlar mı?
CAMPANELLA: HOH ve yardımcıları ancak kendi aralarında görüşüp konuştuktan sonra, görevlerini ahlak, bilgi bakımından üstün buldukları birisine bırakabilirler. Bunlar öylesine dürüst insanlardır, yurtlarını öylesine severler ki, yerlerini başkasına bırakmaktan ve başa geçen kimseye tamamen bağlanmaktan bir an bile kaçınmazlar. Şunu da söyleyeyim ki, bu türlü değişiklikler binde bir olur.
Yetkilerin bölüşümünde METAFİZİKÇİ’yi, yani HOH’u ayrı tutmak gerek. HOH yani GÜNEŞ tıpkı bir mimar gibi, ülkenin bütün işlerini yüksekten yönetir. İnsanoğlunun bilmek yetisinde olduğu ne varsa hepsini bilmemek şanına yakışmaz(49).
HAYATİ TEK: Anladım. Ancak baştan beri dikkatimi çekiyor, yargıdan hiç söz etmediniz. Az da olsa kusur işleyenler oluyordur tabi. Bu gibi durumlarda cezalandırma işlerini kimler, nasıl yapıyor?
CAMPANELLA: Ben de şimdi onu düşünüyordum. Genel kural şu: her yurttaş, doğrudan doğruya, işinin ya da zanaatının başındaki görevlinin yargı yetkisi altındadır. Böylece, her zanaat ve mesleğin başındaki kimse yönetimi altındakileri yargılama yetkisine sahiptir(50).
HAYATİ TEK: Yargılama sonunda suçlu bulunanlara ne gibi cezalar verilir?
CAMPANELLA: Azarlama, ortak sofraya oturma, tapınağa girme, kadınla yatma yasağı, kamçılanma ve sürgün cezaları verebilir(51).
HAYATİ TEK: Hepsi bu kadar mı? Örneğin cinayet işleyen biri de mi bu cezalardan birine çarptırılır?
CAMPANELLA: Bir Güneş Kentli bile bile adam öldürürse, ölüm cezasına çarptırılır, ya da kısas yoluyla gözü gözle, dişi dişle, burnu burunla öder. Eğer suç tasarlanmadan, rastgele işlenmişse, ceza hafifletilir(52).
HAYATİ TEK: Cezaları hâkimler mi hafifletir? Yoksa bir üst mahkeme mi vardır?
CAMPANELLA: Cezaları hafifletmek yargıçların elinde değildir. Bunu yalnız HOH’un üç yardımcısı yapabilir. Ama cezanın değiştirilmesi değil de bağışlanması istenirse, o zaman METAFİZİKÇİ’ye başvurulur. HOH isterse cezayı bağışlar. Çünkü yalnız o bağışlama hakkına sahiptir(53).
HAYATİ TEK: Suçlu bulunanlar nereye hapsedilir?
CAMPANELLA: Düşmanların, başkaldıranların kapatıldığı bir kuleden başka hapishane diye bir yer yoktur(54).
HAYATİ TEK: Duruşmalar nasıl cereyan eder? Örneğin tutanak tutulur mu? Sanık kendisini nasıl savunur?
CAMPANELLA: Güneş Ülkesi’nde duruşmalar tutanaklara geçmez. Önce taraflarla tanıklar yargıcın önüne gelirler. Yargıç onları dinler, sonra sanık savunmasını yapar. Duruşmalarda üç büyüklerden GÜÇ hazır bulunur. Karar bir oturumda verilir. Hükümlü karara karşı GÜÇ’e başvurursa, yeni karar ertesi gün verilir. Üçüncü gün, METAFİZİKÇİ hükümlüyü ya bağışlar, ya da kararı onaylar. Bağışlama halinde, hükümlü davacı ve tanıklarla kucaklaştırılarak barıştırılır(55).
HAYATİ TEK: Ölüm cezalarında durum nasıldır?
CAMPANELLA: Ölüm cezasını yalnız halk verir, suçluyu vurarak ya da taşlayarak öldürür. İlk taşı suçlayanlarla tanıklar atarlar(56).
HAYATİ TEK: Anladığım kadarıyla cellat diye bir görevli yok.
CAMPANELLA: Güneş Ülkesi’nde cellat yoktur(57).
HAYATİ TEK: Neden?
CAMPANELLA: Böylesi insanlarla bir arada bulunmaktan tiksinirler çünkü. Ölüm cezasına çarptırılan suçluya bazen kendi kendini öldürme hakkı verilir. O da, Tanrı öfkesinin yatışması için dua eder. Çünkü, Güneş Ülkeliler, adam öldüren kimseyi yok etmek zorunda kalmalarını Tanrı öfkesinin belirtisi sayarlar. Zaten, ölüm kararı ancak suçluya ölmesinin gerekli olduğu anlatıldıktan ve ölümü ister duruma getirdikten sonra uygulanır(58).
HAYATİ TEK: Güneş Ülkesi’nin yazıl bir anayasası var mıdır? Yoksa töreye dayalı bir hukuk sistemi mi hayal ediyorsunuz?
CAMPANELLA: Güneş Ülkesi’nde pek az sayıda yasa vardır. Kısa ve herkesin kolayca anlayabileceği bir dille bronz levhalara yazılmış olan yasalar tapınağın sütunlarında asılıdır. Bu sütunlarda ayrıca, Tanrı, melekler, yıldızlar, dünya, insan ve kaderi, erdem vb. kavramların özünü belirten yazılar da asılıdır. Bu yazılarda bütün erdemler teker teker tanımlanmıştır. Her erdem levhasının altında bu erdemi temsil eden yargıçlar oturur ve sanığa, “Evladım, sen yardımseverliğin, mertliğin (ya da başka erdemin) kutsallığına karşı suç işledin!” der ve duruşma sonunda hak ettiği cezayı verir. Ama bu cezalar ilerisi için bir uyarma, gerçek bir cezadan çok iyi yolu gösteren bir öğüt, bir sevgi belirtisidir(59).
HAYATİ TEK: Güneş Ülkesi’ndeki din işleri nasıl yürür?
CAMPANELLA: Baş yöneticilerin hepsi aynı zamanda rahiptirler. HOH ise en yüksek rahiptir. Bunların görevi, vicdanları bütün günahlardan temizlemektir(60).
HAYATİ TEK: Hep merak etmişimdir, günah çıkarmaktan maksat nedir? Çıkarının maksadı belli, kendini rahatlatıyor. Ancak merak ettiğim, devletin ya da din işlerinden sorumlu kişilerin bundan kazancı ne oluyor?
CAMPANELLA: Rahip niteliği taşıyan yöneticiler, bizde olduğu gibi, yurttaşların günahlarını çıkarırlar ve bu arada halk arasında en yaygın kötülüklerle günahları öğrenmiş olurlar. Bu yöneticiler de, üç büyük yöneticiye içlerini açıp günahlarını söyler, yanı zamanda, ad vermeksizin, genel olarak, dinledikleri başka yurttaşların günahlarını bildirir, özellikle işleyen en ağır ve devletin güvenliği için en tehlikeli olan suçları belirtirler. Üç büyük yönetici de, HOH’a aynı yoldan içlerini dökerler, dinlediklerini bir bir anlatırlar. Böylece METAFİZİKÇİ Güneş Ülkesi’nde baş gösteren suçları öğrenmiş olur ve onları önlemenin yollarını arar. Halkın günahlarını Tanrı’ya açıkladıktan sonra, Tapınak’ta, halkın önünde, (kimsenin adını vermeksizin) işlenen günahları bağışlar, aynı suçları işlememelerini öğütler. Sonunda, kendisi de içini Tanrı’ya dökerek günahları söyler. Ona kurban keser ve Güneş Ülkesini bağışlaması, koruması, ona yol göstermesi için dua eder.
Yılda bir defa Güneş Ülkesi’ne bağlı kentlerin yöneticileri gelip, temsil ettikleri halkların günahlarını HOH’a söylerler. Böylece, HOH eyaletlerin durumunu öğrenir ve dertlerine çare bulur(61).
HAYATİ TEK: Gerçekten son derece aydınlatıcı oldu. Çok teşekkür ederim. Merak ettiğim bir diğer konu, Güneş Ülkelilerin inanç ritüelleri? Din adına neler yapar vatandaşlar?
CAMPANELLA: Her yemekten sonra, Tanrı’ya bir ilahi ile şükredilir. Sonra, din ve ulus ayrılığı gözetmeden, Hıristiyan, Pagan, Yahudi kahramanlarına mersiyeler okunur. Çünkü, bu mutlu ülke kıskançlık, çekemezlik nedir bilinmez. Güneş Kentliler aynı zamanda sevgi, bilgelik ve çeşitli erdemlerle ilgili türküler de söylerler. Sonra da krallarının yönetimi ve gözetimi altında, her erkek bir kadın seçer ve sütunlu gezi yerlerinde sayısız çiftler halinde edepli edepli dans ederler(62).
HAYATİ TEK: Ölülerini defnetmek için nasıl bir ritüel takip ederler?
CAMPANELLA: Güneş Kentliler, vebadan korktukları için, ölülerini gömecek yerde, ateşle yakarlar. Çünkü, onlarca Güneş’ten gelen kutsal ve soylu bir nesne olan ateş yine Güneş’e dönmüş olur. Bunu bir de, ölülere tapılmasını önlemek için yaparlar. Bununla beraber, kahramanların resim ve heykellerini duvarlara asarlar. Bunun nedeni daha önceden söylediğim gibi, çocuk yapması kararlaştırılan güzel kadınların onlara bakarak döllenmelerini sağlamaktır(63).
HAYATİ TEK: Enteresan… Az önce Güneş Ülkelilerin ruhların ölmezliğine inandıklarını söylemiştiniz. Bu konuyu biraz açar mısınız?
CAMPANELLA: Onlara göre, ölümden sonra, ruhlar hayatta yaptıkları işlere göre, iyi ya da kötü meleklerle birleşirler ve az çok onlara benzerler. Çünkü birbirine benzeyen şeyler, her zaman birbirini bulur. Şaşmaz bir yasadır bu.
Günah işleyenlerle işlemeyenlerin gidecekleri yerler üstüne Güneş Kentlilerin düşünceleri az çok bizimkilere benzer. Bizim dünyamızdan başka dünyalar olup olmadığını kesin olarak bilmiyorlar ama olmadığını söylemeyi de delilik sayıyorlar. Onlara göre, Yokluk ne bu dünyada ne de dünyanın dışında olabilir ve sonsuz bir varlık olan Tanrı Yoklukla bağdaşamaz(64).
HAYATİ TEK: Tabii bu cevabınızla birlikte temel felsefi konulardan birine temas etmiş oldunuz. Güneş Ülkelilerin varlık ve yokluk konusundaki düşüncelerini de öğrenmek isterim doğrusu.
CAMPANELLA: Güneş Kentliler iki metafizik ilke kabul ediyorlar. Biri VARLIK, yani Tanrı, bütün varlıkların ilki, öbürü YOKLUK, yani hiçlik. Bütün fiziksel olaylar bu sonuncudan meydana gelir, çünkü daha önce var olan yeniden başlamaz, yeniden başlayansa önce yoktu demektir. Sonlunun fiziksel özü YOKLUK’tan ve VARLIK’tan gelir. Kötülük ve günah YOKLUK’a yönelişten başka bir şey değildir. Demek ki, günahın ve kötülüğün özünde olumluluk değil, olumsuzluk vardır. Olumluluktan anladıkları ise, güç, bilgi ve istem yokluğudur(65).
HAYATİ TEK: Anladığım kadarıyla günahı doğuran şey irade yokluğu. Neden böyle?
CAMPANELLA: Çünkü, iyilik yapmasını bilen ve yapabilen kimsenin bunu istemesi gerekir. Güneş Kentlilere göre, istem güçten ve bilgiden doğar, yoksa güç ve bilgi iradeden, istemden değil(66).
HAYATİ TEK: Sohbetimizin başlarında Öç Tanrısı Sabahot’tan bahsetmiştiniz. Güneş Ülkeliler tek tanrıya mı inanıyorlar yoksa çok tanrılı bir dini mi benimsiyorlar?
CAMPANELLA: İşin tuhafı, Güneş Kentliler de, tıpkı bizim gibi, Üçlü Tanrı’ya taparlar. Onlara göre Tanrı en yüce güçtür, en yüksek bilgi ondan gelir, güç ve bilgidense her ikisinin karışımı olan SEVGİ doğar. Çünkü doğan şeyin, kendini doğuran iki öze katılmaması mümkün değildir.
Bununla beraber, Tanrı’dan üç ayrı varlık tanımamakla Hıristiyanlardan ayrılıyorlar(67).
HAYATİ TEK: Nasıl? Açıklar mısınız?
CAMPANELLA: Çünkü onlara “vahiy” inmemiştir. Tanrı’da cisimleşme ve bir kendi kendine dönme olduğunu bilirler. Bütün varlıklar, metafizik özlerini güçten, bilgiden ve sevgiden alırlar. Yoksa bu özün kaynağı ne güçsüzlük olabilir, ne bilgisizlik, ne de sevgisizlik. Varlıklar bu üç nitelikle (güç, bilgi ve sevgi) “değerli” olabilirler; bu üç niteliğin ya da sadece üçüncünün yokluğuyla da “değersiz” olur, farkına varmadan günah işleyebilirler. Zaten, bütün bunları Tanrı öngörmüş ve düzenlemiştir, o Tanrı ki yoklukla bağdaşmaz ve en üstün derecede, güçlü, bilen ve seven bir varlıktır. Onun için Tanrı’da kusurlu hiçbir şey yoktur; O’nun dışındaysa her şey günah, her şey kusurludur. Tanrı’dan Tanrı’ya benzer olarak değil, kendimize benzer olarak çıkabiliriz ancak: Çünkü insan görece bir varlıktır, Tanrı ise mutlak bir varlık. Günah mademki vardır, öyleyse (mantık gereği) onu da Tanrı yaratmıştır. Ama özüne bakacak olursak bu günah yokluğun ve olumsuzluğun belirtisidir ve düzensizlik yoluyla yokluğa yönelen bizlerden doğar(68).
HAYATİ TEK: Anladım. Ancak çözemediğim bir konu var: Eğer vahiy yoksa Peygamber de yoktur. Güneş Ülkeliler dini meseleleri nasıl ve neye göre hallediyorlar?
CAMPANELLA: Güneş Ülkelilerin yıldızları inceleyerek, peygamberleri okuyarak gelecek üstüne neler öğrenmiş olduklarını bilseniz şaşarsınız. Onlara göre yalnız günümüzde, dört bin yıldan beri görülmedik keşifler, buluşlar olmuştur ve sadece yüz yıl içinde, beş bin yılda çıkan kitaplardan daha çok kitap basılmıştır. Güneş Kentliler, matbaanın, pusulanın ve barutun bulunuşunu övüp göklere çıkarıyorlar. Bu şaşırtıcı buluşlar, onlara göre, bütün insanların aynı ocakta birleşeceğini müjdeleyen belirtilerdir. Gemiciliği, silahları yeni bir kıtanın keşfini Mars ve Ay’ın etkisine bağlı bu büyük buluşlara borçluyuz(69).
Gökte başka gezegen kavuşumlarıyla birlikte yeni belirtiler olduğu, Utarit abside’i Oğlak burcuna, Satürn’ünki Yay burcuna, Mars’ınki de Başak burcuna girdiği zaman, yeni bir devlet doğacak, sanatlarda ve yasalarda büyük yenilikler olacak, yeni peygamberler ortaya çıkacak ve böylece baştanbaşa yenileşen bir dünya her çeşit nimetlerle dolup taşacak. Ama, önce her şeyi kökünden söküp atmak, sonra yeniden kurmak gerek… Şimdi beni bırakın da gideyim artık, yapacak bin bir işim var.
Yalnız şunu söyleyeyim ki, Güneş Kentliler havada uçma sanatını da buldular. Bilmedikleri tek sanat buydu. Çok geçmeden, yeni ve çok güçlü dürbünler, kulaklıklar da bulacaklarını umuyorlar. Dürbünlerle bilinmeyen gezegenleri görebilecek, kulaklıklarla da göklerin müziğini dinleyebilecekler. Hamdolsun, şükürler olsun ulu Tanrı’ya(70).
HAYATİ TEK: Sizi elbette bırakacağız. Ancak, izninizle öğrenmek istediğimiz son bir-iki nokta kaldı. Sözünü ettiğiniz devletin haddinden fazla iyi niyetli olduğu, kötü niyetlilerin bulunduğu bir toplumda uygulanma ihtimalinin çok düşük olduğu görülüyor. Ancak siz böyle bir fikri ortaya attığınıza göre, başarılı olacağını düşünüyorsunuz. Dayanaklarınız neler?
CAMPANELLA: Genel olarak, bizden yana kanıtların başında, yakınlarda şehit edilen Thomas More’nin düşsel devleti “Ütopya” örneği gelir. Güneş Ülkesi’nin kurumlarını tasarlarken onu örnek aldık. Ayrıca Platon da böyle bir devlet düşüncesi koymuştur ortaya. Her ne kadar tanrıbilimciler bütün ile bozuk ahlaklı insanlar arasında uygulanamayacağını söylüyorlarsa da, böyle bir devlet düzeni temiz yürekli insanlar arasında pekâlâ kurulabilir. Zaten İsa da bizlerden temiz yürekli olmamızı istemiyor mu? Daha birçok filozof gibi Aristoteles de böyle bir devlet düşünmüştü. Hükümdarlar da birtakım yasalar koymuşlar ve bunların en iyi yasalar olduğuna inanmışlardır. Hiç kimse bunlara karşı gelmez diye düşünmemişler, sadece bunlara kim uyarsa mutlu olur, demişlerdir. Aquino’lu ermiş Tommaso’ya göre, din adamları, din kurallarına günah korkusuyla değil, daha önemli şeyleri gözetmek amacıyla uyarlar: Kurala göre yaşamaları, yani hayatlarını ellerinden geldiğince kurala uydurmaları gerekir. Musa, Tanrı’nın bildirdiği yasaları açıklayarak çok iyi bir din düzeni kurmuştur. Museviler bu yasalara boyun eğerek yaşadıkları sürece geliştiler, bu yasaları sonradan saymaz olunca da çöktüler. Söz ustaları bir söylevin en iyi ve en kusursuz kurallarını koyarlar, filozoflar da eksiksiz bir eser tasarlayabilirler ama, hiçbir ozan kusurdan kurtaramaz yakasını. Tanrıbilimciler ermişlerin hayatlarını anlatırlar ama, hiçbiri, ya da pek azı onlar gibi yaşar. Hangi ulus, ya da hangi insan İsa’nın hayatına benzer bir hayat sürebilir? Buna bakıp kutsal kitaplar boşuna yazılmıştır mı diyeceğiz? Hayır, var gücümüzü kullanıp onlara yaklaşabilelim diye(71).
HAYATİ TEK: Tam da onu soracaktım. Madem Hz. İsa’nın getirdiği din şahane kurallar koymuştu, o halde sizin bu arayışınız niye?
CAMPANELLA: İsa iyinin iyisi bir din kurmuştu, havariler onun öğretisine tamı tamına uyamadılar. Bu din sonra halktan rahipler sınıfına, onlardan da tek tek rahiplerin eline geçti. Şimdi bazı din kurumlarında olduğu gibi uygulanmakta, pek azından da aslına bağlı kalınmaktadır.
Biz kendi devletimizi Tanrı’nın eseri olarak göstermek amacıyla insan aklının filozofça bir buluşu diye koyuyoruz ortaya. Bazı noktalarda İncil’den uzaklaşıyor, ya da uzaklaşır görünüyorsak, bunu, dine karşı saygısızlığımıza değil, aslında doğru olmayan birçok şeyleri (örneğin kadın erkek ilişkilerindeki ortaklığı) doğru sanan insan aklının (Tanrı esininden yoksun aklın) güçsüzlüğüne vermeli. Zaten bundan ötürüdür ki, Güneş Ülkesi’ni, daha iyi bir hayatın sırrına ermeyi uman ve aklın gereklerine göre yaşadığı için böyle bir hayata hak kazanan insanlar için sıraladık. Güneş Ülkeliler Hıristiyanca bir hayata hazırlanmaktadırlar.
Güneş Ülkesi’ndeki yaşama düzeninin, bütün kötülükleri kökünden kazıyacağı meydandadır(72).
HAYATİ TEK: Tasavvur ettiğiniz tipte bir devlet örgütlenmesinin büyük coğrafyalar için pek uygulanabilir olmadığı da pekâlâ öne sürülebilir.
CAMPANELLA: Biz bu karşı-düşünceyi göz önünde tuttuk ve Güneş Ülkesi’ndeki yaşama yolunu sadece ülkenin merkezi için düşündük. Köyler, sonradan bu düzeni ya bölük bölük uygulayacaklar, ya da bir tek eyalet halinde birleştikleri zaman, bütünüyle gerçekleştireceklerdir. Bu devletin bünyesine uygun bir yer kolayca bulunabilir, bulunmazsa, modelde bir değişiklik yapılabilir(73).
HAYATİ TEK: Anladım. Ya böyle bir devletin sonsuza kadar yürüyüp gideceği iddiası… Bu konu da hayli su götürür. Tarih boyunca dünyaya hükmetmiş devletler bile birer birer yıkılırken, Güneş Ülkesi sonsuza kadar nasıl yaşayacak? Hele sizin de itiraf ettiğiniz gibi şu aşamada sadece ülkenin başkenti için düşündüğünüz bir model, milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkede nasıl uygulanacak?
CAMPANELLA: Güneş Ülkesi, insanları yeni bir çağa hazırlayan ve nerede biteceği bilinmeyen bir döneme kadar sürüp gidecektir. Çünkü, biz Güneş Ülkesi’nde vebayı, açlığı, savaşı elimizden geldiği kadar erdem yoluyla önledik, hiç değilse, başka yerlerden çok daha iyi bir yolla: bir defa, dört ana yoldan esen rüzgarlar Kent’i temizleyecektir.
Güneş Ülkesi halkının sayısına gelince, bu iş metafizikle ilgilidir. Bana sorarsanız, bu devlet düzeni en iyi bir düzendir ve asıl önemli olan da onun uzun ömürlü olması kadar iyi kurulup işlemesidir. Bu Ülke’de de günah işlenmesine işlenecektir elbette. Ama burada işlenenler, başka devletlerin kurulu düzenlerinden doğan ve devleti ortadan kaldıran günahlar kadar büyük olmayacaktır hiç değilse(74).
HAYATİ TEK: Ayrıca, Güneş Ülkesi daha çok doğal çevrenin, hayvanlar ve bitkiler âleminin temel kurallarını esas alıyor gibi görünüyor. Elbette Hıristiyanlık’tan ve hatta başka din ve milletlerin kültüründen esintiler de var. Bir yandan insanlara rahip hayatı yaşamayı, öte yandan tıpkı hayvanların ırk ıslahına benzer şekilde çiftleşmelerini ve komün hayatı yaşamalarını öneriyorsunuz. Nasıl bir araya gelecek bütün bunlar ve nasıl sonsuza kadar yaşayacak?
CAMPANELLA: Bence Güneş Devleti, bir altın çağ ve herkesin özlediği, Tanrı’nın da isteğine uygun bir devlettir. Birtakım ilkelerin kötü niyetlerine hizmet etmek için değil, insanları yüce aklın buyruğu altına almak için kurulmuştur. Böyle bir devlet düzeni kurulabileceğini, daha önce söylediğimiz gibi, deneyler bize göstermektedir. Sonra, duyulardan, ten isteklerinden çok, aklın buyrukları gereğince yaşamak doğaya daha uygundur. Ermiş Chrysostomus da günaha bulanmış bir hayatın değil, erdemli, dürüst bir hayatın doğaya uygun olduğunu söylüyor nitekim. Rahiplerin yaşayışı bu türlü erdemli yaşayışa örnek olarak gösterilebilir. Bugün ortak hayat düzeni içinde yaşayan Anabatistler, gerçek din kurallarına bağlı kalırlarsa, bu türlü yaşamanın daha da yararını görmüş olurlar. Bunlar dinden sapmasalar ve Güneş Ülkesi’nde olduğu gibi doğruluktan şaşmayabilseler, bu ülkenin yeryüzünde gerçek bir örneğini vermiş olurlar. Ama, bilinmez hangi budalalıkları en iyiye gitmekten alıkoyuyor onları(75).
HAYATİ TEK: İdeal devlet olarak gösterdiğiniz Güneş Ülkesi’ndeki gibi katı yasaların ve eğitimcilerin vasiliği altında yaşamayı kim ister? Böyle bir devlet düzenini herkesten önce kendi vatandaşları yıkmazlar mı?
CAMPANELLA: Düzensizlik, başıbozukluk kötülüklerin kaynağıdır ve bizleri iyiliğe zorlayan her ihtiyaç mutlu bir ihtiyaçtır. Ama kumarbazlara, serserilere iyi yurttaşların, iyi yurttaşlara da rahiplerin yaşayışı nasıl güç gelirse, kötülüğe alışmış olan bizlere de Güneş Ülkesi’nin yaşama yolu öyle güç gelebilir. Dikkat ederseniz görürsünüz ki, dinliler dinden uzaklaşıyorlarsa, din kurallarının sıkılığından değil, daha çok dinsizlerle düşüp kalktıkları, şan şeref peşine düştükleri, mal mülk sevdasına, ten isteklerine kapıldıkları için uzaklaşıyorlar. Oysa bizim Güneş Ülkesi’nde bütün bu nedenler ortadan kaldırılmıştır. Bundan ötürü bu türlü örnekler bizim için geçerli değildir(76).
HAYATİ TEK: Öyle diyorsanız, verecek bir cevabımız elbette yok. İzninizle son sorum yöneltmek istiyorum. Önerdiğiniz bilge devletin vatandaşları öyle anlaşılıyor ki, deneyimden yoksun kalacaklar; her şeyi kitaplardan öğrenen papazlardan farklı olmayacaklar. Kitaplarda bulunmayan bir şeyle karşılaştıkları anda afallayıp kalmayacaklar mı?
CAMPANELLA: Biz, tam tersine, bütün dünyada bilimsel deneylerin, gözlemlerin sonuçlarını Güneş Ülkesi’ne mal etmeye çalışıyor ve bu amaçla yabancı ülkelere adamlar salıp araştırmalar yaptırıyor, ticaret ilişkileri kuruyor, dört bir yana elçiler yolluyoruz. Yöneticilerimiz bir kentten bir başkasına geçerken bu nimetlerden yoksun kalmıyorlar. Gördüklerinden yararlanmayanlar yalnız kötü yöneticilerdir. Onların kendi aralarında yaptıkları tartışmalar yararlı olmaktadır, çünkü her sorun ne kadar tartışılırsa o kadar aydınlanmış olur ve sonunda haklı olanlar anlaşıp uzlaşır. Bilimlerin, öğretilerin korunması yolunda rahiplerin gösterdiği böylesi çabaya hiçbir yerde rastlayamazsınız. Bu ülkede rahiplik kutsalı ve bilimi geliştirmekle görevli bir araçtır, yoksa ikiyüzlülerin ileri sürdüğü gibi, yurttaşlar için bir yük değildir(77).
TOMMASO CAMPANELLA KİMDİR?
(1568 – 1639)
Asıl adı Giovanni Domenico Campanella olan İtalyan şair, yazar ve Platoncu filozof Tommaso Campanella, 1568’de Stilo’da dünyaya geldi. 1583’te Dominiken tarikatına girerek Tommaso adını aldı. 1589’da Napoli’ye giderek, orada Philosophia sensibus demostrata’yı (1591; Duyularla Açıklanan Felsefe) yayımladı. Padova’da Galileo Galilei ile tanıştı; yıllar sonra yazdığı Apologia pro Galilaeo (1616; Galilei’nin Savunması) adlı eserinde Galileo’yu savunacaktı. Campanella 1593’te cinsel sapıklıkla suçlandı ve tutuklandı, ama beraat etti. 1596’da heretiklik suçlamalarına karşı kendini savundu. Tomasso Campanella Kalabriya’yı İspanyol egemenliğinden kurtarmak ve hayalindeki komünist düzeni kurabilmek için 1599 yılında bir ayaklanma planı hazırlamıştı. Bu plana Kalabriya’nın ileri gelenleri de dahil olmuştu, ancak isyan hazırlığının ihbar edilmesi üzerine geniş bir tutuklama başlatıldı ve bu kapsamda Campanella da tutuklandı. Ayaklanmanın başarısız olması durumunda isyancıları kurtarmak için Kalabriya açıklarında bir Osmanlı gemisi beklemekteydi. Aslen Kalabriyalı olan Cigaloğlu Paşa, ki Cağaloğlu ismi buradan gelir, Campananella ile sürekli irtibattaydı. Ancak ayaklanmanın henüz başlatılmadan bastırılması üzerine Cigaloğlu Paşa da yeniden Osmanlı topraklarına dönmek zorunda kaldı.
27 yılını burada geçirirken İtalyan Edebiyatının en güzel şiirlerini yazdı. Ayaklanma planının açığa çıkarılmasıyla tutuklanıp Napoli’ye götürüldü. Gördüğü işkence sonucunda ayaklanmada yer aldığını itiraf etti, ancak deli rolü yaparak ölüm cezasından kurtuldu ve ömür boyu hapse mahkûm edildi.
Hapisteyken Güneş Ülkesi’ni yazdı. Yüzyıl önce yaşamış Thomas More gibi, Campanella da yapıtında Platon’un Politea’sını (Devlet 1942, 1946) örnek alır. Güneş Ülkesi’nin yöneticileri aydın kişilerdir. Ülkenin en yüksek yöneticisi filozof bir rahiptir. Her birey, topluma yararlı olacak şekilde bir görev üstlenir. Özel mülkiyet yasak olup, her şey ortaktır.
1626’da serbest bırakıldı. 1634’te Napoli’de İspanyollara karşı bir komplonun içinde yer aldığı belirlenince, Fransa’ya kaçtı. 1639’da Paris’te öldü
ESERLERİ
Scelta (1622; Seçmeler),
Metafisica (1638; Metafizik)
Theologia (1613-1614; İlahiyat)
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Tommaso_Campanella
DİPNOTLAR:
1) Campanella, Tommasa-; Güneş Ülkesi, Çev: Vedat Günyol, Haydar Kazgan, Sosyal Yayınlar, 3. Baskı, İstanbul 1996, s. 21.
2) a.g.e., s. 21
3) a.g.e., s. 24.
4) a.g.e., s. 25.
5) a.g.e., s. 26.
6) a.g.e., s. 26.
7) a.g.e., s. 26.
8) a.g.e., s. 26.
9) a.g.e., s. 26
10) a.g.e., s. 27
11) a.g.e., s. 27
12) a.g.e., s. 27
13) a.g.e., s. 29
14) a.g.e., s. 29
15) a.g.e., s. 29
16) a.g.e., s. 30
17) a.g.e., s. 30
18) a.g.e., s. 30
19) a.g.e., s. 31
20) a.g.e., s. 38
21) a.g.e., s. 39
22) a.g.e., s. 39
23) a.g.e., s. 39
24) a.g.e., s. 40
25) a.g.e., s. 40
26) a.g.e., s. 40
27) a.g.e., s. 41
28) a.g.e., s. 41
29) a.g.e., s. 42
30) a.g.e., s. 42
31) a.g.e., s. 44
32) a.g.e., s. 44
33) a.g.e., s. 45
34) a.g.e., s. 46
35) a.g.e., s. 47
36) a.g.e., s. 47
37) a.g.e., s. 48
38) a.g.e., s. 48
39) a.g.e., s. 49
40) a.g.e., s. 49
41) a.g.e., s. 50
42) a.g.e., s. 50
43) a.g.e., s. 50
44) a.g.e., s. 51
45) a.g.e., s. 60
46) a.g.e., s. 60
47) a.g.e., s. 60
48) a.g.e., s. 61
49) a.g.e., s. 61
50) a.g.e., s. 62
51) a.g.e., s. 62
52) a.g.e., s. 62
53) a.g.e., s. 62
54) a.g.e., s. 62
55) a.g.e., s. 62
56) a.g.e., s. 62
57) a.g.e., s. 62
58) a.g.e., s. 62
59) a.g.e., s. 64
60) a.g.e., s. 64
61) a.g.e., s. 65.
62) a.g.e., s. 66
63) a.g.e., s. 67
64) a.g.e., s. 68
65) a.g.e., s. 71
66) a.g.e., s. 71
67) a.g.e., s. 72
68) a.g.e., s. 72
69) a.g.e., s. 75
70) a.g.e., s. 75-76
71) a.g.e., s. 88
72) a.g.e., s. 90
73) a.g.e., s. 92.
74) a.g.e., s. 93
75) a.g.e., s, 93-94
76) a.g.e., s. 94.
77) a.g.e., s. 95